Hile Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası Cevap Dilekçesi

ADANA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NE

ESAS NO :

DAVALI :

VEKİLİ :

DAVACI :

VEKİLİ :

KONU : Dava dilekçesine ilişkin cevaplarımızdan ibarettir.

AÇIKLAMALAR :

Yukarıdaki esas sayılı dosyada davalı vekili olarak yer almaktayız. Davalı müvekkil X tarihinde dava dilekçesini tebliğ almıştır. Yasal süresi içerisinde cevap dilekçemizi sunuyoruz.

Dava konusu olan X ili X İlçesi X Kasabası X mevkii X ada X parselde ve X parselde bulunan taşınmazlar X tarihinde ve X yevmiye no’lu satış senediyle davalı müvekkil X adına tescil edilmiştir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir söz konusu satış işlemi gerçekleşmeden önce ekte sunmuş olduğumuz tapu müdürlüğü başvuru belgesinde belirtilen tarih olan X tarihinde davacının bizzat kendisi ile davalı satış işleminin gerçekleşmesi amacıyla randevu almıştır. Alınan bu randevudan 15 gün sonra satış işlemi gerçekleşmiştir. Bu geçen süre zarfında da davacı taraf satış işlemini yapıp yapamayacağını düşünmüştür. Geçen sürenin uzunluğu göz önünde bulundurulduğunda davacı tarafın iddiaları gerçeği yansıtmamaktadır ve davacı taraf bu zaman zarfı içerisinde kendi iradesi ile satış işlemini yapma kararını almıştır. Davalı müvekkilin herhangi bir kandırma veya davacı üzerinde baskı kurma amacı bulunmamaktadır.

Davalı müvekkil söz konusu taşınmazları başkalarının almaması amacıyla satın almıştır. Davacı taraf oğlunun borçlarını ödemek amacıyla söz konusu taşınmazları satmak istediğini söylemiştir. Davalı taraf ile; davacının oğlu, baba oğul ilişkisi olmasına rağmen yaşanan ailevi problemlerden dolayı yıllardır görüşmemektedir. Davacı taraf oğlunun borçlarını ödemek amacıyla taşınmazların satılmasını istemiştir, taşınmazları başta davalı müvekkil ailevi problemlerden dolayı satın almak istememiş ancak davacının ve çevresinin “ele gitmesin sen al” söylemelerine boyun eğerek taşınmazları satın almıştır. Taşınmazları almak amacıyla o dönemde kullandığı traktörü satmış, bankadan kredi çekmiş ve kayınpederinden de borç alarak taşınmazın bedelini ödemiştir. Bu ödemeyi yaparken de tarafların yanında bulunan tanıklar mevcuttur. Davacı taraf söz konusu taşınmazları kendi satmak istemiştir. İşbu davanın açılmasının asıl nedeni davacının kandırılması değil, hem davacının oğlu hem de davalının amcası olan X’in, davacı üzerinde kurmuş olduğu baskıdır. Davacı işbu davanın tarafı gibi görünse de söz konusu taşınmazların satışının iptalini isteyen yine X’dir.

Satışın yapıldığı esnada davacının okuma yazması olmadığı için iki tanık çağırılmış ve tanıkların eşliğinde satış işlemi gerçekleştirilmiştir. Davacı tarafın yaşından kaynaklı olarak söz konusu işlemi yapamayacağı ileri sürülse de davacı tarafın akli melekeleri yerinde olup yapmış olduğu işlemi anlayacak yeterliliğe sahiptir. Söz konusu işlemi yapan tapu müdürü hukuki işlemin sonuçlarını davacıya anlatmış ve işlem sırasında herhangi bir uygunsuzluk tespit etmemiştir. Tapu müdürünün, talepte bulunanın medeni haklarını kullanması (fiil ehliyeti) ve akli melekelerinin yerinde olması hususunda şüpheye düşmesi halinde, konuyla ilgili sağlık raporu isteyebileceği Tapu Sicil Tüzüğünün 19. maddesinde belirtilmektedir. Ancak davacı tarafın böyle bir şüpheye düşülecek durumu söz konusu değildir.

Tasarruf yetkisinin belirlenmesi MADDE 19 – (1) İstemde bulunanların fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı araştırılır. (2) Müdürlük, istem sahibinin ifade, tavır ve davranışlarından fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda şüpheye düşerse resmî veya özel sağlık kuruluşundan ilgilinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığı hakkında fotoğraflı sağlık raporu ister. Raporun tarihi ve numarası resmî senet veya istem belgesi içeriğinde belirtilir ve raporun aslı işlem dosyasında saklanır.

Aksine bir kuşku, ihbar, şüphe veya belge olmaması halinde, tapu müdürlüklerince işlem sahiplerinden rapor istemeyecektir. Bu konuda mevzuatın belirlediği bir yaş sınırı da bulunmamaktadır. İşlem ilgilisinden rapor istenmesi, yukarıda belirtilen hallerde istisnai bir durum olup, takdiri de tapu müdürüne aittir. Tapu müdürü davacı tarafın iddia ettiği bir hile veya kandırma olduğunu düşünse idi gerekli işlemleri yapacaktı. Ancak böyle bir durum söz konusu dahi değildir.

Eğer 75 yaşındaki kişi, söz konusu işlemi yaparken işlemin sonuçlarını tam olarak öngörebiliyor durumdaysa o işlem kesinlikle geçerli ve bağlayıcı bir hukuki işlemdir. Söz konusu satış işlemi gerçekleşirken davacı yaptığı hukuki işlemlerin farkında ve sonuçlarının bilincindeydi. Ayrıca tapu memuru işlemi gerçekleştirirken davacının okuma ve yazma bilmemesinden dolayı iki adet tanık istemiş, bu tanıkların huzurunda söz konusu satış işlemenin tüm sonuçlarını anlatmış, yaş sebebiyle kandırılma şüphesinin olmaması nedeniyle de satış işlemini gerçekleştirmiştir.

İleri yaş konusunda uygulamada yaşanan tereddütler neticesinde Yüksek Sağlık Şurası’nın 2003 yılında oybirliğiyle aldığı ve tam metni aşağıya alıntılanan karar da hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak derecede açıktır:

“YÜKSEK SAĞLIK ŞURASI

Toplantı tarihi: 20-21 Şubat 2003-05-28

Toplantı sayısı: 229

Karar sayısı: Tavsiye kararı (10642)

KARAR

Ülkemizde akli meleke (hukuki işlem yapma ehliyeti) raporlarının düzenlenmesi ile ilgili olarak uygulamada karşılaşılan bazı tereddütler genel olarak değerlendirildi.

65 yaşın üstündeki kişilerin yapacakları hukuki işlemler ile ilgili olarak herkesten sağlık raporu istenmesi ve bunun rutin hale getirilmesi, bu yaşın üzerindeki kişilere haysiyet kırıcı, ayrımcı bir uygulama olarak görülmektedir. Nitekim, Avrupa Temel Haklar Şartnamesinin 21. maddesi yaş nedeni ile ayrımcılığı yasaklamaktadır. Ayrıca, Medeni Kanun “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergen kişinin fiil ehliyetinin olduğu’’ genel kaidesini getirmiştir. Bunun aksini iddia eden, iddiasını ispat ile yükümlü bulunmaktadır. Bu nedenle, tüm yaşlılardan istenilerek bu kişileri ek külfetlerle yormamak için, yalnızca yapılacak hukuki işlemle ilgili olarak işlemin yapıldığı anda kişinin işlem yapma ehliyeti veya akli melekesinin yerinde olmadığından ciddi şüphe duyulması ve/veya bu yolda bir iddia ve şikayetin bulunması halinde tabip raporu istenmelidir.

Diğer taraftan, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 13. maddesindeki, “Bir şahsın ahvali bedeniye ve akliyesi hakkında rapor tanzimine münhasıran bu kanunla icrai sanata salahiyeti olan tabipler mezundur.’’ hükmü ile tabiplere bu yetki verilmiştir. Bu kanuna göre sanatlarını icra etmeye yetkili olan tabipler; kişinin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığının tespiti için, doğru algılama, kavrama ve buna göre hareket etme konusundaki ruhsal yetenekleri, bellek yapısı, zihinsel işlevleri, fiziksel vaziyeti, zaman ve mekan oryantasyonları gibi bir dizi davranış özelliklerini saptayarak, kişi hakkında sağlık raporu düzenlenmeye yetkilidir. Tabip gerek görürse, ilgili uzmana sevk ederek uzman tarafından karar verilip raporun düzenlenmesini isteyebilir.

Belirtilen sebeplerle;

65 yaşın üzerindeki herkesten bila istisna rapor istenmesinin doğru olmadığına,

Hukuki işlemle ilgili olarak işlemin yapıldığı anda kişinin işlem yapma ehliyeti veya akli melekelerinin yerinde olmadığından ciddi şüphe duyulması ve/veya bu yolda bir iddia ve şikayetin bulunması halinde rapor istenilmesine,

1219 sayılı kanun uyarınca mesleğini icraya yetkili olan tabiplerin, akli meleke (hukuki işlem yapma ehliyeti) raporlarını düzenleme yetkilerinin kabulüne,

Bu tavsiye kararının ilgili mercilere bildirilmesi hususunun uygun olacağına, Şuramızca oybirliği ile karar verildi.”

SONUÇ OLARAK

Mevzuatımızda 65 yaşın üstündeki kişilerin mutlaka akıl sağlığı raporuyla hukuki işlem yapabileceklerine ilişkin hiçbir hüküm mevcut değildir. Belirli bir hukuki işlemi yapma yetisi (fiil ehliyeti) tamamen nispi yani göreceli bir kavram olup, kişiye ve işlemin türüne göre, olay bazında tespiti gerekir. Yargıtay da bu görüştedir. 65 yaşın üzerinde olup da noterde veya tapu sicil müdürlüğünde işlem yaptıracak olan kişilerden mutlaka doktor raporu istenmesi gibi bir uygulama hukuk dışıdır. Kişinin akıl sağlığı konusunda şüphe veya ihbar veya şikayet var ise kişinin yaşı ne olursa olsun zaten doktor raporu istenecektir, istenmelidir. Konunun yaşla bir ilgisi yoktur.

Yargıtay 1.hukuk Dairesi’nin 18.10.2011 tarihli 2011/5443 Esas ve 2011/10509 Karar sayılı ilamında “bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğur­duğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zo­runludur. Bunun yanında, her ne kadar HMUK’un 286. maddesinde (6100 sayılı HMK’nın 282. m.) belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mütalaası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoş­luk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre de­ğişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hasta­lığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

O halde, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde, tarafların delilleri eksiksiz top­lanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, davacının, çekişmeli taşınmazın davalıya temlik tarihinde hukuki ehliyete haiz olup olmadığının kuşkuya yer vermeyecek şekil­de 2659 sayılı Yasanın 7. ve 16. maddesi hükmü uyarınca belirlenmesi, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hü­küm kurulması doğru değildir” olduğu belirtilerek söz konusu işlemi yaparken davacının yaşının ileri olması ve bu nedenle kandırıldığı iddia edilse de söz konusu iddialar gerçeği yansıtmadığından ve de tapu müdürünün takdir yetkisi içerisinde böyle bir şüpheye düşmediğinden dolayı işbu davanın reddi gerekmektedir.

Davacı taraf yine dilekçesinde söz konusu taşınmazların bedellerinin ödenmediğini ve davalının onu oyaladığını iddia etmiştir. Taşınmazların bedelini ödemek amacıyla davalı müvekkil traktörünü satmıştır. Ayrıca bankadan bir miktar kredi çekmiş ve kayınpederinden borç alarak davacıya söz konusu bedeli teslim etmiştir. Mahkemenize sunacağımız traktörün satıldığı galeri evrakları, banka kayıtları ve teslim edilirken orada olan tanıklarımızla da bu durum açığa çıkacaktır.

Yargıtay kararları ışığında hile kavramı, gerçek durumu bilmesi halinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılmış olması, hali olarak tanımlamaktadır. Hilenin varlığından söz edebilmemiz için öncelikle bir aldatma fiilinin olması şarttır. Daha sonra yapılan bu aldatma fiili aldatma kastı ile yapılmalıdır. Söz konusu olayda davacı taraf taşınmazları satmak istemiş ve davalı taraf da kabul etmiş, taşınmazların bedeli davacıya teslim edilmiş ve taşınmazlar davalı adına tescil edilmiştir.

Kanun koyucunun bazı hukuksal işlemler için şekil şartını öngörmesindeki amaçlar taşınmaz mülkiyetinin devri borcunu doğuran sözleşmelerin şekle bağlı tutulmasında da aynen geçerlidir. Bu amaçlar şu şekilde özetlenebilir: Taşınmazlar kural olarak taşınırlara nazaran daha büyük değer taşırlar. Bu nedenle bunların başkalarına devrinde tarafları daha fazla dikkatli olmaya ve düşünmeye sevk etmek, acele ve gelişigüzel kararlar vermekten alıkoymak gerekir. Öte yandan şekil kuralı sayesinde tapu siciline yapılacak olan tescil işlemi için sağlam ve güvenilir dayanak elde edilmiş olur. Tarafların taşınmazın devrine ilişkin iradelerini resmî memur önünde açıklamaları ve bunun resmî senede geçirilmesi sayesinde, onların ehliyetsizlik, irade bozukluğu, sözleşme şartlarının resmî senettekinden farklı bulunduğu şeklinde değişik ve gelişigüzel itirazlarda bulunmaları güçleşir. Bir başka ifadeyle resmî şekil sayesinde ispat güvenliği ve kolaylığı sağlanarak taraflar arasında hukuksal güvenlik temin edilmiş olmaktadır. Bu nedenledir ki, taşınmaz satımının resmî şekil şartına bağlı tutulmasında sadece tarafların değil, kamunun da yararı bulunduğu kabul edilmektedir. Taşınmaz satımının şekle bağlı tutulmasındaki amaç tarafları düşünmeye sevk etmek, tescil için sağlam ve güvenilir bir kaynak elde ederek ispat güvenliği sağlamaktır. Söz konusu satış işlemi resmi ve yazılı tüm şartlara ve hukuka uygun bir işlem olup davacının ileri sürdüğü iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

İşbu davanın konusu olan taşınmazların satışı esnasında davalı müvekkilin herhangi bir aldatma kastı bulunmamaktadır. Davalı taşınmazların tanımadığı bir insana satılmasını istememiş, elinde ne var ne yoksa satmış, söz konusu taşınmazların bedelini denkleştirmek amacıyla uğraş göstermiş, satış işlemi tapu müdürlüğünde hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş ve bedel davacıya teslim edilmiştir.

Ayrıca şu hususu da belirtmek isteriz ki ispat yükü iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaracak olan tarafa ait olduğundan davacı tarafın iddialarını ispat etmesi gerekmektedir. Oysa davacı taraf iddialarını destekleyecek herhangi bir delil bulunmamakta, söz konusu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Hukuka uygun olarak gerçekleşen satış işlemi neticesinde resmi ve yazılı belge olup aksine ispat yine aynı nitelikte yazılı deliller ile mümkün olmalıdır. Bu noktada davacı tarafın davanın ispatında yeterli bir ölçüt olmayan tanık dinletme talebine muvafakatimiz olmadığını da belirtmek isteriz.

Davacı tarafın iddiaları doğru olmamakla beraber, çekişmeli taşınmazların bedelini ödemek suretiyle satın alınmıştır. Dayanaktan yoksun olan bu davanın reddi gerekmektedir.

HUKUKİ NEDENLER : 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve sair yasal mevzuat ve içtihatlar.

HUKUKİ DELİLLER : Taşınmazlara ait tapu kaydı, Müvekkil tarafından yapılan X Tapu Müdürlüğüne yapılan Başvuru Belgesi, Traktörün satıldığı galeriden alınacak ve satışı kanıtlayacak belgeler, Bankadan çekilen kredinin evrakları, Tanık anlatımları (tanık listesi ve tüm deliller bilahare sunulacaktır), Bilirkişi incelemesi ve raporu, Yemin ve karşı tarafın delillerine karşı delil sunma hakkımız saklı kalmak kaydıyla her türlü yasal ve takdiri delil.

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerle ve resen ele alacağınız nedenlerle haksız ve yersiz açılan işbu davanın tüm talep ve sonuçları ile birlikte REDDİNE, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederiz.

DAVALI VEKİLİ

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir