Satış vaadi sözleşmesi tarafları kendi muvazzasından yararlanamaz

  • Satış vaadi sözleşmesi tarafları kendi muvazzasından yararlanamaz. İdare mahkemesince verilen muvazzalı işlem kararı hukuk mahkemesince olaya özgü değerlendirilmelidir. Davanın direkt olarak konusuz kaldığı söylenemez.

 

Yargıtay Kararı

 

Davacı İ.. AŞ (Önceki unvanı P.. Plastik ... A. Ş), davalı Y.. A.Ş nin maliki bu lunduğu İstanbul, Kadıköy, 2425 parseldeki … payının yarısını 24.6.1997 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle satmayı vaat ettiğini, 24.1.2010 tarihinde ferağ için davet edildiği halde edimini yerine getirmediğini, satış vaadi sözleşmesine konu payın adına tescilini istemiştir. 

 

Satış vaadi borçlusu davalı Y.. A. Ş; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kurulunun fon alacaklarının tahsili amacıyla 9.6.2005 tarihinde şirkete el konulduğunu, sözleşmenin zamanaşımına uğradığını, muvazaalı şekilde düzenlenen sözleşmenin taraflarının gerçek iradesini yansıtmadığını, sözleşmede kararlaştırılan bedelin taşınmazın gerçek değeri olmadığını, kaldı ki satış bedelinin de ödenmediğini, satış vaadi sözleşmesi bulunmasına rağmen başkaca sözleşmeler yapılmasının da satış iradesinin bulunmadığını gösterdiğini, açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. 

 

Davaya, davalı yanında feri müdahil olarak katılan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, vaat borçlusu olan şirketin B.. Grubu şirketlerinden olduğunu, bu sebeple 9.6.2005 tarihinde fon alacaklarının tahsilini teminle B.. Grubu şirketlerine ve bu arada davalı Y.. Yapı A. Ş ye el konulduğunu, vaat borçlusu şirketin taşınmazı Yurtbank kaynaklarını kullanmak suretiyle kazandığını, davalı şirket kayıtlarında satış bedelinin ödendiğine dair bir bilgi olmadığını, taraflar arasında gerçek bir satış iradesi bulunmadığı, 1.3.2007 tarihli ve 93 s. kararla Y.. Yapı A. Ş ile davacı İ.. A. Ş arasındaki satış vaadi sözleşmesi ile yapılan satışın muvazaalı olarak mal kaçırmak amacıyla yapıldığı tespit edildiğinden fon bakımından geçersiz sayılmasına karar verildiğini, taşınmazın tapu kaydına da kamu haczi şerhinin işlendiğini, bu sebeple eldeki davanın artık konusuz kaldığını, açılan davanın reddi gerektiğini belirtmiştir. 

 

Mahkemece, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunun davalı şirket yönetimine el konulduğu, ayrıca satış vaadinin muvazaali olarak yapıldığının idari yargı kararı ile belirlenerek bağlayıcı hale geldiğinden bahisle davanın konusu kalmadığından bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Hüküm, davalı şirketçe temyiz edilmiştir. 

 

Davada 24.6.1997 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanılmıştır. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile amaçlanan, ileride bir taşınmaz satış işleminin yapılmasıdır. Bir başka anlatımla taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılmakla vaat borçlusu ileride o taşınmazın mülkiyetini vaat alacaksına geçirme (yeni bir sözleşme yapma) taahhüdünde bulunur. İleride yapılması taahhüt edilen akit ise, taşınmaz mal satımıdır. 

 

O yüzden, taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ileride yapılacak taşınmaz satış söz leşmesinde aranan esaslı unsurları da taşımalıdır. Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde objektif bakımından esaslı unsur olarak; tarafların adları veya temsilci ya da vekillerinin kimlikleri, satım konusu taşınmaz ve nitelikleri, semen ve hukuki sebebin resmi şekilde düzenlenecek senette yer alması gerekir. İncelenen 24.6.1997 tarihli sözleşme bütün bu unsurları taşımakta olup, biçimine uygun düzenlenmiştir. Diğer taraftan, anılan sözleş mede bedel olarak 173.000 TLnin tamamen ve defaten tediye edildiği de yazıldığından sözleşme hüküm ve sonuç meydana getirir ve vaat alacaklısı TMK 716. maddeye dayanarak mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir. 

 

Dosyadaki diğer bilgi ve belgelerden ise; Fon Kurulunun 9.6.2005 tarihinde davalı şirket de dahil B.. Grubu şirketlerine el koyduğu, yine Fon Kurulu Başkanlığının davada dayanılan sözleşme bakımından 1.3.2007 tarihli ve 93 s. kararla satış vaadi sözleşmesi nin fon yönünden geçersiz sayılmasına ve satış vaadi sözleşmesi şerhinin terkinine karar verildiği, davacının fon kurulunun işleminin iptali için İstanbul 7. İdare Mah. de 2007/1055 esasında kayıtlı davayı açtığı, mahkemece 19.11.2008 tarihinde istemin reddolunduğu, Danış– tay 13. Dairenin 5.5.2010-1978/3816 s. ilamı ile idare mahkemesi kararının onandığı anlaşılmaktadır. 

 

Görülüyor ki, gerek Fon Kurulunun 1.3.2007 tarihli 93 sayılı, gerekse İstanbul 7. İdare Mahkemesinin 19.11.2008 tarihli kararı ile ve bu kararı onayan Danıştay 13. D. in 5.5.2010 tarihli ilamları, fon alacağının temini bakımından ve sadece fon yönünden taşınmaz satış vaadi sözleşmesi şeklinde yapılan tasarrufun geçersizline ilişkindir. Bu kararlar, alacaklı olan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna satış vaadi sözleşmesi suretiya le yapılan tasarrufa konu olan şey (davaya konu taşınmaz) üzerine, taşınmaz mal kimin adına kayıtlı olursa olsun alacağını elde etme olanağı sağlar. Dolayısıyla, kesinleşene idari yargı kararları karşısında, satış vaadine konu taşınmaz mal mülkiyetinin davacı şirket üzerine geçirilmesinin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu bakımından bir önemi yoktur. 

 

Ancak yukarıdaki bölümlerde belirtildiği üzere satış vaadi sözleşmesi, bir taahhüt işlemi olarak tarafları arasında hüküm ve sonuç meydana getireceğinden ve hiç kimse kendi muvazaalı işlemin sonuçlarından yararlanamayacağından, davacının mülkiyet aktarımı isteminin kabulü ve davaya konu taşınmazın mevcut yükümlülükleri ile birlikte davacı şirket adına tescili gerekir

 

Mahkemece, idari yargı kararları ile sözleşmenin fon alacağını teminle ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu yönünden geçersizline karar verildiği gözden kaçırılarak sanki taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesi geçersiz sayılmış gibi davanın konusuz kalmasından bahsedilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Karar, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.” 14. HD. 17.5.2011-13134/6454 

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir