TBK 61. Madde
Türk Borçlar Kanunumuzun 61. maddesi şu şekildedir:
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri; Sorumluluk; Sorumluluk sebeplerinin çokluğu; Müteselsil sorumluluk; Dış ilişkide
Madde 61: Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
Başlık
TBK’nın 61. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – İKİNCİ AYIRIM: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
Madde başlığı şu şekildedir: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri – Sorumluluk – Sorumluluk sebeplerinin çokluğu – Müteselsil sorumluluk – Dış ilişkide
Gerekçe
Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesi ile 51. maddesinin birinci fıkrasını karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 60. maddesinde, müteselsil sorumluluğun dış ilişki bakımından hükümleri düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesinin kenar başlığında kullanılan “VI. Müteselsil mesuliyet / 1. Haksız fiil halinde” şeklindeki ibareler, Tasarının 60. maddesinde, “2. Müteselsil sorumluluk / a. Dış ilişkide” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 51. maddesinin birinci fıkrasındaki hal için “eksik teselsül”, aynı Kanunun 50. maddesindeki hal için de “tam teselsül” şeklinde yapılan ayırımın öğretide eleştirildiği göz önünde tutulmuş ve Tasarıda bu ayırıma yer verilmemiştir. Buna bağlı olarak, 818 sayılı Borçlar Kanununun ikili teselsül sistemi terkedilmiş ve her iki teselsül durumu bir bütün olarak değerlendirilip, aynı hükümlere tabi tutulmuştur.
818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesinin birinci fıkrasında kullanılan “müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin” şeklindeki ibare, ceza hukuku kavramlarını içermesi nedeniyle, Tasarının 60. maddesine alınmamış; birden çok kişinin bir zarara birlikte sebep oldukları veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu bulundukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.
Müteselsil sorumluların birbirlerine rücu haklarına ilişkin 818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi, müteselsil sorumlular arasındaki iç ilişkiyi ilgilendiren bir hüküm olup, 61 inci maddede ayrıca düzenlendiği için, Tasarının 60. maddesine alınmamıştır. Aynı şekilde, yeni düzenleme karşısında gereksiz görülerek, yataklık eden kimsenin sorumluluğuna ilişkin 818 sayılı Borçlar Kanununun 50 nci maddesinin ikinci fıkrasına, Tasarıda yer verilmemiştir.
Müteselsil sorumluların yükümlü tutulacakları tazminat miktarının üst sınırına ilişkin Tasarının 60. maddesinin ikinci fıkrası, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen yeni bir hükümdür. Söz konusu hükme göre, her bir müteselsil sorumlunun yükümlü tutulacağı tazminat miktarı, tek başına sorumlu olması durumunda yükümlü tutulacağı tazminat miktarından fazla olamaz. Bu yeni düzenlemeyle, müteselsil sorumlulardan her birinin, kendisi yönünden tazminatın azaltılmasını gerektiren nedenlerin, dış ilişkide göz önünde tutulmasının hakkaniyete uygun olacağı kabul edilmiştir. Böylece, her bir müteselsil sorumlunun kendisi yönünden tazminatın azaltılmasını gerektiren nedenleri, sadece iç ilişkide diğer sorumlulara karşı ileri sürmesi yerine, bunu dış ilişkide zarar görene karşı da ileri sürme olanağı sağlanmıştır.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
– Tasarının 60 ıncı maddesinin son fıkrası, zincirleme sorumluluğun hukuki yapısına ilk bakışta aykırı görüldüğü ve uygulamada sorun doğurmaya elverişli bulunduğu için madde metninden çıkarılmış, madde teselsül nedeniyle 61 inci madde olarak kabul edilmiş ve madde hakkında aşağıdaki görüşler ifade edilmiştir.
Tasarının 60 ıncı maddesi, birden çok kişinin birlikte zarar vermeleri halinde “paylaşımlı” sorumluluğu esas almıştır (m.60/II). Oysa birlikte zarar verenlerin sorumluluğunu düzenleyen tüm hükümler, zarar verenlerin birlikte sorumlulukları/ müteselsil borçluluk esası üzerinde kuruludur (Türk Medeni Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Çevre Kanunu ve diğerleri). Mukayeseli hukuk, özellikle Avrupa Birliği hukuku da aynı ilkeyi benimsemiştir. Öte yandan Tasarının esin kaynağı İsviçre Borçlar Kanunu Tasarısındaki paylaşıma dayalı model, İsviçre’de kabul görmemiştir. İlliyet bağı varolmak şartı ile zarar göreni, zarar verenlerin iç-ilişkisine mahkum etmek, sorumluluk hukukunun temellerinden olan zarar göreni koruma ilkesiyle bağdaşmaz. İç-ilişkideki paylaşım kriterleri (örneğin kusur derecelendirmesi), her zaman nesnel ve gerçeği yansıtan veriler içermez. Aslolan illiyet bağının varlığı ve eylemin birlikteliğidir. Değerli komisyon üyelerimizden bazılarınca öne sürülen “hakkaniyetle bağdaşmazlık” argümanını telafi eden koruyucu hüküm yürürlükteki hukukumuzda ve Tasarıda yer almaktadır. Buna göre, tazminatın miktarı, zarar göreni yoksulluğa düşürecek boyutta ise, kusurunun hafif olması ve hakkaniyetin gerekli kılması halinde bu borçlu yönünden tazminat indirilebilecektir (818 sayılı BK. m. 44/II, Tasarı, m.55). Kuşkusuz bu durum, koşulların lehine gerçekleştiği borçlunun ancak yararlanabileceği (kişi ile sınırlı etki doğuran) ve diğer borçluların sorumluluğunu etkilemeyen şahsi bir defi (kişisel savunma) oluşturur (818 sayılı BK. m. 143, Tasarı m.163). Ayrıca müteselsil sorumluluğun, sorumluluk sigortasını teşvik edici bir işlevi de vardır.
Belirtilen nedenlerle müteselsil sorumluluğu tasfiyeye yönelik hüküm metinden çıkarılmıştır.
TBMM Tartışma ve Kabul Metni
Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm 61 ila 90. maddeleri kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk hayatımızda önemli değişikliklerin yapıldığı süreci yaşıyoruz. Bugünler içinde birçok temel kanunumuz radikal değişikliğe uğruyor. 1923 yılında cumhuriyetin ilanından sonra yabancı ülkelerden alınan temel kanunların neredeyse tümünün yeniden hazırlanması gündeme gelmiştir. Bu çabanın temelinde genel olarak şu düşünce yatmaktadır: Cumhuriyetin kurulduğu dönemde, savaştan yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyeti’nde, bu derece temel ve önemli kanunları hazırlayacak kadrolar yoktu. O hâlde, cumhuriyetin ilanıyla birlikte Batı uygarlığına yetişmek isteyen Türkiye’nin bir an evvel hukuk reformunu gerçekleştirmesi gerekiyordu. Bu nedenle, temel kanunların yabancı ülkelerden alınması anlaşılır bir durumdu. Fakat, aradan geçen sürede, kendi büyük kanunlarımızı, temel kanunlarımızı hazırlayacak büyük hukukçularımız yetişmiştir. Bu nedenle, kendi kanunlarımızı kendimiz hazırlamamız gerekir düşüncesi.
Hiç şüphesiz, bu durum, gerçekten saygı duyulması gereken bir meydan okumadır ama bu meydan okuma, bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu meydan okumadan sonra ortaya çıkan kanun tasarısı metinlerinin de bu iddiaya, bu meydan okumaya yakışması, ona yaraşır olması lazımdır. Oysa, Borçlar Kanunu Tasarısı incelendiğinde, bu meydan okumaya yaraşır kalitede bir eserin ortaya çıktığından söz etmemiz mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
Tasarıyla Kanun’un toptan değiştirilmesi ve maddelere yeniden numara verilmesi son derece yanlıştır. Bu kadar değişikliği gerektirecek önemli sebepler nedir? İhtiyaçlar var mıdır? Getirilen çözümler ne ölçüde bu ihtiyaçları karşılıyor? Bunun tartışmasını mutlaka yapmak gerekir ancak asla kabul edemediğim bir şeyi de söylemeliyim: O da sanki bu ülkede bir rejim değişmiş gibi, sanki bu ülkede sistem değişmiş gibi madde numaralarına varıncaya kadar kanunların değişikliğe uğramasıdır. Hani eskiden beri bildiğimiz, alıştığımız madde numaraları niye değişti?
Gerçekten herkesi rahatsız eden bir durumdur bu. Çünkü hukukçular birçok konuyu, hukuki kurumu, ilişkiyi madde numarasıyla anarlar. Bahsederken bile, bilmem, “haksız fiil” demeyiz, “Borçlar Kanunu 41” deriz. Yine, “642” deriz, “cebrî tescil” demeyiz. Yine, “munzam zarar” demeyiz, “Borçlar Kanunu 105” deriz. Âdeta, madde numaraları, bizim hukukumuzda ve uluslararası hukuk dilinde o kurumun adı hâline gelmiştir. Şimdi bu sistemi değiştirmek, hukuk uygulamasında, hukuk yaşamında büyük bir kargaşa doğurmayacak mıdır? Şu anda Medeni Kanun’da bile hâlâ madde numaralarını bilenimiz çok azdır.
Mehaz İsviçre Kanunu’nda, Borçlar Kanunu’nda değişiklik yapıldığı hâlde, Kanun hiçbir zaman tümüyle değiştirilmemiştir. Değişiklikler, madde numaralarına alt numaralar “Ek 1/a, 1/b” vesaire şeklinde yapılmıştır.
Madde numaralarının da baştan aşağı değiştirilmesi önemli bir hukuk birikimini altüst ediyor, bu, hukuk birikimini tahrip ediyor değerli milletvekilleri. Esas itibarıyla hukukçular birbirleriyle anlaşmak, ilişki kurmak konusunda madde numaralarını kullanıyorlar.
Bakın, Rona Serozan ne diyor, diyor ki bu madde numaralarının değişmesiyle ilgili olarak: “Buna bir benzetme yapmak gerekirse, böyle bir girişim, bir hukukçu için, koca bir kentin elektrik gerilimini bir anda 220 volttan 120 volta indirmekten beterdir.”
Sayın milletvekilleri, yapılmakta olan yasanın gerçekten evrensel hukuk kurallarına oturması gerekmektedir. Madde numaralarının değiştirilmesini tartışmamız gerekmekteydi.
Bir de hepimizin bildiği üzere, Borçlar Kanunu temel yasalardandır, hatta en temel yasalardandır. Sadece medeni hukukun değil, özel hukukun da temelini oluşturmaktadır. Hatta yeryüzünde ilk hukuk kuralları, borçlar hukuku nitelikli kurallardan oluşacak biçimde doğmuştur. Borçlar hukuku, toplum yaşamını çok yakından ilgilendiren, yönlendiren, yöneten bir alandır. Gerek hukuki alanda gerek siyasal, ekonomik alanda gerekse sosyal alanda bu böyledir. Hangi dünya görüşünü, hangi ideolojiyi göz önünde tutarsanız tutun, borçlar hukuku alanında ortaya konulan kuralların ekonomik yaşamı biçimlendirdiğini göz ardı edemezsiniz. Borçlar hukukunun önemi hiçbir zaman göz ardı edilemez. Böylesine önemli, temel nitelikteki yasaların da elden geldiğince uzun bir süre yürürlükte kalacağı düşünülerek elden geldiğince uzun bir süre atlatabilecek yapıda olması, o şekilde biçimlendirilmesi ve düzenlenmesi gereği vardır.
Değerli milletvekilleri, o zaman, bir borçlar kanunu yaparken dikkat edilmesi gereken şey, bu yasanın yıllarca, abartmayalım ama belki asırlarca yürürlükte kalacağı düşüncesiyle düzenlemelerin ona göre biçimlendirilmesidir. Bu da çok özenli, çok dikkatli, sabırlı bir çalışmayı gerektirir. Borçlar Kanunu’nun toplum yaşamını düzenleyen temel yasalardan olduğu, bunun enine boyuna, uzun boylu tartışılması gerektiği ve bu tartışmalar sonucunda, hatta özellikle İsviçre’de olduğu gibi, tasarı bittikten sonra bile -bir dinlenme amacıyla değil ama- bir düşünme süresi tanınıp ondan sonra tekrar gündeme alınması gerekirdi.
Bir temel yasayı kendi döneminde çıkarmak her iktidarın, hatta her bakanın en büyük arzusudur. Bu bir onurdur. Ben de bakan olsam, böyle bir yasanın görev dönemim içerisinde yasalaşmasını ben de isterdim, bundan büyük bir onur duyardım ve adım tarihe geçer, yıllarca anılırdı ama onun yanında şunun da gözden uzak tutulmaması gerekir: Böyle bir yasanın alelacele, zaaflarla, eksikliklerle dolu ve uygulamada sorunlar yaratacak biçimde yasalaşmasının getireceği olumsuzlukların da bana mal olacağını bilirdim. O hâlde, her ikisini de dengeleyerek böyle bir yasal çalışmanın içinde olurdum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı içerisinde gerçekten birtakım kuralların, kısa süreli kuralların buraya monte edilmesi çok ciddi bir yanlışlıktır. Örnek verelim: Bildiğimiz üzere 6570 sayılı Taşınmaz Kiraları Hakkında Yasa ekonomik konjonktüre göre ortaya çıkan özellikler, koşullar dikkate alarak hazırlanmıştır. Bu koşullar her zaman değişebilir ama bu yasa gelmiş, bu temel yasanın içerisine monte edilmiştir. Bu yasanın hazırlık çalışması sırasındaki eleştiriler dikkate alınmamıştır.
Yine, yapılan eleştiriler dikkate alınmadığı gibi hazırlık çalışması sırasında birtakım yanlışlıklar yapılmıştır. Tasarının hazırlanmasında hâkim olan, esas alınan ana fikir yanlıştır. Tasarıda duplikasyona yer verilmiştir. Örneğin, özel bir 4857 sayılı İş Kanunu varken yine burada da hizmet akdine ilişkin hususlar düzenlenmiştir.
Yine, kira akdinde de keza 6570’e benzer hükümler getirilmiştir.
Tasarıda dil yanlışlığı çok korkunçtur sayın milletvekilleri. Felakettir, felaket bu dil yanlışlığı. Tasarı, tanım yapma yanlışlığına düşmüştür. Tasarıyla Kanun’un toptan değiştirilmesi -deminden anlattım- yanlışlıktır. Tasarının genel gerekçesi ile madde gerekçeleri yetersizdir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, gerekçe bir yasanın ruhudur, madde metinleri bedendir. Gerekçe, ona canlılığını, yaşamını veren ruhtur. Eğer bedenden bir şey anlamıyorsanız ruhunu okursunuz. Niçin bedenin o şekilde durduğunu veya bu şekilde eğrildiğini o ruhundan çıkarırsınız, anlamlandırırsınız. Bu bakımdan bu yasa tasarısının gerekçelerinin tartışılmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum.
Şimdi, bakıyorsunuz yasaya, birçok maddenin gerekçesinde hiçbir şey yok. Hani bizde gelenektir ya, özel küçük kanunlar çıkarılır şöyle otuzar, kırkar maddeden ibaret. “Gerekçe” der, gerekçe aynen madde hükmünün tekrarından ibarettir ama Borçlar Kanunu gibi büyük bir temel yasada, özellikle yeni birtakım kurumları pozitif hukuk yaşamımıza sokan bir yasada gerekçe çok büyük önem taşımaktadır. Bir kısmında -dediğim gibi- hiçbir açıklama göremiyorsunuz, bir kısmında doyurucu açıklama yok, bir kısmında da maddeyle ters düşen gerekçe açıklamaları var.
Şimdi, böyle bir yasa tasarısının olduğu gibi, bu hâliyle geçmesi hepimizi ileride çok üzecektir. Amacımız, bağcıyı dövmek değil, hep birlikte üzüm yiyelim. Yediğimiz üzüm de hani lezzetli bir üzüm olsun. Tabii hatalar olabilir, aynı üzümün çöpü olduğu gibi çöpü de olabilecektir ama hiç olmazsa üzüm yerinde olsun.
Şimdi, bu derece önemli bir kanunu biz değiştiriyoruz. Uzun soluklu bir kanun demek, sadece bir asır değil, birkaç asır sürebileceğini düşünmek demektir. Nitekim, uzun soluklu bir kanuna örnek vermek gerekiyorsa bundan iki üç yıl önce iki yüzüncü yıldönümünü yaşayan Fransız Medeni Kanunu’nu burada örnek vermek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Venture’un çok güzel bir özdeyişi var: “Kanunlar malzemelerini geçmişten alır fakat geleceği yönetirler.” Tabii kanunların malzemelerini geçmişten alıp geleceği yönetebilmeleri soyut ve genel kural koymalarıyla mümkündür. Şayet siz kuralları somutlaştırırsanız o kanunlar daha geçmişte yaşamaya mahkûm kalırlar.
Şimdi, Borçlar Kanunu’muzun bana sorarsanız yaklaşımdaki bence ilk eleştirilecek tarafı -soyut ve genel bir düzenleme içeren Borçlar Kanunu’nun- tasarının soyutluktan uzaklaşıp somut hâle geçmiş olması ve bu hâliyle tasarının geçmişte kalmasıdır.
Deminden de söylediğim gibi, kanunun hazırlanması aceleci bir davranış olmuştur ve kanunda liberal görüşler esas alınması amaçlanmış ama kısıtlayıcı hükümler getirilmiştir. Tasarıda bir terim birliğinden söz etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Tasarıda yine anlam kaybı aşılacak Türkçeleştirme yapılmıştır. Deminden de söyledim, tasarının gerekçeleri felakettir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Gelelim taslakta yer alan bazı değişikliklerle ilgili yararlanılan kaynakların yanlışlığına. Bunun da arkası birazdan gelecek. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Borçlar Yasa Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde DTP Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Borçlar Yasa Tasarısı’nı ülkenin ekonomik anlamda derin bir krizle çalkalandığı bir dönemde görüşüyor olmamız, hadiseyi daha da önemli bir konuma taşımaktadır.
Bu tasarı yıllardır ilgili tüm kurum ve ilgililerin beklediği çok önemli bir yasa olmasına karşın, tasarı bu biçimiyle beklentiyi karşılamaktan oldukça uzaktır. Tıpkı yeni Medeni Yasa’da ve yeni Türk Ceza Yasası’nda yaşanan sorunların bu tasarının yasalaşmasından sonra da yaşanacağı bir gerçeklik.
Ekonomik göstergelere baktığımızda, ülkemizin ekonomik durumunun diğer ülkelere ve bir önceki yıllara göre çok daha kötü bir durumda olduğunu görüyoruz. Bir bütün olarak tüm yurttaşların ekonomik durumu her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Emekliler, çiftçiler, memurlar borç batağında iken, bankalar ise krizden vazife çıkarır gibi zorda olan yurttaşa kredi vermekten bile kaçmaktadır.
Krizin de etkisiyle artan işsizlik ve yoksulluğun yanı sıra kapanan iş yerlerinin sayısı her geçen gün artmakta, esnaf ise bitme noktasına gelmiş, büyük şirketler ve kimi marketler ise kazançlı çıkmaya devam etmektedirler.
Ekonomik kriz ve yanlış AKP politikalarıyla yoksul daha da yoksullaşmış, zengin ise daha da zenginleşmiştir. Çekinden dolayı hapse girmiş, hapishanede yatan çokça sayıda esnaf ve tüccarımız bulunmaktadır. Kredi kartı borcu nedeniyle intiharın eşiğine gelmiş binlerce yurttaşımız vardır. Borcundan dolayı kara listeye alınmış, bankada kredi verilmeyen ve ondan dolayı borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini kaybetmiş, çocuğunu okutamayan çokça sayıda yurttaşımız var ve bu “var”lar sürüp gidiyor.
Ekonomik krizin patlak verdiği geçen yılın başından bu yana kapanan iş yeri sayısında yoğun bir artış söz konusudur. Krize karşı gerekli tedbirler alınmaz ise kapanan iş yeri sayısında patlama yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Tüm bunlar yaşanırken AKP Hükûmeti yine çözümü zam yapmakta buluyor. Bir yandan vergiler artırılırken diğer yandan ise soğuk kış aylarının ortasında enerjiye zam yapılacağı duyurulmuştur.
Değerli milletvekilleri, tasarının haksız fiillerde zaman aşımı sürelerini yeniden düzenleyen 72’nci maddenin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Madde, haksız fiillerde zaman aşımı süresine ilişkin yürürlükteki 60’ıncı maddeyi karşılamamaktadır. Öncelikle haksız fiil nedeniyle zaman aşımı süresinin kabul edilmesinin gerekçesi kişilerin bu tür uyuşmazlıklarla yıllarca karşı karşıya gelmelerini önlemek, toplumsal huzuru temin etmektir.
Öte yandan, zaman içinde kanıtlar yok olmakta, kaybolmakta, on yıllarca sonra açılacak bir davada tarafların kanıtlarını toplayabilmesi neredeyse olanak dışı kalmaktadır.
Taslaktaki bir yıllık sürenin iki yıla çıkarılması gerekçesi haklı bir gerekçe değildir zira soyut ifadelerle bu sürenin yetersiz bulunduğu açıklanmaktadır. Nasıl böyle bir yargıya varıldığıysa anlaşılmamaktadır zira istatistiki bir araştırma da ortada bulunmamaktadır.
Haksız fiillerin en yaygın hâlini oluşturan trafik kazalarından doğan zararlar için zaten 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 109’uncu maddesi Borçlar Yasası’nın 60’ıncı maddesinden ayrılarak özel bir hüküm getirilip bir yıllık süre iki yıla çıkarılmıştır. Bu tür özel hükümler varken tüm haksız fiiller için bir yıllık süreyi iki yıla çıkarmak bizce isabetli olmamıştır.
Ayrıca, 1926 yılında, bu süreler belirlenirken teknoloji bu kadar ilerlemiş değildi, haberleşme olanakları bu kadar gelişmemişti, kişilerin hak arama anlayışları ve eğitimleri bu kadar ileri değildi. Buna rağmen, Borçlar Yasası’nın 60’ıncı maddesinde bir ve on yıllık süreler kabul edilmekte.
On yıllık sürenin yirmi yıla çıkarılması gerekçesine de katılmak olanaksızdır. Maddedeki ifadede, on yıllık sürenin haksız fiilin zarar unsuru gerçekleşmedikçe işleyemeyeceği iddia ediliyorsa bunun çözümü on yılı yirmi yıla çıkarmak değil, bu ifadeyi daha anlaşılır ve yanlış anlamayı önler şekle sokmaktır. Mevcut ifadenin yanlış anlaşılması nedeniyle haksız fiillerde yirmi yıl ve sonra açılan bir davaya kim tanık olmuştur? Kaldı ki maddedeki ifadenin bu şekilde anlaşıldığı gerekçesi de doğru değildir. Neyse ki tasarının son hâlinde en azından bu yanlıştan dönülerek, yirmi yıllık süreden vazgeçilerek tekrar on yıla çekilmiştir.
On yıllık süre olaydan yani haksız eylem tarihinden itibaren işlemeye başlamaktadır. Bu süre, zararı ve faili öğrenmeme hâlinde gündeme gelmektedir. Günümüzde bir kimsenin haksız fiil sonucu zarara uğradığı hâlde, bunu ve faili öğrenmemiş olması çok istisnaidir. Bu istisnai hâller için ise olaydan itibaren işlemeye başlayan on yıllık süre yeterlidir diye düşünüyoruz. Anılan süre yeterli değilse tüm haksız fiiller için genel zaman aşımı süresi olan on yıllık süreyi yirmi yıla çıkarma yerine, özel durumlar için özel yasalar çıkarmak ve düzenlemeler getirmek daha doğru olur diye söylüyoruz. Zaten yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinin ikinci fıkrası ile aynı konuyla ilgili tasarının 72’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi bir yıllık süreyi iki yıla, on yıllık süreyi de yirmi yıla çıkarmayı getirmeyecek hüküm içermektedir. Söz konusu hüküm, haksız fiil aynı zamanda suç teşkil etmekteyse, ceza yasaları bu suç için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüşse tazminat davasına da bu uzun süre uygulanacaktır. Kaldı ki haksız fiillerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda suç teşkil etmektedir. Suç teşkil etmeyen haksız fiil sayısı pratikte de gördüğümüz gibi çok az ve sınırlıdır. Bunun sonucu olarak haksız fiillerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda suç teşkil etmeleri nedeniyle bu suç için daha uzun olan ceza zaman aşımı süresine tabidir. Yeni Türk Ceza Kanunu da ceza davası zaman aşımı sürelerini oldukça uzatmıştır. Bu nedenle, aynı zamanda suç teşkil eden haksız fiiller için de zaman aşımı süresi uzamış bulunmaktadır.
Ayrıca, tasarının haksız fiillerde zaman aşımı süresini yetersiz bulup uzatması mantığı doğru ise aynı mantık sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlarda da uzun zaman aşımı süresi için neden doğru değildir? Sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda yürürlükteki Yasa’da mevcut on yıllık zaman aşımı süresi neden korunmuştur? Aynı şekilde sözleşmeden doğan borçlarda 125’inci maddenin karşılığı olan, tasarıdaki 145’inci maddede yer alan on yıllık zaman aşımı süresi neden uzatılmamıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen tamamlayınız.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Evet, tüm bunlar karşısında gerçekten bu durumu anlamakta güçlük çekiyoruz. Onun için, haksız fiillerde zaman aşımı süresini düzenleyen hükümlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Süreniz on beş dakikadır. Beş dakikalık şahsınız adına süreyi de ekliyorum.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz Türk Borçlar Yasası Tasarısı’nın iki bölümünü tamamladık. Değerli arkadaşlarım, üçüncü bölümde daha çetrefilli, daha karmaşık, daha fazla ıslaha ihtiyaç duyan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu bölümde bizim yasa tasarısının esasına ilişkin eleştirilerimiz daha bir önem kazanmakta, bir kat daha dikkatle değerlendirilmeye tabi tutulması gerekmektedir.
Hatırlanacağı üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Borçlar Kanunu’nun özel borç ilişkilerini düzenleyen anayasası niteliğindeki bu tasarının aynen anayasaların yapılışı gibi toplumsal bir mutabakat temin edilerek özel hukuk borç ilişkilerinin sosyal bir sözleşmesi hâline gelmesi temennimizdi. Ancak, bütün gayretlerimize rağmen, bütün çabamıza rağmen böyle bir özel borç ilişkilerini düzenleyen temel yasanın sosyal bir sözleşme hâline gelmesini temin edebilmek için bir adım atamadık ya da bir adımlık mesafe kazanamadık.
Değerli arkadaşlarım, bunun için Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı, bürokrat arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız toplantıda, zaman kaybedileceği için buna imkân olmadığı, yoksa özellikle terim, terminoloji ve bazı temel maddelerde söylediklerimizin doğru olduğu kabul edildi, “Bu zamanı kaybedemeyeceğimiz için sizinle uzlaşamayız.” denildi. Şimdi, Borçlar Kanunu’nun görüşülmesine başlayalı kaç gün oldu, kaç celse idrak edildi? Bunca kaybedilen zamanda kaç maddelik bir görüşme yapılabildi ve kaybedilen zamanın hesabını burada birilerinin vermesi gerekmez mi?
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir günlük oturumunun -ben hesaplamadım ama- çok büyük bir paraya mal olması gerekir. Bunu bulmanın hesabını da ben size söyleyeyim: 550 milletvekili, çalışanların maaşlarını çarpın, 365 güne bölün. Bir günlük çalışmanın maliyeti sanıyorum çok büyük bir rakam olsa gerektir. Dolayısıyla biz toplumsal uzlaşmayı sağlayarak bu tasarıyı hem mükemmel hale getirebilirdik hem de böyle masraflı ve zaman kaybını ortadan kaldıran bir anlayışın içerisinde bulunabilirdik. Bu olmamıştır. Bu olmadığı için bu tasarıyı hazırlayan hukuk hocalarının içerisinde de bulunan bazı çok kıymetli hukukçuların ifade ettiği gibi “cinayet” şeklinde anlaşılabilecek hukuk hatalarının yapılmasına biz ortak mı olacağız? Hukuk cinayetinin işlenmesine biz ortak mı olacağız? Hayır, olmayacağız. Bu cinayetin engellenmesi için İç Tüzük’ün verdiği tüm imkânları kullanarak sonuna kadar direneceğiz.
Değerli arkadaşlarım, altmış madde geçtik. Altmış madde içerisinde makul, kabul edilebilir, değişik grupların da vermiş olduğu önergeler olmuştur. Bir tek tanesi kabul edildi, görme özürlü kardeşlerimiz için, diğerlerinin tümü anlaşılmaz bir nedenle reddedildi. Özellikle AKP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarım için söyledim. Bugün burada yaptığımız iş çok önemlidir, çok hassastır çünkü bizim burada çıkardığımız kanun yarın kul hakkı tartacaktır. Kul hakkı tartarken kuyumcu terazisi gibi hassas olması gerekir ancak parmak demokrasisinin ortaya koyduğu sonuç, buradaki vicdan muhasebesinin kuyumcu terazisiyle değil, pancar kantarıyla dahi tartılamayacak değerde olduğunu gösterdi bize.
Onun için, şimdi Borçlar Kanunu üzerinde yaptığım eleştirinin yine Borçlar Kanunu’yla ilgili olmak üzere iki ayrı bölümüne zamanı ayırarak sözlerime devam etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunun adı “Türk Borçlar Kanunu.” Hakikaten, yedi yıllık AKP İktidarı tarafından Türk vatandaşlarının borçlandırılmamış hiçbir kesimini bırakmayacak şeklinde borçlu olan bir topluma uygulanacak bir kanun çıkarıyoruz. Memur borçlu, işçi borçlu, işsiz borçlu, esnaf borçlu, besici borçlu, çiftçi borçlu, tüccar borçlu, sanayici borçlu… Borçlu olmayan kesim yok, Türkiye borçlu. 221 milyar dolarlık iç ve dış borçlar 2,5 katına çıktı, 500 milyar dolara yaklaştı. Türkiye’nin borcu bu kadar, 2,5 kat civarında bir artış ortaya koyarken, vatandaş bundan bir nimet sağlaması gerekirken hiçbir kesimde bir iyileşme yok. Esnafta iyileşme var mı? Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatırken şimdi kapattığı kepengi açamıyor, boşalttığı rafları dolduramıyor, sattığı malın karşılığını alamıyor çünkü müşterisi borçlu, tüccar borçlu. Tüccar çekle, senetle işini döndürürken verdiği çekin karşılıksız çıkması neticesinde müşterilerinin tamamı mapushanede. Ortaklık kapkaççıyla doldu. Hileli müflislerden tutun normal olarak iflas edip ticarethanesini kapatan insanların sayısının artışı toplumda mal aleyhine cürümleri de artırdı, yepyeni suç tipleri ortaya çıktı ve cezaevleri cumhuriyet tarihinin görmediği bir oranda doluluk oranına ulaştı. İki gün önce bana bir hemşehrim rica ediyor “Niğde Cezaevinde sırtüstü 2 kişi yatıyoruz. Tek yataklı bir yer yok mu?” diye Sayın Bakanım.
Evet, bunlar tabii önemli bir özelliği ortaya koyuyor değerli arkadaşlarım. O önemli özellik de Türkiye ekonomik olarak kuşatılıyor, siyasi olarak kuşatıldığı gibi, dış politika meselelerinde kuşatıldığı gibi, Türkiye ekonomik olarak kuşatılıyor. Bu kuşatma içerisinde Türkiye borçlandırılıyor. Türkiye ödeyemeyeceği bir borç yükünün altına girerken aynen Berlin Anlaşması’nda hedeflenen “Osmanlı İmparatorluğu bir Avrupa ülkesi olsun.” hedefine ulaşabilmek için Osmanlının sarf ettiği gayret onu Düyunu Umumiye sonucuna götürmüş gibi Türkiye aynı yol içerisinde Avrupa Birliğine gidiş hayal yolculuğunda bir borçlanma süreci içerisine girmiştir. Bu borçlanmanın sonucu Türkiye’yi bir 21’inci yüzyılın Düyunu Umumiyesi olarak karşımıza çıkaracak ciddi bir mesele olarak görülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmete düşen görev bu borçlu kesime çare bulmaktır. Hükümete düşen görev, yedi yıllık iktidarında 2,5 kat artırmış olduğu iç ve dış borcun karşılığında borçlanmış kesime kaynak aktarmaktır. Nereye harcadınız 250 milyar dolarlık borçlanmayla ortaya çıkan kaynağı, hangi kesime harcadınız, Türkiye’nin hangi sorununu çözdünüz? Cari açıktaki bu açık, Türkiye’ye ne gibi zararlara, ne gibi sıkıntılara yol açacaktır? Bunun bir hesabını vermeniz gerekmektedir. Ama asıl hesap tabii ki millet huzurunda olacağı gibi, günü geldiğinde yargı huzurunda da olacaktır.
Bu Borçlar Kanunu’nu -değerli arkadaşlarım ayrı bir konuya giriyorum- kim uygulayacak? Bu Borçlar Kanunu’nu, kitaba göre, bağımsız yargı uygulayacak. Bu Borçlar Kanunu’nu, kitaba göre, teminat altındaki hâkim uygulayacak.
Şimdi, Sayın Bakanım, burada olmadığınız için tekrar o konuya gireceğim. Umarım Sayın İçişleri Bakanımız da buradadır. İkisi birbiriyle ilişkili olduğu için size iki ayrı konuyu özellikle anlatarak bu iki konunun Türkiye’nin iktidar-muhalefet atışması noktasından çıkıp parlamenter demokratik sistemi tehdit eder hâle geldiğini anlatmaya çalışacağım.
“Bağımsız yargı” ve “hâkim teminatı” dediğimiz kavramlar ikişer kelimelik kavramlar değildir. Bunlar, parlamenter demokratik sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin denetleyici ve dengeleyici unsurlarıdır. Yasama, çoğunluğu elde eden kişilerin ya da partilerin parmaklarını kaldırarak her dediğini yapacağı bir merci değildir. Yasama, burada çıkan kanunların Anayasa’nın özüne ve sözüne uygun olması gerekir düşüncesinin hayata geçirildiği yargı marifetiyle denetlenir. Denetleyen merci Anayasa Mahkemesidir yani yargıdır. Yürütme “Benim gücüm var, halktan oy aldım, istediğimi yaparım.” denilecek bir merci değildir çünkü yürütmenin bütün iş ve işlemleri idari yargı makamları tarafından denetlenir yani hâkim denetler. Yargı da kendi içerisinde kendisini denetler.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu sistem içerisinde Adalet Bakanlığının yeri nedir? Bu sistem içerisinde Adalet Bakanlığının yeri, yargının işleyişinden siyasi sorumluluk noktasında hesap vermektir, yargıya müdahale etmemektir, yargıyı siyasallaştırmamaktır, yandaş yargıç yaratmamaktır, yargıyı korku ve baskı altına almamaktır. Ancak, Sayın Bakan, bugün gazetelere düşen bir soruşturma emrinizi, oradan fotokopisini aldım ve muhtemelen size arz edilmiştir ama bir kez de ben okuyarak bunu bilginize ve takdirinize ve bundan sonra ortaya çıkan durumu birlikte değerlendirmeye davet ediyorum.
Dilim varmıyor söylemeye ama o mukaddes kelime ki “Ergenekon” kelimesi adıyla anılan bu soruşturmanın savcıları size bir müracaatta bulunmuş. Size derken, şahsınıza değil, Bakanlığa. Bunun üzerine, son kısmını okuyorum: “Bu bakımdan, Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında Veli Küçük’ün ajandasından elde edilen notlarda ve CD’lerde adı geçen…” ilave ediyor “…ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan Cumhuriyet Başsavcısı, cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen konularda inceleme sırasında ortaya çıkabilecek hususlarla ilgili olmak üzere soruşturma açılmasına…”
Sayın Bakanım, bu dişi bir cümle, bu dişi bir ifade. Bu ifadeyi iki şekilde anlarsınız: Bir, efendim, bu soruşturma izni sadece o işlerle ilgili olan kişilerle alakalıdır. Peki, öyleyse niçin “ve” kelimesinden sonra “2802 sayılı Kanun’a tabi hâkim, savcı ve başsavcıları” yazıyorsunuz? Bu kadar, ifade etme noktasında, bir soruşturma izninde kendisini ifade etme noktasında Bakanlık bürokrasisinin yetersiz olduğunu kabul edemiyorum. Bakanlık bürokrasisinde çalışan değerli arkadaşlarımız mutlaka kendisini ifade edebilecek ya da bir soruşturma iznini ifade edebilecek bilgi, beceri ve Türkçeyi kullanma becerisine, kabiliyetine sahiptir.
O zaman ikinci ihtimal ortaya çıkıyor. İkinci ihtimal ise hakikaten bu vesile edilerek bütün hâkim ve savcıları soruşturma altına alıyorsunuz. Biraz önce anlatmaya çalıştığım anayasal düzende cumhuriyetin bunca tecrübesini kazanmış bir Adalet Bakanı olarak, zatıalinizin kişisel olarak böyle bir büyük gafın içerisinde olabileceğini de tahmin etmiyorum. Böyle bir ithamda da bulunmuyorum zatıaliniz hakkında. Ama ortaya bir üçüncü ihtimal çıkıyor. Bu üçüncü ihtimal de şu: Şimdi, soruşturma izni dediğimiz belgede kim soruşturulacaksa isim olur…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.
FARUK BAL (Devamla) – …isim olarak bilinir. Kimi soruşturacak bu Adalet müfettişi ve konusu ne ise o konu da bilinmesi lazım yani bu soruşturma izninin efradını cami, ağyarını mâni olması lazım. Bu böyle olmadığına, muğlak ve dişi bir ifade olduğuna göre ve bu işin de kaynağı Ergenekon savcılarından geldiğine göre, Sayın Bakan siz kuşatılıyor musunuz?
Ergenekon savcıları tarafından Adalet Bakanlığının yetkileri bir kuşatma altına mı alınıyor? Sayın Bakanım, tabii, bu kadar şüpheci olmayın da diyebilirsiniz ama şüpheci olmamız için o kadar çok haklı neden var ki, o kadar çok çam devrildi ki, o kadar çok “olmaz” denilen işler hukuk adına oldu ki, o kadar çok hukuk kuralı ihlal edildi ki. Ben bunu çok ciddi bir mesele olarak görüyorum değerli arkadaşlarım. Bunu sadece Adalet Bakanlığının bir yanlışı olarak görmüyorum. Bu, Adalet Bakanlığının yetkilerinin …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) – … Ergenekon marifetiyle…
BAŞKAN – Ek süreyi verdim Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) – …birtakım…
Ek süre verdiniz mi?
BAŞKAN – Verdim, ek süreyi tamamladınız Sayın Bal.
OKTAY VURAL (İzmir) – Verdiler, verdiler.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Son sözünü tamamlasın Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – İki dakika vermeniz lazım hem kişisel hem kendi adına.
FARUK BAL (Devamla) – Efendim, ben iki nedenle söz almıştım. Birisi grup adına diğeri şahsım adına.
BAŞKAN – Sayın Bal, on beş dakika süre verdim. Baştan hatırlattım, sonra bir dakikalık sürenizi de verdim.
FARUK BAL (Devamla) – Tamamlıyorum.
Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Bal, verdim ben. Bugün prensibimi bozmak istemiyorum, bozmuyorum çünkü diğer gruplar tarafından hoş karşılanmıyor. Daha önce yaptım bunu, yanlış anlaşıldı.
Teşekkür ediyorum. Lütfen anlayışla karşılayın.
FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son söyleyeceğim söz… Sayın İçişleri Bakanı burada mı? (MHP sıralarından “Yok, yok” sesleri)
Bir örnek vermek istiyorum şahsımla ilgili: Sayın Başkan, lütfen not alınsın. Adana seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisinin propagandasını yapmak üzere konuştum. (İçişleri Bakanının duyması lazımdı bunu.) Bir polis -kim olduğunu da bilmiyorum- tutanak tutuyor RTÜK Kanunu’na göre tarafsız konuşma yaptım diye ve bunu suç olarak değerlendiriyor, Adana Cumhuriyet Savcılığına gönderiyor. Adana Cumhuriyet Savcısı da alıyor bakıyor önüne arkasına, böyle bir suç yok ve uzunca bir süre geçtikten sonra -onun sebebini de pek anlayabilmiş değilim- takipsizlik kararı veriyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Duymuyoruz… Duymuyoruz…
FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bakan, işte bu evrak ile adaletin gittiği yer, bu örnek ile hedefi görülmektedir.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Bölüm üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin.
Buyurun Sayın Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Yasamızın üçüncü bölümü üzerinde görüşmeler başladı. Genel Kurulu ve tüm milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarımızla ilgili olarak kürsüde söz alan hatipler bir kısmı itibarıyla tasarının içine dokundular, tasarıyla ilgili görüş ve önerilerini, eleştirilerini dile getirdiler. Bunlardan istifade ettiklerimiz oldu, katılmakla beraber kabul ettiğimiz önergeler oldu. Bundan sonraki süreçte de bu değerli arkadaşlarımızın katkılarını almaya çalışacağız. O katkılardan istifade etmeyi büyük bir hararetle bekliyoruz. Onların, hakikaten bu kanunun daha da olgun şekilde Genel Kuruldan geçmesi noktasındaki katkılarını beklediğimizi ifade ediyorum. Ancak her grubun kendine özgü ayrı talebi var. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinin, MHP’nin önerisiyle farklı noktalara tekabül ettiği, aynı anda ikisini kabul edemeyeceğimiz noktalar oluşuyor ya da kanunun bütünlüğü açısından kabul edilemeyecek hususlar ortaya çıkabiliyor.
Türk Medeni Yasası’nın beşinci kitabı vasfında olan bu yasanın Medeni Yasa’yla da uyumlu bir dile ve yönteme sahip olması gerekliliği var. Geçmiş oturumlarda yapılan değerlendirmelerde, daha önce yapılan kanun çalışmalarında bu tip temel yasaların baştan sona yenilendiği birçok örnekler burada, kürsüde dile getirildi. Ben bunları tekrar tekrar ifade etmek istemiyorum ancak bu çalışmalar esnasında değerli milletvekillerimizin somut olarak şahsıma yönelttiği sorular var. Bunlardan bir kısmına cevap vermek istiyorum. Belki bilgilendirme noktasında bizden kaynaklanan eksikler de olmuş olabilir. Bu açıdan bendeki bilgileri değerli arkadaşlarımla, Genel Kurulla paylaşmayı arzu ediyorum.
Burada kürsüden dile getirilen eleştiriler genelde iki noktada yoğunlaştı: Bir tanesi Habur’da yapılan uygulamalara ilişkin eleştiriler. Bir diğeri de hâkim ve savcıların denetimi noktasında günümüzde de güncel olarak tartışılan konular. Bu iki hususa ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Habur’da yapılan uygulamaya ilişkin konu Parlamentoya daha önce de geldi. Burada yaptığımız yasama çalışmaları sırasında bunları sizlerle paylaştığımızı düşünüyorum ama tekrar ihtiyaç varsa aynı konulara yeniden girme durumundayım. O da şudur: “Bu savcılar Diyarbakır’dan Habur’a nasıl geldiler, niçin geldiler?” sorusudur. Bir sayın milletvekilimiz “Siz, hâkimi aradınız mı?” diye somut da bir soru sordu. Benim ne hâkimi ne savcıyı arama gibi bir lüksüm yok. Hâkimi aramaya hiç imkânımız yok ama savcılara ilişkin olarak da 2004 yılından itibaren bakanların savcıları harekete geçirme, onlara talimat verme imkânı da ortadan kaldırılmıştır Ceza Muhakemeleri Usul Yasası’na göre. Dolayısıyla bu soruya somut olarak böyle bir aramamın olmadığını ifade ederek cevap veriyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendiliğinden mi gitti oraya?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onun dışında, cumhuriyet savcılarımızın yapmış olduğu uygulama ne ilk uygulamadır ne de son uygulama olacaktır. Bu anlamda…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Savcı kendiliğinden mi gitti? İşgüzarlık mı yaptı savcı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu anlamda, değerli arkadaşlar, bundan önce yapılmış olan uygulamalardan örnekler de vermiştim Genel Kurulda. Ama yeniden örnek vermek gerekir ise Ceza Usul Yasamızın 251’inci maddesinde düzenleme var.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâkim rüyasında görmüştür! İstihareye yatmıştır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 251’inci maddeye gitmeden önce Ceza Usul Yasamızın 2’nci maddesinden bir hatırlatma yapmak istiyorum. O da şu: 2’nci madde tanım, kavramları tanımlayan bir madde. Burada kanunda geçen kavramlar tanımlanmış. “Şüpheli”, “sanık”, “müdafi” “vekil”, vesair diye gidiyor ama ben burada “soruşturma” ve “kovuşturma” kavramlarının tanımını vermek istiyorum. O da şu: “Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder.” Soruşturma, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabul edildiği zamana kadar geçen sürede olan işler soruşturma kapsamında olan işler. Kovuşturma, iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar olan süreyi ifade ediyor.
Şimdi, Habur’da yapılan işlemlerin tamamı soruşturma kapsamındadır. Çünkü henüz ne iddianame var ne de bu iddianame kabul edildi. Tamamen soruşturma evresinde olan bir süreç.
Hemen 251’inci maddeye geliyorum. Ceza Usul Yasamızın 251’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir.” Devam ediyor: “Ağır cezada ise şöyle şöyle yapılır” şeklinde.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kandil’e mi gittiler?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, yapılan işlemin yasal dayanağı bu.
Peki, bu ilk uygulama mı? Daha önce Türk hukukunda yargılama sistemimizde benzeri olmamış mı bunların? Bakıyorum geçmişten, Alman vakıflarıyla ilgili yapılan soruşturma sırasında Nuh Mete Yüksel Bergama’ya gidiyor Ankara’dan, Bergama’da soruşturma yapıyor.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Borçlar Kanunu mu görüşüyoruz yoksa Ceza Kanunu mu?
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Siz ne konuştunuz?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Verilen soruları…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, siz bizi ikaz ediyordunuz. Lütfedin…
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Siz Borçlar Kanunu’nda çok konuştunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, başlangıçta…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bakın, neyi görüşüyoruz?
BAŞKAN – Oturur musunuz Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakana karşı da tavrınız aynı olsun. Lütfen sizi tarafsızlığa davet ediyorum.
BAŞKAN – Biz tarafsızız Sayın Ünlütepe, siz rahat olun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer bu cevapları…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben çok sakinim ama sizin davranışlarınız eşit olsun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Çünkü, buraya gelen arkadaşlarımız, Bakanlık makamını da göstererek “Bu sorulara cevap verin.” dediniz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kesinlikle.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, Sayın Bakan, size karşı değilim, Başkanın davranışını beğenmedim.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Eğer arzu etmiyorsanız, benim Türk Borçlar Kanunu’yla ilgili notlarım da önümde hazır, ondan da konuşabiliriz.
Bu anlamda…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, size karşı değil davranışımız. Sayın Başkanın davranışının yanlışlığının tespiti amacıyla bunu söyledim. Size karşı değil.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın Ünlütepe, siz somut olarak soru sordunuz…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, hâkim niye gitti, hâkim? Sayın Bakanım, bakın, somut soru şu: Hâkim Habur’a neden gitti?
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen siz Genel Kurala hitap edin.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap verdi. (CHP sıralarından “Vermedi” sesleri”)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, savcılarımızın gidiş nedenini, yasal dayanağını sizinle paylaştım.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, hâkim hakkında soruşturma açacak mısınız?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Arkadaşlar, hâkimin yaptığı işlem de soruşturmanın bir parçasıdır. Kovuşturma başlamamıştır.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Olur mu öyle şey?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, hayır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Biraz önce tanımı onun için özellikle yaptım. İddianamenin tanzim edilip kabul edilinceye kadarki evre soruşturma evresidir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hangi maddeye göre?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bakın, ben size bir örnek de vereceğim…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, sizin sözünüz Bakanlığı bağlar. Sayın Bakan, böyle yorumlayamazsınız. Mümkün değil. Mümkün değil. Hukuken mümkün değil.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Habur’da ne işi var hâkimin?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Soruşturmaya hâkimin gölgesi düşmez. Soruşturmaya hâkimin gölgesi düşer mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben buraya çıkan değerli hatipleri sabırla dinledim, saygıyla dinledim ama benim sözlerimi de lütfen kesmeyin. Konuşmalarımda bir yanlış, bir eksik bulursanız çıkar cevap verirsiniz. Lütfen…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, hayır. Sayın Bakanım…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yanlış bilgilendirmemek için söylüyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu…Sayın Kılıçdaroğlu…
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, soruşturma bölümünün tanımını bir daha okur musunuz? Çünkü, orada savunmanın…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ya, nasıl konuşacağına kendisi karar verecek. Sayın Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… Lütfen Sayın Kılıçdaroğlu…Sayın Başkan, lütfen ama…Lütfen…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorularımızın yanıtını almak istiyoruz.
BAŞKAN – Lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hemen ifade ediyorum. Arkadaşlar, soruşturma, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hâkim Habur’a gider diyor mu? Şu bilgilerin hâkim gider diyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, soruşturma evresinde… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İddianame yoksa hâkimin ne işi var? O zaman hâkim taraflı olur. Savcının güdümüne girer o zaman.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yargılama yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hâkim niye gitti?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Arkadaşlar, lütfen…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin, Sayın Bakan görüşlerini bir anlatsın.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu uygulamanın benzerleri çok. Daha önce de ifade etmiştim, bölücü başı Türkiye’ye getirildi, İmralı’ya götürüldü.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bu yasa 2004’te yürürlüğe girdi, 2004’te. O uygulanmaz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ankara DGM savcıları buradan kalkıp İmralı Adası’nda soruşturma yaptılar. Arkasından… (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ankara 2 no.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararı var, orada okudum. Burada kimin kararı var?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, bu Yasa 2004’te yürürlüğe girdi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Otur be kardeşim, sözünü dinleyelim ya!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Müsaade edin… Müsaade edin…
Ankara’dan hâkim gidip soruşturma esnasında tutuklamayı orada yaptı…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, Yasa 2004’te yürürlüğe girdi, Yasa 2004’te.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Örgüt liderini, örgüt elebaşını…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sen çıkan yasayı uygulayacaksın.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen..
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…Ankara’ya getirerek burada mı tutukladılar, yoksa hâkim oraya gidip orada mı tutuklama yaptı?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, o kanun kaç tarihinde yürürlüğe girdi, onu söylesene?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ergenekon sanıklarını Ankara’da mı tutukladılar, İstanbul’da mı tutukladılar Sayın Bakan?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu uygulamalar bakınız sadece bununla da ilgili değil, Hizbullah operasyonuyla ilgili yapılan çalışmalar ilgili illere gidilerek yapılmıştır.
Yine, Bolu Dağı operasyonu ilgili illere gidilerek yapılmıştır.
Alman vakıflarıyla ilgili yapılan soruşturmalar benzer yöntemlerle, aynı maddeler kullanılarak yapılmıştır.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâkimler de gitti mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bunların yasal dayanağını bu şekilde ifade ettikten sonra…
OKTAY VURAL (İzmir) – Karşılama törenine hiç gitmedi.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Alo hâkim!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…daha somut olarak gündeme getirilen hâkim ve savcıların denetimine ilişkin hususlar buraya eleştiri olarak getirildi. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, karşılama törenine hiç hâkim gitmedi. Bu savunulacak bir durum değil.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 252’nin (C)’sini okur musunuz Sayın Bakanım?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcıların nasıl denetleneceğine dair düzenlemeler Anayasa’mızın 144’üncü maddesinde ifade edilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – PKK bayraklarının olduğu bir yerde hâkimin verdiği karar nasıl savunulur?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baskı altında hâkim nasıl karar verecek?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…Anayasa’mızın 144’üncü maddesi: “Hâkim ve savcıların denetimi”, madde başlığı.
“Madde 144…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlayınız, bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı…”
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arkadaşlar, zabıtlara sağlıklı geçsin, suçunu itiraf ediyor!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “…veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izniyle adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.”
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Toptan verilir.” diyor mu? “10 bin hâkime toptan soruşturma izni verilir.” diyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu, Anayasa düzenlemesi. Bir de Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun 82 ve 93’üncü maddeleri var: “Görev suçlarıyla ilgili yapılacak incelemeler Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulunca, kişisel suçlara ilişkin yapılacak soruşturmalar ise ilgili cumhuriyet başsavcılıkları ve o yerdeki ağır ceza mahkemesince yapılır.” (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler) Şimdi, ben buradan şunu ifade ediyorum: Anayasa’mızın hükmü, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun düzenlemeleri, 1982 ve 1983 yılından beri aynı şekilde bu uygulamalar devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, 10 bin tane hâkime soruşturma izni verdi mi, vermedi mi Mehmet Ali Şahin?
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Bakan, devam edin, devam edin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mehmet Ali Şahin, Adalet Bakanıyken 2008 Eylülünde 10 bin hâkime soruşturma izni verdi mi, vermedi mi? Hangi yasada yazıyor? Hangi hukukta yazıyor?
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu uygulamalar bugün başlamadı, yirmi yedi yıldan beri yapılan uygulamalar…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yasa bilmez, hukuk bilmezsiniz! (AK PARTİ sıralarından “Ayıp!” sesleri)
Bilmiyorsunuz işte! Yasayı da bilmiyorsunuz, hukuku da bilmiyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
Sayın Bakan…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar. Biz, Yargı Reformu Strateji Belgesinde… Bu düzenlemeleri değiştirmeyi biz de istiyoruz ama bu yetkilerin burada devredilmesi için yargı reformunun gerçekleşmesi lazım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Habur’a Silopi Hâkimi neden gitti? Hesap verin!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – E, anlatıyor, dinleyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Anlatmadı, anlatamadı! Neden gitti, Silopi Hâkimi, Habur’a neden gitti? Güvenlik birimlerinin talimatıyla gitti! Ne zamandır güvenlik birimlerinin emriyle hâkimler gidiyor?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ayıp ayıp, karşılama törenine hâkim gönderiyorsunuz! PKK gösterisine hâkim gönderiyorsun, çok ayıp! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu hukuksuzluklar içinde AKP boğulacak! Boğulacak, kimse de sizi kurtaramayacak!
BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen ve son konuşmacı İlknur İnceöz, Aksaray Milletvekili.
Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok uzun bir süre Borçlar Kanunu Tasarısı üzerinde Adalet Komisyonu üyeleri olarak hem de alt komisyon üyeleri olarak hep beraber bir çalışma yaptık ve gönlüm arzu ederdi ki burada Hükûmetimizin Bakanı konuşurken, hem sizlerin sorularına cevap olması bakımından, sorularınıza tatmin edici cevaplar vermesi bakımından…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – PKK’yı karşılayanlar bakanımız olamaz!
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …Sayın Bakanımız konuşurken, aslında birbirimizi dinlesek, birbirimizi sadece ve sadece hukuk noktasında tartsak, bence, bu Meclis çok daha üretken olur diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O nedenle, ümit ediyorum ki -özellikle hukukçu arkadaşlarımdan ve Komisyon arkadaşlarımdan- hukuki noktalarda birbirimize katkı sunalım ve…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ayaklar altına aldınız.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …insanlarımızın, milletimizin hayatını kolaylaştıracak olan Borçlar Kanunu’nun hepimizin katkılarıyla, hep birlikte, bir an önce yasalaşması noktasında…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hukuk kurallarında keyfîlik yoktur.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …katkı sunmakla beraber, yasalaştırmak adına katkılarınızı bekliyorum.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – PKK’yı karşılama töreni yok.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Burası Parlamento hanımefendi, burası Parlamento.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu, irade özerkliğinin hâkim olduğu bir hukuk dalıdır ve hâl böyle olunca, birey, hukuki ilişkinin tarafı olup olmamak noktasında serbest bir iradeye sahiptir; ne zaman ki hukuki ilişkinin tarafı olur ve bu taraf olma durumundan dolayı aleyhte durumlar söz konusu olur, işte o zaman Borçlar Kanunu devreye girer. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, daha somut ve daha baskın bir şekilde, zarar göreni korumaktadır ve değerli milletvekilleri, yürürlükteki Kanun, Borçlar Kanunu 22 Nisan 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve kabul edildiği tarihten itibaren pek çok değişiklikler yaşamıştır. Ancak mevcut Kanun, gerek hızla değişen hayat şartlarına cevap vermekte yetersiz kalmış gerekse diliyle anlaşılmaz bir hâl almış ve zamana rağmen daha geride kaldığı düşünülmektedir. Yine, 1 Ocak 2002 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu değişikliğinden sonra her iki temel yasa arasında da intibak sağlanması kaçınılmaz olmuştur ve yine, bu seksen yıllık süreç içerisinde, değişen ekonomik, sosyal ve teknolojik alandaki yeniliklerle beraber, Avrupa Birliğine uyum gerekliliği Borçlar Kanunu’nda değişiklik ihtiyacını zamanla gerekli kılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türk Borçlar Kanunu, yine, kabul edildiği yıllarda anlaşılır bir dile sahip iken, 2009 Türkiyesi’nde artık dili de ağır kalmış, vatandaşlarımızın anlayamayacağı bir lügat içermektedir. Bu tasarıya baktığınızda, daha anlaşılır, dili daha arındırılmış. Artık, Borçlar Kanunu, zamana rağmen değil, tasarıyla birlikte zamana uygun, zamanla örtüşür şekilde bir tasarı. İnşallah yasalaştığında, milletimizin yaşamını kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesinden başlayıp 90’ıncı maddesine kadar olan kısımlarda neler içerdiğini sizlere kısaca anlatmak istiyorum.
61 ve 62’nci maddesinde müteselsil sorumluluk düzenlenmiş olup burada paylaşımlı sorumluluk esas alınmıştır. Tazminatın müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulacak.
Yine, tasarının 64’üncü maddesinde, yürürlükteki Kanun’da “saldırana” ibaresi “saldıranın şahsına” şeklinde değiştirilmiştir.
Tasarının 68’inci maddesinde, başkasına ait bir hayvanın başkasına ait bir taşınmaza zarar vermesi durumunda, koşullar haklı gösteriyorsa taşınmazın zilyeti hayvanı etkisiz hâle getirebilir. Yürürlükteki Kanun’da “öldürebilir” olarak geçmekte idi.
Yine, tasarının 72 ve 73’üncü maddelerinde, zaman aşımıyla ilgili değişiklikler yapılmış, daha evvelki Kanun’daki yirmi yıllık süre on yıl olarak değiştirilmiş. Yine, 73’üncü maddeyle, tazminatın ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrayacağı şeklinde düzenlenmiş.
76’ncı maddede ise geçici ödemeler düzenlenmiş olup zarara uğrayan, uğradığı zararın giderilmesi için acilen bir değişikliğe ihtiyaç duyması ve sorumluluğunu sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyduğu takdirde zarar görene geçici ödeme yapmasına hâkim karar verebilir. Davanın reddi hâlinde “Ödenen paranın yasal faiziyle birlikte geri verilmesine karar verir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 63, 66, 67, 69, 70 ve 90’a kadar olan maddelerinde ise mevcut Kanun’daki maddeler aynen kabul edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnceöz, lütfen tamamlayınız.
İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biraz evvel arz ettiğim sebeplerden dolayı, mevcut Kanun’da değişiklik yapılması, milletimizin yaşamını kolaylaştırmak adına elzem olmuştur ve dolayısıyla, bu kanunda, tasarının hazırlanmasında emeği geçen başta Bakanlar Kurulumuz, Bakanımız, bürokratları ve Komisyon üyesi hukukçu arkadaşlarım ve bu kanunun yasalaşmasında siz değerli milletvekillerimin sunacağı katkılar için teşekkür ediyor, şimdiden, tasarının yasalaştığında ülkemize, milletimize ve hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi en kalbî duygularla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.
Şimdi bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru-cevap işleminin süresi on beş dakikadır.
Şu ana kadar 12 sayın milletvekili söz talebinde bulunmuşlardır: Sayın Asil, Sayın Tankut, Sayın Dibek, Sayın Köse, Sayın Ünlütepe, Sayın Gök, Sayın Köktürk, Sayın Mengü, Sayın Işık, Sayın Genç, Sayın Güvel ve Sayın Öztürk.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Benim de var efendim.
BAŞKAN – Her bir sayın milletvekiline, Sayın Bakanın da cevap verebilmesi için altmışar saniye süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin soru işlemlerini altmış saniye içerisinde bitirmelerini rica ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, benim de var, okumadınız.
BAŞKAN – Evet Sayın Korkmaz, 13 kişi.
Altmışar saniye süre vereceğim sayın milletvekilleri.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bana iki dakika kalır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Altmış saniye fazla olur Sayın Başkanım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Altmış saniyeden daha kısa sürede soru sorulmaz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, otuzar saniye süreniz. Sayın Bakanın…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Otuz saniyede soru sorulmaz ki efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ne yapabilirim?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, otuz saniyede soru sorulur mu ama?
BAŞKAN – O zaman 7 kişiye soru sorduracağız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, efendim, otuz saniyede soru sorulur mu? Böyle bir uygulama olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi biz neyi tartışıyoruz, onu anlamadım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, otuz saniyede soru sorulmaz ki!
BAŞKAN – Soru ve cevap süresi on beş dakika. Bunu her sayın milletvekili biliyor, Tüzük’te. Yarısı Sayın Bakanın cevap verme süresi, yarısı sayın milletvekillerinin soru sorma…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle bir şey, böyle bir uygulama olur mu ya!
BAŞKAN – Hesap yanlış yapıldı, düzeltiyorum. Burada tartışılacak ne var, anlayamadım ben. Lütfen izah edin.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yahu, kaç kişiyse ona göre verin! Otuz saniyede soru sorulur mu? Böyle bir şey olur mu ya!
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Otuz saniye adil değil Sayın Başkanım, şunu kırk beş saniyeyle bağlayalım!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Süre belli, on beş dakika.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – O zaman, 20 kişi varsa yirmi saniye süre verilmesi lazım. Böyle anlayış olabilir mi!
BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, 59’uncu Hükûmetin etkin bakanlarından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener “Başbakan rant işini iyi bilir. Galataport cumhuriyet tarihinin en büyük rant projelerinden biriydi. Başbakan Ofer’le hiç görüşmediğini söyledi, bir hafta sonra da Davos’ta görüştüğünü söyledi.” diyerek Başbakana soruyor: “Sami Ofer’le Bilkent Otelde gizlice buluşmadı mı? Sami Ofer’i otelin erzak kapısından içeri aldırmadı mı? İki saat baş başa…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, kaçak elektrik ve su borçlarından dolayı ülke genelinde yaklaşık kaç vatandaşımız yasal takip altındadır ve takibe esas olan borç tutarı yaklaşık nedir? Bu borçların bölgesel dağılımları oransal olarak birbirine yakın mıdır? Mesela, nüfus yoğunluğuna göre Marmara Bölgemizde kaçak elektrik kullananların oranı nedir, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki nedir? Kaçak elektrik ve su kullanımı en fazla hangi ilimizde gerçekleşmiştir? Bu konuyla ilgili olarak Hükûmet olarak ne gibi düzenlemeler düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Sayın Dibek, buyurun.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Benim Sayın Bakana iki kısa sorum olacak.
Birincisi: Bu akşam bir televizyon kanalı İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının da dinlendiğine dair bir haber yaptı. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı Sayın Bakan? Bir bu.
İkincisi: Adliye personeline ödenmeyen, havuzda biriken paralar var gerek keşif avansları gerekse icra haciz avanslarıyla ilgili olarak. Bunun yarısı ödeniyor, yarısı ödenmiyordu. O biriken paralar niye personele ödenmiyor? Bu konuda bir çalışmanız var mı?
Yazılı olarak sordum ama burada da bir kısa yanıt verirseniz teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, karşılıksız çekler nedeniyle cezaevinde kaç hükümlü yatmaktadır?
İkinci olarak: Karşılıksız çeklerde cezayı kaldırmayı düşünüyor musunuz? Eğer düşünmüyorsanız geçici bir çözüm olarak böyle bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135’inci maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması belirlenmiştir. Buna dayanarak bazı yargıçlar dinleme altına alınmıştır. Dinlenen yargıçlar hakkında da bu kanunda belirtilen suç isnatlarından yapılmış bir suç araştırması var mıdır? Suç soruşturması var mıdır ve bu nedenle mi dinlenmişlerdir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan:
1) Osman Kaçmaz ile Ömer Faruk Eminağaoğlu fiilî ve hukuki bağ olmamasına rağmen neden aynı tahkikatta soruşturulmuşlardır?
2) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığındaki tespitte Yargıtay hâkim ve savcıları ile İstanbul Başsavcısının dinlendiği saptanmış mıdır?
3) Silopi Hâkimi ara kararı vermeden mi Habur’a gidip duruşma açmıştır?
Sığdırdım, bravo bana vallahi! Otuz saniye, oyuncak gibi!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk, buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, raporları yazarken salt gerçekliğe değil, ortama ve kendisine yönelik beklentilere bakan Adli Tıp Kurumu Başkanının istifasını isteme sorumluluğunuzu yerine getirecek misiniz, yoksa yaşanan sürece uygun olarak, talebe göre rapor veren bilirkişiler kanalıyla adaletin, hukukun katledilmesine göz mü yumacaksınız?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında teftiş kurulu raporunda istenen disiplin cezası ile Sayın Bakanlığın talep ettiği disiplin cezası arasında bir çelişki var mıdır? Çelişki var ise böyle bir teamül var mıdır? Eğer teamül yoksa, yeni bir teamül mü oluşturuyorsunuz?
Soru iki: Biraz esprili bir şey ama, “Alo hâkim” hattını ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki sorum var: Birincisi, adliye çalışanları ve ceza infaz kurumu personelinin maaş ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır, varsa bu çalışma ne aşamadadır?
İki: Hâlen cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin ne kadarı borçlarını zamanında ödeyemedikleri gerekçesiyle cezaevine girmişlerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Albayraklar’dan kaç tane daire İstanbul’da satın aldınız? Maliyet bedeli kaç liradır?
Hâkim ve savcıların kaç tanesini dinliyorsunuz? Bu dinlediğiniz bilgileri Tayyip Erdoğan’a iletiyor musunuz?
Ayrıca, Anayasa’nın 144’üncü maddesine göre, neden hâkim ve savcılar hakkında daha kıdemli hâkim ve savcılara soruşturma yaptırmıyorsunuz da emrinizdeki müfettişlere yaptırıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Sayın Güvel, buyurun.
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakan, Silopi’de görev yapan yargıç, görev yerini terk ederek, hangi gerekçeyle terör örgütü üyelerinin ayağına giderek çadır mahkemesinde ifade almıştır? Güvenlik gerekçesi önemli bir faktördür. Orada, 40 bine yakın kişinin bulunduğu yerde güvenlik içinde ifade alınabilir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.
Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Türkiye’de bölge savcılığı sistemi var mıdır?
İkincisi, örnek verdiğiniz konularda hem İmralı’da hem de Silivri’de yargılama yapılması kovuşturmaya ilişkin bir esas olup bununla ilgili mahkemelerin kararları vardır. Habur Sınır Kapısı’nda soruşturma yapılması konusunda kim karar vermiştir?
Yine, ne zamandır Türkiye’de hâkim ve savcılar güvenlik birimlerinin talebi üzerine şüphelilerin ayağına gitmektedirler? Somut cevap istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Korkmaz, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Adına “Kürt açılımı” yahut “demokratik açılım” denilen, bizce de “yıkım projesi” diye adlandırılan bu proje muvacehesinde hangi kanunlarda değişiklik yapmayı öngörüyorsunuz? Çok net bir cevap istiyorum.
Açılım paketinizde bölücü örgüt üyelerine af çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Sayın Bakan, buyurun.
İSA GÖK (Mersin) – Adil olmadı…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 9 dakika kaldı…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, burada Türk Borçlar Kanunu’nun üçüncü bölümüyle ilgili görüşmelerden sonra bu bölüme ait soru-cevaplar icra edilecek idi. Ancak üçüncü bölüme ilişkin bir tane soru gelmedi. Dolayısıyla İç Tüzük’e göre bu sorulara cevap vermek durumunda değilim. Ancak Genel Kurula olan, milletvekili arkadaşlarıma olan saygım gereğince sürem içerisinde sorulardan cevap verebildiğim kadarıyla gene de cevaplamaya çalışacağım.
Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların denetimi olayı, günümüzdeki, bugün itibarıyla somut 2 tane hâkim ve savcıyla ilgili konu etrafında döndürülüp sanki özel bir uygulama yapılıyormuş gibi takdim ediliyor. Oysa Adalet Bakanlığının yıl içerisinde yaptığı soruşturma sayısı 5.900’dür. Bunlar gelen şikâyetlerin değerlendirilmesi sonucu. Anayasa 144, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 82 ve 93’üncü maddeleri doğrultusunda yapılan soruşturmalar.
Yirmi yedi yıldan beri bu ülkede 82 Anayasası’na ve 2802 sayılı Yasa’ya göre yapılan bir uygulama var. Bu uygulama bugün başlamış bir uygulama değil, yirmi yedi yıldır uygulanıyor ve 2009 yılı itibarıyla 5 Kasım tarihine kadar 4.362 şikâyet ulaşmış Bakanlığa, önceki yıldan devirle beraber bu 5.930’a ulaşmış. Dolayısıyla Teftiş Kurulu ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğümüz gelen bu şikâyetleri aynı bugüne kadar daha önceki yıllarda yapılan yöntemle işleme almış.
Sayın Genç’in sorusuna da cevap olsun diye söylüyorum, bu incelemelerin tamamı müfettiş eliyle yapılmıyor, bunlar belli yerlerde daha kıdemli bir hâkim eliyle yapılıyor. O hâkim eğer gerçekten gerekli görüyor ise ondan sonra teftiş kurulu devreye giriyor ama olayın ağırlığına göre farklı uygulamalar da mümkün. Çünkü kanun her ikisine de, Anayasa her ikisine de cevaz veriyor.
Dolayısıyla sadece bu yıl içerisinde, 2009 yılı içerisinde 208 dosyada “kovuşturma” verilerek ilgili başsavcılıklara gönderilmiş…
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, sorduğumuz soruya cevap verin.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan lütfen…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …214 dosya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna disiplin işlemi için sevk edilmiş Dolayısıyla, bakınız, on birinci ay olmasına rağmen…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, lütfen… İstirham ediyorum!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …422 hâkim, savcıyla ilgili, erek başsavcılıklarda gerekse HSYK nezdinde işlem yapılmış. Şimdi, bu 400 küsur arkadaşımızdan sadece 2 tanesi, 3 tanesi haber oluyor ve bu soruşturmaların her aşaması geniş şekilde medyada yer alıyor ve sadece olay bu iki isim, üç isim etrafında döndürülüp duruyor.
Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığında bugüne kadar uygulandığı gibi bütün hâkim, savcılarımız için aynı hükümler uygulanıyor, kürsüdeki 12 bin hâkim ve savcımızdan hiçbirisi için herhangi bir ayrım yapılmıyor.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ergenekon savcıları dâhil mi?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kaldı ki Bakanlığın yapmış olduğu işlem, tamamen dosyayı teşekkül ettirmek, tekemmül ettirmekten ibarettir. Müfettişlerin yaptığı soruşturma neticesinde dosya tekemmül ettirildikten sonra, eğer görev suçu ise farklı, kişisel suç ise farklı bir soruşturma yöntemi uygulanıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kişiler farklıysa farklı soruşturma uygulanıyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İlgili başsavcılığa gönderiliyor ya da disiplinse Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gidiyor. Kararı Bakanlık vermiyor, kararı bağımsız yargı verecek. Bu telaş niye? Bize yapılan şikâyetin incelemesi yapılıyor.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, soruşturma sizden geçiyor. Ya, Allah aşkına bir cümle…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu konuyla ilgili deliller toplanıyor ve götürülüyor bağımsız yargının önüne konuluyor dosya. Dolayısıyla, burada bağımsız yargı karar verecek, hiç kimse bu noktada bir endişeye girmesin.
Değerli arkadaşlar…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi sorulara cevap mı verdin?
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bir dakika bakın, siz de ben de ceza davalarına giren insanlarız, ceza hukukunu biliriz. Fiilî ve hukuki bir bağı yokken Eminağaoğlu ile Kaçmaz’ın dosyası niye beraber?
BAŞKAN – Sayın Gök, böyle bir usulümüz yok, lütfen. Sayın Bakana soru sordunuz, biraz sabredin, cevabını versin.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan…
BAŞKAN – Sayın Mengü…
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sorduğumuz sorulara cevap alamıyoruz.
BAŞKAN – Müsaade edin, verecek Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, gene, bu soruşturmayla ilgili, hâkim, savcıların soruşturmasıyla ilgili konu bu şekilde. İfade ettiğim gibi, 1982 Anayasası ve 2802’ye göre yirmi yedi yıldan beri yapılan uygulama bugün de yapılıyor, herkese aynı uygulama yapılıyor.
Onun dışında, bir sayın milletvekilimiz “Bu tarih itibarıyla, bugünkü tarihi itibarıyla cezaevlerinde karşılıksız çekten dolayı ne kadar hükümlü, tutuklu var?” diye sordular. 5 Kasım itibarıyla 2.155 kişi cezaevlerinde şu anda. Bu konuya ilişkin olarak da Adalet Komisyonumuz zannediyorum önümüzdeki hafta siyasi parti temsilcilerimizle bir değerlendirme yapacak. Ondan sonra Komisyonda bekleyen tasarıyla ilgili olarak seri şekilde adım atmayı planlıyoruz.
Burada, evet, çıkıp, gelen mesajları okuyup oradan yardım isteyen insanların mesajını aktarmak hoştur, onların takdir ve teşekkürünü almak iyi bir şeydir ama öbür taraftan, alacaklı olan, alacağını alamadığı için kendisi de takibe uğrayan diğer esnafın durumunu da göz ardı edemeyiz. Ekonomik çarkın dönüşünü engelleyecek, sistemi tıkayacak bir düzenlemeyi yapmak mümkün değil. Burada hem borçlunun yararını hem alacaklının yararını hem de ekonomik sistemin dönebilmesi için, kendini çevirebilmesi için gerekli güvenceleri korumak zorundayız diyorum, tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, süre var. Adli tıpla ilgili sorumuzu yanıtlar mısınız? Adli tıpla ilgili…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kalan soruların hiçbiri Borçlar Kanunu’yla alakalı değildir.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, Borçlar Kanunu’yla alakalıdır, bilirkişilik müessesi…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, bu sorular yazılı soruya çevrilebilir, sözlü soruya çevrilebilir ama Türk Borçlar Yasası’nın görüşülmesi esnasında, efendim, gündeme getirilen…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, Borçlar Yasası’yla ilgili bir şey sorsak onu yanıtlayamazsın. Çünkü Borçlar Yasası’nı bilmiyorsun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Türk Borçlar Yasası’na ilişkin bir tek soru gündeme gelmedi. Bunlara ilişkin sorularınızı lütfen yazılı hâle getirin, sözlü hâle getirin.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sorulara verdiği cevapların hepsi yanlış ve yanıltıcı.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2 sayın milletvekili sisteme girdiler, Sayın Gök ve Sayın Mengü’ye söz vereceğim ve tekrar Sayın Bakana cevap hakkı vereceğim.
Buyurun Sayın Gök.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, tekrar ediyorum, Osman Kaçmaz ile Ömer Faruk Eminağaoğlu niye aynı tahkikata dâhil edildi, fiilî ve hukuki bağı yok iken?
İki: Yargıtayın dinlendiğinin tespiti konuşuluyor. Yargıtay hâkim ve savcıları ile İstanbul savcısı dinlendi mi? Bu tespit edildi mi?
Üç: Silopi hâkimi Habur’a giderken kendi adliyesinde bir ara kararı derçederek kendisini oraya gönderme konusunda usule uydu mu? Direkt duruşmayı Habur’da mı açtı?
Teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye bunlara cevap vermiyorsun Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, ben çok net bir soru sordum. Dedim ki: Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı hakkında teftiş kurulu raporunda istenen disiplin cezası ile Bakanlığınızın istediği disiplin cezası arasında bir çelişki var mıdır? Varsa, böyle çelişkiler bir teamül müdür? Eğer bugüne kadar böyle bir teamül yoksa, bu yeni bir teamül yaratmak mıdır? Bunun cevabını net istiyorum, “evet” veya “hayır” şeklinde.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.
Sayın Bakan, bir dakikalık süreniz var, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yargıtayın dinlendiği iddiasıyla ilgili Sayın İsa Gök’ün sorusuna cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, dinleme kararlarının kendisi gizli, bunların takibatı gizli. Burada Bakanın haberinin olması mümkün değil, doğru da değil.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz onay veriyorsunuz Sayın Bakanım. Onay veriyorsunuz siz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ağır Ceza Sincan…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz onay veriyorsunuz bu konuda karar vermesi yönünde.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade eder misiniz. Hem soru sorup hem de cevabını verecekseniz…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, sabredin lütfen, cevabı dinleyin.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dinleme kararları mahkemeler tarafından veriliyor…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış bilgi veriyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç, sizin sorunuz yok, lütfen susun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından icra ediliyor. Yasal süresi içerisinde yapılan dinlemeler ilgili mahkemelere gönderiliyor. Dolayısıyla bu süreçten Adalet Bakanının haberdar olmasını istiyorsanız Bakanın yargıya müdahalesini arzu ediyorsunuz demektir. Benim böyle bir yetkim yok, böyle bir imkânım yok arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem “Yargıya müdahale etmeyin.” diyeceksiniz hem de ondan sonra mahkemelerin verdiği gizlilik dereceli kararların içeriğini burada soracaksınız, Anayasa’nın 138’inci maddesinin ihlalini benden isteyeceksiniz. Böyle bir usul, böyle bir yöntem yok.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
61’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.