TBK 34. Madde
Türk Borçlar Kanunumuzun 34. maddesi şu şekildedir:
Sözleşme; İrade bozuklukları; Yanılma; Yanılmada dürüstlük kuralları
Madde 34: Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.
Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.
Başlık
TBK’nın 34. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – BİRİNCİ AYIRIM: Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri
Madde başlığı şu şekildedir: Sözleşme; İrade bozuklukları; Yanılma; Yanılmada dürüstlük kuralları
Gerekçe
Türk Borçlar Kanunu’nun 34. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
818 sayılı Borçlar Kanununun 25. maddesini karşılamaktadır.
Tasarının iki fıkradan oluşan 34. maddesinde, yanılmada dürüstlük kurallarının etkisi ve işlevi düzenlenmektedir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 25. maddesinin kenar başlığında kullanılan “3. Hüsnüniyet kaidelerine muhalif hareket davası” şeklindeki ibare, Tasarının 34 üncü maddesinde “3. Yanılmada dürüstlük kuralları” şeklinde değiştirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 25. maddesinin ikinci fıkrasına göre: “Bilhassa, yapmayı kasdettiği akdi diğer taraf icraya hazır olduğunu beyan ettiği takdirde, bu akit onun hakkında lüzum ifade eder.” Bu fıkra, Tasarının 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, “Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda”, sözleşmenin bu anlamda kurulmuş sayıldığı şeklinde ve daha anlaşılır biçimde yazılmıştır. Gerçekten, mesela, alıcı (A), bir kilogramı için iki lira ödemek istediği bir malı, yanılarak kilosu üç liraya satın almayı kabul ettiğini ileri sürdüğü takdirde, satıcının aynı malı ona iki liraya satmaya hazır olduğunu açıklaması durumunda, (A)’nın esaslı yanılma hükümlerine dayanarak sözleşmenin kurulmadığı hakkındaki savunması, dürüstlük kurallarına aykırı düşer. Bu sebeple, bu örnekte satış sözleşmesi, söz konusu madde uyarınca, alıcının kasdettiği anlamda, yani kilosu iki lira üzerinden kurulmuş sayılır.
Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
– Tasarının 32, 33, 34 ve 35. maddeleri aynen kabul edilmiştir.
TBMM Tartışma ve Kabul Metni
34. maddenin başlığını okutuyorum:
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
T. B. M. M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde yer alan “Yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini, “yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü” “yanılanın” kelimesinin “yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk
Ali İhsan Köktürk
Ensar Öğüt
Mersin
Zonguldak
Ardahan
Rahmi Güner
Birgen Keleş
Halil Ünlütepe
Ordu
İstanbul
Afyonkarahisar
Rasim Çakır
Edirne
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 34. Maddesinin madde başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan “yanılma” yerine “hata” kelimesinin, “yanılan” yerine “hata yapan” ibaresinin yazılmasını;
İkinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal
Mehmet Şandır
İzzettin Yılmaz
Konya
Mersin
Hatay
Rıdvan Yalçın
Beytullah Asil
Osman Ertuğrul
Ordu
Eskişehir
Aksaray
Osman Durmuş
Behiç Çelik
Kırıkkale
Mersin
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Durmuş konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinde madde başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini, madde metninde yer alan “yanılma” yerine hata kelimesinin, “yanılan” yerine “hata yapan” ibaresinin yazılmasını, ikinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, akşamdan beri devam eden önergelerimizin hiçbirini ne Komisyon ne Bakan kale almamakta. Belki zihinlerde yer eder diye bu kelimelerle ilgili, güncel bir olay içinde açıklamaya çalışayım.
Sayın Komisyon Başkanı, temel yasalardaki dili değiştirirsek, her yasada değiştirirsek ikisi arasında irtibatsızlık olur gibi düşünüyor. Özellikle sağlık alanındaki temel yasaların dilini bugün Türkçede kullanırsanız insanlar bazen bize gülüyorlar. Bunu her yeni kanun çıkardığında, yeni kullanılan dili kullanarak o kanunu da yeniden bakanlıkların ele alması lazım. “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” dersem, bunu sağlıkçı anlayamıyor. Tıp bilimlerinin uygulamasıyla ilgili kanunu “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” olarak, hâlen temel kanun olarak biz kullanıyoruz. Onunla ilgili hazırlıkları da yapmıştık. Buralarda düzeltme yapmamız lazım.
Gelelim “yanılan”, “hata yapan” kelimesine.
Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık Örgütü, 2004 yılından bu yana İtalya’yı uyarıyor. Diyor ki: “Kümes hayvanlarına kuş gribi aşısı yapmayın, mutasyon olur, sonra insanlığı tehdit eden bir hastalığa dönüşür.” Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının Novartis Firmasına sipariş verdiği veya oradan aldığı aşılara üretim İtalya’daki yumurta florasında yapıldı. Bu yumurtalar aşılanmış tavukların yumurtaları, yani bu yumurtaların içinde de, tavuklarda da bir antikor var. O aşı bizim vücudumuza girdiği takdirde o mutajen etki, olabilme ihtimali önümüzdeki dönem bir salgında bizde daha öldürücü ya da daha hafif geçebilir, o mutasyonun şartlarına bağlı. İşte burada hata var. Burada yanılma yok. Neden? Literatürü takip etmedik, Dünya Sağlık Örgütü uyarılarını dinlemedik. Biz sözleşmeyi şöyle yapsaydık, deseydik ki: “Numunenin alınacağı havuz hastalıktan korunmuş, arınmış olacak.” Nitekim biyolojik ürünlerde biz bunu söylüyoruz. Kan ürünlerini alırken o ürünün alındığı havuz güvenli olacak. Üretim şartları enfeksiyondan arınmış ve iyi üretim şartlarını haiz olacak. Dört faz hayvan deneyi, gönüllüler deneyi ve insan deneyinde dört faz deneyler yapıldıktan sonra üretilen ürün üreten ülkede kullanılacak. Ondan sonra, bize, üretilen her seriden numune verilecek. Hıfzıssıhhada, Refik Saydam Enstitüsünde bu örnekler incelendiğinde üretim şartlarının iyi olduğuna dair rapor verilirse içeriği, content’i ile ilgili içindeki cıvası, skualen miktarı ve alerjen etkiye sahip olup olmadığı bilinmeyen döllenmiş yumurtanın alerjenlerinin miktarı belirlendikten sonra biz Hıfzıssıhha olarak diyeceğiz ki: “Tamam, bunun içindeki cıva insan sağlığını çok tehdit etmez. Her ne kadar laboratuvarımızda skualen’i ölçemiyorsak da bu bir alerjendir. Ey vatandaş, ey sağlık elemanı; siz bunu kullanırken ani alerjik reaksiyon olur, birden şok olur, düşersiniz. Onun için, sağlık personeli, şok dozundaki kortizonu hazırlayın, antihistamini hazırlayın ve gerekiyorsa kalp içine adrenalin verecek imkânları hazırlayın, aşıyı öyle yapın.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O hâlde Türkiye’de bir salgın var ise, olacak ise bunun korunma tedbirlerini tabii ki alacağız, bilgi dağıtımını yapacağız, korunmada kullanacağımız aşının yan etkilerini de en azından sağlıkçılara söyleyeceğiz. Şu anda Aşı Bilim Komitesi “Kullanılacak aşıyı yarım doz yapalım.” diyor. Neden? İçindeki skualen fazla olduğu için, cıva sonuçları yüksek çıktığı için.
İşte bu hata, yanılmayla ilgili değil. Hata nedir? Hata, ya inatla, sebatla yapılan bir yanlıştır; yanılmaysa bilgi noksanlığı, tecrübesizlik veya nasıl söyleyeyim, aldatılmaya müsait olmak gibi şeylerle olur. Hatada ısrar yanlıştır. Dolayısıyla buradaki “hata” ve “yanılma” kelimelerinin…
Komisyon bundan sonraki önergelerimizde umarım dikkate alır. Ben cahilsem, ben beceriksizsem, ben belli bilgi birikimine sahip değilsem birileri beni aldatabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ama ben bile bile direniyorsam bu hatadır.
Hatadan dönmek fazilettir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde yer alan “yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini, “yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü”, “yanılanın” kelimesinin “yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 34’üncü madde üzerinde vermiş olduğum önerge üzerine konuşacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Borçlar Kanunu’nu görüşürken, tabii ki vatandaşlarımızın dünya kadar sıkıntıları var, borçları var, icrada olan çiftçilerimiz var, esnafımız var, emeklimiz var, bunlar perişan bir durumda. Çek, senet olayı, gündeme taşıdığımız zaman, çekinden dolayı hapse girmiş, hapishanede yatan esnaf var, senedinden dolayı kara listeye alınmış bankada kredi verilmeyen var ve ondan dolayı borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini kaybetmiş, çoluğunu çocuğunu okutamıyor, eğitim veremiyor, sağlık veremiyor. Bir sürü sıkıntılarımız var ama gündem olarak yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle özellikle Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan gelen tüccarlar veya hayvan tacirleri mallarını büyük şehirlere getiriyorlar, büyük şehirlerde kurbanlık olarak satmaya çalışıyorlar. Ancak belediyeler Anadolu’dan gelen insanlara sıcak davranmıyor, insanların kurban kesimi yapacağı hijyenik ortam yaratmıyorlar.
Onun dışında, şu anda Anadolu’dan gelen, hayvan getiren insanlar nakliye ödüyor, nakliye ödemesinin dışında bir de geliyor belediyeye işgal parası ödüyor. Yani şu belediyelerden rica ediyorum ve partiler talimat versin, belediyeler mümkünse işgal parası almasın. Yani 5 milyar civarında bir para alıyor belediyeler. Doğru dürüst yolunu yapmıyor, mıcırını dökmüyor, çadırını yapmıyor yani çadırını kendisi kuruyor, adam perişanlık içerisinde on beş gün hayvanıyla yatıyor, hayvanıyla kalkıyor. Nedir? Üç kuruş para kazanacak. Zaten onun yarısı borç. O nedenle, belediyelerin mutlak suretle işgal yeri olan yani kurban satım alanı yerlerinin ücretsiz verilmesini istiyorum. Ücretsiz niye verilsin? Çünkü zaten Anadolu’dan adam bin bir sıkıntıyla beslemiş, hayvanını getirmiş, üç kuruşa satacak, onun da yarısını belediye elinden alıyor, yarısını da kamyoncu, nakliyeci elinden alıyor. İnsanlar perişan oluyor. Bu defa borçlu olarak memleketine gidiyor. O bakımdan, ben bunu istirham ediyorum, bütün siyasi partilerin liderlerinden ve yönetici kadrolarından: Belediyelere talimat verin, lütfen, rica ediyorum, büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler bu hayvancılardan kurban satış alanı yer parası almasınlar veya çok düşük bir para alsınlar.
Değerli arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğu’da korkunç bir boşalma var, göç var. Bu göçün sebebini araştırdığımız zaman işsizlik, yoksulluk başta geliyor. “Açılım, açılım” diyoruz ama Doğu ve Güneydoğu’daki gençlere iş vermiyoruz, aş vermiyoruz, hiçbir şekilde derdine bir çare bulamıyoruz. Gidin, bakın, üniversitede sonuncu Doğu illeri, Güneydoğu illeri; eğitimde sonuncu, sağlıkta sonuncu, kalkınmada sonuncu. Şimdi, böyle olunca insanlar da göç edip gelip büyük şehirlerde sıkıntı içerisinde, icrayla veya buna benzer büyük sıkıntılarla uğraşıyorlar.
Ben bir tespitimi söylüyorum: Bir köye gittim, bana dediler ki: “Siz milletvekilisiniz, bize çare bulun.” Ne çaresi? “Bize kız gelmiyor, bizi everin.” dedi genç çocuklar. Yahu, nasıl kız gelmiyor? Valla diyorlar ki: “İstanbul’a gidersen sana ben gelirim, İstanbul’a gitmezsen, köyde kalırsan sana ben gelmem.” Bunu bana köylerden söylediler, belki size de söylemişlerdir.
Şimdi, bu niye? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu sosyal anlayış yani kömür, nohut, fasulye dağıtarak insanları köleleştirip muhtaç duruma düşürdüğünüz zaman insanlar geçim sağlayamıyor. Geçim sağlayamadığı zaman diyor ki: “İstanbul’a git, iş bul, ben sana gelirim.” Kız bunu diyor ve benim yüzüme kaç defa söylediler bunu. Yani çocuklarımız dahi evlenemez duruma geldi arkadaşlar.
Yani bir de bir şey daha rica ediyorum, özellikle istirham ediyorum: Doğu ve Güneydoğu’da esnaf olan, çiftçi olan insanlardan devlet vergi almasın. Hatta mümkünse orada ikamet eden, orada yaşamını sürdüren insanlara devlet maaş bağlasın çünkü orada durmak çok zor. Yani 2 bin rakımda, eksi 34 derecede, 35 derecede yaşayacaksınız, hiç mümkün değil. Yani vatandaşlık görevini adam…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İnsanlar vatandaşlık görevini eğer Ermenistan sınırında Türkiye’yi bekleyerek yapıyorsa devlet de ona bir imkân tanısın. Yani kömür dağıtmakla, fasulye bilmem ne, sadaka dağıtmakla değil, ona aş ve iş versin, ona orada fabrika kursun, ona orada iş versin. Başka türlü işin içinden çıkamıyoruz arkadaşlar.
Bugün PKK hortladı… Tabii, PKK hortlar. Adam aç, sefil, perişan. PKK’ya katılan çocukların yüzde 50’si ilkokulu bitirmemiş veya ortaokulu bitirmemiş çocuklar. Şimdi, böyle bir durum olunca, tabii ki, yani dağa gitmeyi tercih ediyor, aç kalıyor, perişan oluyor, oraya gidiyorlar elbise veriyor, silah veriyor, bilmem ne veriyor. Şimdi, ülkede de ondan sonra gelin açılım yapalım! Açılım yapalım ama önce insanların karnını doyuralım. Önce insanlara aş verelim, önce insanlara iş verelim.
Bizim iki tane sınır kapımız var, ikisi de kapalı. Yani böyle bir şey olabilir mi? Sınır kapısı açık olan il, sıfır noktasında açlık sınırında yaşıyor ve eğitimde de sonuncu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İstanbul’da 500 milyar lira üniversiteye para ayrılıyor, Ardahan’daki üniversiteye 12 milyar lira para ayrılıyor. Böyle bir dengesizlik olabilir mi?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım ve sayın grup başkan vekili arkadaşlarımızdan da bir istirhamım olacak: Bakınız, arkadaşlar, zaman zaman ikaz ediyor, grup başkan vekillerimiz de başkan vekillerine hatırlatıyor.
İç Tüzük’ün 66’ncı maddesi açık. Şimdi, Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Peki, bunu hâkimler, savcılar, avukatlar, baro mensupları ve diğer mensup arkadaşlar böyle bir konuşmayı izliyorlarsa ve böyle bir konuşmanın içerisinde de o konuyla ilgili olmayan bütün hususlar konuşuluyorsa…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Vatandaşın borcunu anlatıyorum Değerli Başkanım.
BAŞKAN – …takdirlerinize arz ediyorum sayın grup başkan vekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarım.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ekonomik gerekçelerini, borçları anlatıyorum.
BAŞKAN – Yani bu Meclisin bir mehabeti vardır. Yani karşıda dinleyen adam, bir barolardaki avukatlar, hâkimler, savcılar dinliyorsa yani Meclisimizi nasıl bir kanaatle yargılıyorlar bilmiyorum.
Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.