Türk Ceza Kanunu Madde 2

Not: Bu sayfada yer alan “Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi” direkt olarak “mevzuat.gov.tr” isimli Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının paylaşıldığı resmi web sitesinde yer aldığı gibi aynen paylaşılmaktadır. Maddeyi etkileyen kanun değişiklikleri takip edilmekte ve tarafımızca güncellenmektedir.

Sayfa içeriği:

  7 Dakikalık Okuma

TCK 2. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 2. maddesi şu şekildedir:

TCK Madde 2:Temel İlkeler ve Tanımlar – Suçta ve cezada kanunilik ilkesi

(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

Maddenin bağlı bulunduğu Türk Ceza Kanunu başlıkları şu şekildedir:

Birinci Kitap:Genel Hükümler
Birinci Kısım:Temel İlkeler, Tanımlar ve Uygulama Alanı
Birinci Bölüm:Temel İlkeler ve Tanımlar
Madde başlığı:Suçta ve cezada kanunilik ilkesi

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ

Madde 1. Anayasanın 38. maddesinde yer alan “suçta ve cezada kanunilik”, çağdaş kamu hukukunun, insan haklarını güvence altında bulunduran temel ilkelerinden birini oluşturur. Bu ilke günümüzde Türkiye tarafından onanmış bulunan milletlerarası sözleşmelerde de ifade edilmiş bulunuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve bazı Avrupa Anayasa Mahkemesi kararlarında ilkenin içeriğini belirten açıklamalara da yer verilmektedir: Suçun unsurlarının, kanun metinlerinde müphem değil ve fakat açık seçik sözcüklerle, duraksamalara neden olmayacak biçimde gösterilmesi, hangi ihlallere suç olarak kanunlarda yer verilebileceği gibi.

İlkenin 1 inci maddede tekrarlanması, Tasarının temel insan haklarına gösterdiği saygının bir simgesi olarak uygun sayılmıştır.

Yine, çağdaş ceza hukukunda önemli bir yer işgal eden ve Anayasada ifadesini bulan güvenlik tedbirleri, Tasarıda benimsenmiş ve bunlarda da kanunilik ilkesinin geçerli olacağı metinde açıkça belirtilmiştir.

Ülkemizde yıllardan beri yerleşmiş ve çeşitli kanunlarda da uygulama yeri bulmuş olan cürüm ve kabahat ayırımı bu Tasarıda da korunmuştur.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Kanunun amacına ilişkin maddesinde ifade edilen kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınabilmesi için, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin kanunda açık bir şekilde belirlenmesi gerekir. Aynı şekilde, suç işlenmesi dolayısıyla verilecek ceza ve tedbirlerle, cezaya mahkumiyetin hukuki sonuçları ve bu yaptırımların süre ve miktarlarının da kanunla düzenlenmesi zorunludur.

Anayasamızda da ifade edilen ve evrensel nitelikteki “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesinin gereği olarak suçların tanımlanması ve ceza hukuku yaptırımları koyma yetkisine sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi sahiptir. Yine Anayasamıza göre yasama görevi, devredilmesi mümkün olmayan bir yetkidir. Bireyin maddi ve manevi varlığı üzerinde derin etkiler doğuran suç ve cezaların, ancak ulusal iradeyi temsil eden organ tarafından yapılacak kanunla düzenlenebilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine sağlanan en önemli anayasal garantilerden birini oluşturmaktadır.

Anayasada temel hak ve özgürlükler alanının, kanun hükmünde kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin öngörülmesi de, bu garantinin bir ifadesidir. Kişi hak ve özgürlükleri konusunda kanun hükmünde kararname çıkarılmaması bakımından anayasal normla getirilen bu yasağın, idarenin diğer düzenleyici işlemleri için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. İşte maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeyle, Anayasada yer alan emredici normların gereği yerine getirilerek, idarenin düzenleyici işlemleriyle bir suç tanımının kapsamının belirlenemeyeceği ve ceza konulamayacağı açıkça düzenlenmiş olmaktadır.

Yine suçta ve cezada kanunilik ilkesinin doğal bir sonucu olan evrensel ilke niteliğindeki ceza kanunlarının uygulanmasında kıyasa başvurulamayacağı, maddenin üçüncü fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Böylece ceza kanunlarının bireye güvence sağlama işlevinin bir gereği daha yerine getirilmiş olmaktadır. Yeni tarihli ceza kanunlarında da kıyas yasağına ilişkin olarak açık hükümlere yer verilmektedir. Örneğin yeni Fransız Ceza Kanununda bu husus “ceza kanunları dar yorumlanır” biçiminde ifade edilmiştir. Kıyas yasağıyla getirilen güvencenin tam anlamıyla uygulanabilmesini mümkün kılmak amacıyla, kıyasa yol açacak şekilde yapılacak geniş yoruma da başvurulamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ancak bu hükümle ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmamakta, sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol açacak şekilde uygulanmasının önüne geçilmek istenmektedir.

Suçlar arasında cürüm ve kabahat ayırımı kaldırıldığı için, Tasarının “Suçlar, cürüm ve kabahattir.” şeklindeki ikinci fıkrası metinden çıkarılmıştır.

TBMM Kabul Metni

2. maddeyi okutuyorum:

Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi

MADDE 2. – (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşmekte olduğumuz Ceza Yasası Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi, şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, tabiî, burayı bir polemik kürsüsü görmeyiz; hele hele, böyle temel bir yasada hiç görmeyiz. Dikkat ederseniz, konuşmalarımız siyasî ağırlıklı değil, hukukî ağırlıklı değerlendirmelere dayandı; ancak, bir yanlış anlamayı düzeltme ihtiyacı içerisindeyim, ondan sonra maddeyle ilgili değerlendirmelerimi sunacağım.

Sanırım -kendisi de çok sevdiğim, değerli bir arkadaşımdır- konuşmamın bir bölümünü kaçırdığı için, orada, Mecliste ülkeye zarar verme niyetinde olanların var olduğu gibi bir sonuca varmış. Aynen not ettim: “Bu Mecliste kimse ülkeye zarar verme niyetini taşımaz” dedi. Elbette taşımaz. Öyle bir şey mi söyledim, affedersiniz; ben öyle bir şey söylemedim.

Şimdi, konuşma metnimden baktım; ne söylediğimi ve arkasındaki felsefeyi açıklayayım; öyle, uzaktan taşlama gibi bir niyetimin olmadığını da herkes anlasın. O bir felsefedir, orada koskoca bir ceza hukuku felsefesi yatar. Bunu anlayamayıp ya da kaçırıp bir noktayı, yani, sağa sola bulaştığımız -affedersiniz, amiyane tabirle- sonucu çıkarılmasın. “Ülkenin gündemine gelmiş bir Ceza Kanunu Tasarısında kodifikasyon yönteminin hatalı olduğunu bilmemize rağmen, bu çalışmanın, hiç değilse ülkeye en az zarar verir şekilde olması için çaba sarf edilmesi gerekmiştir” demişim.

Arkadaşlar, kodifikasyon yönteminde hatalı gördüğümüz şey nedir; bunu açıkladım sanıyorum. Açıkladım, ama, konuşmamın tümünü dikkatle izlemek lazım. Ceza kanunları, milletvekillerinin daha önce yaşadıklarına, hayat tecrübelerine bırakılamaz. Bırakılırsa ne olur?.. Bizler siyasetçiyiz değerli arkadaşlar. Bizlerin öncelikleri vardır. Seçmenin istekleri vardır. Biz bu önceliklere göre yönleniriz. Eşyanın tabiatının gereği de budur. Her siyasetçinin önceliği vardır. Her siyasetçi, dünya görüşüne göre, siyaset anlayışına göre o önceliğe yönlenir; ama, o önceliklere yönlenirken, bu defa, başka bir yerde özgürlükleri sınırlamak gibi bir tehlike yaratırsınız, karşı karşıya kalırsınız. İşte, bunun güvencesi, ceza kanunlarının, bir okul etkisi altında, doktrinin müdahalesiyle, bilimadamları kurullarınca hazırlanıp milletvekillerinin fazla müdahalesinin olmamasıdır. Onun için, rahmetli Faruk Hocadan da şurada okudum, tekrar okuma ihtiyacındayım: “Ceza kanunları uzun ve şuurlu bir teknik çalışmayla hazırlanmalıdır” diyor; anlatıyor: “Bu sebeple, ceza kanunlarının hazırlanmasında hukuk tekniğinin en üstün icaplarına sadakat göstermek lazımdır; hukuk tekniği, bir bakıma, kişi hürriyetlerinin teminatıdır” diyor. Benim anlatmak istediğim bu; yani, siyasetçiler olarak… Ben, hiçbir siyasetçi kötüdür demiyorum. Bu ülkenin her siyasetçisi değerlidir, her siyasetçisi kıymetlidir. Ben de bir siyasetçiyim ve dünyanın en zor işini yapıyor her siyasetçi, en zor işini yapıyor; bunun bilincindeyim; ama, bir ceza kanunu hazırlıyoruz. Öncelikler konusunda bir mantalite sıralaması yaptığımızda, ihtimal ki, dengeyi gözden kaçırma ihtimalimiz vardır. Kastettiğim bu. Onun için yöntemde bir yanlışlık vardır dedim. Yoksa, elbette ki, Yüce Meclisin hiçbir üyesinin, böyle, ülkeye zarar verme niyetinde filan olduğunu düşünmüyorum. Bu, bunun yorumudur, bunun felsefî açılımıdır. Belki, herhalde, değerli kardeşim başlangıcını dinleyemediği için, onu kaçırmış olsa gerek. Öyle anlaşıldıysa, onu düzeltiyorum; birincisi bu.

İkincisi; bir serzenişte bulundum değerli arkadaşlar, bunun içine kendimi de dahil ettim, yanlış anlaşılmasın. Bizler, siyasetçiler olarak yasa yapmaya kalktık; ceza yasası. 112. maddeye kadar tıkır tıkır geldik. Hatta, özgürlükler konusunda -yani, Allah için söylesin herkes- Cumhuriyet Halk Partisi daha gayretli bir çaba içerisindeydi; ama, 112. maddede bir şey oldu, keşke olmasaydı -dün, ben, hocalarla konuşurken de söyledim -Hürriyeti tahdit fiili, sırf. -yani, hiç anlamlı değildi- acaba bir yerine türban sokar mıyız diye beşe bölünerek anayasa maddeleri gibi döşenilmeye başlandı. Ondan sonra, karşılıklı -ve aynen sözüm öyledir- güvensizlik ortamı doğdu. Belki, daha iyi metinler çıkarılabilirdi. O karşılıklı güvensizlik ortamını aşamadık. Bütün sorun bu. Bunu anlattım. Bu, bir talihsiz durumdur. İşte, siyasetçiler yapınca böyle durumlar oluyor. Doktrin çerçevesi içerisinde yapılsaydı, bu durumlar olmayacaktı. Anlatmak istediğim, hukukun ve kodifikasyonun felsefî açıdan yorumuydu. Burada bir yanlış anlamayı düzeltiyorum.

Şimdi, maddeyle ilgili olarak kısaca şunları söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım “kanunsuz ceza olmaz, kanunsuz suç olmaz” ilkesi ceza kanununun özetidir. İşte, ceza kanununun özeti bu felsefede gizlidir. İlk defa Alman Filozof Ludwig Feurbach tarafından formüle edilmiş; “nullum crimen sine lege” kanunsuz suç olmaz, “nulla poena sine lege” kanunsuz ceza olamaz. İşte, koskoca ceza kanunu bu temelde yatar.

Bunun esprisi nedir değerli arkadaşlarım; birkaç kelimeyle, değerli zamanınızı almadan ifade etmeye çalışayım. Buna, kanunun tekelciliği ilkesi de deniliyor, kanunîlik ilkesi de deniliyor. Biz, bunu biraz da açtık. Hatta, ceza hukuku derslerinde, ceza genel derslerinde anlatılacak konuları da işte açarak -yanlış anlaşılmasın diye- idarenin düzenleyici işlemlerle suç oluşturamayacağını, kıyas yasağını da koyduk. Bundan dolayı eleştiriler de var; fakat, biz, bu eleştirilerin olacağını bile bile de koyduk. Neden; çünkü, kimi zaman, bizim hukukumuzda, bu kadar temel bir şey bile yanlış yorumlanabiliyor, kıyasa kaçılabiliniyor ya da düzenleyici işlemlerle ceza konulmaya kalkılabiliyor. İşte, bu olmasın diye koyduk. Kanunîlik ilkesi, riayet edilmediği takdirde, kişinin kendi fiil ve hareketlerine egemen olabilmek iktidarı tamamen yok edilmiş olur; yani, kanunîlik ilkesine riayet etmezseniz, kişinin nerede duracağını, nerede durmayacağını bilebilme olanağı yoktur.

Değerli arkadaşlarım, bunun temel felsefelerinden, temel kaynaklarından biri de şudur: Ceza hukukunun esası, yalnız kanundur. Bu sebeple, kıyaslama, hukukun genel prensipleri, örf ve âdet, ceza hukukunda yer alamaz. Bunu, zaman zaman arkadaşlarımız, işte, ceza hukuku yapılırken, örfümüz, âdetimizdir… Doğrudur; medenî hukukta, ticaret hukukunda örfün, âdetin yeri vardır; ama, ceza hukukunda örfün, âdetin yeri yoktur. Kanun varsa suç var, ceza var; karşılığı, yaptırımı var. Kanunsuz suç ve ceza olmaz prensibi, esas itibariyle, yurttaşı, kişiyi, devletin ve yargıcın karşısında koruyan, onların haklarının teminatı olan bir ilkedir. Bunun iyi anlaşılması gerekir. İyi anlaşılmaması halinde, koskoca bir ceza kodifikasyonu çalışmamız boş yere gitmiş olur. Yani, ilerisi için de söylemek istiyorum; çeşitli düzenlemeler yapılacak; orada, arkadaşlarımız, işte, örfümüzde, âdetimizde böyle değil yahut şunumuzda bunumuzda böyle değil… Bu, ceza hukukunun konusu içerisinde değildir. Yasa koyucu olarak Yüce Meclis, yasaya neyi suç olarak koyarsa o suçtur; onun müeyyidesi olarak ne müeyyide koyarsa o da cezadır. Belki, bu da ceza hukukunun en özet ifadesidir, hulasasıdır demek çok haksızlık olmaz.

Hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

2. maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İlgili Kanunlar

  • Türk Medeni Kanunu

Yargıtay Kararları

  • Güncellenecek.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir