Manevi Tazminat Davasına Esas Hakkında Beyan

Manevi Tazminat Davasına Esas Hakkında Beyan
Manevi Tazminat Davasına Esas Hakkında Beyan

Manevi Tazminat Davasına Esas Hakkında Beyan Dilekçesi

… ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE

DOSYA NO:

DAVALI:

VEKİLİ:

DAVACI:

VEKİLİ:

KONU: Esas hakkında beyanlarımızdır.

AÇIKLAMALAR  :

1- Mahkemenizde görülmekte olan söz konusu dava ile müvekkilimin, davacının oğlunu arayarak hakaret ve tehdit ettiğinden bahisle manevi tazminat talep etmektedir.  

2- Dosya kapsamında dinlenen davacı tanığı ……….. beyanında;  ” davalı, annem ……….. ile  değil benimle konuşmak için aradı , benim hopörlörü açtığımı bilmediğini düşünüyorum , ben o akşam olaydan sonra şikayetçi oldum annem o zaman şikayetçi olmayı düşünmedi , fakat daha sonra olaylar daha büyüyünce karşı taraf davalar açmaya başladı bunun üzerine karşı tarafın tutumundan dolayı annem de daha önce şikayetçi olmaması ve iyi niyetli olmasına rağmen , karşı taraf iyi niyet göremeyince niye yanına kar kalsın diyerek bu davayı açmıştır,” demiştir.

Tanık beyanında yukarıda açıkça göreceği üzere; davacı olayın tarafı değildir. hukuki açıdan gıyaben hakaret suçunun dahi unsurları oluşmamıştır.

Yine dosya kapsamında dinlenen diğer davacı tanığı …: “hopörlerin sesinin açık olduğunu davalı tarafın bu esnada bilip bilmediğini bilmiyorum, davalı oğluma annenle görüşmek istiyorum telefonu ona ver şeklinde bir talebi olmadı. ” demiştir. Dolayısıyla müvekkilimin davacıya yönelik herhangi bir erişim ve ulaşım için çabasının olmadığı görüleceği üzere davacıya yönelik herhangi bir hakaret ve tehditte söz konusu olamaz.

3-Davacının işbu davayı açmada hukuki anlamda bir yararı söz konusu değildir. Çünkü hiçbir şekilde konunun muhatabı değildir. Israrla kendisini muhatap etmesi durumu tarafımızca anlaşılamamaktadır.

Hukuken manevi tazminat şartlarının unsurları iş bu davanın açılımında oluşmamıştır. Şöyle ki manevi tazminat istenmesi için öncelikle dava açan kişinin dava konusu olay ile ilgili haklarının zedelenmesi gerekmektedir. Davacının dava açmakla hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, haklarını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. Oysaki davacının bu davayı açmasında hukuki bir yararı söz konusu değildir. Nitekim 6100 sayılı HMK’nun 114. maddesinin “4” fıkrası ile hukuki yarar dava şartı olarak düzenlenmiş olup, 115. maddesine göre de mahkemece istek olmaksızın resen gözetileceği açıktır. İş bu davanın dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekir.

“Mahkemece sanığın, telefona çıkan katılan …’e yönelik “ senin ananı sinkaf edicektim ancak etmedim, ananı avradını sinkaf ederim” şeklinde hakaret ettiğinin kabul edilmesi karşısında sanığın eyleminin katılanın annesi olan katılan …’e yönelik olmadığı anlaşılmakla” ( Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2015/8983 E.-2015/13067 K. )

Yukarıda verilen karardan da anlaşılacağı üzere davacının belirtmiş olduğu biçimde herhangi bir hakkının zedelenmesi söz konusu değildir.

4- Ayrıca müvekkilimin haberi olmadan ses kaydını almaları hukuka aykırı bir delille açılan bu davanın reddi gerekmektedir. Davacı iş bu davasını açarken hukuka aykırı delil kullandığını dava dilekçesinde “görüşmeyi kayıt altına almıştır” diyerek ikrar etmektedir.

” Somut olayda hüküm, tek ve belirleyici olarak hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan görüşme kayıtlarına dayandırılmıştır. Hâlbuki Cumhuriyet Başsavcılığı, yasal çerçevede verilmiş meşru bir dinleme kararına dayanmadığından yapılacak bir soruşturma ya da kovuşturma için değerlendirilebilecek yasal bir hukuki delil niteliği bulunmadığından bahisle davalı hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Dolayısıyla söz konusu delilin elde edildiği koşullar, onların gerçekliği ve güvenilirliği üzerinde ciddi şüphe doğurmaktadır. Bu nedenle, hukuka aykırı şekilde elde edilen görüşme kayıtlarının, tek ve belirleyici delil olarak kullanılması, yargılamanın hakkaniyetini zedelemektedir. İki kişi arasında özel olarak yapılan görüşmenin, hukuka aykırı bir biçimde kayıt altına alınması ve yine hukuka aykırı bir biçimde internet ortamında yayınlanması sonucu ortaya çıkan hukuka aykırılığın, yargılamanın bütünü yönünden adil yargılanma hakkını ihlal eder mahiyette olduğu açıktır.” ( Yargıtay 4. HD 2018/5125 E. – 2019/1595 K. )

Dosyadaki kanıtlardan; ses kaydının yasaya aykırı olarak, gizlice elde edildiği anlaşılmaktadır. Gizli yollardan ses kaydedilmesi müvekkilimin kişilik haklarına saldırı oluşturur.

“Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin yargılamada değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 Sayılı CMUK’nda gerekse de 5271 Sayılı CMK’nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 Sayılı CMUK’nun 254/2. maddesinde “Koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiş, 5271 Sayılı CMK’nun 206/2-a maddesinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlendiği gibi Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlandığından ve bu Anayasal kural, her ne kadar, ceza yargısına dair gibi görünse de, tüm yargı çeşitleri, bu arada adlî yargı bütünü içinde yer alan hukuk yargısı bakımından da geçerlilik taşıyan bir düzenleme konumunda olduğu, yargısal uygulamalarda kabul edilmiştir.

Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizliliği diye ifade edilen ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin, kişinin özel hayatı cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil ceza mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira, hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. ( Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank.1995, s.116 vd. )

6100 Sayılı HMK öncesindeki yargısal uygulamalarda somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde yargılamada kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Ancak, Anayasanın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesi ile Anayasanın 38/6. maddesindeki hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin hiçbir şekilde yargılamada kullanılamayacağı yolundaki düzenleme ve yukarda açıklanan 6100 Sayılı HMK’ nun 189/2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı ( yaratılmış veya elde edilmiş ) delillerin hiçbir şekilde ispat aracı olarak kullanımı artık mümkün değildir.

Bir delilin mahkemece kabul edilmesi için, o delilin usulsüz ve hukuka aykırı olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesi şarttır. Yasak delilin kapsamına hukuka aykırı bir şekilde yaratılan deliller ile hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen deliller girdiğinden artık bu kapsamda kabul edilen deliller hiç bir şekilde hukuka uygun ve meşru bir delil olarak kabulü olanaklı değildir.” ( Yargıtay 3. HD  2016/14742 E. – 2017/2577 K. )

TALEP VE SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerin dikkate alınarak;

Davacı tarafın kötüniyet ile açılan işbu davanın hukuki yarar olmadığından reddine karar verilmesini talep ederiz. tarih

                                                                                                                         Davalı Vekili

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir