Türk Borçlar Kanunu Madde 12

TBK 12. Madde

Türk Borçlar Kanunumuzun 12. maddesi şu şekildedir:

Sözleşmelerin şekli – Genel kural

Madde 12: Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.

Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.

Başlık

TBK’nın 12. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – BİRİNCİ AYIRIM: Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

Madde başlığı şu şekildedir: Sözleşmelerin şekli – Genel kural

İlgili Yargıtay Kararları

  • Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2021/1139 E. ve 2021/11528 K. Sayılı Kararı
    Özet: Basiretli davranmakla yükümlü olan davacı tacirin ilerleyen yıllarda dövizde ödeme güçlüğü doğuracak dalgalanmalarla karşılaşabileceğini öngörebilir durumda olduğu, somut olayda öngörülemezlik koşulunun gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği gibi sözleşmenin imzalanmasından sonra değişen koşulların ödeme güçlüğü doğurmasının tek başına sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmadığına karar verilmiştir.
  • Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2015/28611 E ve 2019/1479 K Sayılı Kararı
    Özet: Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
  • Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 2016/15705 E ve 2018/6362 K Sayılı Kararı
    Özet: Somut olayda; davacılar tarafından vasiyetnamenin irade sakatlığı, ehliyetsizlik ile şekil eksikliği nedenleriyle iptali talep edilmiş ise de; kararda sadece ehliyetsizlik ve şekil eksikliğine nedenleri yönünden toplanan deliller değerlendirilmiş irade sakatlığı nedeniyle vasiyetnamenin iptali talebi yönünden toplanan deliller hakkında bir değerlendirme yapılmamıştır. Diğer bir anlatımla, irade sakatlığı nedeniyle vasiyetnamenin iptali istemi yönünden gerekçe gösterilmeden hüküm kurulmuş olup, Yargıtay’ın hukuki denetim yapması imkansız kılınmıştır.
  • Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2015/28378 E ve 2015/33063 K Sayılı Kararı
    Özet: Dava, taraflar arasındaki akdedilen sözleşmenin feshinden sonra davalı tarafça dataların teslim edildiğinin tespitine ve sözleşmenin feshinden kaynaklanan karşılıklı tazminat ve alacak taleplerine ilişkindir. Davacı, söz konusu verileri usulüne uygun olarak teslim ettiğini davalı ise söz konusu dataların usulüne uygun teslim edilmemesi sebebiyle verilere ulaşamadığını ileri sürmüştür.
  • Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2014/14723 E ve 2015/4149 K Sayılı Kararı
    Özet: Takip ve dava konusu kredi sözleşmesinde davalı müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatında olup, sözleşmenin birinci sahifesinde sözleşme limitinin 38.000 TL olduğu açıkça gösterilmiş olup, 12.04.1944 tarih ve 14/13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına göre kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın mevcudiyeti anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, kredi limitinin aynı zamanda kefalet sorumluluğunu belirlediği düşünülerek bir karar vermek gerekir.
  • Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/8 E ve 2015/10 K Sayılı Kararı
    Özet: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu somut olayda olduğu gibi başlangıçta geçerli olarak kurulan ancak, sonradan hükümsüz hale gelen sözleşmede zararı “Bir sözleşmenin başlangıçta geçerli olarak kurulmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan nedenler dolayısı ile imkansız hale gelmesi durumunda, davacı gerçek ve güncel müspet zararını talep edebilmelidir.” şeklinde belirlemiştir. Burada benimsenen ilkeye göre; zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Öyle ise, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır. Bir başka deyişle, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin.
  • Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2009/9953 E ve 2011/8930 K Sayılı Kararı
    Özet: Şekil şartına aykırılık ile hakkın kötüye kullanılması yasağının çatışması halinde, hakkın kötüye kullanılması yasağına öncelik verilmesi gerekir.
  • Hukuk Genel Kurulu’nun 2010/193 E ve 2010/235 K Sayılı Kararı
    Özet: Taraflar arasında düzenlenen sözleşmeler birer ön sözleşme olsa da, kendileri de başlı başına karşılıklı edimleri içeren sözleşme özelliği gösterdiklerinden ve asıl sözleşmenin şartlarına bağlı olduklarından, BK. md. 106’da aranan şartlara uyulmadan fesih edilemez ve bir tarafın karşı koyması halinde bu tür ön sözleşmelerin feshi için de mahkeme hükmü gerekir.
  • Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/393 E ve 2009/452 K Sayılı Kararı
    Özet: Somut olayda olduğu gibi, özel hastane ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekalet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır.
  • Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2008/12096 E ve 2009/5547 K Sayılı Kararı
    Özet: Tellallık sözleşmesinde her iki tarafın da imzaları bulunmadığı görülmüştür. Taraflardan ikisinin de imzası bulunmayan böyle bir belge BK. 11/2, 12. maddelerin hükmüne göre sözleşme olarak kabul edilemez.
  • Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2006/10656 E ve 2007/3955 K Sayılı Kararı
    Özet: Anılan sözleşmenin sonunda Tunka Ltd. Şti. kaşesi altında iki imzası mevcut olup, davalı şirket çift imza ile temsil olunduğundan imzaların şirketi temsilen atıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka anlatımla sözleşmenin VII. maddesinde belirtildiği şekilde Burhan Asaf Şafak’ ın kefalet sorumluluğunu gösterir ayrıca imza bulunmamaktadır. Hal böyle olunca davalı Burhan Asaf Şafak’ ın B.K.’ nun 484. maddesi çerçevesinde kefaletinden söz edilemez.
  • Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2004/16288 E ve 2005/4910 K Sayılı Kararı
    Özet: Yasalarımızda kredi kartı sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılacağına dair bir düzenleme getirilmemiştir. Bu nedenle mahkemenin kredi sözleşmesinin asıl borçlu tarafından imzalanmadığı için geçerli olmayacağına ilişkin gerekçesi usul ve yasaya aykırıdır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için kefilin sorumlu olacağı limitin de belli edilmesi gerekir. Kefillerin imzaladığı sözleşmede limit belli edilmediğinden kefalet sözleşmesi geçerli değildir.
  • Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2001/4325 E ve 2001/4434 K Sayılı Kararı
    Özet: Kefilin sorumluluğu, kefalet akdinde ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş bulunması ya da 14.4.1994 tarih ve 14-13 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca kefalet senedinden böyle bir miktarın anlaşılmasının mümkün olması koşuluna bağlıdır Somut olayda kefalet limiti gösterilmediği gibi sözleşmede aylık harcama limitinin de belli olmadığı anlaşılmaktadır.
  • Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2000/2387 E ve 2000/4536 K Sayılı Kararı
    Özet: Kefilin sorumluluğu, kefalet aklinde ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş bulunması ya da 12/04/1944 tarih ve 14-13 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca kefalet senedinden böyle muayyen bir miktarın anlaşılmasının mümkün olması koşuluna bağlıdır. Somut olayda, kefalet limiti gösterilmediği gibi sözleşmede aylık harcama limitinin de belli olmadığı anlaşılmaktadır.
  • Büyük Genel Kurul’un 1943/14 E ve 1944/13 K Sayılı Kararı
    Özet: Kefalet senedinde kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığı ve senetten böyle muayyen bir miktarın anlaşılması kabil olup olamayacağı hususunun hakim tarafından resen nazara alınması lazım geldiğine 12/04/1944 tarihinde çoğunlukla karar verildi.

Gerekçe

Türk Borçlar Kanunu’nun 12. maddesinin gerekçesi ise şu şekildedir:

818 sayılı Borçlar Kanununun 11. maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 12. maddesinde, sözleşmelerin şekle bağlı olmaması ilkesi ile kural olarak geçerlilik şekli niteliğinde olmak üzere Kanunda öngörülen şekle uyulmaksızın yapılan sözleşmelerin geçersizliği düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 11. maddesinin kenar başlığında kullanılan “B. Akitlerin Şekli” ibaresi yerine, Tasarıda “B. Sözleşmelerin şekli” ibaresi kullanılmıştır. Yine aynı kenar başlıkta kullanılan “I. Umumi kaide ve emrolunan şekillerin şümulü” ibaresi, Tasarıda “I. Genel kural” şeklinde kısaltılmış; madde metni de arılaştırılmıştır.

Tasarının 12 nci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen ilk cümle hükmüyle, Kanunda sözleşmeler için öngörülen şeklin, kural olarak geçerlilik şekli olduğu belirtilerek, bu konudaki duraksamalar ortadan kaldırılmak istenmiştir. Aynı fıkranın son cümlesinde de, öngörülen şekle uyulmadan kurulan sözleşmelerin kesin hükümsüzlük yaptırımına bağlı olduğu açıklanmıştır.

ADALET KOMİSYONU RAPORU: Tasarının 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 ve 14 üncü maddeleri aynen kabul edilmiştir.

TBMM Tartışma Metni

12. maddenin başlığını okutuyorum:

B. Sözleşmelerin şekli

I. Genel kural

MADDE 12-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 12. Maddesinde yer alan, “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.” ibaresi yerine “Kanunda aksi öngörülmedikçe, sözleşmelerin geçerliliği hiçbir şekle bağlı değildir.” ibaresinin yazılmasını,

“Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

Konya

Mersin

Hatay

Osman Ertuğrul

Rıdvan Yalçın

Aksaray

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Faruk Bal, Konya Milletvekili.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 12’nci maddesi Borçlar Kanunu’nun en önemli maddesidir. Bu maddenin, önemine binaen dikkatle kaleme alınması gerekir. Bu maddenin konulmasının sebebi, hikmeti, kanuni şekle uymayan -sözleşmelerde belirlenen kanuni şekil var ise o şekle uyulur- kanuni şekle uymayan sözleşmeler geçerlidir. Anlatılmak istenen meram bu. Ancak size ben okuyayım bu maddenin nasıl kaleme alındığını: “Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.”

Biraz önce tasarıda olması gereken fikri ben size irticalen söylemiştim ancak kanun metnini eğer mukayese etmek isterseniz, çiftçi kökenden gelen milletvekili arkadaşlarımız bilir, nadas edilmiş bir tarlada traktör römorku arkasında seyahat etmek gibi anlamsız, birçok kelimeyi tekrar eden, gereksiz bir şekilde tekrar eden bir anlatım bozukluğu içerisindedir.

İşte, sözleşmenin kanuni şekle uygun olması gibi yalın bir anlatımı içermeyen bu maddenin yazılışı da dikkate alınarak anlamının düzeltilmesi ve yaşayan Türkçeye uygun hâle getirilmesi, okuyanın da anlayabileceği bir düzeltme yapılabilmesi için bu önerge verilmiştir.

Diğer taraftan, maddenin son cümlesi: “Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.” Değerli arkadaşlarım, zaten birinci fıkrada ve ikinci fıkranın birinci cümlesinde kanuni şeklin ne olduğu ve kanuni şekle uyulmanın bir geçerlilik şartı olduğu ifade ediliyor. Bu ifadeden sonra “Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.” gibi bir ifadenin kanun metninde yer almasının bir anlamı bulunmamaktadır. İşte bu anlamsızlığı, bu abesle iştigali ortadan kaldırmak amacıyla maddenin ikinci fıkrasının son cümlesinin metinden çıkarılmasını teklif ettik.

Bu teklifin de diğer tekliflerimiz gibi reddedileceğine dair bir kanaatimiz vardır. Ancak, bu kanaati ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararı şeklinde yorumlamıyorum. Artık Meclisin kanunlar yapılırken ortaya koyduğu iradeyi gazi Meclisin iradesi değil AKP Grubunun iradesi olarak anlıyorum ve bu tür garip, abesle iştigal eden ifadelerin, ibarelerin de, yenilendiği ifade edilen Borçlar Kanunu’nda yer almasının kusurunun yüce Meclise ait olmadığını, AKP Grubuna ait olduğunu ifade ediyor, önergeyi takdirlerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir