TBK 91. Madde
Türk Borçlar Kanunumuzun 91. maddesi şu şekildedir:
Borçların İfası; İfa zamanı; Süreye bağlı borç; Aya ilişkin sürelerde vade;
Madde 91 – Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın onbeşinci günü anlaşılır.
Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır.
Başlık
TBK’nın 91. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – İKİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Hükümleri – BİRİNCİ AYIRIM: Borçların İfası
Madde başlığı şu şekildedir: Borçların İfası – İfa zamanı – Süreye bağlı borç – Aya ilişkin sürelerde vade
Gerekçe
Türk Borçlar Kanunu’nun 91. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
818 sayılı Borçlar Kanununun 75. maddesini karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 90. maddesinde, aya ilişkin sürelerde vade düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 75. maddesinin kenar başlığında kullanılan “II. Müeccel borç / 1. Ay üzerine ecel” şeklindeki ibare, Tasarıda “II. Süreye bağlı borç / 1. Aya ilişkin sürelerde vade” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 75. maddesi iki cümleden oluştuğu halde, Tasarının 90. maddesinin birinci fıkrası, tek cümle halinde kaleme alınmıştır.
Maddenin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununun 75. maddesinde yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Buna göre, sözleşmede borcun ifa günü (vade) belirtilmeden, sadece ifanın gerçekleştirileceği ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılacaktır. Böylece, yürürlükteki Kanunda düzenlenmeyen bu olasılık, yasal bir düzenlemeye kavuşturulmuştur.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
– Tasarının 89, 90, 91, 92, 93 ve 94. maddeleri teselsül nedeniyle 90, 91, 92, 93, 94 ve 95. maddeler olarak aynen kabul edilmiştir.
TBMM Tartışma ve Kabul Metni
Dördüncü bölüm 91. madde ila 120. maddeleri kapsamaktadır.
Dördüncü bölüm üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, dün yaşadığımız elim helikopter kazasında kaybettiğimiz 5 şehide yüreklerimiz yandı. Şehitlerimize rahmetler diliyoruz, aile yakınlarına ve silah arkadaşlarına başsağlığı diliyoruz, sabır diliyoruz. Yüce Allah bir daha böyle bir kazayı, böyle bir acıyı Türk milletine, Türk Silahlı Kuvvetlerine yaşatmasın. Milletimizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin başı sağ olsun. Bu sözleri söyleyerek, Borçlar Kanunu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmeye başlayacağım.
Değerli milletvekilleri, bugün 23’üncü Yasama Döneminin çok özel bir oturumunu yapmaktayız. İlk defa Meclisimiz çok önemli bir kanun üzerinde, bir temel kanun üzerinde ittifak yaparak, uzlaşarak bir program dâhilinde ama bu kanunların çıkartılması iradesi üzerinde ittifak ederek bir görüşme yapmaktadır, bir müzakere yapmaktadır. Aslında her defasında ifade ediyoruz ama ne yapalım ki böyle, burada bir müzakere yapmamız lazım. Türk hukuk sisteminin çok temel bir kanunu, birbirleriyle irtibatlı olan, yani Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu gibi gerçekten Türk yargı sisteminin, hukuk sisteminin temel taşlarıyla ilgili temel değişiklikler yapan, hatta yeniden yazan bir kanunu, bir kanun paketini müzakere ediyoruz. Ama maalesef Meclisimiz, şu üç yıl dolmuş olmasına rağmen bir türlü müzakere moduna ulaşamadı. Bu üzüntümüz ama ben görüşlerimizi Meclisimizin dikkatinden çok milletimizin ve ilgili kesimlerin dikkatine sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu özel hayatın tüm alanlarını ilgilendiren bir temel kanun. Mevcut 818 sayılı Borçlar Kanunu mülga, yeni bir borçlar kanunu yazıyoruz. Sekiz yıllık bir komisyon çalışmasından sonra, üç yıldır da Meclisimizde bekleyen bu Borçlar Kanunu maalesef, Hükûmetin uzlaşmaz, iktidar partisi grubunun uzlaşmaz tavrıyla bu dönem çıkmamak gibi bir tehlikeyle karşı karşıyaydı. Hatta Sayın Başbakanın bu kanunların yani Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2011 seçimlerinden sonra oluşacak 24’üncü Dönem Meclisinde görüşüleceğini beyan etmiş olması gerçekten bu konuda iktidar partisinin sorumluluğunu ortaya koymaktadır. Taraflar arasında, iktidar ve muhalefet arasında bir uzlaşma aramadan, aramakta ısrar etmeden, bir sonuç itibarıyla bu kanunlar artık çıkmayacak diye ertelemenin hiçbir şekilde bir mazereti olmaz ama daha da sıkıntılı bir husus, bu temel kanunların çıkmayışının sorumlusu olarak da muhalefeti göstermeleri, özellikle de Milliyetçi Hareket Partisini göstermeleri asla kabul edilemez.
Borçlar Kanunu bir temel kanundur, Medeni Kanun’un devamı, cüzü mahiyetindedir. Medeni Kanun 21’inci Yasama Döneminde bir uzlaşmayla çıkartılmıştır. Bunun devamı olarak Borçlar Kanunu’nun çıkartılması gerekmektedir. Borçlar Kanunu çıkartılmalıdır ki Türk Ticaret Kanunu da çıkartılabilsin. Dolayısıyla bunun ertelenmesinin hiçbir haklı gerekçesi olmaz ama bir uzlaşmayla çıkartılması da bir zorunluluktur.
Değerli milletvekilleri, değerli izleyenlerimiz; bu beş kanun yani Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve bunların yürütme kanunları, yürürlük ve uygulama kanunlarının toplamı 2698 maddeden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu 2698 maddelik kanunu müzakere etmeden, burada karşılıklı, komisyonlarda karşılıklı tartışmadan, önergelerle muhalefetin katkısını talep etmeden, iktidarın el kaldırıp indirmesiyle çıkartmak iddiası aslında mümkün değildi, bunu herkes de gördü ama uzlaşma temin etmek sorunu da siyasi iktidarın.
Değerli milletvekilleri, bu noktada siyasi iktidarın, iktidar partisi grubunun sorumlu ve suçlu olarak muhalefeti göstermesini, özellikle de Milliyetçi Hareket Partisini göstermesini asla kabul edemeyiz. Bu sebeple biz grup olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu kanunların, bu üç kanunun, bu üç temel kanunun ve iki uygulama kanununun bu dönemde, 23’üncü Dönemde çıkartılması hususunu ısrarla kamuoyu önünde talep ettik ve Meclis Başkanını bu noktada göreve davet ettik. Sonuçta, Meclis Başkanının başkanlığında yürütülen çalışmalarla, kurulan üç komisyonun yirmi günlük bir çalışması sonrasında bu kanun buraya getirildi ve bugün müzakeresine başladık.
Buradan herkese ifade ediyorum: Bu kanunların çıkmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin mutabakatı var. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Bu kanunlar bu dönemde çıkmalı çünkü piyasa bekliyor, ekonomik hayat bekliyor, özel hayatın her alanı bekliyor. Oluşturulan beklenti ertelenemez noktada dolayısıyla bu kanunlar çıkmalı ama içeriği konusunda muhalefetin verdiği önergelerin hiçbirinin kabul edilmemiş olması bu konudaki itirazımızı ortadan kaldırmaz. Biz bu kanunun çıkmasıyla mutabıkız, içeriğiyle mutabık değiliz, içeriğinde birçok kabul etmediğimiz, eksik bulduğumuz, yanlış bulduğumuz ve gelecekte birçok soruna dönüşme ihtimali olan düzenleme var. Dolayısıyla bu kanunun sorumluluğu, bu kanunun getirdiği uygulamaların sorumluluğu, o uygulamalarda yaşanacak sorunların sorumluluğu iktidar partisine aittir ve ilgili taraflara aittir.
Bu uzlaşma arayışları içerisinde hem Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden hem de Ankara Ticaret Odasından bu konuyla ilgili görüşlerinin, bu konuyla ilgili taleplerinin bize iletilmesini istedik ama anlaşılmaktadır ki, bu kanun üzerinde ilgili kesimler ekonomi ve ticaret hayatının kurumsal yapısı da bir mutabakat, bir müzakere, bir inceleme zahmetine katlanmamışlar ve sonuç itibarıyla bu kanun eksiklikleriyle çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bu kanunun eksikliklerini ilk üç bölümde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu sözcüleri, Sayın Faruk Bal, Genel Başkan Yardımcımız, ısrarla, burada, her maddede önerge vererek, gerekçelerini ifade ederken ortaya koydu. Bu kanunla bir hafızayı siliyorsunuz, getirdiğiniz dil, işte seksen beş yılda oluşan ticaret hayatımızın, ekonomik hayatımızın tüm tanımlarını allak bullak ediyor.
Her şeyden önce şu: Bakınız, bu kanun 649 madde. Bu 649 maddenin hepsi yeni değil, eski Kanun’un büyük kısmını taşıyorsunuz. O taşımanızda eski terimleri devam ettiriyorsunuz ama yeni yaptığınız düzenlemelerde öyle terimler getirmişsiniz ki anlaşılması mümkün değil. Nasıl anlaşılacak, nasıl kabul edilecek? İçinizde çok sayıda hukukçu var -şimdi ben buradan şöyle bir bakarak çıkardım- mesela “giderim yükümlülüğü” ne demek? Bunun neresi Türkçe? “Giderim borcu” nasıl anlaşılacak? Öyle anlamlar var ki eski terimlerle yeni terimler birbirinin içine girmiş.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, uzun emekler sonrası deneme yanılma metoduyla kabul edilen, oluşan, gelişen bir hafızayı burada sıfırlıyorsunuz; yenisini de ikame ederken bir tutarlılık, bir bütünlük ortaya koymuyorsunuz. Ne olacak sonuç? Türk Ceza Kanunu’ndaki sonuç olacak. Bakın, bugün ülkemizde hepimizin tenkit ettiği, vicdanları yaralayan bir tahliye meselesiyle karşı karşıyayız. Niye bu tahliyeler? Çünkü Yargıtayın yükü o kadar çok artırıldı ki, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle geriye dönük, yani getirdiğiniz değişikliklerin lehte olanlarının yeniden gözden geçirilmesine dair taleplerin karşılanması konusunda Yargıtayın yükünü o kadar çok artırdınız ki bugün gelinen noktada maalesef işte, herkesin ve herkesten çok Hükûmetin tenkit ettiği bir sonuçla karşı karşıyız. Ben buradan Sayın Adalet Bakanımıza daha önce de ifade ettim yani bu tahliyeleri önceden öngörememiş olmayı hiçbir şekilde anlatamazsınız. Adalet Bakanlığının tüm kayıtları önünüzde. Bu kayıtlara göre bu tahliyelerin yaşanacağını bilmeniz gerekirdi ve gereken tedbiri almanız gerekirdi. Bugün televizyonlara çıkarak Yargıtayı suçlamaya bence hakkınız yok. Aynı süreci yarın Borçlar Kanunu’nda da yaşayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nda yaptığınız değişiklerle, şimdi Borçlar Kanunu’nda, sonra Ticaret Kanunu’nda, sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yapacağınız değişikliklerle gerçekten, oluşmuş bir teamülü, oluşmuş bir hafızayı, oluşmuş bir kültürü ortadan kaldırıyor, yerine yeni ikame ettiğinizin de yeterince tartışılmadığı gibi bir gerçek ortadadır. Ne olacak sonuç? Sonuç ortada, yaşanan tahliyelere karşı bugün herkesten çok Hükûmet tarafının, Hükûmet partisinin, iktidar grubunun, Sayın Başbakanın, sayın bakanların itiraz etmesi ve Yargıtayı suçlaması gibi bir sonuçla yarın da karşılaşacağız. Kısacası, özü şu: Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin çivisini çıkardınız, yargının çivisini çıkardınız. Türkiye’nin gerçekten kurallarını değiştirirken yeni tutarlı kurallar koyamamanın sonucu, bugün maalesef işte karşıya geçip birilerini suçlamak gibi bir acziyetin içine düşmek gibi bir garabetle karşı karşıyasınız. Bunun sorumluluğu sizindir. Bu kanunlar çıksın, ama bu kanunların içeriği birçok yanlışlıklarla doludur. Bu yanlışlıkların düzeltilmesi sayın Hükûmetin sorumluluğundadır.
Saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Borçlar Kanunu Tasarısı’nın dördüncü bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan Venture’un çok güzel bir sözünü sizlere anımsatmak istiyorum: “Kanunlar malzemelerini geçmişten alır, fakat geleceğe yöneltirler.” Tabii, kanunların malzemelerini geçmişten alıp geleceğe yöneltmeleri soyut ve genel kural içermeleriyle mümkündür ve kanunların yapılış sürecinde hukuka uygunluklarıyla mümkündür. Şayet, siz kanunları somutlaştırırsanız o kanunlar daima geçmişte yaşamaya mahkûm kalırlar. Bugün, bu süreçte 649 maddelik Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz, ardından 458 maddelik Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 1.535 madde asıl, 5 madde geçici olmak üzere toplam 1.540 maddelik Türk Ticaret Kanunu’nu görüşeceğiz.
Değerli milletvekilleri, hem Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun hem Borçlar Kanunu’nun hem de Türk Ticaret Kanunu’nun görüşülme sürecine baktığımızda, salt Parlamentonun çoğunluğuna dayanarak, Parlamentodaki çoğunluk partisinin sayısal gücüne güvenerek, kanun yapma tekniğine, usulüne, adabına uyulmadan kanun yapma ısrarının ne kadar yanlış olduğu bu süreçte görülmüştür. Demek ki kanunlar yapılırken sadece Parlamentodaki iktidar partisinin sayısal çoğunluğuna güvenerek yola çıkmak ve Parlamentoya dayatmak, komisyonları devreden çıkartmak, iktidar partisinin istediği düzenlemeleri yapma noktasında ısrarlı olmak çok doğru olmamıştır. İki sene, bu kanunların çıkarılmayışı yüzünden kaybedilmiştir. Bunun sorumlusu AKP’nin uzlaşmaz tutumudur. AKP’nin iki senedir, Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda, kanun yapma konusunda uzlaşmaz tavrı olmamış olsaydı, bugün, bu kanunlar çoktan çıkacaktı. Hatta, değerli milletvekilleri, oturup bu kanunlarda enine boyuna tartışma olanağımız olacaktı, bu kanunların içerisindeki yanlış hükümleri ayıklama olanağımız olacaktı ama bu kanunların içerisindeki bu yanlış hükümlerin ayıklanma olanağı olmadı. Şimdi, piyasanın ve iş çevrelerinin, iş dünyasının talepleri de dikkate alındığında, bu kanunların bir an önce çıkarılması gibi bir dayatmayla Parlamento karşı karşıya kaldı.
Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu üç kanun içerisinde beğenmediğimiz, itiraz ettiğimiz çok ciddi maddeler vardır ancak biz, kamuoyunun da ekonomi ve iş dünyasının da bu konudaki hassasiyetini dikkate alarak, Meclis İç Tüzüğü’nden kaynaklanan birtakım haklarımızı kullanmıyoruz; bunu, sadece bu üç kanunun bir an önce yasalaşması ve bu konudaki beklentilerin karşılanması adına yapıyoruz yoksa bu, kanunun içeriğindeki tüm düzenlemelere katıldığımız, tüm düzenlemeleri benimsediğimiz anlamına gelmemelidir. İçerisinde gerçekten katıldığımız düzenlemeler vardır. Hakikaten, Adalet Komisyonunun çalışmaları sırasında bizim de katkı koyduğumuz ve gerçekten devrim niteliği taşıyan düzenlemeler de vardır ve olmaması gereken düzenlemeleri de içermektedir. Ama gönül isterdi ki bu kanunları biz enine boyuna tartışalım, ilgi kurum ve kuruluşların görüşlerini alalım, Türkiye’deki objektif durumu objektif şekilde tahlil edelim ve hepsini değerlendirdikten sonra, ona göre, daha güzel, daha uygun ve daha çağdaş bir kanun yapalım ama bugüne kadar, bu uzlaşmaz tutum nedeniyle getirildi.
Biz bu kanundaki, bu kanunlara yönelik tüm itirazlarımızı, muhalefet şerhinde belirttiğimiz hususları sadece dondurarak ve demin de söylediğim gibi Meclis İç Tüzüğü’nden kaynaklanan haklarımızı durdurarak, dondurarak, hatta bu haklarımızdan feragat ederek -sırf kamuoyunun bu beklentisini karşılamak adına- bu kanunun geçmemesini sağlamayacağız, geçmesine geçit veriyoruz değerli arkadaşlarım.
Demin de görüldüğü gibi, üçüncü bölüm, belki Parlamento tarihinin görmediği bir hızlılıkta gerçekleşti, bundan sonraki bölümler de bu hızla gerçekleşecek. 649 maddelik Borçlar Kanunu belki birkaç saat içerisinde gerçekleşmiş olacak.
Böylesine bir kanun yapma tekniği, adabı ne kadar doğrudur, ben bunu da yüce milletin takdirine sunmak istiyorum. Böylesine bir kanun yapma tekniğinin ve bu süreçte, kanun yapma sürecinde gösterilen özensizliğin sonuçları, bugün, Ceza Muhakemesi ve Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kendilerini göstermektedir. 2005 yılında yapılan Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki özensizlikler, ondan sonra tekrar tekrar aynı kanunlarda değişiklik yapılması zorunluluğunu ortaya çıkarmış ve karara bağlanan dosyalar her seferinde mahkemeler tarafından yeniden ele alınmak durumunda kalınmış ve Yargıtayca o dosyaların yeni çıkan yasalara göre yeniden incelenme ihtiyacı duyulmuş ve yerel mahkemelere gönderilmiş. Böylelikle, ceza mahkemelerinde çok ciddi yığılmalar olmuş ve yargıyı işleyemez hâle getirmiştir. Siyasi iktidar da bu süreç içerisinde yargının, ceza yargısının hızlandırılması için hiçbir etkin, somut adım atmadığı için, artık, bugün, ceza yargısı işleyemez hâle gelmiş ve yapılan uygulamalar da kamuoyunda halkın tepki göstermesine neden olmuş ve kamuoyunda büyük infialler meydana gelmiştir. Yarın da bu medeni kanunlarda, Borçlar Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve Ticaret Kanunu’nda yapılan bu özensizlikler, yasa yapma sürecindeki özensizlikler, sonuçlarını ileriki günlerde doğuracaklardır. Önümüzdeki günlerde bu yasalar uygulamaya konulduğunda, bu yasaların da ne kadar özensiz, ne kadar dikkatsiz hazırlanmış olduğunu hep beraber göreceğiz.
Bizim buradaki dikkatimiz, buradaki uyarımız hep bu özensizliği gidermek yönünde olmuştur. Parlamento bir kanun çıkardıktan sonra, bu kanun asırlara hükmetmelidir çünkü Borçlar Kanunu temel bir kanundur, Ceza Kanunu temel bir kanundur, yine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hukuk mahkemelerindeki yargılamaların nasıl yapılacağı konusunda temel kanundur, Türk Ticaret Kanunu da ticaret hayatımızı ilgilendiren temel bir kanundur. Böylesine bir temel kanun yapılırken bu temel kanunun yıllarca değil, belki asırlara hükmetmesi gerektiği dikkate alınarak bence yapılmalıdır ama bu özen hiçbir şekilde gözükemiyor.
Değerli arkadaşlarım, bu Borçlar Kanunu’nda benim en çok dikkat çekmek istediğim bir hususu burada paylaşmak istiyorum: Kira sözleşmesinde bunu biz muhalefet şerhimize koyduk, Borçlar Kanunu’nun muhalefet şerhinde Cumhuriyet Halk Partisi Adalet Komisyonu üyelerinin muhalefet şerhi vardır, o da şudur: “Zayıfın korunması sosyal hukuk devleti olmanın kaçınılmaz gereğidir. Burada önemli olan, sözleşmede hangi tarafın zayıf olduğunun doğru belirlenmesidir. Ticari iş yerlerinde yahut konutlarda esnaf ve benzeri güçteki kişi ve kuruluşların kiracı olmaları hâlinde elbette ki zayıf olan taraf kiracıdır. Bu konumdaki kiracının yasa yoluyla korunmaya değer çıkarları vardır. Tasarının buna yönelik hükümleri doğrudur ancak iş yeri, konut ve diğer kiralarda kiracının devlet, tüzel kişi şirket yahut ekonomik yönden çok güçlü büyük tacir veya topluluklar olması hâlinde kira sözleşmesinde zayıf konumda olanın belirlenmesi farklılık gösterir. Genel olarak bu grup kiracılar mal sahiplerine nazaran ekonomik olarak zayıf değil, daha güçlüdürler. Ayrıca bu gruptakilerin çoğu işlemleri Türk ticaret hukukuna bağlı olduğundan koruma hükümlerinden yararlanamazlar. Somut olaya göre kiracının ve kiralayanın farklılık gösterdiği konumlarda eşitlik kuralı uygulanmaz. Yoksul olan konut kiracısı ile ekonomik yönden güçlü tacir eşit sayılamaz. Eşitlik, benzer konumda olanların aynı rejime tabi olmalarıdır. Belirtilen nedenlerle tacir ve tüzel kişi kiracıların koruyucu hükümlerin dışında bırakılmasını sağlayacak bir istisna hükmünün gerekli olduğuna inanmaktayız.” Sanıyorum ve umuyorum ki AKP Grubu bizim bu uyarımızı dikkate alır.
Ben, Borçlar Kanunu’muzun öncelikle Türkiye’ye, hukukçulara, yargıya ve herkese hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada önemli bir yasa görüşülüyor ama dün basın bültenini karıştırdığımda hemen karşımda 2002 yılında Iğdır’da mükerrer oy kullanan bir annenin dramını gördüm. Mükerrer oy kullandığı için yedi yıl ceza verilmiş ve “İkinci oyu niye kullandınız…” Oysaki bu ülkede, yani yüzde 10’luk barajı aşmayanların nasıl oy hırsızlığı yapıp diğer oylarla burada iktidar sürdürdüklerini görmüyorlar ama bir anne iki oy kullandı diye iki buçuk yıl ceza alıyor, 7 çocuk annesi, 2 çocuğu da özürlü. Türkiye’mizde yargı işte bu yani kişiden kişiye değişiyor. Yani, bu yüz karası olan yüzde 10’luk barajı değiştirmezsiniz ama bir anne, okuma yazması yok, bu anne iki oy kullanıyor, mükerrer oy kullandı diye, iki buçuk yıl ceza alıyor.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Yedi buçuk yıl ceza aldı.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Benim notlarımda iki buçuktu ama…
M. NURİ YAMAN (Muş) – Yanlış o.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Şimdi, ne yazık ki ülkemiz böyle. Bir tarafta yani onlarca cinayet işleyen katiller ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar ama bizim ülkemizde, bir tek Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun, yüz altmış altı yıl ceza alıyor, şu an cezaevinde; yine, Yazı İşleri Müdürü Emine Demir, elli altmış yıl ceza alıyor, şu an aranıyor; Orhan Kılıç, yirmi yedi yıl ceza alıyor ve şu an cezaevinde ve bizim ülkemizde basın özgürlüğünden bahsedilir, bizim ülkemizde demokrasiden ve adaletten bahsedilir. Oysaki son günlerde, bu Hizbullah sanıklarının yani 102’nci maddeyle, CMUK’un 102’nci maddesinden özgürlüklerine kavuşanların Türkiye’de nasıl her gece ekranlara yansıdığını bir bütün olarak görüyoruz sanki bütün sorun o tahliyelerdeymiş gibi. Oysaki biz hepimiz geçmişe doğru bir yolculuk yaparsak sadece o dönemde bu şahıslar değil, bu şahısları bu suçlara iten, bizim o dönemde Türkiye’nin de bildiği adı “Hizbulkontra” olan o kontranın bir an önce ortaya çıkması gerekir sadece o işin failleri değil. Onlar, evet, tetikçilik yapanlar var ama o işi örgütleyen kimlerdi, siyasal aktörleri kimlerdi? O dönemin Cumhurbaşkanından, Genelkurmay Başkanından, olağanüstü hâl valilerinden, bir bütün olarak… Batman Valisi bu konuda mahkûm oldu. İşte, hep söylediğimiz bu. Siz bir hakikatleri araştırma komisyonu kurmazsanız, siz sorunları çözemezsiniz yani bakın, Yargıtayda davalar, bizim davalarımız iki yılda, bir yılda… Belediye başkanlarımız düşüncelerinden dolayı mahkûm oluyorlar ve bunların hiçbiri tutuklu olmadığı hâlde on ayda, on beş ayda dosyaları Yargıtaydan tasdik olup gidiyor. Ama bu koca davalar, bu ağır davalar, onlarca cinayet işleyenler… Yargıtayda neden dosyalar üste çıkmıyor? Çünkü sorun Kürtler ve BDP olunca bir zeytinyağı gibi dosyalar Yargıtayda suyun yüzeyine çıkıyor ve mahkûmiyet kararı veriliyor ama diğer sanıklar olunca, ne hikmetse, bununla ilgili yargı aksak bir şekilde devam ediyor.
Eğer gerçekten, bu sorunları çözeceksek, bu sorunların üzerine gideceksek Adalet Bakanlığının bütçesi 1,4 olmamalıdır. Millî Savunma Bakanlığının bütçesi 5,27’dir. Oysaki biz Millî Savunma Bakanlığının nasıl örtülü ödeneklerden beslendiğini de biliyoruz. Siz, gerçekten, hukukun, huzurun ülkesini mi yaratmak istiyorsunuz, yoksa asayiş mantığıyla, yoksa polis ve asker mantığıyla mı bu sorunları çözmek istiyorsunuz?
İşte, burada bunları dile getirdiğimiz zaman Millî Savunma Bakanı çıkıp bizi ordu düşmanı ilan etti. Biz ordunun düşmanı falan değiliz. Biz ordunun siyasal iradeye saygı göstermesini istiyoruz, ordunun yasaların dışına çıkmamasını istiyoruz. Orduya bu kadar paralar heba edilirken, biz hukuka, adalete, eğitime, sağlığa daha çok bütçenin ayrılmasını istedik. Onun için de bugün diyoruz ki: “1,4 rakamlarıyla siz bu ülkede adaleti sağlayamazsınız.” Zaten bugün Hizbullah davasında da, diğer sanıkların tahliyesinde de sığındıkları şey: “Efendim, hâkimler yeterli değil.” Ama bu parayla siz ne hâkim kadrosunu kurabilirsiniz -bu bütçeyle- ne de içeride tuttuğunuz insanları insan gibi yaşatabilirsiniz.
Hâlen cezaevinde 100’e yakın insan var ve bu insanların büyük bir bölümü ölümle pençeleşiyor ve bu insanların büyük bir çoğunluğu kanser hastası. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak her gün bu arkadaşlarımızla ilgili görüşmeler yapıyoruz, dosyalar hazırlıyoruz, Sayın Adalet Bakanlığına gönderiyoruz, Cumhurbaşkanlığına gönderiyoruz, Parlamentoyu bu konuda duyarlı olmaya davet ediyoruz ama ne yazık ki muhaliflere karşı, Orta Doğu mantığıyla, “Kalın içeride, kalın ve ölün.” diyorlar. Bir sosyal devlette, bir hukuk devletinde, içeride olan her insan onların vicdanıdır ve namusudur.
Onun için, Sayın Bakanım, eğer siz bu insanların sorununa bir an önce eğilirseniz, bu insanlar hiç olmazsa son günlerini ailelerinin yanında geçirirse, insanlığa karşı hepimiz, bir borcumuz var, onu yerine getirmiş oluruz. Bu noktada -geçen gün de burada söyledim- önemli adımlar attınız, 2 arkadaşı özgürlüğüne kavuşturdunuz. Biri kısa süre sonra yaşamını yitirdi. Ne kaybetti ülkemiz? Kayıp mı ettik? Kayıp mı ettiniz? Tam tersi. İşte, bu 100 arkadaşımızın da bir an önce özgürlüklerine kavuşması gerekir.
Ne yazık ki bu ülkede sorun Kürtler, sorun Kürtlerin demokratik talepleri olunca, Kürtleri bir kum torbasına dönüştürmüşsünüz, sürekli, boksta, gelen herkes kum torbasına yumruk sallıyor. İşte, bugünkü süreçte de yine aynı şey yaşanıyor. Yani Sayın Cumhurbaşkanından iktidar ve muhalefet partilerine, bir bütün olarak, seçimlerde, yeniden Kürt sorununun çözümüyle ilgili bir proje üretmektense, tam tersine, sorunu bir kum torbasına dönüştürüp “Buradan nasıl nemalanabiliriz, nasıl buradan iktidar çıkarabiliriz…”
Yıllardır buradan iktidarlar çıktı, yıllardır buradan başbakanlar, cumhurbaşkanları çıktı. Kimi cumhurbaşkanları ve başbakanların geçmiş dönemde yaptıklarından dolayı elleri kanlıdır ve kirlidir, halka karşı, vicdanlara karşı suçludurlar ama ne olursunuz, gelin, bu kanlı ve kirli döneme siz de ortak olmayın; sorunun çözümüyle ilgili, oturun ve konuşun, yeniden bir şeyler yaratın.
Sayın Cumhurbaşkanımız Diyarbakır’a gidiyor, sorunla ilgili adımlar atıyor ve orada herkes onu bağrına basıyor ortada hiçbir şey olmadığı hâlde. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın dışında Başbakanımız bu kürsüyü acımasız bir silah gibi kullanıyor. Nasıl dün akşam Kuveyt’te gördüysek İsrail’e orada bir çıkış yapıyor, geliyor burada da Kürtlere aynı çıkışı yapıyor. İsrail’deki çıkış Orta Doğu’yu dengeliyor, buradaki çıkış da milliyetçi oyları dengelemeye çalışıyor.
Onun için bu sorunları oy alanı, oy avcılığından bir an önce çıkarmamız lazım. Onun için hukuk, onun için huzur, onun için eğer farklılıklarımız zenginliğimiz diyorsanız farklılıkların anayasallaşması gerekir. Eğer farklılıklar ve azınlıklar bizim gerçeğimizse bunların kurumlaşması gerekir. Yani siz yasalar düzeyinde ve kurumlarda bunlara hayat hakkı tanımalısınız. Eğer bu farklılıklarımıza anayasal bir güvence sağlayabilirsek ve kurumlarda bunlara temsiliyet hakkı verebilirsek biz sorunlarımızı gerçekten çözebiliriz. Onun için sorunların çözümü konusunda hepimizin acıları var.
Bakın, Cumartesi Anneleri -300’ün üzerinde oldu- Galatasaray Lisesinin önünde sürekli eylem yapıyorlar ve kayıp olan çocuklarını arıyorlar, hukuk arıyorlar, bu ülkede çocuklarının katillerini arıyorlar. Biz de onların duygularıyla, gelin hep birlikte onların duygularına tercümanlık edelim, onların çocuklarını bulmak için komisyonlar oluşturalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Onların çocuklarının katillerini bulacak bir sözleşmeye hep birlikte imza atalım.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili İhsan Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Koca.
AK PARTİ GRUBU ADINA İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın dördüncü bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın konuşmacıların benden önce ifade ettikleri gibi, Türk ekonomi, iş ve sosyal hayatının yoğun bir beklenti içerisinde beklediği çok önemli bir kanun tasarısını partilerimizin, gerek iktidar gerek muhalefet partilerinin mutabakatıyla, uzlaşmasıyla görüşmeye başlamış bulunuyoruz. Elbette, bu uzlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına diğer kanunlarımızda da, kanun tasarılarının görüşülmesinde de özlenen, beklenen bir tabloyu oluşturdu. Bu tablonun oluşmasında emeği geçen tüm partili arkadaşlara, partili milletvekillerimize ben huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Türk Borçlar Kanunu’na neden ihtiyaç duyulduğu, yeni tasarıya neden ihtiyaç duyulduğu daha önceki konuşmacılar tarafından belki ayrıntılı olarak açıklandı. Elbette mükemmeli yakalamak mümkün olmayabilir. Bu tasarının da en iyisi yapılmasına çalışılmış olmasına rağmen, 1998 yılından bu tarafa yaklaşık on yıllık bir çalışmanın ürünü olmasına rağmen elbette eksikleri, belki noksanlıkları olacaktır, uygulamada ortaya çıkan birtakım sıkıntılarla karşılaşılabilecektir. Bunların giderilmesine yönelik olarak, yine partiler arasında varılan bir uzlaşmayla, yürürlük tarihinin 1/7/2012 yılına bırakılması konusunda görüş birliğine varılmış bulunuyor. Bu konuda ortak bir önerge sunularak kanunun yürürlüğünün 1 Temmuz 2012 yılından başlaması sağlanarak ortaya çıkabilecek sıkıntıların ve farklı düşüncelerin değerlendirilmesine ve bu konuda yeni düzenlemeler yapılmasına da imkân sağlanmış olacak. Burada da partiler arası uzlaşmanın çözüme ne kadar katkı sağlayabildiğini bir kez daha yaşamış oluyoruz, müşahede etmiş oluyoruz. Yine burada da katkı sağlayan milletvekillerimize, parti gruplarımıza bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Aslında, belki, bu konuda yoğun emek ve mesai harcayan bilim kurulu üyelerine, başta sayın hocalarımız olmak üzere, Adalet Bakanlığımızın değerli personeline ve Sayın Bakanımıza, bakanlarımıza, kanunun hazırlanmasında gösterdikleri gayret ve çalışmalardan dolayı da, katkılarından dolayı da bir milletvekili olarak teşekkür etmek istiyorum.
İnşallah bu kanun, kamuoyunun, Türk iş dünyasının, hukuk dünyasının, hukuk camiamızın beklentilerine cevap verecek nitelikte olacaktır; eksiklerini, ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte olacaktır; çok ciddi, köklü değişiklikler getirmektedir. Mesela Kira Kanunu gibi ayrı bir kanunla düzenlenen çalışma, bu kanunda, bu tasarıda tasarının içine alınarak bir ilk gerçekleştirilmiş oldu.
Yine, hocalarımızın, belki dünyada çok az sayıda uygulanan haksız fiil tazminatlarında geçici ödeme konusundaki düzenlemeler de inşallah herhangi bir aksilikle karşılaşmadan hukuk sistemimizde uygulanmaya geçmiş olacak, hayat bulacak, bu da hukuk sistemimiz açısından bir ilk olacak diye düşünüyorum.
Ben emeği geçen herkese teşekkür ederek tasarının, başta hukuk camiamız olmak üzere, Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koca.
Başka söz talebi? Yok.
Soru-cevap yok.
Bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeleri oylarınıza sunacağım.
91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.