Türk Borçlar Kanunu Madde 56

TBK 56. Madde

Türk Borçlar Kanunumuzun 56. maddesi şu şekildedir:

Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri; Sorumluluk; Özel durumlar; Ölüm ve bedensel zarar; Manevi tazminat

Madde 56: Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.

Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Başlık

TBK’nın 56. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – İKİNCİ AYIRIM: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri

Madde başlığı şu şekildedir: Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri – Sorumluluk – Özel durumlar – Ölüm ve bedensel zarar – Manevi tazminat

Gerekçe

Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

818 sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 55. maddesinde, bedensel bütünlüğün zedelenmesi ve ölüm halinde manevi tazminatın belirlenmesi düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesinde, hakimin, bir kimsenin hukuka aykırı olarak cismani zarara uğraması veya ölmesi durumunda, zarar görene ya da ölenin ailesine “adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebileceği” öngörülmüştür. Tasarının 55. maddesinin birinci fıkrasında ise, bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda, hakimin, “uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebileceği” belirtilmiştir.

Tasarının 55. maddesinin ikinci fıkrası, bedensel zararlara ilişkin olmak üzere, 818 sayılı Borçlar Kanununda yer verilmeyen, yeni bir hükümdür. Öğreti ve uygulamadaki çağdaş gelişmeler göz önünde tutularak, hakimin sadece ölüm halinde değil, ağır bedensel zararlarda da zarar görenin yakınlarına, manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği kabul edilmiştir. Ayrıca, 818 sayılı Borçlar Kanununda, ölüm halinde, “ölünün ailesi” yararına olmak üzere manevi tazminata karar verilebileceği öngörüldüğü halde, Tasarıda “ölenin yakınları” yararına olmak üzere manevi tazminata karar verilebileceği belirtilerek, hükmün kapsamı genişletilmiştir.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

– Tasarının 55. maddesi teselsül nedeniyle 56. madde olarak kabul edilmiş ve 56. maddenin başlığındaki “c” harfi “d” şeklinde değiştirilmiş ayrıca, madde hakkında aşağıdaki görüşler ifade edilmiştir.

Tasarının manevi tazminat başlıklı 55. (teselsül eden 56 ncı) maddesi, yürürlükteki yasada yer alan “aile” kavramını, içtihat, doktrin ve kaynak ülke uygulaması doğrultusunda “yakınlar” olarak düzenlemiştir. Ayrıca ağır bedensel zararlarda, yürürlükteki madde hükmünün aksine yalnızca zarar gören için değil, doktrin ve içtihat doğrultusunda, zarar görenin yakınları için dahi manevi tazminat hakkı tanınmıştır. “Ağır bedensel zararın takdiri”nde, zarara uğrayan organların önemi, oluşan işörmezlik derecesinin oranı, uğranılan ruhsal zararın niteliği ve diğer durumlar gözetilecektir. “Yakın” kavramının belirlenmesinde, ölen yahut ağır bedensel zarara uğrayanla yakın olduğu iddia olunan kişi arasında düzenli ve yoğun bir ilişkinin ve olay sebebiyle bedellendirilebilecek ağır bir teessürün varlığı gözetilecektir.

Tasarının kişilik hakkının zedelenmesi sebebiyle istenecek manevi tazminat hükmünün (Tasarı m. 57) gerekçesinde öngörülen eşitlik düşüncesi bu Maddede düzenlenen manevi tazminatlar bakımından da geçerlidir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları, sıfat ve ihraz ettiği makamlar, ayrı bir takdiri kriter oluşturmaz. Burada aslolan insan ve insanın manevi değerleri soyutlamasıdır. Yoksula az, seçkine çok tazminat fikrinin manevi tazminat hukukunda yeri yoktur.

TBMM Tartışma ve Kabul Metni

56. maddenin başlığını okutuyorum:

d. Manevî tazminat

MADDE 56-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 56. Maddesi’nin 1. fıkrasında yer alan “zedelenmesi” sözcüğü yerine “saldırıya uğraması” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

Selahattin Demirtaş

Hamit Geylani

Pervin Buldan

Diyarbakır

Hakkâri

Iğdır

Sevahir Bayındır

Akın Birdal

Aysel Tuğluk

Şırnak

Diyarbakır

Diyarbakır

Bengi Yıldız

Batman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 56. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bedensel bütünlüğünün zedelenmesi” ibaresi yerine “bedensel bütünlüğün saldırıya uğraması” ibaresinin yazılmasını,

Tasarı maddesinin İkinci fıkrasında yer alan “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır şekilde ihlal edilmesi” ifadesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

Konya

Mersin

Ordu

Behiç Çelik

Beytullah Asil

Osman Ertuğrul

Mersin

Eskişehir

Aksaray

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 56. maddesinin “d. manevi tazminat” şeklindeki kenar başlığının, “manevi ödence” şeklinde, madde metninin de

“Madde 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün saldırıya uğraması hâlinde olayın özelliklerini gözeterek zarar gören kişiye manevi ödence olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir.

Bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde saldırıya uğraması veya ölüm hâlinde, zarar gören veya ölen kişinin yakınlarına da manevi ödence olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

Ali Rıza Öztürk

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

Mersin

Kırklareli

Zonguldak

İsa Gök

Atila Emek

Kemal Demirel

Mersin

Antalya

Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56’ncı maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Teşekkür ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Önergeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamaya başlamadan evvel, birkaç cümleyle, dün hem Atamızın, cumhuriyetin kurucusu olan Atamızın, Önderimizin ölüm yıl dönümüydü hem de benim ilimle ilgili de bir özel durum vardı, Kırklareli’nin de kurtuluş günüydü dün. Yani böyle bir çakışma var. Her 10 Kasım hem Atamızı anıyoruz hem de Kırklareli’nin kurtulduğu gün olarak da bir anlamda o “yapılamayacak şey yoktur”u dünya tarihine yazan insanları da, Atatürk ve onunla beraber olan insanları da anıyoruz. Böyle bir güzel gündü. Tabii, Kırklareli’nin ilçeleri, işte, 7, 8, 9, 10, 11; kurtulma günleri kutlanmıştı, çok coşkuluydu. Ben de oradaydım, o coşkuyu yaşadık. Buradan bir kez daha bizlere böyle güzel bir cumhuriyeti armağan eden, laik cumhuriyeti armağan eden o ordumuza, o insanlara şükranlarımı sunmak istiyorum Kırklareli halkı adına.

Değerli arkadaşlarım, tabii, zaman zaman Komisyon Başkanımız, zaman zaman arkadaşlar, Sayın Bakan da söylüyor, işte “Temel bir yasa. Bu kanunun mutlaka çıkması gerekir, bir an evvel çıkaralım.” diyorlar. İşte “Türkiye’de insanlar bekliyor.” diyorlar. Doğrudur, çıkması gerekir. Ama değerli arkadaşlar, yasaları çıkaracağız, temel kanun veya diğer kanun, çıkaracağız da işin özünde bir sakatlık var, yanlışlık… Kanunları çıkarmak, tamam çıksın, bunlar güzel şey, mutlaka uygulamada da ihtiyaç olacak ama biz daha yargı bağımsızlığı ya da hukukun üstünlüğüyle ilgili konuyu çözememişiz.

Şimdi, Sayın Adalet Bakanı az önce buradaydı, gerçi Hükûmet Sözcümüz burada, Sayın Çiçek burada; o da konulara vâkıf, o da işin içerisinde, kendisi de geçmişte Adalet Bakanlığı görevini yapmıştı. Ben, Adalet Bakanını televizyonda izliyorum dün, işte, bu en son bir yargıç -Osman Kaçmaz- ve bir cumhuriyet savcısıyla ilgili olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıyla ilgili olarak ihraç talebini, Bakanlığın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilettiği ihraç kararını tabii soruyor kamuoyu, basın. Yani Sayın Bakanın açıklamalarını takip ettiğimde üzülüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu işin özünün ne olduğunu Sayın Bakan da biliyor, sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz, herkes biliyor. Sayın Osman Kaçmaz’la ilgili sıkıntı dört yıldan bu yana var sizde. Yani orada görev yaptığı süreden bu yana zaten “Ya, bu hâkimi buradan biz nasıl alalım? Almamız gerekir. Orada durması bize sıkıntı yaratıyor.” diye -çünkü kendisi yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğüne inanarak görevini yapıyor- bir rahatsızlık vardı. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, 2. Ağır Ceza Mahkemesi itiraz mercisi. Hâkimle ilgili olan sorun oradan kaynaklanıyor zaten, tüm itirazlar oraya geliyor. Yani gerek bu takipsizlik, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin itirazlar gerekse diğer itirazlar. Tüm itirazlar orada toplandığı için, verilen kararlar, yani son, gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerekse Başbakanla ilgili verdiği kararlar değil, dört yılı aşkın süredir, orada görev yaptığı süredir zaten bir sıkıntı var.

Bir söz var hani, halk arasında kullanılıyor, işte ölümü gösterip sıtmaya razı etmek deniyor. Bu iddialarla, yani bu müfettiş, Teftiş Kurulunun raporundaki iddialarla bu işin olmayacağını zaten Sayın Bakan da biliyor, sizler de biliyorsunuz -yani öyle gayriciddi, uyduruk iddialar- yani ihraç kararının olmayacağını. Orada amaçlanan şey ne? Amaçlanan şey, yeri değişsin, oradan alınsın, oradan mutlaka kendisi gönderilsin. Bununla ilgili bir düşünce aslında işin altında yatıyor. Bunu başarmak için bütün bu yapılanlar.

Değerli arkadaşlar, kanunları çıkaracağız ama bu işi bir çözelim. Onun dışında 8 tane daha hâkim ve savcı hakkında… İşte Ergenekon terör örgütü diye bir şey buldunuz, bulundu, bütün herkesi oraya atıyorsunuz. Kim kiminle telefonla konuşmuş, arkadaşıyla konuşmuş… Ben milletvekiliyim, ben de İstanbul Hukuk mezunuyum, işte, daha ziyade hukukun içerisinde yer aldık, arkadaşlarım var, hâkim, savcı, kamuda görev yapıyorlar. Telefonda konuşacağım, bana yanıt verirken, “ya, Turgut’cuğum tamam” falan dese, diyeceksiniz ki, ya, işte, bak çok samimi konuşuyor, çok samimi konuşuyor… Çünkü o tür şeyler var. Yani, bir savcı, bir hâkim konuşmuş biriyle ya, işte, “Bir talebin var mı?”, “Bir isteğin var mı?”, yani samimiyetten, “Bir emrin var mı?” gibi… Bizim, biliyorsunuz, Anadolu tabiriyle, öyle bir arkadaş hatırı, arkadaşlar arasındaki konuşma üslubumuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, lütfen tamamlayınız.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sen inanıyor musun onlara?

TURGUT DİBEK (Devamla) – Evet, sizler nasıl inanıyorsanız…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, o kişi, “Efendim, bak görüyor musunuz, bir hâkim kendisine telefon eden birine ‘Bir emrin var mı?’ diye soruyor” ve söylüyor. Bunu da o kişi hakkında Ergenekon terör örgütüne üyedir iddiasıyla hakkında soruşturma yapılsın diye işte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor; tabii, onlar iade edildi. Şimdi, bu iki kişiyle ilgili olan süreç bu.

Diğerleri de mi arkadan gelecek? Bu konuyu önce bir çözmemiz gerekmiyor mu değerli arkadaşlar? Yani şimdi, burada, Adalet Bakanlığı bu ihracı isterken, gerek Sayın Kaçmaz gerekse Eminağaoğlu hakkında, yargı bağımsızlığını ya da hukukun üstünlüğünü güçlendirmek için mi bu talepte bulundu? Bunun ardında yatan neden nedir? Yani bunu Sayın Bakan da biliyor ve Sayın Bakan tarihe, belki çocuklarına da bu mirası bırakacak. Türkiye’de… Kendisinden ben şunu da tabii ki isterdim, arzulardım: Bu konuda gerçek anlamda, samimi olarak o bir katkı versin ama tarihe çok farklı geçecek Sayın Bakan.

Tabii, sürem de bitiyor, Sayın Başkan da süreyi uzatmıyor. Daha sonraki konuşmalarımda devam edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 56. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bedensel bütünlüğünün zedelenmesi” ibaresi yerine “bedensel bütünlüğün saldırıya uğraması” ibaresinin yazılmasını,

Tasarı maddesinin İkinci fıkrasında yer alan “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır şekilde ihlal edilmesi” ifadesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nevzat Korkmaz…

BAŞKAN – Sayın Şandır, yalnız, Sayın Korkmaz’ın imzası yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İmzalasın efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde hukuk devleti adına gerçekten garabetler yaşamaktayız. Biraz önceki konuşmacı arkadaşımız da belirtti. Sincan Hâkimi Sayın Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanı hakkında vermiş olduğu kararla ilgili olarak meslekten ihracı talebiyle HSYK’ya sevk ediliyor. Aynı durumda da -şu hususu takdirlerinize arz ediyorum- Şarkikaraağaç Belediye Başkanı var, AKP’li arkadaşımız, Yargıtaydan kalpazanlık suçuyla ilgili olarak cezası onanmış, bugün göreve iade ediliyor. Adama tabii sorarlar: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, bu nasıl hukuk devleti anlayışı?” diye.

Değerli milletvekilleri, yasaların kıymeti ne yaşına ne uzunluğuna ve ne de hangi zaman çıkarıldığına bakılarak anlaşılmaz. Yasaların değeri, özellikle vatandaşlar açısından değeri, işlevselliği, sorunlara getirdiği pratik çözümler ve bilhassa onların hayatının düzen içerisinde kolaylaştırılmasına verdiği katkı oranındadır. Hükûmet istediği kadarıyla “Reform yapıyorum.” desin “Asırlık yasaları değiştiriyorum.” desin, eğer vatandaşın hayatında bir iyileştirme, bir kolaylaştırma olmuyorsa, yasaların toplumsal kabulü ve özümsenmesi de kolay olmamaktadır.

Ülkemizde yaşanan sıkıntılar malum. İnsanlarımız “yarın” endişesi içerisinde. Sadece fukaranın değil, hâli vakti yerinde olan insanımızın da gelecek kaygıları var. Bu kaygılar içerisinde, Hükûmetin ve bizlerin görevi, vatandaşın devletine olan inancını, güvenini muhafaza etmek, yasalara olan itimadını taze tutmak. Bunu sağlayabilir iseniz zaten insanımız gani gönüllü, “Sıkıntımız var, ama olsun, Allah devlete, millete zeval vermesin.” der. Ancak, bu itimadı sağlayamaz iseniz, hele hele sosyal hayatta, iktisadi hayatta kaosa, karmaşaya yol açarsınız. Dava ekmek davası, nafaka davası, insanlarımız bir çözüm yolu bulmaya çalışır, bu yolun hukuki olup olmadığına da bakmadan. İnsanlarımız alın teriyle hayatını kazanmak istiyor, kimsenin hakkında değil gözü, ama zorla kazandığını da haksızca kaybetmek istemiyor. Özellikle Çek Kanunu, Bankalar Kanunu, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’ndaki boşluklar iktisadi hayatta büyük haksızlık ve zulümlere sebep oluyor.

Onlarca mektup alıyoruz, gittiğimiz her yerde tüccar, esnaf derdini anlatıyor, zaten ödeme güçlüğü çeken vatandaşımız haksız ve usulsüz şartlar içinde eziliyor. İstiyor ki devleti ve yasaları hakkını korusun.

Yüzlerce örnekten birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay kendi memleketimde, Isparta’da geçiyor. Muhatap bir bayan. Hani hep birlikte “Kadın girişimciliğini geliştirelim.” diyoruz ya! İnsanları hukuk önünde bu kadar çaresizliğe sevk eder iseniz bu düşüncemiz nasıl gerçekleşecek, bilmiyorum. Borcunu çekle ödeyen bir firmanın karşı firma çalışanınca bu çek çalındıktan sonra düştüğü sıkıntılar, borcunu ödemek istediği hâlde muhatap belirsizliğinden dolayı borcunu ödeyemiyor olması, bundan dolayı karşılaştığı haksız haciz uygulaması. Bu örneklerden her gün yüzlercesiyle karşılaşmayanımız var mı?

Değerli milletvekilleri, eminim bu ve benzeri sözlerle her gittiğiniz yerde sizler de karşılaşıyorsunuz. Ne diyor vatandaş? Bu memlekette hırsızlık, arsızlık prim yapıyor, ekmeğini alın teriyle kazanmaya çalışanlara da çile, sıkıntı, gözyaşı düşüyor. Bu anlayışı süratle değiştirmemiz lazım. Yeniden helal kazanç ve alın terini yükselen değerler olarak halka sunmamız gerekiyor. Çalan çırpan başbakan da olsa, bakan da olsa yasalar önünde hesap vermesi gerekiyor. Habur Sınır Kapısı’nda karşılanan, onlarca yıldır devlete, millete silah çekmiş, çocukları katletmiş teröristlerin devlet eliyle serbest bırakıldığı bir ortamda, ödeyemediği 1.500 lira yüzünden esnafı, ödeyemediği 3 bin liralık kredi taksiti yüzünden insanımızı hapse atarsanız, unutmayın herkes kendi hakkını korumak gibi bir yol seçer ki devlet olma nedenimiz ortadan kalkar.

Soruyorum Hükûmete: Ticari hayatta ve hemen etrafınızda yaşanan alacak-borç ilişkilerindeki bu tür mevzuat çarpıklıklarını çözmek için daha ne bekliyorsunuz? Meclis çoğunluğunuz var, bu yaşananlardan bilginiz de var, daha ne bekliyorsunuz? Daha çok ocağın sönmesini mi?

Geçenlerde tarafıma gönderilen bir mektup gerçekten insanı insanlığından utandırıyor. Bir mağaza sahibi birkaç aydır 1.500 liralık çekini ödeyememiş. Diyebilirsiniz ki, küçük bir rakam. Olmayınca olmuyor. Zaten bir buçuk yıldır yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla her gün sermayeden yiyen esnafımızdan biri. Satamıyor ki borcunu ödesin. İş böyle olunca hapse düşüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Mektupta diyor ki: “Vatan hainiymişim gibi, polisin beni alıp gittiği gün iki yaşındaki engelli çocuğumun doğum günü idi. Eşimin ailesinin yardımıyla birkaç gün sonra cezaevinden çıktım. Ama içeride kaldığım ve sabahlara kadar ağladığım o birkaç günü unutabilir miyim? Artık devletime ‘Baba’ diyebilir miyim? Ekonomik sıkıntıya düşmüş babayı evladından ayırır mı baba?” diye soruyor.

Sayın Hükûmet, değerli AKP milletvekilleri; bu krizin arkasında bıraktığı binlerce mağdurun müsebbibi maalesef sizsiniz. Daha fazla trajik hayat hikâyeleri yaşatmayın insanımıza. İş yapıyor gözükmeyin, iş yapın, sanal sorunlar yaratmayın, ocakları söndüren bu çarpıklıklarla uğraşın. Size yüzde 47 oy vermiş, Meclise 340 AKP milletvekili göndermiş milletimizin yaralarına merhem olun. Bizler de yaptıklarınıza inanalım, destek verelim.

Bu tasarının eksiklikler giderildikten sonra Genel Kurul gündemine getirilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 56. Maddesi’nin 1. fıkrasında yer alan “zedelenmesi” sözcüğü yerine “saldırıya uğraması” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okunan önergemiz üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hukuk dilimizde “kişilik hakkının ihlali”, “kişilik hakkının saldırıya uğraması”, “bedensel bütünlüğün ihlali”, “bedensel bütünlüğünün saldırıya uğraması” ifadeleri kullanılmakta ve bu kavramlar yerleşmiş olup kabul görmektedir. “Zedeleme” sözcüğü diğerlerine oranla yerleşik olmayıp anlamı da tam olarak ifade etmemektedir. Bu nedenle bu tabir yerine “bedensel bütünlüğü ihlal edilen ya da saldırıya uğrayan” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. “Zedeleme” sözcüğü Medeni Yasa’da da tercih edilmemiştir. 2001 yılında yürürlüğe giren Medeni Yasa’da “kişilik hakları saldırıya uğrayan” ifadesi kullanılmaya devam edilmiştir. Borçlar Yasası, Medeni Yasa’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Birbirini tamamlayan iki yasanın, aynı konuda birbirinden tamamen farklı kavramlar ve tabirler kullanmasının terim kargaşasına neden olacağını takdir edersiniz.

Aynı hata tasarının 58’inci maddesinde, hem maddenin kenar başlığında hem de içeriğinde de yapılmıştır. 56’ncı maddenin ikinci fıkrasında “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi veya ölüm hâlinde” ifadesi kullanılmalıdır diye düşünüyoruz. Zira bu fıkrada yakınların zararı bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde gündeme gelecektir. Bu fıkrada saldırıya uğrayan yakınlarının manevi tazminat talep edebilmelerinin sebebi saldırıya uğrayanın ağır bedensel zararı değil bedensel bütünlüğün ağır ihlalidir.

Onun için, değerli arkadaşlar, tasarının 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıyla, bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde saldırıya uğrayanın yakınları için de manevi tazminat talep edilme olanağı getirilmiştir. Bu değişiklikle, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 47’nci maddesindeki ölüm hâlinde ölenin yakınlarının manevi tazminat talep edebilme olanağı, bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi için de kabul edilmiştir. Böylece, 47’nci maddedeki “ölüm hâlinde yansıma yoluyla zarar” bedensel bütünlüğün ağır ihlali için de genişletilmiştir. Bu çözüm tarzı doğru ise aynı çözümün bedensel bütünlüğün ihlali dışında diğer kişisel varlıkların ağır ihlali için de kabul edilmelidir.

Bir kimsenin bir kazada ağır yaralanması neticesinde yakınlarının duyduğu acı ve ıstırap, aynı kişiye ağır hakaretlerin yapılması neticesinde de duyulacaktır kuşkusuz. Hatta bazen, ikinci durumda duyulan acı ve ıstırap daha da büyük gözükmektedir.

Bu nedenle 56’ncı maddenin ikinci fıkrasındaki çözüm korunacak ise 58’inci maddeye ikinci fıkra eklenmeli “Kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde zarar görenin yakınları da aynı talepte bulunabilir.” hükmü kabul edilmelidir. Böylece, bir hukuki bütünsellik de sağlanmış olur diye düşünüyoruz.

Yine 58’inci maddenin ikinci fıkrası, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 49’uncu maddesinin üçüncü fıkrasını Türkçeleştirmek suretiyle tekrar etmekte ve yürürlükteki hükümdeki “…basın yolu ile ilanına da hükmedilir.” ifadesi yerine “…yayımlanmasına hükmedilir.” ifadesi kullanılmıştır. Bu değişiklik sonucu mahkeme kararının basın yoluyla yayınlanmasının şart olmadığı düşüncesi ortaya çıkabilir. Zira sadece “yayımlanma” sözcüğü basın dışındaki araçlarla da yayımını kapsar. Bu nedenle yürürlükteki maddede de olduğu gibi tasarıda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – …“bu kararın basın yoluyla yayınlanmasına hükmedilebilir.” şeklinde düzeltilmesi gerektiğini öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; kuşkusuz yaşamın her alanında hukukun her dalı herkes için lazımdır. Özellikle çağcıl hukuk da toplumsal barışa hizmet ettiği ölçüde anlam kazanır. Onun için bundan böyle siyasi parti genel başkan ve yöneticilerinin hiçbir hukuksuzluğun ve hiçbir suç odağının ne savcılığına ne de avukatlığına soyunmaması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, aynı zamanda karar yeter sayısı da arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, saat 20.00’ye kadar birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati:19.06

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın 56’ncı maddesi üzerinde verilen Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (MHP sıralarından “Yok, yok” sesleri)

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

  • İlk yayınlanma tarihi: 24 Nisan 2021

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçindekiler
Bize WhatsApp'tan ulaşın!