Türk Ceza Kanunu Madde 124

TCK 124. Madde

Türk Ceza Kanunumuzun 124. maddesi şu şekildedir:

Hürriyete Karşı Suçlar – Haberleşmenin engellenmesi

Madde 124 – (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi halinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.

Başlık

TCK’nın 124. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Özel Hükümler – İKİNCİ KISIM: Kişilere Karşı Suçlar – YEDİNCİ BÖLÜM: Hürriyete Karşı Suçlar

Madde başlığı şu şekildedir: Haberleşmenin engellenmesi

Gerekçe

Türk Ceza Kanunu’nun 124. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METNİN GEREKÇELERİ


Madde 314. Madde, bir kere haberleşme araçlarına ve aletlerine zarar vermeyi cezalandırmaktadır. Zarar verilen telli veya telsiz haberleşme araçlarına, haberleşmeyi sağlamak üzere kullanılan bütün tesisler, aletler ve her türlü araçlar girmektedir.

Suç, söz konusu varlıklara zarar verilmesiyle beraber oluştuğu gibi, zarar verilmemiş olsa da, her ne suretle olursa olsun haberleşme veya yayının karışıklığa veya kesintiye uğratılması halinde de teşekkül etmiş bulunacaktır.

Failde neticeye yönelik kastın varlığı gerekmektedir.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Madde metninde haberleşmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç tanımı ile, bir anayasal hak olan haberleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşmenin engellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun konusu, belirli kişiler arasındaki haberleşmedir. Haberleşmenin yapıldığı araç önemli değildir. Bu haberleşme, örneğin mektupla veya telefonla yapılabilir. Haberleşmenin engellenmesi, çeşitli suretlerde gerçekleşebilir. Örneğin posta kutusundaki mektupların yırtılması, bir kişiye gönderilen mektupların ilgilisine verilmeyip çöp kutusuna atılması, telefon hatlarının kesilmesi, oluşturulan manyetik alanla telefon görüşmelerinin yapılamaz hale getirilmesi gibi fiiller, söz konusu suçu oluşturur.

Fıkra metninde, haberleşmenin engellenmesinin hukuka aykırı olması özellikle vurgulanmıştır. Bu bakımdan, örneğin cezaevinde cezası infaz edilen bir hükümlünün haberleşmesinde olduğu gibi haberleşme hürriyetine bir kamu görevinin gereği olarak sınırlama getirilmesi hallerinde, fiil hukuka uygun olduğu için, söz konusu suç oluşmayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kamu kurumları arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Üçüncü fıkrada ise, her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi, keza ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örneğin bir gazete veya derginin dağıtımının ya da belli bir radyo veya televizyon yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi, bu suçu oluşturur.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için, yayının engellenmesinin hukuka aykırı olması gerektiği fıkra metninde özellikle vurgulanmıştır. Örneğin, bir basın ve yayın aracıyla suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla veya işlenmiş olan bir suç nedeniyle, Anayasa ve kanunlarda belirlenen koşullara ve ayrıca, hukukun genel prensiplerine uygun olarak, koruma veya güvenlik tedbiri uygulanması suretiyle yayının engellenmesi halinde, bu suç oluşmayacaktır.

TBMM Kabul Metni

124 üncü maddeyi okutuyorum:

Haberleşmenin engellenmesi

MADDE 124. – (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin hukuka aykırı olarak engellenmesi hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Kamu kurumları arasındaki haberleşmeyi hukuka aykırı olarak engelleyen kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Her türlü basın ve yayın organının yayınının hukuka aykırı bir şekilde engellenmesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre cezaya hükmolunur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan komisyon metninin 124 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunmaktayım; şahsım ve Grubum adına, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargı, medya ve siyaset ilişkileri haberleşme özgürlüğünün önemli ayaklarını teşkil etmektedir. Basın ve iletişim organlarının, yargı ve siyasetle ilgili haberleri topluma tekrar iletmesi, hem bireyler yönünden ve hem de yargının -yargılamayı yapan kişi- unsurları yönünden son derece önemlidir, önemli etkiler yaratır. Özellikle adlî nitelikteki haber, çoğunlukla habere konu olan kişilerin kişiliklerine zarar verici, onların zaman zaman şeref ve haysiyetlerini zedeleyici bir nitelik taşır. Bir kişinin suçluluğunu ileri süren belge ve delilleri yayınlamak, o kişinin, toplumun değer ölçüleri açısından küçük düşmesi ve hatta toplumsal tepkiyle karşılaşması sonucunu doğurur. Bu durum, haber verme fonksiyonunun sınırları sorununu, haber verme sorumluluğuyla ilgili objektif ölçülerin neler olması gerektiği sorununu ortaya çıkarmıştır.

Bu sınırların tespitinde, önceleri, eleştiri hakkının ya da mizah hakkının sınırlarının aşılıp aşılmadığı ölçüsü esas alınıyordu; ancak bu ölçülerin somut olaylara uygulanmasında zorluklar doğduğu ve istikrarsızlıklar yaşandığı içindir ki, doktrinde, Çetin Özek’in ortaya koyduğu üç ayrı unsurun değerlendirmesi önem kazanmıştır. Bu unsurlar, gerçeğe uygunluk, olayın güncelliği, toplumsal yarar ve ilgi olarak ortaya çıkmış ve istikrar kazanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, biraz sonra, haberleşme gizliliğinin ihlaliyle ilgili 132 nci ve müteakip maddelere ilişkin değerlendirmeleri yaparken, 124 üncü maddedeki bu unsurlara atıfta bulunmak gereği doğacağı için bunları anlatmak gereğini duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu üç unsura ilişkin gelişim, haberleşme özgürlüğü konusunda yeni bir kavramın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Haber verme fonksiyonunun basın mesleğini yerine getirmeyle yakın ilişkisi, bir taraftan sınırların belirlenmesi sonucunu yaratırken, diğer taraftan da üçüncü kuşak özgürlüğü diye ifade edilen bir sürecin yaşanmasına yol açmıştır. Bu sürecin adı bilgilenme hakkıdır.

Bilgilenme hakkı, artık, basına, iletişime ait bir hak olmayıp, bireylere ait bir hak çeşidi olarak ortaya çıkmıştır. Basın özgürlüğü hakkı kullanılırken, basın, sadece kendi hakkını kullanmamakta, bunları öğrenme hakkına sahip olan bireylerin de bilgilenmelerini sağlama işlevini yerine getirmektedir. Yazılı, sözlü ve görsel basın, bilgilenme ve bilgilendirme hakkı çerçevesinde faaliyetlerde bulunurken, doğrudan ya da dolaylı olarak toplumu biçimlendirmektedir.

Sayın milletvekilleri, haberleşme özgürlüğünün, işte, en başta bu gerekçelerle engellenmemesi gerekiyor. Esasen, 22 nci Yasama Döneminde çıkarılmış olan Bilgi Edinme Yasası da büyük ölçüde bu sosyal ihtiyaçtan kaynaklanmıştır.

Bu aşamada sorunun esası, basının bu özgürlüğü kötüye kullanması ve bunun yarattığı sonuçlardır, bunun yarattığı mağduriyetlerin ne şekilde giderilebileceği konusudur.

Bağlı olarak, bunun devamında, basına karşı yargıcın da bağımsızlaşmasını, bağımsız hale gelmesini sağlamak önem kazanmıştır. Bu noktada, Anayasa koyucu, yargı görevinin ve basın özgürlüğünün amacına uygun olarak kullanılabilmesi için, yasal sınırlar içinde yargıç kararıyla, olaylar hakkında yayın yasağı konulabileceğini hem Anayasada hem de Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında düzenlemiştir.

Bu genel çerçeveden sonra, uygulamada acaba nelerle karşılaşıyoruz, izninizle bunu irdelemek istiyorum. Fiilî uygulamalarda -bu uygulamalar bazen bürokratın kendi inisiyatifinden de kaynaklanıyor; ama, çoğunlukla da hükümet icraatlarından kaynaklanıyor- ortada yasal şartlar oluşmadığı halde, haberleşmenin engellendiğini veya müdahale edildiğini görüyoruz. Öylesine ki, bazen de yasal kararlar amacı dışında kullanılarak, yargı kararının kapsamı dışında kalan kişi ve kurumların telefonlarının dinlenildiğini kamuoyu çok iyi biliyor.

Toplumumuzda, telefonların dinlenildiği psikolojisi egemen olmaya başlamıştır. Bu, kabul edilebilir bir hal olamaz. Bilgi Edinme Yasasını çıkaran bir siyasî iktidarın, öncelikle bu hakkı amacına uygun kullanması ve kullanılmasına fırsat tanıması, imkân tanıması gerekir. Bürokratlar yasaya aykırı uygulama yapabilirler; bu, her siyasal iktidar döneminde olabilecek bir haldir. Önemli olan, yasal ve siyasî denetimi yapmak mevkiinde olan kişi ve kurumların, bu eylemlere hoşgörüyle bakıp bakmaması veyahut daha ileri bir ifadeyle, iştirak edip etmemesidir.

Türk Ceza Kanununda, haberleşmenin engellenmesine cezaî müeyyide getiren bir siyasî iktidarın -elbette, bunu olumlu bir değerlendirme olarak görüyoruz- hiçbir gerekçeyle, basın özgürlüğüne müdahale etmemesi gerekir; birtakım kurumlar aracılığıyla, özelleştirme aşamasındaki medya gruplarını politikalarına araç olarak kullanmaya tevessül ve tenezzül etmemesi gerekir. En nihayet, Bilgi Edinme Yasası ve benzeri düzenlemeleri yapan bir siyasî iktidarın, milletvekillerinin yasama denetimi görevini yerine getirmesine tahammül etmesi gerekir değerli arkadaşlarım; soru önergelerine, içeriğine uygun cevap vermesi gerekir; yoksa, sadece yasa çıkarmakla özgürlüklerin elde edilmesi mümkün değildir; bunların hayata geçirilmesi mümkün değildir. Yasayı hakkıyla uygulamayan ve kötüye kullanan kamu görevlileri hakkında, siyasî iktidar, idarî ve adlî denetim mekanizmalarını işletmiyorsa, orada demokratikleşme adına son derece ciddî sorunlar vardır.

Yeri gelmişken ifade ediyorum; bir hızlandırılmış tren faciası yaşadık. Bu faciayı “nazar” diye niteleyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik; “Allah kem gözlerden siyasî iktidarı korusun” diyen siyasî iktidar temsilcilerini dinledik değerli arkadaşlarım; burada, Genel Kurulda, bu söylemleri hepimiz dinledik. Bakın, haberleşme özgürlüğü diyoruz; bunun için, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı engellemek gerekir; ama, niteliksiz ve vasıfsız kadrolaşmayı, birtakım siyasî gerekçelerle, kişisel gerekçelerle uygulamaya soktuğunuz zaman, orada, bırakın haberleşme özgürlüğünü, insanların can güvenliklerini yok ediyorsunuz, can güvenliklerini tehlike altına atıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bunları, sonraki maddelerde daha da ayrıntılı bir şekilde değerlendireceğim. Bu aşamada teorik anlamda ve elbette, uygulamaya yönelik eleştiri ve değerlendirme hakkım saklı kalmak kaydıyla, 124 üncü maddeyle ilgili olarak yapılan düzenlemeyi, sonuçta, olumlu karşıladığımızı Grubum ve şahsım adına beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir