ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO:
BİRLEŞEN DOSYA NO:
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVACI :
VEKİLİ :
KONU : Davacı tarafından verilen 27.10.2022 tarihli cevaba cevap dilekçesine karşı cevaplarımızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR
Adana 1. Noterliğince düzenlenen 25.07.2022 tarihli ……. nolu azilnameler ile davalı MŞ vekillik görevinin sona erdiği belirtilmiştir. Bahsedilen bu azilnameler MŞ TEBLİĞ EDİLMEMİŞ. …… nolu azilname ise 02.08.2022 tarihinde K. tapu Müdürlüğüne tebliğ edilmiştir. Uyuşmazlığa konu olan taşınmaz 08.08.2022 yılında MŞ tarafından emlakçılık işi ile uğraşan HG satılmıştır. İşbu azilnamelere dayanarak tapudaki işlemin geçersiz olduğu yönündeki iddia MŞ ve HG yöneltilmiş ve bu iddialar neticesinde oluşan uyuşmazlığı mahkemeye ikame edilmiştir. Müvekkilimiz CÇ ise yatırım amacıyla 11.08.2022 tarihinde taşınmazı HG gerekli tapu işlemlerini yaparak satın almış, tapuda yazan değeri de ödemiştir. Davacı tarafından öne sürülen müvekkilimizin kötüniyetli olduğuna dair iddiaları ve de TMK 1024 ve 1025 maddelerinin uygulanması yönündeki beyanının asılsız olması nedeniyle tarafımızca kabulü mümkün değildir.
11.08.2022 tarihinde tapuya kayıtlı malik HG ile müvekkilimiz CÇ 110.000 TL bedel karşılığında taşınmazın mülkiyetinin devri işlemi yapılmıştır. Müvekkilimiz tapu kütüğüne
dayanarak işlem yapmış ve taşınmazın bedelini ödemiştir. Nitekim TMK madde 1023’te de belirtildiği üzere tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur ifadesi yer almaktadır. İyiniyet kanunda karine olarak yer almakla beraber aksini iddia eden kişinin bunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlaması gerekmektedir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2020/1728 E., 2021/6325 K. Nolu kararında da “bilindiği üzere, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı iptal- tescil istekli davalarda, vekilden temlik alan kayıt malikinin kötü niyetli olduğunun ispat yükümlülüğü davacıya aittir. “Üçüncü kişiler, hukuki işlemin yapıldığı anda iyi niyetli olmalıdırlar. İyiniyet karine olarak var sayılır. Aksini ispat, bunu iddia edene düşer.” (Prof. Dr. Fikret EREN Borçlar Hukuku Genel Hükümler. 24.Baskı 508.sayfa)” ifadelerine yer vermiştir.
Replik dilekçesinde müvekkilimiz CÇ diğer davalılar ile yakın arkadaş olduğuna dair soyut ve genel iddialar yer almakta ve aradaki arkadaşlık bağının detaylarına ilişkin herhangi bir somut delil bulunmamaktadır. Gerçekte de CÇ uzun zamandır ticaret hayatında yer almakta ve Adana’da ikamet etmektedir. Davalılarla aralarında “yakın arkadaşlardır” denilebilecek hiçbir delil veyahut kanıt bulunmamaktadır. Bu sebepledir ki müvekkilimizin üçüncü iyiniyetli kişi sıfatına haiz olması nedeniyle tapuya güven ilkesi gereğince taşınmazın mülkiyetini kazanmıştır ve bu hakkı korunmalıdır.
Nitekim Yargıtay 1. HD. Esas: 2021/ 1592 Karar: 2021 / 4618 23.09.2021 tarihli kararında da; Ancak, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Şeklinde hüküm tesis edilmiş olup davacının davalıların yakın arkadaş olduğunu iddia ettiği soyut ve genel ifadelerin asılsız olduğu, bu şekilde yüzeysel bir iddianın müvekkilimiz için ciddi mağduriyetlere yol açacağı açıktır.
Yine Yargıtay 14. HD. 2019/2267 E. 2020/8693 K. 22.12.2020 tarihli kararında “Davalı … ile … arasındaki satış işleminin, satış vaadi sözleşmesini etkisiz hale getirmek amacıyla el ve
işbirliği içerisinde yapıldığı şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanamadığından …’in kötüniyetli olduğu söylenemez.” Şeklinde ifade ettiği üzere üçüncü kişinin kötüniyetli olduğunu şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir.
Davacının bir diğer iddiası ise uyuşmazlığa konu taşınmazın rayiç bedelinin altında satıldığı ve bu nedenle kötüniyetli olduğudur. Taşınmazın rayiç bedelin altında satılması tek başına üçüncü kişinin kötüniyetli olduğunu göstermemekte kaldı ki tapudaki bedel ve tüm masraflar ödenmiştir. Rayiç bedel ile ödenen bedel arasındaki olası bir orantısızlığın tek başına yapılan işlemin muvazaalı olduğunu ya da üçüncü kişinin kötü niyetli olduğunu ispat etmek için yeterli olmayacağı yönünde Yargıtay 1. HD. Esas: 2019/ 3920 Karar: 2020 / 237: 20.01.2020 tarihli kararında şu ifadeleri kullanmıştır; “Ayrıca, her ne kadar resmi akitte gösterilen bedeller akit tarihindeki gerçek değerlerden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.” Aynı yönde Yargıtay 1. HD. 2020/1728 E. , 2021/6325 K. nolu kararında taşınmazın bedelinin düşük belirlenmesinin tek başına kötüniyeti ispat etmeye yeterli olmayacağını belirtmiştir ‘…taşınmaz bedelinin çok düşük olduğundan hareketle davalı …’ın kötü niyetli olduğu sonucuna varılmış ise de, bilirkişilerden alınan ilk raporlar ile gerçek satım bedeli arasında aşırı bir fark olmadığı açıktır. Bilirkişilerden alınan ek rapordan önce ise, ilgili belediyeden taşınmaza ilişkin belgeler getirtilerek arsa vasfı esas alınmak suretiyle bedel hesaplanmış ve böylece ilk raporda belirlenen değer ile arada fahiş fark oluşmuştur. Bu tür davalarda taşınmazın rayiç bedeli üzerinden değerlendirme yapılması gerekmektedir. Keşif yerinde dinlenen emlakçılık yapan tanık, taşınmazın dönümünün keşif anında 100.000-150.000 TL civarında olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca taşınmazın değerinin düşük belirlenmesi tek başına kötü niyetin ispatı için yeterli değildir.’
İddia edilen bir diğer husus ise taşınmazın çok kısa sürede el değiştirdiğine ilişkindir. HG emlakçılık olup mümkün olduğunca kısa süre içerisinde satın aldığı taşınmazları satıp bundan gelir elde etmeye çalışması kadar hayatın olağan akışına uygun bir durum yoktur. Kaldı ki teknolojinin gelişmesi ile beraber taşınmaz satışları çok kısa bir süre içerisinde yapılabilmektedir. Bu nedenledir ki müvekkilimiz CÇ yatırım amaçlı olarak uyuşmazlığa konu taşınmazı bedelinin de çok uygun 2020/1728 E. , 2021/6325 K. nolu kararında ‘Temliklerin kısa aralıklarla yapılmasına gelince; son temlik ile önceki temlik arasında yaklaşık 5 ay gibi bir süre olup, günümüzün teknolojik imkanları ve ekonomideki hızlı gelişmeler ile artık taşınmaz satımı için taşınmazın bulunduğu tapu dairesine gitmeye dahi lüzum kalmadığı bir dönemde tapuda yapılan önceki intikallerin kısa aralıklarla yapılmasının son malikin kötüniyetli olduğunu gösterdiği yönündeki gerekçenin kabulü mümkün olmayacaktır.’ ifadelerine yer vermiştir.
Yukarıda arz ve izah edilen hususlar dikkate alındığında, Sayın Mahkeme’den haksız ve hukuka aykırı iddialarla ikame edilen davanın reddini talep ederiz.
HUKUKİ NEDENLER: TMK, TBK ve ilgili yönetmeliklerle sair yasal mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER:
1. Mail yazışması,
2. Dekont,
3. Tapu kayıtları,
4. Tanık,
5. Bilirkişi incelemsi, keşif, uzman görüşü, doktrin, Yargıtay kararları,
6. Yemin, isticvap ve her türlü yasa kayıt,
7. Davacı tarafından ikame edilen huzurdaki davanın haksız olduğunu ispata yarar ikamesi mümkün her türlü hukuki delil.
NETİCE VE TALEP:
Yukarıda arz ve izah edildiği üzere ve fazlaya ilişkin her türlü hakkımız saklı kalmak kaydıyla;
1. Esasa ilişkin beyan ve itirazlarımız nedeniyle davanın esastan REDDİNE,
2. Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine saygılarımızla talep ederiz.
Davalı Vekili