Not: Bu sayfada yer alan “Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi” direkt olarak “mevzuat.gov.tr” isimli Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının paylaşıldığı resmi web sitesinde yer aldığı gibi aynen paylaşılmaktadır. Maddeyi etkileyen kanun değişiklikleri takip edilmekte ve tarafımızca güncellenmektedir.
TCK 3. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 3. maddesi şu şekildedir:
TCK Madde 3: | Temel İlkeler ve Tanımlar – Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi (1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz. |
Maddenin bağlı bulunduğu Türk Ceza Kanunu başlıkları şu şekildedir:
Birinci Kitap: | Genel Hükümler |
Birinci Kısım: | Temel İlkeler, Tanımlar ve Uygulama Alanı |
Birinci Bölüm: | Temel İlkeler ve Tanımlar |
Madde başlığı: | Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi |
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir. Yine bireylerin hukuka olan güvenlerinin pekişmesi ve cezanın caydırıcılık etkisinin doğru biçimde gösterilebilmesi için de ceza hukukunun temel ilkelerinden olan oranlılık ilkesine uymak gerekir. Madde ile bu hususa ceza kanunda açıkça yer verilerek, ceza kanunun adaletçi bir karaktere sahip olduğu da vurgulanmak istenmiştir.
Geçmişte ve günümüzde, insanın ırk, din, düşünce veya cinsiyeti nedeniyle uğradığı haksız muamelelerin önlenmesi, insanlık camiasının temel uğraşlarındandır. Ceza hukuku araçlarıyla yapılan ayrımcılık ise insana yönelik yapılan en zalimane uygulamalardan biridir. Özellikle totaliter rejimlerdeki ayırımcılığın ortaya çıkardığı felaketler insanlık tarihinde unutulamayacak acı izler bırakmıştır. İşte bu nedenlerledir ki insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerde ve Anayasamızda ifade edilen eşitlik ilkesine yer verilerek, ceza kanununun insancıl niteliğe sahip olduğuna da işaret edilmektedir. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ve uygulanmasında bireyler arasında herhangi bir sebeple ayırım yapılmamasının ifade edilmesi, aynı zamanda hukuk devletinin özünü oluşturan insan onurunun korunmasının ceza kanununda da temel değer olarak benimsenmesi anlamına gelmektedir.
TBMM Kabul Metni
3. maddeyi okutuyorum:
Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi
MADDE 3. – (1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyeleri; görüşmekte olduğumuz 664 sıra sayılı Türk Ceza Yasa Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunda Adalet Komisyonunca kabul edilen metinde yer alan 3. madde hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüş ve düşüncelerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bu önemli ve çok tartışılan yasa tasarısı görüşmelerinin başında olmamız “Temel İlkeler ve Tanımlar” bölümünde bulunmamız nedeniyle, 3. maddeyle ilgili görüşlerimi söylemeden önce, geneliyle ilgili, kısaca, düşüncelerimi belirtmek istiyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki, yeni bir ceza yasası yapılmasının ihtiyaç olduğu konusunda bugün ülkemizde herkes hemfikirdir; ancak, hukuk çevrelerinden ve bilim çevrelerinden gelen eleştirilerde vurgulandığı gibi, tasarının kapsamı ve önemi de gözönüne alındığında, altkomisyondan hızlı, Adalet Komisyonundan çok hızlı geçmiş, Genel Kurulun haftalık çalışma programına baktığımızda, buradan da jet hızıyla geçeceği anlaşılıyor. Bu nedenle, toplum düzenini, toplumsal yaşamı, kişi temel hak ve özgürlüklerini bu kadar yakından, derinden ve doğrudan etkileyecek olan önemli bir tasarının, temel bir düzenlemenin aceleye getirildiğinde, bir ölçüde gerçek payı bulunmaktadır; bunu kabul etmek durumundayız.
Sayın Adalet Bakanımız, Türk Ceza Yasası Tasarısının onyedi aydır Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunduğunu söylüyor; doğrudur.
Değerli milletvekilleri, ben, bu yıl şubat ayı içerisinde, Bilgi Üniversitesince Bilgi Edinme Yasasıyla ilgili düzenlenen uluslararası bir sempozyuma konuşmacı olarak katılmıştım. O toplantıda, Avrupa Konseyi uzmanları da bulunmaktaydı. Avrupa Konseyinin bilgi edinme hakkıyla ilgili tavsiye kararlarını beş yılda oluşturduğunu söyledi bu uzmanlar. Bu konuda bağlayıcı kararların oluşturulması için ise daha uzun yıllar gerektiğini söylediler. Bu hususu da takdirlerinize sunuyorum; ancak, konunun şu yönünün de gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum: Görüşmekte olduğumuz Türk Ceza Kanunu Tasarısının ta 1985’te başlayan uzun bir hazırlık öyküsü vardır. Değerli Hocamız Sulhi Dönmezer’in -kendisini geçen ay kaybettik, rahmetle anıyorum- başkanlığında, o tarihte oluşturulan ilk hazırlık komisyonunda konuyla ilgili çalışmalar başlamış, sonradan yeni komisyon oluşumlarıyla bu çalışmalar sürdürülmüş ve bir metin ortaya çıkarılmıştır. Meclise sunulan hükümet tasarısının dayanağını da bu metinler oluşturmuştur.
Komisyon çalışmalarında hükümet tasarısındaki metinden önemli ölçüde uzaklaşıldığı ve yepyeni bir metin hazırlandığı doğrudur. Komisyon çalışmalarında, bizler, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olmanın sorumluluğu ve bilinci içinde, ancak parti kimliğimizden çok hukukçu kimliğimizi öne çıkararak, iyi bir metin oluşturulması için çaba gösterdik, bu doğrultuda katkı sunduk. Kuşkusuz eksiklikler vardır, bu metin mükemmel bir metin olmayabilir; ancak, büyük emek verilmiş olup, mevcut yasadan daha iyi bir metin olduğu düşüncesindeyim. İnanıyorum ki, Genel Kurul süresince yapılacak ortak katkılarla daha iyi hale gelecektir.
Ancak, bu noktada altını çizmek istediğim husus şudur: Altkomisyonun çalışma aşamasında, Adalet Komisyonunun çalışmaları sırasında tüm hukuk kurumlarından, üniversitelerden, yargı birimlerinden, sivil toplum kuruluşlarından katkı istenmesine, görüş istenmesine rağmen, bu isteklerin, zamanında, yeterli ilgiyi gördüğü söylenemez. Bu da, toplum olarak bizim önemli bir eksiğimiz olsa gerek. Eleştiri kültürümüz gelişmiş olmasına rağmen, ne yazık ki, yeteri kadar katılımcı değiliz. Daha birçok kurum ve kuruluştan, Ceza Yasası Tasarısıyla ilgili, pazartesi günü, çok sayıda, çok kalın metinler geldi. Yine de, bunları, Genel Kurulumuz, Meclisimiz iyiniyetle değerlendirecektir.
Değerli üyeler, üzerinde konuşmakta olduğum Adalet Komisyonu metninde yer alan 3 üncü madde “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlığını taşımaktadır. Bu düzenleme, hem halihazırdaki mevcut yasamızda yoktur hem de hükümet tasarısında yer almayan bir düzenlemedir. Bu, iki fıkradan ibarettir. Birinci fıkrasında “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” denilmektedir. Genelde, yapılan sempozyumlarda, hukuk çevrelerinde bu fıkrayla ilgili eleştiri, fiilin ve kusurun ağırlığıyla orantılı olmasının daha doğru olacağı biçimindeydi; ancak, tasarının 22 nci maddesinin dördüncü bendinde “taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmü yer aldığı gibi “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61 inci maddenin (f) bendinde de, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığının temel cezanın tespitinde gözönüne alınacağı vurgulanmıştır.
Yine, hukuk çevrelerinde eleştiri konusu olan, tasarıda yeni yer almış olan bu maddenin ikinci fıkrasında ise “ceza kanununun uygulamasında kişiler arasında, ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefî inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden, ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz” denilmektedir.
Şimdi, bu fıkraya yönelik eleştirilerde, bunun, Anayasamızda ve uluslararası sözleşmelerde zaten var olduğu, Anayasanın 10. maddesinde, tarafı ve imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmelerde bunun mevcut olduğu, yine, Anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklikle, uluslararası sözleşmelerin üstünlüğünün kabul edildiği söylenmekte ve bu fıkra olmamalıydı, gereği yoktu denilmektedir. Hatta, bazı hukukçularca da “adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi maddeleri, bence ceza hukukçularının anayasa hukukçuluğuna öykünmelerinin bir sonucudur; yani, ceza kanununda bu maddenin işi yok” denilmektedir; ama, yapılan Ceza Kanununun adaletçi ve eşitlikçi karakterini ve niteliğini ortaya koyma açısından, bu hükmün Adalet Komisyonu metninde yer alması isabetli olmuştur düşüncesindeyim.
Bu duygularla, bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen, katkıda bulunan herkese teşekkür ederek, yeni Ceza Yasasının ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını, toplumsal düzenimiz açısından olumlu katkılar getirmesini diliyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yergök.
Madde üzerinde, şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Fehmi Güneş; buyurun.
HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddeyle ilgili bir iki katkı sunmak ve mümkünse, önemli bulduğum noktalara dikkat çekmek istiyorum.
Bir kere, madde başlığı “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” olarak konulmuş. Burada “adalet” sözcüğü fazla görünüyor. Zaten, kanun önünde eşitlik söz konusuysa, adalet sağlanır. “Adalet önünde eşitlik” diye bir kavram söz konusu değil; yani, bu, alışılmış bir kavram değil. “Kanun önünde eşitlik ilkesi” olarak bırakırsak madde başlığını, anlamı değişmeyecektir.
Bir diğer nokta; birinci fıkrada, suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbiri öngörüleceği söylenmektedir. Failin kişiliği, tehlikeliliği ve kusurun derecesi -Sayın Yergök de söyledi- öne alınmalıdır; öne alınması gereken unsurlar bunlardır; failin kişiliği ve kusurun derecesi. Nitekim -Sayın Yergök’ün de söylediği gibi- gerek 61. maddenin (f) fıkrası gerek 22. maddenin dördüncü fıkrası bu doğrultudadır; onlarla da o çelişki giderilmelidir.
Bir diğer konu; ikinci fıkra, aslında bir Anayasa hükmü olmalıdır. Nitekim, ikinci fıkra, Anayasanın 10. maddesiyle büyük ölçüde örtüşmektedir. O nedenle, burada yer alması çok gerekmeyebilir. O fıkra içerisinde “millî veya sosyal köken”den sonra gelen “doğum” sözcüğü çok net değildir; orada ne kastedildiği konusunda tereddüte düşülebilir.
Biliyoruz ki, 20. Yüzyıldan sonra, cezadaki gelişmelerde, fiilden daha çok faile dönük bir düşünce akımı gelişmiştir; pozitivistlerin getirdiği bir durumdur. Bu nedenle, madde, o açıdan en azından bir redaksiyona tabidir. Bundan sonraki maddelerde de arz edeceğim bazı konuların dikkate alınması gerekebilir. Sayın Komisyon Başkanının ve Sayın Bakanın redaksiyonla ilgili konuda bir yetki almalarında yarar olduğunu düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güneş.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.