Türk Borçlar Kanunu Madde 1

Bu yazımızda Borçlar Kanunumuzun 1. maddesini inceledik. Maddenin gerekçesi, uygulaması, çözdüğü uyuşmazlıkları yazımızın devamında bulacaksınız.

1. maddede sözleşmenin nasıl kurulacağı ve tarafların açıklamalarının ne şekilde olabileceği anlatılmaktadır.

TBK 1. Madde

Türk Borçlar Kanunumuzun 1. maddesi şu şekildedir:

Sözleşmenin kurulması – İrade açıklaması

Madde 1 – Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.

İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.

Başlık

TBK’nın 1. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KISIM: Genel Hükümler – BİRİNCİ BÖLÜM: Borç İlişkisinin Kaynakları – BİRİNCİ AYIRIM: Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

Madde başlığı şu şekildedir: Sözleşmenin kurulması – İrade açıklaması

İlgili Yargıtay Kararları

Maddenin Gerekçesi

Türk Borçlar Kanunu’nun 1. maddesinin gerekçesi ise şu şekildedir:

818 sayılı Borçlar Kanununun 1. maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 1. maddesinde, sözleşmenin kurulması düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 1. maddesinin kenar başlığında kullanılan “A. Akdin İnikadı / I. İki tarafın muvafakati / 1. Umumi şartlar” şeklindeki ibareler, Tasarıda “A. Sözleşmenin kurulması / I. İrade açıklaması / 1. Genel olarak” şekline dönüştürülmüştür.

Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.

ADALET KOMİSYONU RAPORU

– Tasarının 1 ve 2. maddeleri aynen kabul edilmiştir.

TBMM Tartışma Metni

Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 30. maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen milletvekili arkadaşlarımın isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Metin Çobanoğlu, Kırşehir; AK PARTİ Grubu adına Celal Erbay, Düzce; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri.

Şahısları adına Celal Erbay, Düzce; Metin Çobanoğlu, Kırşehir milletvekilleri.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekilimiz Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.

Sayın Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, sayın üyeler; 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik ve ticari alanlarda yaşanan köklü ve hızlı değişimler sonucu günümüz koşullarına uygun ve değişik hukuksal gereksinimleri karşılayabilmek amacıyla yeniden Borçlar Yasası’nın gözden geçirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Yeni çalışmada, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun genel yapısı, sistematiği ve sistematik bütünlüğü bozulmaması için gerekli özen ve gayretin de gösterildiğini belirtmek istiyorum.

Yeni tasarıda Borçlar Kanunu Tasarısı iki kısma ayrılmaktadır: Birinci Kısım’da genel hükümler, İkinci Kısım’da ise, borç ilişkilerinde özel durumlar düzenlenmiştir. Birinci Kısım’da genel hükümler 205 madde içinde değerlendirilmiş, burada, dikkatimizi çeken, özel hükümler bölümünde yer alması gereken müesseselerin bir kısmının genel hükümlerde yer almasıdır. Biraz önce de belirttiğim gibi, hâlen yürürlükte olan Yasa’nın temel sistematiği esas alınmıştır.

Sözleşmeden doğan borç ilişkilerinde genellikle eski metne sadık kalınmış ama görebildiğimiz en önemli üç değişiklik var bu kısımda: Birincisi, tasarı genelde dil bakımından oldukça başarılıdır, bunu rahatça söyleyebilirim. Yeni kuşağın anlayabileceği Türkçe kullanılmıştır. Mesela, tasarının 18’inci maddesinde “Borç sebebi” terimi yerine “Borç tanımı” veya tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” yerine “Kesin hükümsüzlük” terimi kullanılmıştır. “Butlan” Arapça bir sözcüktür. Yalnız, öğretide de olsun, uygulamada da olsun, yaygın olarak kullanılan teknik bir terimdir.

Bildiğiniz gibi “hükümsüzlük” borçlar hukukunda sözleşmelerin geçersizliğini ifade eder. Yani sözleşmeler kanuna, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olamaz veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Dolayısıyla, öncelikle dil açısından şey yapmak istiyorum.

İkincisi, dava açma sürelerinde değişiklik getirilmiştir. Bir değişiklik de budur. Bu yürürlükte bulunan Borçlar Yasası’nda gabin nedeniyle ilgilinin dava açma süresi akdin yapılmasından itibaren bir yıl olarak öngörülmüş iken burada on yıllık bir sürece uzatılmıştır. Bu olumlu bir değişikliktir.

Burada ayrıca bu sürelerde ve sebeplerde iki ayrı konuya değinilmiş değişiklik olarak. Bunlardan birincisi “…düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren de on yıl içinde kullanabilir.” denilmektedir. Peki, eski Yasa’da on yıllık bir süre var mıydı? Hayır yoktu. Zaten eski Yasa’da şu söyleniyordu: “Akdin yapımından itibaren bir yıldır.” Dolayısıyla, bir üst sınır ihtiyacına da kendiliğinden ihtiyaç olmamaktadır.

Taslakta bu ilk birinci bölümde görebildiğim değişikliklerden birisi de genel işlem koşulları düzenlenmiştir. Bu düzenleme çağdaş hukukun gereklerinden biridir. Büyük bir ihtiyaca da yanıt verecektir. Şöyle düşünüyorum: Bu, uygulamada daha netleşecektir. Şimdiye kadarki uygulamada görebildiğimiz kadarıyla bankalar, sigortacılık işlemlerinde olsun, taşıma, yapım işlemleri, turizm, eğitim öğretim gibi pek çok alanda standart sözleşmeler yapılmakta ve tüketici bunları imzalamakla karşı karşıya kalmaktaydı. Yani diğer tarafın, karşı tarafın fiilen görüşme olanağını tanımadan âdeta dikte ettirilerek genel işlem koşullarını içeren biçimiyle sözleşme kurmayı kabul ettirmesi taraflar arasında güç dengesinde bir olumsuzluk da yaratıyordu. Daha ziyade bu üç konuda temel bir değişikliğin olduğunu… Diğer alanlarda ise bir değişiklik yoktur. Ancak, demin de söylediğimiz gibi, Türkçeleştirmeye daha fazla özen gösterilmiştir.

On yıllık süreç sadece gabin içindir. Hile, tehdit konularında ise böyle bir süreç bulunmamaktadır.

Biraz önce Sayın Bakana da sorduğum soruya olumlu yanıt alamadım. Sayın Bakan 2005 yılında Adalet Bakanı iken ön sözde ”Borçlar Yasası’nın çıkarılmasının gerekçesi Avrupa Birliği.” demiştir. Ama bu tasarının Komisyonda hazırlanmasında ise İsviçre Borçlar Yasası, taslak hâlinde olan -tasarı hâlinde de değil- bir taslak esas alınmıştır. İsviçre Avrupa Birliğine üye olmayan bir ülkedir. Acaba Sayın Bakan “Avrupa Birliğine giriş için Borçlar Yasası’na gerek var.” derken niçin İsviçre Borçlar Yasası’nı tercih ettiğini açıklamalıdır. Hükûmet de bunu kabul etmiştir. Ön sözdeki girişiyle bugün huzura gelen tasarı birbirinden farklıdır, gerekçe açısından farklıdır. Sayın Bakanı biraz önce de gene dinledim. Avrupa Birliği giriş süreciyle bağlantılıdır, doğrudur; Hükûmet, bundan on beş gün veya bir ay önce, Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı’nın onuncu bölümünde de on sekiz adet kanunun Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak çıkartılması gerektiğini söylüyor. O zaman acaba İsviçre Borçlar Yasası niçin esas alındı?

İki: Cumhuriyetin kurulduğu ilk günlerde bu denli temel büyük yasaları çıkartabilecek kadrolarımız mevcut değildi. O dönem yurt dışından bir iktibasla, tercümeyle bir yasanın Türkiye’ye getirilmesi kabul edilebilirdi ama cumhuriyetimizin yarattığı birikim, kadrolar, deneyim ve Batı’daki gelişmelerden de yararlanarak ulusal bir Borçlar Yasası’nı yapamaz mıydık? Acaba “ulusal” teriminden bu kadar korkar bir duruma mı geldik? Elbette küreselleşmenin etkileri de hissedilecektir ama cumhuriyetin getirdiği temel birikimle, kadrolarla Türkiye bugün kendisine özgü bir Borçlar Yasası’nı yapabilecek durumdadır. Hükûmet bu konuda Avrupa Birliğini gerekçe gösterirken İsviçre yasasının temel alınması açıkçası bu konudaki bir inançsızlığı göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; dün Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan sayın üye yanıt verirken, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan üyemize yanıt verirken “…hukukun üstünlüğüne tarafız ancak üstünlerin hukukuna taraf değiliz. Hukukun siyasallaştırılmasına karşıyız, siyasetin de hukuksuzlaştırılmasına karşıyız.” demiştir. Fakat ona ben bir şeyle yanıt vermek istiyorum. Sözle icraat birbiriyle farklıdır. Bundan bir ay önce adli yıl açılmıştır. Adli yılın açılışında Sayın Yargıtay Başkanı aynen şöyle diyor: “Yargıya güveni sarsacak, tarafsızlığına gölge düşürecek birtakım yanlışlıkların yapıldığı yadsınamaz bir gerçektir.” Bunu gerçek olarak ortaya koyuyor. “Ergenekon davası sürecinde adalet mekanizmasının iyi işlememesi, usule aykırılıklar, iletişimin dinlenilmesindeki yasaya aykırı işlemler yargıya olan güven duygusunu azaltmaktadır.” Bu açıklamaya başka ilave edebileceğimiz bir şey var mı? Yargının başındaki bunu söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Türkiye hukuk devletinden uzaklaşmaktadır. Hukuk devletinin temeli yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesidir. Avrupa Birliğinin son ilerleme raporlarında yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi konusundaki endişeler raporlarda belirtilirken Sayın Hükûmet bunları ciddiye almıyor, yargıyı nasıl etkisizleştiririm diye çaba harcamaktadır.

Sizlere ancak şunu söyleyebilirim: Uzun dönemde yargıyı da ele geçirebilirsiniz ama bu sizin için iyi sonuç doğurmaz. Hukuk herkese lazımdır, Sayın Başbakana da Sayın Bakan size de gereklidir ama yargıçların üzerinde bu kadar oynama, bu kadar baskı… Bir söz vardır, “Kediyi sıkıştırırsanız üzerinizi cırmıklar.” der.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Borçlar Kanunu Tasarısı’nı görüşmekte olduğumuz bugünlerde ülkemizin çok ciddi bir ekonomik krizden geçtiği ve dolayısıyla da birçok esnafımızın kepenk kapattığı, borçlarından dolayı çok ciddi, çok -orta büyüklüğün üzerindeki- işletmelerin kapatıldığı günlerde, bugün bir gazete haberinde okuduğum Denizli’nin en büyük tekstil firmasının sahibi olan Osman Nuri Sözkesen borçlarını ödeyemediğinden dolayı intihar etmiştir. Ben başsağlığı diliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum, ama bu vesileyle de bu konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu Tasarısı görüşülmeye başlanmıştır. Tabii, Borçlar Kanunu Medeni Kanun’umuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Tabii, Borçlar Kanunu’yla birlikte Ticaret Kanunu da aynı şekildedir. Daha önce Türk Medeni Kanunu’yla ilgili olan değişiklikler 2001 yılında yapılmış, 2002 yılında da yürürlüğe girmiştir. Türk Ticaret Kanunu geçtiğimiz yıl Genel Kurula gelmiş ve bazı maddeleri görüşülmüş, şu anda beklemektedir. O süreçte de bunu ifade ettik, Türk Ticaret Kanunu’ndan önce Borçlar Kanunu’nun görüşülmesinin daha olumlu olacağı noktasında.

Tabii, Medeni Kanun’un ayrılmaz parçaları olan hem Borçlar Kanunu hem Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili yapılan çalışmalar çok uzun yıllar almış, geçmişe dayalıdır ama keşke bu çalışmalar biraz daha koordineli ve bilim kurulları tarafından daha, böyle, birbiriyle ahenkli bir şekilde yapılsa ve bu aynı nitelikte veya aynı kanunun ayrılmaz parçaları olan bu kanunlarda bugünkü uyumsuzluklar hiç olmasaydı.

Bakın, 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar Kanunu’ndan ve Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilen kanunlarımız aynı yıl Mecliste görüşülerek kanunlaştırılmış ve seksen üç yıldır da ülkemizde hizmet etmekteler. Ama bunlarla ilgili değişiklikler söz konusu olduğunda yapılan çalışmalar ayrı ayrı bilim kurulları tarafından yapılmış ve karşımıza dil konusunda, sistematik konusunda, numaralandırma konusunda farklı kanunlar ortaya çıkmıştır.

Bir kere, bu kanunların yapılmasıyla ilgili hep şu söyleniyor: İşte, Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlanması açısından bu kanunların yapılmasının gerekliliği Hükûmet tarafından ifade ediliyor. Birçok konuşmacı arkadaşımız da ifade ettiler. Ben de bu konuda farklı bir perspektiften yaklaşmak istiyorum. Avrupa Birliğinde henüz Avrupa Birliği hukuku oturmuş değil. Orada da bu süreç devam ediyor. Bu süreç devam ederken biz bu kanunları yapıyoruz ama daha sonra özellikle de İsviçre Medeni Kanunu’ndan, Borçlar ve Ticaret Kanunu’ndan tercüme edilerek aldığımız, yaptığımız bu kanunlar oralarda henüz tartışma hâlinde. Bugün üzerinde konuştuğumuz Borçlar Kanunu ile ilgili İsviçre Borçlar Kanunu’nun çok büyük bir bölümü İsviçre Borçlar Kanunu’nun ön hazırlıklarından tercüme edilmiştir ve İsviçre’de de hâlen bu tartışmalar devam etmektedir. Avrupa Birliği süreci açısından baktığımızda da bu süreç devam etmekte ve biz bu kanunları çıkardıktan sonra oralarda yapılacak değişikliklerle de bir uyumsuzluk ortaya çıkabilecektir. İşte bunun örneğini Türk Ceza Kanunu’nda hep beraber gördük. Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler, Türk Ceza Kanunu Genel Kuruldan geçirildikten ama yürürlüğe girmeden önce değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bugün itibarıyla Türk Ceza Kanunu’nun üçte 1’lik bölümü de değiştirilmiştir. Önümüzdeki günlerde de bu süreç de devam edecek gibi gözüküyor. İşte bu açıdan bu bugün üzerinde çalıştığımız Borçlar Kanunu, daha sonra gelecek olan Türk Ticaret Kanunu bu anlamda biraz daha beklenilerek, eğer mevcut kanunlarda ihtiyacı karşılayamayacak birtakım yenilikler söz konusuysa onlara ilave edilerek bu Avrupa Birliği süreci de hukuku da oturduktan sonra bu değişiklikler yapılmış olsaydı, yeniden değişiklik yapma ihtiyacı duyulmayacaktı.

Tabii bu kanunların yapılışı noktasında bu itirazlarımızı, tespitlerimizi ifade ettikten sonra seksen üç yıldır başarıyla uyguladığımız bu kanunları değiştiriyoruz ve yeni kanunlar yapıyoruz. 544 maddelik Borçlar Kanunu’muzu… 649 maddelik yeni bir Türk Borçlar Kanunu yapılıyor. 105 maddelik bir fark söz konusu ama bu 105 maddeye de baktığımızda, eski kanundan fark olarak söyleyebileceğimiz 11 maddelik bir kısım ortaya çıkmakta. Bunun zaten 6 maddesi de, 20 ve 26’ncı maddelerde olan genel işlem şartlarından kaynaklanmaktadır. Şimdi, bu yapılan hatalar dolayısıyla, geçmiş birikimlerle ve içtihatlarla ilişkiler kesilmekte, bu seksen üç yıllık birikim heba edilmektedir.

Yine, yapılan yeniden numaralandırma yöntemiyle, yani eski kanunların numaraları muhafaza edilmediğinden dolayı, bu kanunların uygulayıcıları noktasında ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilecektir. Bunu şöyle de ifade etmek mümkün: Mesela, diğer ülkeler kanunlarını bu şekliyle değiştirdiklerinde, kanun numaralarını muhafaza etmekteler. Ortadan kaldırdıkları maddelerle ilgili numaralar boş tutulmakta, ilaveler olursa, işte, 20/A, 20/B, 20/C şeklinde de devam ederek, eski kanunla olan irtibatları bu şekliyle sağlanabilmektedir ama görüyoruz ki bu Türk Borçlar Kanunu’nda buna dikkat edilmemiş ve geçmiş kanunla ilgili bu numara noktasında uygulayıcılar açısından ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.

Yine, Adalet Komisyonunda çeşitli maddelerle ilgili, bu kanunun maddeleriyle ilgili değişiklikler söz konusu olmasına rağmen, gerekçeler değiştirilemediğinden, gerekçelerle maddeler arasında da bir uyumsuzluk söz konusu olabilmektedir.

Şimdi, bugün üzerinde konuştuğumuz ilk otuz maddelik kısımda da, özellikle 15’inci maddede yer alan beyaza imza noktasında da ciddi endişelerimiz vardır. Yani hukukumuza giren beyaza imza noktasında, yani boş bir kâğıda imza atan bir vatandaş, üzerinde nasıl bir şey doldurulursa onun aksini ispat edemediği sürece o üzerinde doldurulan hükümlerden mesul olmaktadır. Şimdi, beyaza imzayı kim atar? Yani durup dururken hiçbir kimse üzerine ne doldurulacağını bilmediği bir beyaz kâğıda imzayı nasıl atar? Tabii ki zorda kaldığından, sıkıntıda olduğundan, mecbur kaldığından dolayı böyle bir imzayı atmak durumunda kalır. Hukukun genel kuralları itibarıyla da zayıfı korumamız lazım. Şimdi, böyle bir imzayı atmış bir vatandaşımıza bir de sen bunu ispat et, sen bu imzanla bağlısın diyoruz. Bunun mutlaka bir kere daha gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yani biz zayıfı, zorda olanı korumak durumundayız. Bunun da özellikle değiştirilmesi ve hakkaniyete uygun bir şekilde tekrar ele alınması gerektiği kanaatindeyim.

Yine, genel işlem şartları noktasında bir yenilik söz konusu. 20 ve 26’ncı maddelerde bu bahsedilmiş. Tabii bu kanunun mehaz kanununa baktığımızda İsviçre Borçlar Kanunu’nda genel işlem şartları yok. Bu, Alman Borçlar Kanunu’ndan bize tercüme edilerek getirilmiş ama tabii ki Türkiye’de bu anlamda bir yeniliktir. Bunun uygulamada da faydalı sonuçları olacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bu genel işlem şartlarının da uygulamada faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Genel itibarıyla baktığımızda, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nda bir uyumsuzluk, dil konusunda, numaralandırma, madde numaraları, sistematik ve terminoloji noktasında bir uyumsuzluğun olduğu söz konusudur. Bunun bir şekliyle düzeltilmesinin Türk hukuku açısından önemli olduğunu vurguluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.

AK PARTİ Grubu adına Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay.

Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı üzerinde, birinci bölüm üzerinde partim adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hâlen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu “Birinci Kısım, Umumi Hükümler; Birinci Bap, Borçların Teşekkülü; Birinci Fasıl, Akitten Doğan Borçlar” şeklinde birinci kısmın tasnif edildiğini görürüz. Tasarıda bu şu hâli alır: “Birinci Kısım, Genel Hükümler; Birinci Bölüm, Borç İlişkisinin Kaynakları; Birinci Ayırım, Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri.”

Yürürlükteki Borçlar Kanunu’nda “Akitten doğan borçlar”, “Akdin inikadı”, madde 1-10; “Akitlerin şekli”, madde 11-16; “Borcun sebebi”, madde 17; “Akitlerin tefsiri muvazaa”, madde 18; “Akdin mevzuu”, madde 19-22; “Rızadaki fesat”, madde 23-31 ve “Salahiyete müstenit temsil”, madde 32-40” başlıkları ile düzenlenmiş iken, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda bu alt bölümler “Sözleşmenin kurulması”, madde 1-11; “Sözleşmelerin şekli”, madde 12-17; “Borç tanıması”, madde 18; “Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler”, madde 19; “Genel işlem koşulları”, madde 20-25; “Sözleşmenin içeriği”, madde 26-29; “İrade bozuklukları”, madde 30-39 ve “Temsil”, madde 40-48 şekline dönüşmüştür. Biz de tahlil ve değerlendirmemizde madde 1 ile 30 arasındaki düzenlemeleri ele alacağız.

Öncelikle belirtilmelidir ki tasarıda yürürlükteki kanunun düzenlenmiş olan bazı kurumlarında önemli sayılabilecek değişiklikler yapılırken kanunda düzenlenmemiş bazı konularda da yeni kurum ve hükümlere yer verilmiştir. Bu değişiklikler günümüzde ortaya çıkan birtakım yeni ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla yapılırken yenilikler yabancı hukuk sistemlerinde, özellikle İsviçre, Alman ve diğer ülke hukuklarında son zamanlarda gerçekleşmiş olan değişiklikler ve gelişmeler de göz önünde bulundurulmak suretiyle tasarıya konu edilmiştir.

Esasa ilişkin en büyük ve en anlamlı değişiklik kanunun adında gerçekleştirilmiştir. Bilindiği üzere yürürlükteki kanunun adı “Borçlar Kanunu”dur. Oysa Medeni Kanun’un ve hatta Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu gibi temel kanunların adının başında “Türk” sözcüğü yer almakta ve bu kanunlar “Türk Medeni Kanunu”, “Türk Ticaret Kanunu”, “Türk Ceza Kanunu” şeklinde anılmaktadır. Yine, bir temel kanun olan Borçlar Kanunu’nun adının başında “Türk” sözcüğünün yer almamış olmasının sebebi açıklanamazdı. Bu nedenle, tasarıda kanunun adı “Türk Borçlar Kanunu” olarak ifade edilmiştir.

Esasa ilişkin değişikliklerden bir diğeri ise kaynak İsviçre Borçlar Kanunu’ndan çeviri yapılırken yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bazı terimlerin gerçek anlamı ifade etmemesi veya edememesi sebebiyle düzeltilmeleri olmuştur. Bu sebeple yürürlükteki kanunda kullanılmış olan bu terim yanlışlıkları veya eksiklikleri düzeltilmiş veya giderilmiş ve mesela “borçların teşekkülü” yerine “borç ilişkisinin kaynakları”, “akitten doğan borçlar” yerine “sözleşmeden doğan borç ilişkileri”, “haksız muameleden doğan borçlar” yerine “haksız fiilden doğan borç ilişkileri”, “haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar” yerine “sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri”, “borçların hükmü” yerine “borç ilişkisinin hükümleri” tarzında ifadelere yer verilmiş, “borçların sükûtu” deyimi “borçların ve borç ilişkilerinin sona ermesi” şeklinde ifade edilmiştir.

“Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kısım, “Borç İlişkisinin Kaynakları” başlığını taşıyan Birinci Bölüm’ünün Birinci Ayırım’ında “Sözleşmenin kurulması” konusunda yeni bir hüküm, “Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi” kenar başlığını taşıyan 7’nci maddedir. Böylece, 7’nci maddeyle yeni bir düzenleme getirilmiş, yürürlükteki Kanun’da bulunmayan bu yeni hükümle, ısmarlanmadığı hâlde bir mal göndermenin öneri sayılamayacağı, böyle bir şeyi alan kişinin onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü olmayacağı açıkça ifade edilmiş, ısmarlanmayan şeyin yanlışlıkla gönderildiğinin anlaşılması durumunda onu alana, uygun bir sürede gönderene haber verme yükü getirilmiştir. Ismarlanmadığı hâlde gönderilen şeyi alan şahıs, bunu gönderene ancak haber verecek ama bunun yanında, o gönderilen şeyi geri göndermek veya saklamak ile zorunlu olmayacaktır.

Yine birinci bölümde karşılaşmış olduğumuz diğer bir yenilik, yazılı şekil konusunda tasarının 14 ve 15’inci maddelerinde yer almaktadır. 14’üncü maddenin ikinci fıkrasına, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ile uyumlu olarak, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinlerin de yazılı şekil yerine geçeceği hükmü eklenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbay, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

CELAL ERBAY (Devamla) – Buna bağlı bir diğer yenilik ise 15’inci maddenin birinci fıkrasına eklenen güvenli elektronik imzanın da el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğuracağına ilişkin hükümdür. Birinci Kısım’da en fazla dikkat çeken yenilik diye adlandırabileceğimiz husus, “Genel İşlem Şartları Hakkında Kanun” adıyla günümüz Alman hukukunda düzenlenmiş olan husus, bizim tasarımızın 20 ile 25’inci maddeleri arasında 6 maddeyle düzenlenmiştir. Bu düzenleme yapılırken yabancı kaynaklardan yararlanıldığı gibi, bu konuda yapılmış olan bilimsel çalışmalardan da istifade edilmiştir.

Ben, partim adına huzurunuzu yapmış olduğum açıklamalarla işgal ederken bu tasarıya emeği geçen herkese teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının birinci bölümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, Borçlar Yasası’nın da tıpkı diğer önemli yasalar gibi güncelleştirilerek günümüze uyarlanması bir kaçınılmaz olmuştur. Fakat Medeni Yasa, Ticaret Yasası ve Borçlar Yasası gibi köklü yasalar, Avrupa hukuk kültüründe olduğu gibi, ancak acil ve önemli zorunluluk durumlarında değiştirilirler. Bizde olduğu gibi yasa kökten kaldırılarak yerine yeni bir yasa düzenleme yolu seçilmemektedir. Değişiklik yapıldığı durumlarda bile bu yasalar ancak zorunluluk ölçüsünde, en geniş katılımın sağlandığı uzun süreli hazırlık çalışmalarıyla değiştirilmektedir. Bunun nedeni, bu tip köklü ve önemli yasaların değiştirilmesi sonucunda ortaya çıkan sorunlardır. Bu bağlamda iki sayın milletvekili Sayın Bakana soru sordular, Sayın Bakanın yanıtı ne yazık ki bir tercihe kilitlendi. Oysaki görüldüğü gibi, bazı tercihlerde de bazı sorunlar çıkmaza giriyor ve kilitleniyor.

Dün tümü üzerinde yaptığımız değerlendirmede özce belirttiğimiz gibi, bunun en basit örneği, yeni yasayla birlikte madde numaralarının değişmesidir, uygulamada madde numaralarının değişmiş olması ciddi sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca, tasarının hazırlanmasının en büyük gereksinimleri arasında yasanın dilinin arılaştırılması gösterilmektedir. Bu gereksinime ve değişime biz de katılmakla beraber, yapılan bazı değişikliklere yöntem ve içerik noktasında -hepsine- katılmak bizce olanaklı değildir. Elbette ki yasaları sadece hukukçular okumaz ve uygulamazlar. Bir bütün olarak tüm yurttaşlar kanunları okuyup anlama ve gerektiğinde kullanma hakkına sahiptirler. Yurttaşın yasalardan ve diğer düzenlemelerden yararlanması bakımından her tür kolaylığın yapılmasından da yanayız. Ancak yasa dilinin arılaştırılması adına neredeyse bir yüzyıldır kullanılmakta olan ve her biri hukuki bir durumu ya da olayı anlatmakta artık bir kavram hâline gelmiş kelimelerin, cümlelerin de değiştirilmesi ciddi sıkıntılara neden olmaktadır. Bu tür kavramlar gerek hukuk dilinde gerekse de günlük dilde kullanılmaktadır ve bu kullanım doğrultusunda yerleşmişlerdir. Değişen ve dönüşen sürece uygun bir ahenkle, altyapısıyla birlikte değişiklikler sağlanmalıdır diye düşünüyoruz.

Bakınız -diğer konuşmacılar da kısmen belirttiler- “temerrüt, icap, karz, vade” gibi sözcükler binlerce hukukçunun onlarca yıllık çalışmalarıyla özel bir anlam kazanmıştır. Ayrıca, “Muacceliyet ihbarı temerrüt ihtarı yerine geçer.”-tırnak içinde diyorum- gibi cümleler zaman içerisinde âdeta birer hukuksal özdeyişe dönüşmüşlerdir. “İcap” yerine “öneri”, “temerrüt” yerine “direnim” ya da “gecikme”, “vade” yerine “süre”, “ariyet” yerine “kullanma ödüncü”, “karz” yerine “tüketim ödüncü”, “gabin” yerine “aşırı yararlanma” demenin anlaşılır olması için de yeteri kadar istem ve refleksin kamuoyunda oluşmadığı düşüncesindeyiz.

Gerçi, tasarının son hâlinde “temerrüt” kavramı değiştirilmedi. Aynı şekilde, diğer yerleşmiş hukuki deyimler de süreç içinde gözden geçirilebilir diye düşünüyoruz çünkü eski terimlerin de -demin okuduğum, çok, yüzyıllık kullanılan o terimlerin de- tümünün yurttaşlar tarafından tam anlaşıldığını ve içselleştiğini de söylemek olanaklı değildir.

Bir de tasarıda dil ve kavram değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkan sorunların yanında, ayrıca anlam bozuklukları ve yetersizlikleri de söz konusudur.

30 maddeyi içeren birinci bölüme baktığımızda, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 2’nci maddesinde “sözleşmenin esaslı noktalarında” uyuşulursa sözleşmenin kurulmuş sayılacağı ifadesine yer verilmekte. Bununla beraber, sözleşmenin kurulmasında “esaslı olan ve olmayan noktalar” kavramı geliştirilmiştir. Durum böyle iken, yani “sözleşmenin esaslı noktaları” kavramı kullanılmışken “esaslı olmayan noktalar” yerine “ikinci derecedeki noktalar” ifadesini kullanmak isabetli olmamıştır diyoruz. Eğer “ikinci derecedeki noktalar” ifadesi doğru ise “sözleşmenin esaslı noktaları” yerine “birinci derecedeki noktalar” demek, yok eğer “esaslı noktalar” ifadesi doğru ise bu durumda “ikinci derecedeki noktalar” yerine de “esaslı olmayan noktalar” terimini tercih etmek gerekir.

Yine, 4. maddede, telefon yanında günlük yaşantımızın bir parçası hâline gelen bilgisayar yoluyla yapılan sözleşme görüşmeleri eklenmek istenmiştir. Değerli arkadaşlar, “bilgisayar gibi iletişim araçları” ifadesi doğru değildir çünkü bilgisayar bir görüşme aracı değildir. Yani bilgisayarla, bilgisayar üzerinden sağlanan İnternet görüşmeleri bir görüşme aracı ancak olabilir. Bu nedenle, maddedeki “bilgisayar” yerine “İnternet” ifadesinin kullanılmasının daha doğru olacağı kanısındayız.

Sayın milletvekilleri, günümüzde ulaşılan kütlesel üretim, sözleşmelerin de kütleselleşmesine yol açmıştır. Büyük miktarlarda mal, hizmet sunan işletmeler bu sözleşmelerden aleyhlerine olarak çıkabilecek sorunları bertaraf etmek için uzman hukukçulara çeşitli sözleşme tipleri hazırlatmaya başlamışlardır. Bu form sözleşmeler genellikle satıcının sorumluluğunu minimuma indiren sonuçları doğurur. Tüketici çoğu zaman yaşamın doğal akışı içerisinde bu sözleşmelerin hükümlerini okuyacak zamana sahip bile olmayabilirler. Genel işlem şartları güçlü ve örgütlenmiş satıcının karşısında zayıf ve ihtiyaç sahibi tüketiciyi “Ya kabul et ya da vazgeç.” seçeneğiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Tüm satıcıların aynı şekilde yaklaşımı tüketiciye başka bir şans bırakmamaktadır. Bu şekilde sözleşme serbestisi ilkesi yerini tek yanlı dayatmalara bırakmaktadır. Bu da öğretide gerekli öngörülen böyle bir düzenleme, uygulamada da son derece yoğun bir biçimde pratik kolaylıklar sağlayacaktır ancak genel işlem şartlarının yürürlük, yorum ve içerik denetiminin Alman Medeni Yasası’ndaki denetimle karşılaştırıldığında yetersiz olduğu açığa çıkmıştır.

Maddeler üzerindeki eksiklik ve çıkmazların maddeler görüşülürken değişiklik önergeleriyle düzeltileceğini umuyor ve diliyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Şahsı adına Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli üyeler; kaldığım yerden devam ediyorum.

25’inci madde ile genel işlem şartları hakkındaki düzenleme tamamlanmıştı.

Tasarının 26’ncı maddesi “F. Sözleşmenin içeriği” ve “Sözleşme özgürlüğü” kenar başlığı altında “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunun çizdiği sınırlar içinde özgürce belirleyebilir.” şeklindeki ifadesiyle 818 sayılı, hâlen yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu’nun, tabiri caizse, 19’uncu maddesini sadeleştirmiştir.

Yine, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 20’nci maddesinde “Butlan” kenar başlığı altında düzenlenen butlan hükmü, tasarının 27’nci maddesinde “Butlan” kenar başlığı altında düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, 818 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi, tabiri caizse, günümüz Türkçesi açısından daha anlaşılır hâle getirilmiştir.

Fakat, tasarının 28’inci maddesi, Borçlar Kanunu’nun hepimizin çok yakından bildiği gabin hükmünü, 21’inci maddede düzenlenen gabin müessesesini “Aşırı yararlanma” kenar başlığı altında düzenlemiş ve az da olsa bir farklılık getirmiştir. Dava açma süresi açısından bir farklılık getirmiştir ve mağdurun tavrını, tarzını ortaya koymasına yönelik seçenek mahiyetinde bir farklılık getirmiştir. İlgili bölümü okuyorum: “Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” demektedir tasarı. Bu, yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 21’inci maddesinde: “…mutazarrır bir sene zarfında akdi feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.

Bu müddet, akdin inikadından itibaren cereyan eder.” Yani 21’inci madde bir yıllık süreyi akdin oluşum anından itibaren başlatıyordu, bir yılın dolmasıyla birlikte hak düşürücü süre mahiyetinde dava ikame etme yetkisi sona eriyordu mağdur açısından. Yeni düzenleme, her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlamak suretiyle beş yıl içerisinde mağdurun dava açabileceğini hükme bağlamıştır.

Efendim, Borçlar Kanunu’nun “IV:Akit yapmak vaadi” kenar başlığı altındaki hükmü tasarının 29’uncu maddesinde “IV. Önsözleşme” kenar başlığı altında düzenlenmiştir ve birinci bölüme dâhil olan son maddemiz, 30’uncu maddemiz ise Borçlar Kanunu’nun 23’üncü maddesinde düzenlenen “F. Rızadaki fesat / I. Hata / 1. Hatanın hükümleri” kenar başlığı altındaki hükmü 30’uncu madde olarak, “G. İrade bozuklukları / I. Yanılma / 1. Yanılmanın hükümleri” kenar başlığı altında “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” şekline dönüştürülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbay, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CELAL ERBAY (Devamla) – Efendim, ben tekrar Türk Borçlar Kanunu Tasarısı huzurunuza gelinceye dek bu hâli almasına yönelik gayreti olan herkese teşekkür ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, bölüm üzerinde başka bir söz talebi yok.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.06

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde birinci bölüm üzerinde konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi birinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Lütfen, soru sormak isteyenler sisteme girsinler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, geçen birleşimde soru-cevap için sisteme girilmişti. Onun geçerli olması lazım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, sistem kapanmış. Dolayısıyla elimizde soru soran sayın milletvekillerinin listesi yok. Şimdi süre veriyorum, soru sormak isteyenler sisteme girebilirler.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Borçlar Kanunu’nu müzakere ediyoruz. Tabii, Borçlar Kanunu müzakere edilirken Türkiye’deki adaletin içinde bulunduğu durumu da izah etmek lazım. Bugün Türkiye’de maalesef bu Bakanın Bakanlığa gelmesiyle adalet çok büyük miktarda bağımsızlığını kaybetmiş ve zedelenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu kendi hesabına gelmeyen atamaları yaptığı zaman Hâkimler ve Savcılar Kurulu toplantısını terk etmiştir. Adaletin işlemesini sağlayan hâkimlerin güvencesi kaldırılmıştır. Erzincan Savcısı bir cemaat hakkında soruşturma açmış fakat hemen bu iş Adalet Bakanlığınca örtbas edilmeye çalışılmış ve Erzurum’daki Başsavcılığa bu konuda yeniden bir soruşturma açılmış. Erzincan Başsavcılığı bu cemaatle ilgili olarak herhangi bir yerde bir araştırma yapmaya başlamadan bir gün önce de Erzurum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıda kefalet sözleşmeleri kapsamında bankaların kredi sözleşmelerini yeniden düzenlemeleri gerektiğine dair yorumlar yapılmaktadır. Şöyle ki: Bankaların kredi kefaletleriyle uygulamada kefilin eşinin rızasının alınmasıyla ilgili geriye dönük uygulama yapabileceklerinden bahsedilmektedir. Bu tasarı kanunlaştığı takdirde geriye dönük olarak söz konusu düzenlemeler yeniden yapılabilecek midir? Bu durumda mevcut kredi borçluları bundan olumsuz etkilenmeyecek midir? Mesela on yıl vadeli kredi alanların dahi üç beş yılda ödemelerini tamamlamalarının istenmesine yol açılmayacak mıdır? Bu konuda tasarının yeterince açık olmadığı ve tartışmalara yol açacağı iddialarını nasıl değerlendirmektesiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.

Birincisi: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, haksızlık yapıldığı gerekçesiyle başvurmuş borçluların borç takibinin durdurulmadığı ve mağdur edildikleri yönünde iddialar söz konusudur. Takibatın kaldırılması İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/3’üncü maddesi gereğince yapılması gerekiyor. Buna rağmen aykırı uygulamaların önüne geçilebilecek midir bu tasarıyla?

İkincisi de: Motorlu taşıtlar vergisini ödeyemediği için ekmek teknesi olarak kullandığı traktörünü, kamyonunu, minibüsünü veya otobüsünü bağlatan vatandaşlarımızın borçlarının kolay ödenebilir hâle getirilmesi konusunda bir çalışma tasarıda yer almakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, bu Çek Kanunu mağdurları bir feryat figan içerisinde, bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Çek mağdurlarının, karşılıksız çek mağdurlarının ödemeleri için, ödeme gücüne kavuşmaları için tutukluluk hâllerini ertelemek yönünde bir düşünceniz var mı, bu yönde bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuyu bu mağdurların ailelerine de açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Manisa’da ilçe seçim kongresinin iptaliyle ilgili sulh hukuk mahkemesi hasımsız olarak dava görmüştür. Bu doğru mudur? Muhatap Milliyetçi Hareket Partisi olduğuna göre görülen dava ne kadar sağlıklıdır? Yoksa yandaş medya yanında yandaş yargıçlar mı oluşturulmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tarım kredi ve Ziraat Bankası borçları dolayısıyla çiftçiler çok büyük bir mağduriyet içerisindedirler. Özellikle kefilleri ve kendileri hacizlerle karşı karşıya kalmış, bazıları da icra dairelerine düşmüşlerdir. Bu yönlü olarak acaba Bakanlığınız veyahut da Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Bu insanlar özellikle bunu bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, önemli bir temel kanun görüşüyoruz. Şunu merak ediyorum: Bu kanunda yeni kaç hüküm konmaktadır, daha önce olmayan kaç hüküm bu kanunda bulunmaktadır? Kaç maddede esaslı değişiklik yapılmış olmaktadır? Kaçında ise sadece dili sadeleştirmek şeklinde hükümler yeniden kurulmuştur? Bu hususu cevaplamanızı rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

Sayın Bakan, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu bu sene niye tartışılır hâle geldi günlerce? Bu tartışmanın özü, nedeni nedir? Özellikle üst düzeyde siyasetçilerin, Cumhurbaşkanı ve Başbakan hakkında kararları veren, olumlu kararlar veren savcılarla niye bu kadar uğraşıyorsunuz?

Diyarbakır’da güvenlik kuvvetlerine taş atan çocukların sorununu çözeceğim diyorsunuz -sizin iddianız var- bu konuda çalışmanız var mı?

Çek mağdurlarının çilesi ne zaman sona erecek?

Yargıyla niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Anayasa Mahkemesiyle, Yargıtayla, Danıştayla, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla niye bu kadar uğraşıyorsunuz? Sözde yargı bağımsızlığını savunuyorsunuz, uygulamanız aynen Başkanın yaptığı gibi, antidemokratik uygulamalarla uğraşıyorsunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünlütepe…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana şunu yöneltmek istiyorum: Hukuki bir ilişkiden dolayı ceza sisteminin uygulanması hukuk devletiyle bağdaşır mı? Hâlihazırda cezaevlerinde hükümlü bulunan çek mağduru insan, hükümlü sayısı kaçtır?

Ayrıca, çeklerden dolayı cezayı kaldırıp kaldırmayacağınızı, cezada ısrarcı olup olmadığınızı öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Yargı reformu çerçevesinde, yargının tamamen siyasallaştırılması ve AKP’lileştirilmesi çalışmaları devam ediyor mu -gizli bir şekilde hem de-?

İkinci sorum: Çek, Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş bir kambiyo senedidir. Çekteki karşılıksız çek keşide etme suçu suç genel teorisi içerisinde hangi sorumluluk esasına dayanmaktadır ve Avrupa ülkelerinde, ABD’de karşılıksız çek keşide etme suçu var mıdır? Çekin senetten, kambiyo senedinden ne farkı vardır? AKP olarak karşılıksız çek keşide etme suçunda verilen cezanın kaldırılması isteniliyor mu, istenilmiyor mu? Çok açık yanıt istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yeni…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, Çarşamba’da yaptığınız adalet sarayı için size çok teşekkür ediyorum.

Samsun’da yapımına karar verilen ve projesi tamamlanan muhteşem adalet sarayının temelini ne zaman atacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Bakan önce bu soruya cevap versin(!)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Yeni’nin sorusundan başlıyorum, ısrarlar üzerine. Görüşmekte olduğumuz Türk Borçlar Kanunu’nun geneli ve bölümüyle ilgili bir soru olmadığı için Sayın Yeni’nin bu sorusuna yazılı olarak cevap vereceğimi ifade ediyorum.

Diğer konulara gelince, yine sondan itibaren devam ediyorum. Sayın Ali Rıza Öztürk’ün bir sorusu oldu. O da aslında bu yasanın konusuyla alakalı değil. Yargı Reformu Strateji Belgesi’yle yargıyı siyasallaştırmak için niçin uğraşıyorsunuz, anlamına gelen bir soru tevcih ettiler.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Çalışma gizli bir şekilde devam ediyor mu?” dedim

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Oysa devam eden çalışmayı ifade etmek istiyorum. O da şudur: Yargı Reformu Strateji Belgesi 2006 yılından itibaren başlamış bir çalışma, bugün yapılmış bir çalışma değil. Avrupa Birliği müzakere sürecinde 23’üncü faslın görüşmeleri doğrultusunda bu faslın gayriresmî açılış kriterlerinden bir tanesi yargı reformu stratejisinin hazırlanmasıdır. Bu çerçevede bu fasılla ilgili hazırlık yapılır iken yargının tüm paydaşlarının katıldığı, Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkememizin, askerî yüksek yargı organlarının, Barolar Birliğinin, Noterler Birliğinin ve yükseköğretim kurumlarını temsilen temsilcilerin olduğu bir ekip tarafından çalışılmış ve bir mutabakat zaptına bağlanmış bir çalışmadır bizim çalışmamız. Ortada iki tane çalışma var, birbirine karıştırılıyor. Yargı Reformu Strateji Belgesi mutabakat ile oluşturulmuş bir belgedir, Sayın Öztürk.

Bu belgenin oluşumunda biraz önce saydığım unsurlar yer almıştır ve şu on temel prensipte mutabık kalınmıştır ve imza tahtında bu mutabakat zaptına bağlanmıştır: Yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, yargının tarafsızlığının geliştirilmesi, yargının verimliliği ve etkinliğinin artırılması, yargıda mesleki yetkinliğin artırılması, yargı örgütü yönetim sisteminin geliştirilmesi, yargıya güvenin arttırılması, adalete erişimin kolaylaştırılması ve uyuşmazlıkları önleyici nitelikteki tedbirlerin alternatif çözüm yollarının geliştirilmesi, ceza infaz sisteminin geliştirilmesi, ülkemizin ihtiyaç duyduğu Avrupa Birliği sürecindeki yasaların Meclisten geçirilmesi. Bu on temel prensipte mutabakata varılmıştır, bu mutabakat imza altına alınmıştır. Dolayısıyla, bizim hazırlamış olduğumuz Yargı Reformu Strateji Belgesi Adalet Bakanlığının kendi başına yaptığı bir çalışma olmayıp, yargının tüm paydaşlarının görüşleri alınmak suretiyle ve mutabakatla ortaya konulmuş bir belgedir.

İkinci bir belge, yargı reformu stratejisinde yer alan hususlara ait yol haritası ya da eylem planı dediğimiz şey, bu reformların, bu değişikliklerin hangi sürede, hangi öncelikle yapılacağına dair belgedir ki, burada farklı görüşler var. Burada bir mutabakat söz konusu değil ancak yüzde 90’ı üzerinde bir mutabakat var gene eylem planının, belli konularda da ve belli kurumlarımızın rezerv koyduğu hususlar da var. Bu süreç Parlamento aşamasına geldiği zaman, elbette ki komisyonlarımızda, siyasi partilerimizde, Genel Kurulumuzda belli bir müzakere sonrasında bir olgunluğa taşınacaktır diye düşünüyorum. Bu açıdan, yapılmakta olan çalışma, bugün yayınlanmış olan İlerleme Raporu’nda da hak ettiği yeri alan bir çalışmadır. Yargı Reformu Strateji Belgesi Türkiye’nin Ulusal Program’da gündemine aldığı, yapmayı taahhüt ettiği bir belgedir. Biz bu yükümlülüğümüzü yerine getirmiş oluyoruz bununla ama buna ait eylem planı kısa, orta ve uzun vadede gerçekleştirilecek olup, bu eylem planındaki öncelikler tartışılmaktadır. Son derece normal bir tartışmadır. Medeni zeminde bu tartışmaları yapacağız ve Türk yargısının da diğer konularda olduğu gibi, Avrupa Birliği yolculuğumuz sürecinde adaptasyonunu sağlamaya çalışacağız. Yapılan çalışmalar bundan ibarettir. Bunun altında başka maksatlar aranmamalı kanaatindeyim.

Bunun dışında, birden çok soru soran arkadaşlarımız, Sayın Ünlütepe, diğer soru soran arkadaşlarımız, Çek Yasası’yla ilgili Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önemli ama bekleniyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Çek Yasası’yla ilgili, Ticaret Yasası’nın konusu olmakla beraber önemine atfen ben de ifade edeyim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Borçlarla da ilgili Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Evet.

Adalet Komisyonumuzda Hükûmetimizin sevk etmiş olduğu bir tasarı var. Meclis tatile girmeden önce görüşülmesine başlanmış ancak daha sonra, işte, bir alt komisyon çalışması devam eden bir tasarı. Burada “çek mağduru” ifadesi kullanılıyor, doğru. Bu çeki keşide etmekten dolayı ve ödeyememekten dolayı cezaevinde olan, cezaevine girme tehdidi altında olan insanımız var, yurttaşlarımız var. Ancak olay sadece çekin borçlusu açısından değerlendirilebilecek bir olay değil. Bu çekin bir de lehtarı var, alacaklısı var. Dolayısıyla, olayı çek borçlusu, çek alacaklısı ve genel olarak piyasada dönen çek miktarı ve bu çek aracılığıyla temin edilen likidite ihtiyacının ekonomiyi etkileme potansiyelini beraber değerlendirmek zarureti var. Gene Meclis yasama tatiline girmeden önce yapılan bir değerlendirme toplantısında yaklaşık 200 katrilyonun üzerinde, piyasada likit yerine kullanılan, nakit para yerine kullanılan çek miktarı olduğu yetkili organlarda belirtildi. Şimdi…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz tamamlanmıştır. Lütfen toparlayınız.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hemen kapatıyorum Sayın Başkanım.

Bu miktarda çekin yerine ikame edeceğiniz bir alternatif koymadan çeke mevcut olan güveni sarsacak bir tedbiri almanız, piyasadaki faiz oranlarından tutunuz ekonomik dengeleri etkileyebilecek çapta bir hadisedir. Evet, cezaevine düşmüş ya da düşme riski altında olan insanların sorunu bizim sorunumuzdur, komisyonda bekleyen Çek Yasası’na ait çalışmaları bir an önce başlatacağız. Hükûmetin diğer bakanlıklarıyla bir koordine içerisinde ve komisyondaki partilerden değerli üye arkadaşlarımızla bir mutabakat noktasında arayışımız devam edecek ve ümit ediyorum bütçe görüşmeleri başlamadan önce bu konuda düzenleme bekleyenlere bir müjde vermek nasip olur. Bununla ilgili gayretimiz, çalışmamız var. Siyasi parti temsilcilerimizle bu diyaloğu önümüzdeki haftadan itibaren devam ettireceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddenin başlığını okutuyorum:

BİRİNCİ BÖLÜM

Borç İlişkisinin Kaynakları

BİRİNCİ AYIRIM

Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

A. Sözleşmenin kurulması

I. İrade açıklaması

1. Genel olarak

(x) 321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

MADDE 1-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sözleşme taraflarının irade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.”

Ahmet Gökhan Sarıçam

Kırklareli

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 1. maddesinin üst başlığındaki kuruması kelimesi yerine yapılması kelimesinin yazılmasını, birinci fıkrası sonunda yer alan kurulur kelimesinin metinden çıkarılmasını, yerine yapılmış olur ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal, Mehmet Şandır, İzzettin Yılmaz

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge hakkında Faruk Bal, Konya Milletvekili…

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu’nun görüşülmesine yüce Mecliste başlanılmıştır. Ancak başlanıldığı ilk maddesi itibarıyla da yanlışlar zincirinin ilk halkasını sizlere arz etmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, Türk Borçlar Yasası’nın dilinin eski olduğuna dair kanaat herkesin paylaştığı bir kanaattir. Bu maddede de, 1’inci maddede de “Akdin inikadı” şeklinde başlayan hükmün elbette değiştirilmesi lazım. Ancak burada ölçü, yaşayan Türkçenin kanun dili hâline gelmesi gerekmektedir. Oysa tasarıda “Sözleşmenin kurulması” şeklinde garip bir hükme yer verilmektedir. “Sözleşmenin kurulması” tabiri Latin kökenli dillerden “contract” kelimesinin Türkçeye çevrilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa yaşayan Türkçede “sözleşme kurmak” değil “sözleşme yapmak” diye bir ibare vardır. Şimdi, bu “sözleşme kurmak” şeklinde dilimize girer ise Borçlar Kanunu’muzun 1’inci maddesini anlama ihtiyacını hisseden bir İngiliz, bir Fransız, bir İtalyan uygun çevrildiği takdirde bunun ne anlama geldiğini anlayabilir ama Türk hukukçusu niçin “sözleşme yapmak” kelimesi yerine “sözleşme kurmak” gibi bir tabirin kullanıldığını anlamakta zorluk çekecektir. Anlayamadığı için buna anlam yüklemeye çalışacaktır. Dolayısıyla yüklenecek anlam da kanunun özü ile, sözü ile değişik bir şekilde yorumlanmasına neden olacaktır.

Ne kadar yanlıştır bu “kurmak” kelimesi? Şu kadar yanlıştır: Türkçede “kurmak” kelimesi ile ilgili bizim tespit edebildiğimiz on altı ayrı anlam vardır. Bu anlamlar içerisinde “şirket kurmak” vardır, “saat kurmak” vardır yani “kurmak” kelimesinin kullanılabildiği anlam içerisinde “plan kurmak” vardır, “hayal kurmak” vardır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Turşu kurmak” da vardır.

FARUK BAL (Devamla) – Evet “turşu kurmak” vardır. On altısını da sıralamayacağım ama bunların içerisinde bir tanesi “sözleşme kurmak” şeklinde “kurmak” kelimesine anlam yüklenememektedir.

Dolayısıyla bu yanlışın düzeltilmesi için vermiş olduğumuz önerge ilk andan itibaren Sayın Komisyon ve Sayın Bakanlık tarafından reddedilmiş olması kanun tasarısının hazırlanmasındaki şaşı bakışın değişmeyeceği anlamına gelmektedir. Bu şaşı bakışın değiştirilmesi gerekmektedir. Çünkü bu şekilde başlanılan görüşmeler neticelendiği takdirde borçlar hukuku uzmanlarının, üstatlarının ifadesine göre özel hukuk alanında bir cinayet işlenecektir. İşlenecek olan bu cinayetin suç ortağı olmamak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak İç Tüzük’ün verdiği tüm imkânları kullanarak bu cinayetin önlenmesine gayret edeceğiz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Yapmak” kaç anlama geliyor?

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, “yapmak” gayet basit bir Türkçedir. Bana laf atarsanız cevabı hazırdır. “Yapmak” kelimesi gayet basit bir Türkçedir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İnşaat yapmak, yemek yapmak, tatil yapmak…

FARUK BAL (Devamla) – Dinleyin beni, anlatayım o zaman, dinleyin beni. Her dilde iki tane temel fiil vardır; biri etmektir, biri yapmaktır. İsterseniz bunu birkaç dilde de size örnek olarak verebilirim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tatil yapmak, yemek yapmak…

FARUK BAL (Devamla) – Türkçede de bu etmek ve yapmak fiili dilin temel iki tane fiilidir. Bu iki temel fiilden konuşma dilinde yararlanıldığı gibi, yazı dilinde de yararlanılır. Kanun dilinde de yararlanılması gerekir. Niçin yararlanmıyorsunuz da oradan laf atıyorsunuz? Bana laf atmayın. Laf atmakla sözümü kesmeyin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “Yapmak” elli anlama geliyor.

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen…

Sayın Bal, siz de lütfen Genel Kurula hitap edin.

FARUK BAL (Devamla) – Milletvekili davranışına uygun bir şekilde davranın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Laf atmak vardır milletvekiline.

FARUK BAL (Devamla) – Evet, “yapmak” kelimesi, yaşayan Türkçenin iki temel fiilinden birisidir, her dilde olduğu gibi. Yaşayan Türkçenin bu iki temel fiilinden birisini kullanmaktan kaçınmanın anlamı nedir? Hiçbir dil bilimcisinin izah edemeyeceği bir şekilde, onun yerine “kurmak” kelimesinin kullanılmasının anlamı nedir? “Kurmak” kelimesinin kullanılmasının bir tek anlamı vardır; o da, İtalyanca, İngilizce, Fransızca gibi Avrupa dillerinden gelen “sözleşme yapmak” anlamındaki “contract” kelimesinin Türkçeye çevrilmesi gayesinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – …Türkçeye çevrilmesi gibi bir ucube gayretten ortaya çıkmaktadır. Bu, Borçlar Kanunu’nu bozacak bir ifadedir. Borçlar Kanunu’nun bu kadar sakil bir şekilde bozulmuş olması, ilerideki yıllarda bu kanunu uygulayacak olan uygulayıcıların sizlere yükleyeceği vebal olacaktır. Bu vebalin altından kalkabilmeniz için sizi uyarıyoruz.

Temenni ederiz ki, yüce heyet önergemizin anlamını idrak etmiştir. Hepinizi bu anlama idrak şeklinde bir oy kullanmak suretiyle Borçlar Kanunu Tasarısı’nın olgunlaştırılmasına destek olacağınızı ümit ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum ve işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Sözleşme taraflarının irade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.”

Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli:

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Tasarının ikinci fıkrasının anlatımının daha anlaşılır ve netlik ifade etmesi amacıyla iş bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir