TCK 136. Madde
Türk Ceza Kanunumuzun 136. maddesi şu şekildedir:
TMK Madde 136: | Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun konusunun, Ceza Muhakemesi Kanununun 236. maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları uyarınca kayda alınan beyan ve görüntüler olması durumunda verilecek ceza bir kat artırılır. |
Maddenin ait olduğu kanun başlıkları şu şekildedir:
İkinci Kitap: | Özel Hükümler |
İkinci Kısım: | Kişilere Karşı Suçlar |
Dokuzuncu Bölüm: | Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar |
Madde Başlığı: | Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme |
Gerekçe
Türk Ceza Kanunu’nun 136. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
Madde 198- Maddenin, (1) ve (2) numaralı fıkralarında, kişisel verileri yetkisiz kişilere veren, ifşa eden, çeşitli özel, kişisel maksatlarla kullanan ve her ne suretle olursa olsun ele geçiren, kanunların belirlediği süreler geçmiş olmasına karşın sistem içinde yok etmekle yükümlü olup da görevlerini yerine getirmeyenler hakkında hapis cezası öngörülmektedir.
ADALET KOMİSYONU RAPORU: Bu madde hükmü ile, hukuka uygun olarak kaydedilmiş olsun veya olmasın, kişisel verileri hukuka aykırı olarak başkalarına vermek, yaymak veya ele geçirmek, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.
TBMM Kabul Metni
136. maddeyi okutuyorum:
Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
MADDE 136. – (1) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi bir defa daha saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuyu kararlılıkla anlatmaya devam edeceğiz; çünkü, inanıyorum ki, bu sorgulamaları sizler de vicdanî muhasebenizde yapıyorsunuz, yapacaksınız, yapmak durumundasınız.
Kaldığımız yerden devam ediyorum.
4422 sayılı Yasanın 10 uncu maddesine göre gizli nitelikte olan bu bilgiler basına, kamuoyuna nasıl sızdırılmıştır, neden seyirci kalınmıştır? Bu bilgilerin bir bölümü sızdırılmış; ama, bir bölümü de, biraz evvel açıkladığım şekilde, soruşturma kapsamı dışına çıkarılmıştır; sanki, ortada bu bilgiler söz konusu değil gibi, bu konuda birtakım bulgular toplanmamış gibi bir değerlendirme yapılmıştır. Olayın vahametini görebiliyor musunuz değerli arkadaşlarım?! Ben, işime gelen delili yargıya ulaştıracağım veya soruşturma kapsamına alacağım, işime gelmeyen delili soruşturma kapsamı dışında tutacağım… Ondan sonra da, biz, burada, kalkıyoruz, demokratikleşme adına, hukuk devleti adına bir kavga veriyoruz, mücadele veriyoruz. Lütfen, tutarlı olalım; lütfen, gösteri yapmayalım; uygulamalarımızla ve kamu yönetimi kültürümüzle, kamu yönetimi anlayışımızla tutarlı olalım.
Bakıyoruz, burada, 10 uncu maddede, bu ihlali yapan kamu görevlileri hakkında 2 yıldan 3 yıla kadar ve duruma göre 1 katına kadar artırılarak ceza uygulaması düzenlemesi yapılmış. Bu sürecin işletilmesinden, yani, bu kamu görevlileri hakkında, bu bürokratlar hakkında, diyelim ki, hükümetin -öyle varsayıyoruz, öyle kabul ediyoruz- bu olayda doğrudan iştiraki yok, yönlendirmesi yok; ama, görevini kötüye kullanan bu kamu görevlileri hakkında neden işlem yapmıyorsunuz? Bu konuda sizi rahatsız eden bir şey mi var? Sizi rahatsız eden bir sonucun doğmasından mı endişe ediyorsunuz? Herhalde, bu soruları sormamız gerekiyor.
Mevcut yasal düzenlemeleri açık bir şekilde ihlal eden kamu görevlileri hakkında üstüne düşen görevi yapmayan, bu ihlallerden yarar uman bir hükümet etme anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu anlayış ve yaklaşım değişmediği sürece, istediğiniz kadar yasal düzenleme yapınız, pratikte bunun hiçbir önemi yoktur.
Tekrar soruyorum; Yargıtay Başkanı, MİT yetkilisi ve müteahhit arasındaki ilişkiler, basına, 4422 sayılı Yasadaki bu hükümler bulunmuş olmasına rağmen nasıl sızdırılmıştır? Neden bölük pörçük sızdırılmıştır? Vize soruşturmasıyla, yani, yurtdışına çıkış süreci ile Yargıtay Başkanı, MİT ve müteahhit ilişkileri farklı dönemlerde olmasına rağmen, arada üç, dört, beş aylık süreler olmasına rağmen, basına, kamuoyuna neden aynı zamanlarda sızdırılmıştır? Bunları, herhalde sorgulamamız, herhalde irdelememiz gerekiyor. Anılan şahsın yurtdışına çıkarılması, yurtdışına gönderilmesi -yurtdışına kaçışı demiyorum, yurtdışına çıkarılması ve gönderilmesi- işlemlerine adı karışan birçok zanlı, doğrudan polis tarafından gözaltına alınıp sorgulandığı halde, bazı spor kulübü yöneticileri -1 veya 2 kişi- neden doğrudan savcılığa ifade vermiştir? Neden bu kişilerin ifadeleri soruşturma kapsamı dışında tutulmuştur?
En nihayet, değerli arkadaşlarım, açıklamasını yaptığım bu süreçte, Emniyet ve MİT yapılanması içinde muhtelif hukuk ihlallerinin yapıldığı ve suç ilişkilerinin bulunduğu bariz olmasına rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu neden devreye sokulmamıştır? Başbakanlık Teftiş Kurulu, özellikle neden devre dışında tutulmak istenilmiştir? MİT’le ilgili kuruluş yasasının 3, 4 ve 7 nci maddeleri, bu konuda Başbakana açık bir sorumluluk ve yetki vermiş olmasına rağmen, bunun gereği, Sayın Başbakan tarafından neden yapılmamıştır? Bu süreç içinde, Sayın Başbakanın, açıklık kazanmasından endişe duyduğu bir husus mu vardır? Başbakanlık Teftiş Kurulu yerine, bakıyoruz, ne yapılıyor; Millî İstihbarat Teşkilatı, kendisi bir idarî soruşturma açıyor, resen bir soruşturma açıyor.
Değerli arkadaşlarım, MİT bu olayda taraf durumunda, sorumlu durumunda. Taraf ve sorumlu durumunda olan bir kurumun bu şekilde yapacağı idarî soruşturmaya itibar edilir mi? Böyle bir soruşturmanın hukukî sıhhati olabilir mi? Nitekim, ne olmuştur; bu kurumun kendi bünyesinde yaptığı soruşturma sonucuna göre, hazırlamış olduğu rapora göre, efendim, bütün bu açık ihlallere rağmen, biraz evvel yasal dayanaklarıyla açıklamasını yaptığım bu bariz ihlallere rağmen, ortada, kamu görevinin kötüye kullanılması anlamında, kamu görevinin hukuka aykırı olarak kullanılması anlamında herhangi bir sorumlunun olmadığı yolunda kamuoyundan ve basından bilgiler alıyoruz, bu şekilde rapor verildiğine dair bilgiler alıyoruz. Bu rapora karşı Sayın Başbakanın nasıl bir işlem yaptığını halen öğrenemedik. Elbette, o rapora karşı Sayın Başbakanın yapacağı değerlendirmenin de hiçbir hukukî değeri olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Soruşturma açılmasına izin vermesi halinde bile hukukî bir değeri olmayacaktır. Çünkü, her halükârda, o Emniyet yapılanması içindeki yansımaların, bir şekilde, yine, MİT yapılanması içinde de yansıdığını görüyoruz. Orada da tamamen kendi kurumsal ilişkileri içinde işlerine gelen deliller muhafaza edilmiş; ama, işlerine gelmeyen delillerin soruşturma kapsamı dışında tutulduğunu çok iyi biliyoruz. Bütün bu geciktirilmiş ve engellenmiş sürece rağmen, Başbakanlık Teftiş Kurulu devreye sokulacak mıdır? Bunu, elbette merakla bekliyoruz; bunu, kamuoyu adına, beklemekten öte, sorguluyoruz değerli arkadaşlarım. Genel Kurulun huzurunuzda, Türkiye kamuoyunun huzurunda bu soruyu bir defa daha soruyorum.
Bütün bu oluş şekli ve sürecine göre, MİT ve Emniyet ilişkileri içinde, ihmalden öte göz yumma ve işbirliğinin bulunduğu olayların seyrinden anlaşılmış olmasına rağmen, kaçış sürecindeki bu sorumlular ve kamu görevlileri için neden idarî ve adlî süreç işletilmemekte ve kamuoyu bilgilendirilmemektedir?
Sayın milletvekilleri, bu değerlendirmeler, yasal zorunluluklar ve yasama denetimi görevimiz kapsamında tekrar ifade ediyorum; Sayın Başbakana ve Sayın Adalet Bakanına tekrar soruyorum; elbette, Sayın İçişleri Bakanına da tekrar soruyorum: Neden bu görevlerinizi yapmadınız? Sayın Bakan, görülüyor ki -basına yaptığınız açıklamada olduğu gibi- seyretmemeniz gereken, idarî ve adlî süreci işletmeniz gereken bir uygulamalar ihlali söz konusudur. Bunu belki Adalet Bakanlığı olarak siz doğrudan yapmayacaktınız; ama, bu sorumluluk, hem İçişleri Bakanının hem Sayın Başbakanın ve hem de doğal olarak, sizin de sözcüsü olduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarınındır.
Değerli arkadaşlarım, görüldüğü gibi, hükümet olarak, bu olayda yapılması gereken çok şey var. Bunları, hukuk etkinliği ve iktidar olma kavramları ve haberleşme özgürlüğü adına yapmanız gerekiyor. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına, kamuoyunun yanlış yönlendirilmemesi adına bunları yapmanız gerekiyor.
Olayların gelişiminden -üzülerek ifade ediyorum tabiî- hükümetin, MİT üzerindeki kamu gücü ve yetkisini kullanarak, bu arada hukukdışı ilişkilere göz yumarak veya iştirak ederek -bu, soruşturma sonucunda açıklık kazanacaktır- Yargıtay Başkanının şahsında yargıya yönelik olarak istifhamlar yaratmak ve bu arada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) – MİT’e yönelik olarak da yeni bir kadrolaşmayı gerçekleştirmek amacı içinde olduğu yolunda, kamuoyunda ciddî izlenimler doğmuştur.
Bu maddeyle ilgili olarak Genel Kurulu, yine, saygıyla selamlıyorum. Kalan iki maddede konuyu toparlayacağım değerli arkadaşlarım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.