Türk Borçlar Kanunu Madde 28

TBK 28. Madde

Türk Borçlar Kanunumuzun 28. maddesi şu şekildedir:

Sözleşmenin içeriği – Aşırı yararlanma

Madde 28: Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.

Başlık

TBK’nın 28. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – BİRİNCİ AYIRIM: Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

Madde başlığı şu şekildedir: Sözleşmenin içeriği; Aşırı yararlanma.

Gerekçe

Türk Borçlar Kanunu’nun 28. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

818 sayılı Borçlar Kanununun 21. maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 28. maddesinde, aşırı yararlanma koşulları, zarar görenin bu koşullar gerçekleşince, ifa ettiği edimi nasıl ve hangi süre içinde geri alabileceği ile söz konusu sürenin başlangıç anı düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 21. maddesinin kenar başlığında kullanılan “III. Gabin” şeklindeki ibare, Tasarının 28. maddesinde, “III. Aşırı yararlanma” şeklinde değiştirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanunundan farklı olarak maddenin birinci fıkrasında, aşırı yararlanma durumunda zarar görene, sözleşmeyle bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini isteme yanında, sözleşmeyle bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı da tanınmıştır.

818 sayılı Borçlar Kanununun 21. maddesinde öngörülen bir yıllık süre, Tasarının 28. maddesinin ikinci fıkrasında yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, aşırı yararlanmanın söz konusu olduğu bir sözleşmede zarar gören, sözleşmeyle bağlı olmaktan kurtulmak ya da oransızlığın giderilmesini sağlamak istiyorsa, bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her iki durumda da sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak on yıllık hak düşürücü süreler içinde kullanabilecektir.

Maddenin ikinci fıkrasında, bir yıllık sürenin, sözleşmenin kurulduğu tarihten değil; öğrenme veya zor durumun ortadan kalktığı tarihten başlaması kabul edilmiştir. Ayrıca, zarar görenin sözleşmeyle bağlı olmama iradesini diğer tarafa açıklayabileceği on yıllık azami (mutlak) bir süre öngörülmüş ve bu sürenin başlangıcı, bütün durumlarda sözleşmenin kurulduğu tarih olarak benimsenmiştir. Öte yandan, öğretide ileri sürülen görüşlere uygun olarak, aşırı yararlanmanın söz konusu olduğu bir sözleşmede zarar görenin, her zaman sadece sözleşmeyle bağlı olmaktan kurtulması yerine, oransızlığın giderilmesini istemek suretiyle sözleşmeyle bağlılığını sürdürmesi olanağı da tanınmıştır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

– Tasarının 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “on” ibaresi, sözleşmelerdeki güven ve ahde vefa ilkelerinin sağlanması amacıyla “beş” şeklinde değiştirilerek madde kabul edilmiştir.

TBMM Tartışma ve Kabul Metni

28. maddenin başlığını okutuyorum:

III. Aşırı yararlanma

MADDE 28-

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Gezemezsiniz… Sokağa çıkın sokağa… Samsun’da çık sokağa…

AHMET YENİ (Samsun) – Bayrağı bize bırakın, bayrağı. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Arkadaşlar, lütfen…

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

Mersin

Zonguldak

Ordu

Turgut Dibek

Derviş Günday

Ali Oksal

Kırklareli

Çorum

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 28. maddesinde yer alan, “düşüncesizlik veya deneyimsizliği öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl” ibaresinin “sözleşmenin kurulduğu andan itibaren 1 yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Kürşat Atılgan

Rıdvan Yalçın

Konya

Adana

Ordu

Alim Işık

K. Erdal Sipahi

Cemaleddin Uslu

Kütahya

İzmir

Edirne

Recep Taner

Behiç Çelik

Erkan Akçay

Aydın

Mersin

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci maddeyle ilgili önergemiz gayet açık ve nettir. Şu ibarenin değiştirilmesini istiyoruz, lütfen dinleyin, dinlediğinizi siz anlayabilirseniz bizim önergemizi reddedin; yok, dinlediğinizi anlayamayacak durumda olursanız bu defa mahkemei kübrâyı kuyumcu terazisinde tartmaya gayret edelim: “düşüncesizliği veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren beş yıl… “Ne demek düşüncesizliği ve deneyimsizliği? İnsan düşünen bir varlıktır. Düşündüğü için insan olarak, şerefli bir mahluk olarak nitelendirilmiştir. Düşünemiyorsa, düşünme yeteneği yoksa zaten insan değildir. Eğer insan değilse zaten sözleşme yapma hakkı yoktur. Bu kadar galat, bu kadar garip bir ifade bu kanun metnine geçecekse pes demem lazım.

Değerli arkadaşlarım, “düşüncesizlik” bir sıfat olabilir mi? Bir yakıştırmadır. Bu kanuni bir tabir olabilir mi? Bu nereden çıkmıştır? Hangi aklıevvel bulmuştur? Hangi aklıevvelin fikrini hangi aklıevvel kabul etmiştir? Bu Meclisin huzuruna nasıl gelmiştir? Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi hafife almayalım. Sadece AKP milletvekillerinin parmak sayısından ibaret değil. Bu Meclis, hatırlatıyorum, gazi Meclis, bu Meclis bu devleti kuran Meclis, bu devleti kurmadan önce Kurtuluş Savaşı veren Meclis. Böyle bir Meclis dünyada yok. Dünyanın tek Meclisidir ki bu sıfatları haizdir. O zaman böyle bir Meclisten böyle garip bir kanun nasıl çıkar? Lütfen aklımızı başımıza toplayalım. Özellikle AKP milletvekillerine tekrar… “Mahkemei kübrâ” lafından da; onlar iyi anlar, “kuyumcu terazisi” lafından da; hepimiz biliriz. Dolayısıyla vicdanımızla baş başa kalmayı bir defa olsun gösterelim, bir defa olsun talimatın dışına çıkın, bir defa olsun aklıselime gelin değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, ikinci itirazımız ise zaman aşımı süresini beş yıllık bir süreye uzatıyoruz; bir yıl ila beş yıl. Aziz arkadaşlarım, hukuk düzeninde kanunların varlığının temel nedeni hukuki güvenliği tespit ve tescil etmek içindir. Eğer bir hak uzun süre sürüncemede kalıyor ise o hak hukuki güvenlik kavramı içerisinde değerlendirilebilecek hâlden çıkar. Dolayısıyla zaman aşımı sürecinin bir ile beş yıl arasında belirsiz bir tarihe bırakılması hukuki güvensizlik yaratan bir durumdur. Hukuki güvensizlik sadece bir hukuki tabirden ibaret değildir. Hukuki güvensizlik aynı zamanda ekonomiyle ilgilidir. Hukukun güvenli olmadığı bir yerde insanlar yatırım yapmaz, orada iş kurmaz, iş tesis etmez. Dolayısıyla buradan ekonomik zafiyet de doğar.

Şimdi, burada, düşüncesizliği ve deneyimsizliği… Bir kişi sonradan akıl eder de ben düşüncesizdim, ben deneyimsizdim der, dört yıl önce yapmış olduğu bir sözleşmeyi, aklıma esti dava ediyorum derse, o süre içerisinde yapılmış yatırım, o süre içerisinde girilmiş taahhütler, sair şekilde yapılmış sözleşmeler, geriye doğru yönelik olarak dört yıl boyunca muhakeme edilir hâle gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Böyle bir demokrasi olabilir mi? Böyle bir güvenli yatırım ortamı olabilir mi? Bu kadar basit, bu kadar açık olan bir hükmü biraz sonra sanıyorum yine reddedeceksiniz. Reddedeceksiniz ama bundan doğan mesuliyeti, hem vicdanınızda hem siyasi hayatınızda ilelebet yarasını ve sıkıntısını çekeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, buradan uyarmak bizim görevimiz, bu uyarıları zabıtlara geçirmek de bizim görevimiz; bu uyarıları dinleyip buradan ortak akıl çıkarmak, buradan kanunu en olgun hâle getirmek de sizin göreviniz. Şimdi zamanı ve tam zamanı. Eğer bu görüşmelerin neticesinde tekrar parmak demokrasisi hâkim olacaksa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – …tekrar, bu anlattıklarımız hiçbir inandırıcı ve gerektirici nedene dayanmayan bir şekilde, parmaklarla, oylarla reddedilirse bunun vebali sizin üzerinizde bulunacaktır. Oysa size millet en uygununu, en doğrusunu, en faydalısını yapma görevini yüklemiştir. Bu yükümlülükten kaçınmak yükümlülüğün sonucunda belirli bir müeyyideye tabi olacaktır. Müeyyidenizi ben size şimdiden söylüyorum: Sandıkta, milletin mahkemei kübrâsında mahkûm olacaksınız.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce yoklama talebi vardır. Sayın milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tespit edeceğim.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın Yıldız, Sayın Asil, Sayın Sipahi, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Ertuğrul, Sayın Yalçın, Sayın Nalcı, Sayın Akcan, Sayın Uslu, Sayın Işık, Sayın Paksoy, Sayın Tankut, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Durmuş, Sayın Tanrıkulu, Sayın Enöz.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLIFLERI (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, madde, iradesi fesada uğramamakla birlikte iradesini kullananın zayıf durumundan yararlanması, hiffetinden, tecrübesizliğinden veya zorda kalmasından yararlanması hâlinde düzenlenen sözleşmelerde zayıf durumda olanı koruma maddesidir. Şu anda yürürlükte olan yasa sadece tek hak düşürücü süre öngörmekteydi, kısa hak düşürücü süre, başlangıç ıttıladır, zorda kalma hâlinin kalkmasıdır.

Hükûmet, tasarı on yıllık, daha uzun, bağıtlanma tarihinden itibaren hak düşürücü süre öngörmüştü, Komisyon sözleşme güvenliği gereği onu beşe indirdi, zarar görenin iradesi fesada uğramamakla birlikte iradesinden istismar olunan kişinin korunmasına yönelik bir maddedir ve İsviçre’den burada ayrılınmıştır, doğrudur.

Arz ediyorum.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmete soruyorum efendim, sizin katılmadığınızı biliyorum.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten anlatımım sanırım ortaya koyuyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet katılmıyor.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, burada, gerçekten çok güzel bir hukuk tartışması yapmak istiyoruz sizlerle ama bir türlü, sağ olsun AKP’li arkadaşlarımız bize bunu fırsat vermiyorlar. Çünkü durmadan yanlarımızdan laf atılıyor. Ben, bu laflar -bir hukukçu olarak- hukuka çok uygun tanımlar olmadığı nedenle yanıt verme ihtiyacını hissediyorum. Çünkü hukukun katline bir hukukçu seyirci kalamaz. Örneğin bu sıralarda otururken, bu kürsüden konuşan bir arkadaşımıza, o Meclis sıralarından, Silivri’de görülmekte olan ve mahkemece “Ümraniye davası” olarak tanımlanan bir davaya ilişkin “Ergenekoncularla kol kola yürüdünüz.” diyor. Eğer “Ergenekoncular”la ifade edilmek istenilen şey Türkiye’nin demokratik, laik cumhuriyetini yıkmaya yönelik darbe hareketlerine seyirci kalmak veya göz yummak olarak kastediliyorsa, bu ülkede her kim ki -hele hele bu yüce Parlamentonun altında- darbeyi benimserse, darbeyi savunursa o şerefsizdir, o namerttir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, hele hele 12 Eylül, 12 Mart faşist dönemlerde o generallerin arkasına sığınarak, Mamak’ta zindanlarda, hapishanelerde işkenceden geçen insanları seyredenlerin burada hiç kimseye bu konuda ders verme hakkı yoktur. İki gün önceki Hürriyet’teki Ahmet Hakan’ı okursanız ne demek istediğimi çok anlarsınız. 12 Eylül Anayasası’na “evet” diyenler, 12 Eylül generallerini alkışlayanlar, 12 Eylül faşizminin insanları işkenceden geçirmesine, ülkücü gençliği veya solcu gençliği zindanlara atmasına, orada işkence yapmasına sırıtarak gülenler burada darbe karşıtlığı yapamazlar.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bir mahkemenin aldığı bir karar vardır. O karar şudur: Ergenekon terör örgütüyle ilgili… (AK PARTİ sıralarından “Yarası olan gocunur!” sesi)

Benim hiç yaram yok. Ben sol düşünceli bir adamım. Bundan da hiç gocunmam. Askerî yönetimlerden de nefret eden bir siyasal yapıya sahibim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, burada, Ergenekon’la ilgili mahkemenin aldığı bir karar var. Sanki Ergenekon terör örgütü mahkemece tespit edilmiş gibi varlığı, birtakım arkadaşlarımızın bu Meclis kürsüsü altında onları, o kelimeleri kullanmasını ben çok uygun görmüyorum, doğru da bulmuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Anayasa’mızda egemenliğin kayıtsız şartsız kullanılma yetkisi millete verilmiştir. Millet bu yetkisini sadece Parlamento aracılığıyla kullanmaz. Millet iradesine saygı duymak demek, aynı zamanda millet adına o yetkiyi, egemenlik yetkisini kullanan yargıya da sahip çıkmak demektir.

Siz bu ülkede ilk defa… Ben Silopi’de kimin dağdan indiğiyle kimin çıktığıyla ilgili değilim, bu bir siyasi tartışmadır ama orada yaşanan hukuksuzluğu gündeme getirmek istiyorum. Siz Türkiye’de ilk defa, egemenlik yetkisini millet adına kullanan hâkimi şüphelilerin ayağına götürmekle devletin egemenliğini zaafa uğrattınız. CMK’nın 91’inci maddesine göre, bugüne kadar Türkiye’deki hukuk tarihinde, şüphelilerin hâkimin huzuruna çıkması gerekirken ilk defa siz Türkiye Cumhuriyeti’nde hâkimi şüphelilerin huzuruna sevk ettiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sevk etti.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Adalet Bakanına söylemek istediğim çok şey var ama kendisi yok burada. Sayın Bakan bu Meclis kürsüsünde 20, 21, 22, 23 Ekim günleri, yargıcın Silopi’ye gitmediğini söyledi, sadece savcıların gittiğini söyledi; 23 Ekim günü televizyonlarda verildiğinde, öğlen haberlerinde, yine yargıcın gitmediğini söyledi; akşam, Silopi hâkiminin Habur’a gittiğini söyledi güvenlik birimlerinin talebi üzerine, söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bir Adalet Bakanı bu Meclis kürsüsünden milletvekillerini yanıltıyorsa, bu Meclis kürsüsünden tüm milleti yanıltıyorsa biz o Adalet Bakanına nasıl güveneceğiz?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – İstifa etmesi lazım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Silopi hâkimi “Kürt açılımına biraz da ben destek olayım.” diye, orada yoldan geçen helikopteri durdurmuş, o helikoptere atlamış, kendiliğinden mi Silopi’ye gitmiştir?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Otostop yapmış!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O hâkimin Silopi’ye gitmesi konusunda Sayın Bakan telefonla hâkimi aramış mı aramamış mı? Bunu çıksın, açıklasın. Kendisine verdiğim soru önergelerine yanıt versin.

Değerli arkadaşlarım, benim soru önergem burada, burada benim soru önergem. Benim soru önergem burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de adalet, Adalet Bakanı aracılığıyla yıkılıyor. Olmaz, bu olmaz değerli arkadaşlarım. Bizim, bu kürsüde bu nedenle hukuka herkesi uymayı davet etmemizin içerisinde bakan da var, Başbakan da var, milletvekilleri de var.

Bugüne kadar Türkiye’de hukuk alanında yapılmamış işlemler yapılıyor. Savcılar oraya götürüldüğünü makul gerekçelerle açıklamaya çalıştı ama o zaman soruyorum: Hâkimin gittiğini niye gizlediniz? Niye ilk gün açıklamadınız? Siz bilmiyor muydunuz? Türkiye’de güvenlik birimlerinin talebi üzerine ne zamandır hâkimler ve savcılar şüphelilerin ayağına gidiyor?

Örnek verdiği olaylarda, Silivri davasındaki şüphelilerin ayağına hâkimler ve savcılar mı geliyor? Ankara’dan şüpheliler alınıp bir şafak vakti İstanbul emniyetine götürülüp dört gün gözaltında tutulmuyor mu? Beşiktaş adliyesinde savcı tarafından sorgulanmıyor mu? Beşiktaş yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri karar vermiyor mu? Verdiği örnekler de doğru örnekler değil.

Arkadaşlar, halkı yanıltmaktan vazgeçelim. Tıpkı AKP Grup Başkan Vekili Suat Kılıç arkadaşımın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …dokunulmazlıklarla ilgili bu kürsüden halkı yanıltması gibi.

BAŞKAN – Sayın Öztürk… Sayın Öztürk…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var ya, ben Anayasa’yı hatırlattım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – CMK’nın 254’üncü maddesi “Beraat kararı sadece ilgili fail hakkında hüküm ifade eder.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kürsüden söylemeniz gerekir, Tayyip Erdoğan beraat etmiş midir etmemiş midir? Uzun lafa gerek yok. Eğer beraat etmişse o hâlde Meclisin gündeminde neden duruyor, bunu açıklayacaksınız. Arkadaşlar, böyle çok konular konuşarak hiçbir şey konuşmamak doğru değildir. Bir cümle: Beraat etmiş midir etmemiş midir?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Vekilim, İmralı’ya kim gitti?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben gitmedim. Sen yol arkadaşlarına sor.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

AHMET YENİ (Samsun) – Mahkeme kurdunuz orada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yol arkadaşlarına sor. Sen yol arkadaşlarına sor İmralı’yı. Türk milleti biliyor kimin gittiğini.

BAŞKAN – Sayın Yeni… Arkadaşlar, lütfen…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir