Türk Ceza Kanunu Madde 252

TCK 252. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 252. maddesi şu şekildedir:

Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar – Rüşvet

Madde 252 – (Değişik madde: 02.07.2012 – 6352 S.K/Madde 87)

(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hallerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.

(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(8) Bu madde hükümleri;

a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,

b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,

c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,

d) Kamu yararına çalışan dernekler,

e) Kooperatifler,

f) Halka açık anonim şirketler,

adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.

(9) Bu madde hükümleri;

a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,

b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hakimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,

c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,

d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,

e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,

f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstü örgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,

görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.

(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;

a) Türkiye’nin,

b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,

c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,

d) Türk vatandaşının,

tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.


Başlık

TCK’nın 252. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – DÖRDÜNCÜ KISIM: Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Rüşvet


Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ

a) Madde 403. Maddenin ilk iki fıkrası, 21/11/1990 tarihli ve 3679 sayılı Kanunla, 1989 Türk Ceza Kanunu Tasarısından 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanuna aktarılmış idi. Bu itibarla 1989 Tasarısındaki gerekçe bir kısım değişiklikler ile tekrarlanmıştır.

Madde, rüşvetin ne olduğunu tanımlamaktadır. Tasarının bu maddesi, bir defa rüşvet suçunun kimlere karşı veya kimler tarafından işlenebileceğini göstermektedir. Kanunun tanımlara ait 4 üncü maddesinin (4) numaralı bendinde yer alan tanımlara uygun bütün kişilerin aldıkları para, hediye, her ne nam altında olursa olsun sağladıkları diğer yararlar ile malların gerçek değeri ile fiili bedeli arasındaki fahiş fark rüşvet suçunu oluşturacaktır.

4 üncü maddenin (10) numaralı bendinde “yargı görevi yapanlar” çeşitli maddelerde geçen bir kavramdır ve Tasarının maksadı çerçevesinde ayrıca gösterilmiştir ve bütün hakim ve savcıları kapsamaktadır. Rüşvet suçu bakımından memur sayılırlar.

Avukatlar, dava vekilleri, hakemler, bilirkişiler, mümeyyizler, tercümanlar, sindikler, muhamminler, tasfiye memurları, noterler yukarıda işaret olunan tanım çerçevesinde Ceza Kanununun uygulanmasında memur sayıldıkları için, bunların aldıkları şeyler de rüşvet sayılacaktır. Kaldı ki, maddenin ikinci fıkrasında özel kanunları çerçevesinde Devlet memurları gibi işlem görenlerin de, rüşvet bakımından memur sayılacakları belirtilmiştir.

Ayrıca bazı kanunlarda belirli görevleri yerine getirenlerin, bu görevi fiilen yürüttükleri süre içinde veya görevle ilgili ilişkileri sırasında kamu görevlisi sayıldıklarına ve Ceza Kanununun uygulanması bakımından, işledikleri suçlarda memur addedildiklerine dair hükümler vardır. Söz gelimi 21/5/1986 tarihli ve 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 1 inci madde hükmünde, kamu iktisadi teşebbüslerinin personel rejiminin düzenlenmesiyle ilgili 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinde olduğu gibi bu kimselerin koşulları varsa, rüşvet suçunu işleyebilecekleri ve bunlara yarar temininin de, rüşvet vermek suçunu oluşturacağı doğaldır. İşte, herhangi bir duraksamaya yer kalmamasını sağlamak üzere, maddeye ikinci fıkra bu maksatla eklenmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrası, 17 Aralık 1997 tarihinde Paris’te imzalanan ve 1/2/2000 tarihli ve 4518 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi”nin yükümlü kıldığı bir hükmün Kanuna eklenmesini ifade etmektedir. Gerçekten bu Sözleşme dış ticarette dürüstlüğü sağlamak amacı ile meydana getirilmiştir. İşte söz konusu Sözleşme gereği uluslararası ticarette, ilgili yabancı devletin yasama, idari ve adli bir görevini yürütenlere ve buralarda görevli olanlara uluslararası ticari işlemler nedeni ile verilen şeyler de rüşvet sayılmış ve faillerin Kanunun rüşvet vermeye ilişkin hükümleri gereğince ülkede cezalandırılmaları kabul edilmiştir. Bu fıkra 2/1/2003 tarihli ve 4782 sayılı Kanunla 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 211 inci maddesine üçüncü fıkra olarak eklenen hükümden aynen alınmıştır.

b) Madde 404. Maddenin, birinci fıkrası, rüşvetin, fail tarafından kanuna aykırı olmayan işlemleri yerine getirmek üzere alınması şeklini cezalandırmaktadır. İkinci fıkrada ise, yapılması gereken şeyin yapılmaması veya yapılmaması gereken şeyin yapılması için rüşvetin alınmasına ait ceza gösterilmektedir.

Suçun her iki şeklinde de cürmün tamamlanması için rüşvetin veya vaat veya taahhüdün kabul edilmesi yeterlidir. Ayrıca istenen hususun gerçekleşmiş bulunması zorunlu değildir.

Üçüncü fıkrada ise, rüşvet, vaat veya taahhüdün kabulü sonucu yapılmaması veya yapılması gerekli bazı hususların olumlu veya olumsuz olarak gerçekleşmiş olması bir ağırlaştırıcı neden olarak ifade edilmiş bulunmaktadır.

c) Madde 405. Madde, rüşvet vermeyi cezalandırmaktadır. Birinci fıkrada, kanun ve nizamlara aykırı bir sonucun elde edilmesi için rüşvet vermek, ikinci fıkrada ise, haklı bir hususun temini için rüşvet vermek fiilleri cezalandırılmıştır. Kanun ve nizama aykırı olmayan bir işin yapılması için rüşvet vermek, istenen hususun meşruluğuna rağmen fiili suç olmaktan çıkarmaz. Zira failin bu davranışı görevlileri kanun dışı yollara teşvik edici nitelik taşır ve onların vatandaşlardan haksız olarak çıkar sağlamaları hususunda alışkanlık elde etmelerine neden olabilir. Bununla birlikte rüşvetin haklı bir hususun sağlanması için verilmiş olması, yaptırımının hafif tutulmasına neden olmuştur.

ç) Madde 406. Madde, rüşvet verme suçunda, kendisine rüşvet teklif olunan kişinin nitelik ve kimliğini göz önüne almak suretiyle, ağırlaştırıcı bir neden meydana getirmiş bulunmaktadır. Böylece rüşvet teklif olunan kişinin kişisel özellikleri cezanın artırılmasını gerektirmektedir.

Maddeye göre emir ve idare yetkisine sahip olan memurlara ve yargı görevi yapanlara yani hakim ve savcılara rüşvet teklif olunması ağırlaştırıcı bir neden oluşturmaktadır. Bu hususta 4 üncü maddenin gerekçesine bakılmalıdır. Emir ve idare yetkisine sahip olanlardan maksat, kanun ve nizamlara göre emir vermek veya idarenin gerekli kıldığı tedbirleri almak yetkisini kullananlardır. Resmi dairelerce özel bir ödevle görevlendirilenler ile noter, bilirkişi, hakem, avukat veya yeminli mali müşavirlere rüşvet teklif olunduğu hallerde ceza artırılacaktır.

Yukarıda belirtilen hallerde teklif olunan rüşvetin, nedenini oluşturan kanun ve nizama aykırılığın derecesini göz önüne almak suretiyle hakim, maddede gösterilen oran çerçevesinde cezayı belirleyecektir.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Kamu hizmetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüşvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda toplumda hakim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. Rüşvete ilişkin suç tanımı, bu güveni korumayı amaçlamıştır.

İzlenen suç siyaseti gereğince, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması amacıyla kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüşvet olarak tanımlanmıştır.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin elde ettiği menfaatin belli bir amaca yönelik olması gerekir. Başka bir ifadeyle, haksız menfaatin, hukuki olmayan bir işin yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiş olması gerekir. Buna karşılık, izlenen suç siyaseti gereğince, haklı bir işin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temininin, rüşvet suçunu oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Çünkü, bu gibi durumlarda, menfaati temin eden kişi, işinin en azından zamanında yapılmayacağı konusunda bir endişeyle hareket etmektedir. Bu nedenle, haklı bir işin gördürülmesi amacına yönelik olarak menfaat sağlanması halinde, icbar suretiyle irtikap suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Rüşvet suçu, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmış olur. Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında belli bir işin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedilecektir.

Rüşvet suçu, bir karşılaşma suçudur; bu nedenle, çok failli bir suçtur. Bir tarafta, rüşvet veren; diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. Rüşvet veren ve alan, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemektedirler. Bu itibarla, veren ve alan açısından rüşvet suçu tek bir suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmış bulunmaktadır. Menfaat temin edilinceye kadar suça iştirak mümkündür. Bu nedenle, söz konusu suç tanımı kapsamında “rüşvete aracılık eden” kavramına yer verilmemiştir.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için amaçlanan şeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek yoktur.

Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, amaçlanan şeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iş olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir işin yapılması amacıyla menfaat temini halinde, rüşvet suçu oluşmaz.

Rüşvet alan kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu kişinin yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, cezanın artırılması öngörülmüştür.

Maddenin dördüncü fıkrasında rüşvet suçunun uygulama alanı, sadece kamu görevlisine rüşvet verilmesiyle sınırlı tutulmayıp, genişletilmiştir. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukuki ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukuki ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması halinde de rüşvet suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Fıkra metninde sayılan tüzel kişiler adına hareket eden kişilere, görevlerinin gereklerine aykırı olarak sağlanan yararlar da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.

Maddenin beşinci fıkrası, 17 Aralık 1997 tarihinde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu otuz ülke tarafından Paris’te imzalanmış ve Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) üyesi 10 ülkenin onay belgelerini tevdi etmeleri ile 15 Şubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan “Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi” hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1.2.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanunla söz konusu Sözleşmenin onaylanmasını ülkemiz açısından uygun bulmuştur. Bakanlar Kurulu’nun 9.3.2000 tarih ve 2000/385 sayılı Kararı ile Sözleşme onaylanmıştır.

Beşinci fıkra hükmüyle, rüşvet suçuna yeni bir içerik kazandırılarak, “yabancı kamu görevlisi”ne rüşvet verilmesi ceza yaptırımı altına alınmaya çalışılmıştır. Burada söz konusu olan “yabancı kamu görevlileri”nin “yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idari veya adli bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlileri” olması gerekir. Keza, “yabancı bir … ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenler” de “yabancı kamu görevlisi” addedilmişlerdir.

Bu kişilere “uluslararası ticari işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddi bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuş olması da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.

Bu anlamda rüşvetten söz edebilmek için, “yabancı kamu görevlisi”ne “uluslararası ticari işlemler nedeniyle” maddi menfaat temin veya vaadinde bulunulmalıdır. Keza, “yabancı kamu görevlisi”ne “bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddi bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuş olması halinde de rüşvet söz konusu olacaktır.


TBMM Kabul Metni

252 nci maddeyi okutuyorum:

Rüşvet

MADDE 252. – (1) Rüşvet alan kamu görevlisi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Rüşvet veren kişi de kamu görevlisi gibi cezalandırılır. Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(2) Rüşvet alan veya bu konuda anlaşmaya varan kişinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(3) Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.

(4) Birinci fıkra hükmü, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukukî ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukukî ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de uygulanır.

(5) Yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlilerine veya aynı ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenlere, uluslararası ticarî işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir yararın elde edilmesi veya muhafazası amacıyla, doğrudan veya dolaylı olarak yarar teklif veya vaat edilmesi veya verilmesi de rüşvet sayılır.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir