Önalım Davasında Payın Başkasına Satılması

Payın kısa aralıklarla ardı sıra bir çok kişiye satılmış olması, satanın kötü niyetini ortaya koyar. Böyle bir durumda davacı paydaşa önalım hakkı tanınması gerekir. Çünkü yapılan her pay satışı ile önalım hakkı yeniden doğar.

Önalım konusu payın alıcı tarafından bir başkasına temliki söz konusu olabilir. Bu temlikin önalım hakkı kullanılmadan önce ya da kullanıldıktan sonra yapılmış olduğu görülebilir. Yahut üçüncü şahısça bir başkasına pay, hibe, trampa ile devir edilmiş de olabilir. Her duruma göre değişik sonuçlar meydana gelir.

Şufa hakkı kullanılmadan yapılan satışlarda

Şufa hakkı, her satışta yeniden doğar. Son satıştan itibaren yasal süre içerisinde paydaş şufa hakkını kullanabilir. Hatta kanundaki ifadesiyle (MK 659), hissedar payı sattığı üçüncü şahsın sözü edilen payı yeniden satması halinde şufa hakkına sahip olur (6. HD. 19.1.1984-169/244) 

Şufa Hakkı kullanıldıktan sonra satış

Şufa konusu pay, şufa hakkının dava yoluyla kullanıldıktan sonra bir başka şahsa veya satışı yapan paydaşa satılırsa davacı, HUMK 186. maddesi gereğince seçimlik hakkına sahiptir. İster yeni satın alan şahsa yöneltilir. İsterse davayı tazminata dönüştürür ve dava ettiği kişi hakkında yürütür.

Yargıtay, şufa davası açıldıktan sonra payın bir başka şahsa hibe edilmesini doğmuş olan ve süresinde açılan şufa davasını bertaraf etmek kastına yönelik kabul ederek iyi niyetli kabul etmemektedir (6. HD. 5.10.1982-7833/8436) 

Hak kullanılmadan payın alıcıya hibe edilmesi durumunda eğer hibe şufa hakkını engellemek amacını taşıyorsa muvazaa ve kötü niyetin ispatı ile hukuki işlemin iptali mümkündür. Ancak hibe, geçerli bir hukuki işlem ise çözüm öğretide tartışmalıdır.

Önalıma konu pay dava sırasında davalı tarafından bir başka kişiye satılması halinde davacının seçimlik hakka sahip olduğu usul hukuku gereğidir. Dava, payı yeni iktisap eden kişiye yöneltilir ve onun hakkında sürdürülürse, davacı hangi satış bedeliyle yükümlülük altına girecektir.

İlk satış bedeli ile ikinci satış bedeli farklı ise

Sorun, 6. HD. 4.1.1996 1689/1922 s. kararında şöyle çözümlenmiştir: “İlk satış bedeli ile ikinci satış bedeli farklı ise, davacının hangi satış bedelinden sorumlu olacağı konusu önem taşımaktadır. Son satın alan şahsın iyi veya kötü niyetli olmasına göre durum değişir. Son satın alan şahıs kötü niyetli ise davacı ilk satış bedeli ile, aksi halde son satış bedeliyle sorumlu olacaktır. Burada ispat külfeti de tabiatıyla davacıya düşecektir. Davacı tanık dahil her türlü delille son satın alan ve dava yöneltilen şahsın ilk satışı ve bedelini bildiğini, buna rağmen muvazaalı olarak şufa hakkını önleme amacıyla bedelin fazla gösterildiğini kanıtlaması gerekir. İkinci satış, fazla bedelle ilk satana yapılmışsa o kimse birinci satışın tarafı olduğu için kötü niyetli olduğunun kabulü gerekir. Davacının ayrıca delil ibrazına gerek yoktur”

Aynı şekilde; 6. HD. 29.1.1995-3234/3399 s. kararında da davacının sorumlu tutulduğu somut bedele ilişkin şu ifadeye yer verilmiştir: “İlk davalı M. Çolak’a 9.6.1993 tarihinde yapılan satış üzerine davacı 14.6.1993 gününde bu davayı açmış ve satış bedeli 18.000 TL üzerinden şufa hakkının tanınmasını istemiştir. Şufalı payın aynı gün M. Yılmaz’a intikal ettirildiğinin anlaşılması üzerine dava HUMK 186. madde uyarınca adı geçen alıcıya tevcih olunmuştur. Bu satışta dahi şufa hakkının sürdürülmek istendiği ortadadır. Şufalı payı sonradan iktisap eden 2. davalının iyi niyetli olup olmaması kendisine ödenecek olan şufa bedelinin tespiti için önemlidir. Davacı, davalının kötü niyetli olduğu, bu pay için 100.000 TL ödemediği iddiasına ilişkin olarak davalıya yemin teklif etmekle yetinmiştir. Davalı teklif edilen yemini savunmasına paralel olarak eda ettiğine göre, şufalı payı iyi niyetle ve gerçekten 100.000 TL bedelle satın aldığını kabul etmek zorunludur. Bu durumda 100.000 TL satış bedeli ile davalının ödediği tapu harç ve masrafları tutarının uygun görülecek sürede depo ettirilmesi, depo edildiği takdirde, davanın kabul edilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.”

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir