Türk Ceza Kanunu Madde 127

TCK 127. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 127. maddesi şu şekildedir:

Şerefe Karşı Suçlar – Hakaret – İsnadın ispatı

Madde 127 – (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması halinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikayetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi halinde, cezaya hükmedilir.

Başlık

TCK’nın 127. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – SEKİZİNCİ BÖLÜM: Şerefe Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: İsnadın ispatı

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 127. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ


Madde 181. Anayasanın 39 uncu maddesi hakaret davalarında sanığın ne gibi hallerde isnadın doğruluğunu ispat edebileceğini göstermiş ve hakarette isnat olunan hususun doğruluğunun ispat edilebilmesini mutlak olarak kabul etmemiş, ancak belirli hallerde ispat olanağı tanımıştır. İşte Tasarının bu maddesi, ispatı olanaklı bulunan isnatları, Anayasaya uygun olarak dört bent halinde saptamış bulunmaktadır.

Maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarında ispat bakımından izlenmesi gerekli usul kuralları gösterilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasında yer alan hüküm, delillerin yerinin taraflarca saptanması suretiyle mahkemeye sunulması halini de kapsamaktadır.

Beşinci fıkraya göre, isnat ispat olunmadığı takdirde, suçlular hakkında verilecek ceza yarısı oranında artırılacaktır.

Maddenin son fıkrasına göre isnadın ispatı veya isnat olunan fiilden dolayı mağdurun mahkum edilmesi halinde sanığa ceza verilmeyecektir.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Madde metninde, kişiye somut isnatta bulunulması halinde, isnadın ispatı düzenlenmektedir. Anayasamızda da isnadın ispatına ilişkin özel bir hüküm bulunmaktadır. Anayasamıza göre; kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak isnatta bulunulması durumunda, isnatta bulunan isnadın doğruluğunu ispat hakkına sahiptir. Bunun dışında, kişilere somut bir fiil isnadında bulunarak hakaret edilmiş olması halinde, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için iki seçenek koşuldan birinin gerçekleşmesi gerekir. Birinci seçenek koşul, isnadın doğruluğunun ispatında kamu yararı bulunmasıdır. Diğer seçenek koşul ise, şikayetçinin yani kendisine hakaret edilenin ispata razı olmasıdır.

Yine Anayasamıza göre, isnadın doğruluğunun ispat edilmiş olması, hakaret suçunun hukuka aykırılığını ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle, hakarette bulunan kişi hakkında beraat kararı verilmelidir.

Madde metnindeki düzenleme yapılırken, Anayasamızın bu konuda belirlediği kurallar da göz önünde bulundurulmuştur.

Madde metninde kabul edilen sisteme göre, isnadın doğruluğunun ispat edilebilmesi için, isnadın bir suç vakıasına ilişkin olması gerekir. Yani kişiye belli bir suçu işlediğinden bahisle hakaret edilmiş olması gerekir. Ayrıca, hakaretin yapıldığı anda isnadın konusunu oluşturan suç dolayısıyla kişi hakkında henüz bir hüküm verilmemiş olmalıdır.

Bu sistemde, isnadın doğruluğunun ispatı, hakaret suçundan dolayı açılan davanın görüldüğü mahkemede yapılmamaktadır. Hakaret suçunun işlendiğinden bahisle açılan davanın görüldüğü mahkeme, yapılan somut vakıa isnadının bir suç oluşturması durumunda, bu suçun gerçekten işlenmiş olup olmadığının ortaya çıkarılmasını bekletici mesele kabul ederek, bu nedenle açılmış veya açılacak olan davanın sonucunu beklemelidir. İsnadın doğruluğunun ispatı, ancak isnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası bağlamında ilgili mahkemede söz konusu edilebilir.

İsnat konusu suç vakıası dolayısıyla açılan ceza davası sonucunda bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı verilmesi halinde; isnat ispatlanmış addedilir ve maddenin birinci fıkrası gereğince, hakarette bulunan kişiye ceza verilmez.

Ancak, hakarete uğrayan, isnat edilen fiil dolayısıyla hakkında açılan davada kesinleşmiş bir hükümle beraat etmişse, isnat ispat edilmemiş sayılır ve hakaret eden kişi cezalandırılır. Hakarete uğrayan kişi hakkında, isnat edilen fiil dolayısıyla takipsizlik kararı veya açılan davada düşme kararı verilmiş olması halinde de; isnadın doğruluğu ispat edilmemiş sayılacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre; kesin hükümle sonuçlanmış bir davayla işlendiği sabit görülen bir fiilden bahisle kişiye hakaret edilmiş olması halinde, cezaya hükmedilir. Böylece, daha önce işlediği bir suçtan dolayı mahkum edilmiş olan kişiye, bu suçtan bahisle hakaret edilmiş olmasının tasvip edilemez olduğu vurgulanmıştır.

Hakkında başlatılan soruşturma sonucunda takipsizlik kararı veya açılan davada düşme, veya beraat kararı verilmiş olan kişiye, soruşturma veya kovuşturma konusu fiilden bahisle hakaret edilmiş olması halinde, hakaret edenin cezalandırılacağında kuşku yoktur.

TBMM Kabul Metni

127 nci maddeyi okutuyorum:

İsnadın ispatı

MADDE 127. – (1) İsnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispat edilmiş olması hâlinde kişiye ceza verilmez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hâllerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

(2) İspat edilmiş fiilinden söz edilerek kişiye hakaret edilmesi hâlinde, cezaya hükmedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komisyon metninin 127 nci maddesi hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, 127 nci maddeyle ilgili olarak kısa bir değerlendirme yapacağım. Toplumsal hayatın idarî ve adlî denetim mekanizmaları değişik yol ve yöntemlerle hayata geçirilir. Olayın doğrudan tarafı olan kişiler dava ve şikâyet yoluyla bu süreci işletirler. Kişilerin doğrudan muhatap olmadıkları bazı olayların da -o olaylarda kişiler taraf değillerse bile- ilgili mercilere ulaştırılmasında toplumsal yarar vardır. Hukuk düzenine aykırı olan o fiillerin ilgili mercilere ulaştırılması -biraz evvel de ifade ettiğim gibi- hem yararlı hem de zorunludur. Kamu düzeninin korunması için bunda -tekrar ifade ediyorum- yarar vardır. İnanıyoruz ki, bu mekanizma yerinde kullanıldığı takdirde, beraberinde, kamu görevlilerinin de görevlerini yaparken daha özenli ve daha dikkatli davranmalarını sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu hak kullanılırken, bildirim için, yani, anlatım için gerekli ve zorunlu olmayan nitelendirmelere başvurulmaması gerekir. Zira, gerçek durum, ancak soruşturma ve bazen de yargılama sonunda açıklık kazanacaktır. Bu sebeple, ihbar ve şikâyet zamanına göre bu delillerin değerlendirilmesi, dolayısıyla, anlatımların da bu çerçevede yapılması, yani, ortada bir kesin hüküm varmışçasına kesin bir kanaatin belirtilmemesi gerekir. Şikâyet ve ihbar konusunun sonradan gerçek olmadığının anlaşılması, failin, hakaret veya iftira kastıyla hareket ettiğini göstermez. Bu hakların yerinde kullanılıp kullanılmadığının tespitinde, ihbar ve şikâyetin ilgili olduğu konunun özellikleri de mutlaka değerlendirilmelidir.

Bunun en önemli örneği değerli arkadaşlarım, bilim ve sanat eserlerine ilişkin olaylarda kendisini gösterir. Bilim ve sanat açıklamaları yönünden, biliyorsunuz, Anayasanın 27 nci maddesinde daha özel bir düzenleme getirilmiştir. Bilim ve sanatın mahiyetinde zaten eleştiri olduğu için, zaten mizah olduğu için, buradaki sınırların buna göre tespit edilmesi, bu yöndeki eleştirilere, toplumun ve ilgililerin daha hoşgörüyle bakması, o faaliyetin doğası gereğidir. Bu sebeple, Anayasanın 27 nci maddesinde, bu konuda, bu yöne ilişkin olarak daha geniş bir çerçeve çizilmiştir. Bunun dışındaki sebeplerle, bilim ve sanat eserlerine yönelik olarak herhangi bir sınırlama getirilmesi ve bunun idarî veya adlî denetime tabi tutulması, Anayasanın beklediği, istediği amacın gerçekleşmesini engelleyen bir hal olacaktır.

Tarihî olaylarda da benzer bir süreci yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Tarihî olaylarda da, olaylar içinde yer almış bulunanlar hakkındaki değerlendirmelerin, tarih bilimi açısından gerçek olup olmadığı önemlidir. Konu alınan kişinin açıklanması için seçilen sözlerin, olayların anlaşılması ve anlatılabilmesi bakımından gerekli ve zorunlu olup olmadığı çok önemli bir ölçüdür. En nihayet, haber verme ve eleştiri hakkının sınırları içerisinde kullanılıp kullanılamadığının tespiti noktasında “Haberleşmenin engellenmesi” başlığıyla 124 üncü maddeye yönelik olarak yapmış olduğumuz değerlendirmenin, o unsurların, üç temel unsurun, bu noktada da nazara alınması gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Sayın milletvekilleri, açıklamasını yaptığımız ve çerçevesini çizdiğimiz bu tasnifte görüldüğü gibi, o konuda, kendi sınırları içerisinde, zaten birtakım ölçüler getirilmiştir. Bu sınırlamaların dışında iddia ve olayın varlığını ispat ve dava hakkı için “kamu yararı” şartının getirilmiş olmasını doğru bulmadığımızı, doğru bulmadığımı, yeri gelmişken, ifade ediyorum. Bu şart -ilave bir şartın getirilmiş olması- uygulamadan doğacak istikrarsızlıklarla dava ve şikâyet hakkının önemli ölçüde engellenmesi sonucunu doğuracaktır; çünkü, biliyoruz ki “kamu yararı” şartı izafî bir kavram ve bu konuda yargıda hâlâ bir istikrar kazanılmamıştır. Bu, daha çok, yargılamayı yapan yargıcın dünya görüşüyle, sosyal olaylarla ilgili değerlendirmesiyle sınırlı olan bir ölçüdür. Bu sebeple, o ilgili konularda, kendi özellikleri dışında, yeni birtakım sınırlamalar, gerekçeler getirilmesi doğru olmamıştır düşüncesindeyim. Bu düşünce ve ihtirazî kayıtla maddeyi değerlendirdiğimizi Genel Kurulun takdirlerine bir defa daha sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

  • İlk yayınlanma tarihi: 21 Mayıs 2021

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçindekiler
Bize WhatsApp'tan ulaşın!