ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRESİNE
Gönderilmek üzere
ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE
DOSYA NO:
İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN DAVALI:
VEKİLİ:
DAVACI:
KONU: Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin tarihli ve K. sayılı kararına ilişkin istinaf talebimizden ibarettir.
AÇIKLAMALAR : İlk derece mahkemesinin müdahalenin men’i ve yapının kal’ine ilişkin verdiği karar usule ve yasaya aykırıdır. Şöyle ki:
1 – Öncelikle olayda söz konusu olan durum TMK 725 hükmünde düzenlenen “taşkın yapı” halidir. Müvekkilin taşınmazı, bilirkişi raporuyla da sabit olduğu üzere parsel dışına taşmış, davacının parseli içerisinde yerleşik bir şekilde inşa edilmiştir. İlgili kanun maddesinin ikinci fıkrasında “Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.” diye belirtilerek davacının itiraz etmesi gerektiği belirtilmiştir. Olayda dava konusu duvarın çok daha önceden arazi içerisinde bulunduğu dikkate alınırsa, bu şart gerçekleşmemiştir.
2 – Gerekçeli kararda da belirtildiği üzere müvekkil, adı geçen parselin kendisine ait olduğunu, bu yeri satın aldığı zamanda üzerinde duvar bulunduğunu, teslim aldığı haliyle kullandığını ve sadece var olan duvarı onardığını belirtmiştir. Müvekkilin iyiniyetli olduğu ve duvarın kendi parseli içerisinde olduğunu sandığı açıktır. Zira taşınmazı satın aldığı tarihte duvar yine aynı yerde bulunmaktadır ve yine davacının arazisine tecavüzlüdür. Satın alınan gayrimenkulun tüm kenarlarının parsele uygun olup olmadığını kontrol etme gibi bir durum hayatın olağan akışına uygun değildir ve müvekkilin böyle bir yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Buna karşın müvekkilin gayrimenkulu alındığı şekliyle onarıp kullanması hayatın olağan akışına uygundur. Verilen karar hakkaniyete aykırıdır ve bir hakkı korumaktan çok, diğer bir hakkı ihlal etme sonucuna çıkmaktadır.
3 – Müvekkilin taşınmazı bilirkişi raporuyla belirlendiği üzere 5. Sınıf D grubu yapılar içerisindedir. Bu yapılar “restore edilecek yapılar ve tarihi ve eski eser niteliğinde olup, yıkılarak orijinaline uygun şekilde yapılan yapılar” şeklinde tanımlanmaktadır. Buradan da anlaşıldığı üzere bu yapılar özellikle Erzurum yöresinde nadir bulunan ve değeri son derece yüksek yapılardır. Uzun bir zaman önce yapılan tecavüzlü haldeki yapının temeli toprağa bağlı ve yerleşiktir. 300 m2 alan üzerine inşa edilmiş yapının, hele ki böylesine nadir bulunan bir yapının, 7m2 gibi çok küçük bir alanın tecavüzlü bulunduğu için yıkılarak tecavüzlü kısmın kal’ine karar verilmesi, davacının hakkının korunmasından çok, müvekkilin hakkının ihlaline ve işlerinin aksamasına, işçilerinin uzun bir müddet işsiz kalarak ekonomik yönden mağdur olmalarına sebebiyet verecektir. Verilen kararla, yapılmış ve bitirilmiş bir yapı olması niteliği karşısında 7m2 alanındaki bir yer için tarihi ve kültürel dokuya zarar verilmesi ve taş yapının tarihiliğinin bir önemi kalmaması sonucuna varılacaktır. Kararın uygulanması müvekkilin menfaatleri ile ve ayrıca kanunun ruhu ve mahkemenin amacı ile ters düşecektir.
4 – Davacı vekili dava dilekçesinde, 2015 yılında müvekkil duvarı onardığı sırada arsasına müvekkilin tecavüz ettiğini ve buna ilişkin itirazda bulunduğunu belirtmiştir. Bu iddiaya rağmen davanın açıldığı tarih 15.05.2019’dur. Aradan geçen 4 yıla rağmen bir dava açılmamış, davacı bu süre boyunca yargı mercilerine başvurmamış ve suskun kalmıştır. 7m2’lik bir alanın önemsizliği karşısında 4 yıl boyunca suskun kalmak bir örtülü rıza kabul edilmelidir. Ayrıca aradan 4 yıl geçtikten sonra dava açma yolunu tercih eden davacının iyiniyetli olduğundan da söz edilemeyecektir.
5 – Yargıtay 14. HD E. 2017/1023 K. 2020/ 7711 sayılı kararından: “Yasal ayrıcalıklar dışında, TMK’nın 684/1 ve 718/2 maddeleri hükümlerine göre, arazinin mülkiyeti ve buna bağlı olan tasarruf hakkı o arazide kalıcı olmak koşuluyla yapılan şeyleri de kapsar TMK’nın 725. maddesinde bu kuralın istisnalarından birisi düzenlenmiş, böylece muhdesatla arasındaki bağlantı kesilmiş bina sahibine bazı koşulların oluşması halinde ayrılmaz parça niteliğindeki taşkın yapı için üzerinde bulunduğu taşınmaza malik olabilme olanağı tanınmıştır.
Bunun için, tapuya kayıtlı özel mülkiyete konu bir taşınmaz üzerinde, temelli kalması amacıyla yapılan binanın ayrılmaz parçası yine tapuda kayıtlı üçüncü kişiye ait taşınmaza taşkın yapılmış olmalıdır.
Taşkın inşaat, taşkın yapı ile iki komşu taşınmazı fiilen birleştirmekte, ekonomik bir bütünlük oluşturmaktadır. Bu özelliğinden dolayı taşkın yapıya dayanan temliken tescil isteği taşınmaza bağlı kişisel hak niteliğindedir. Taşılan arazi malikinin devir borcu eşyaya bağlı bir borç olduğundan inşaat maliki hakkını taşılan arazinin her malikine karşı kullanabilir. Yeni malikler de Türk Medeni Kanununun 725. maddesinde belirtilen haklardan yararlanabilecekleri gibi borçlardan da sorumlu olur.
Bu tür davalarda taşkın yapıyı yapan kişinin taşınmazı lehine, taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkı yoksa durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde taşkın yapıyı yapan kimse, taşan kısım için uygun bir bedel karşılığında irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.
TMK’nın 725. maddesine dayanılarak tescil talebinde bulunulabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 725. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşkın yapının bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur.
Bu kural, taşkın inşaatı yapan kimsenin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da taşkın inşaat yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
İyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan taşkın inşaat sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşılan arazi parçasının değerinden açıkça fazla olmasıdır.
TMK’nın 725. maddesinde “durum ve koşulların haklı kılması” şeklinde ifade edilen husus uygulama ve doktrinde inşaatın yıkılması ile inşaat sahibinin uğrayacağı zarar veya yıkılmaması halinde arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybının karşılaştırılması şeklinde değerlendirilmektedir. Kastedilen değer sadece taşılan arazinin değerinden ibaret değildir. Bu değerin içinde arazi sahibinin taşılan kısım dışında kalan arazisinin uğrayacağı değer kaybı da vardır. Arsa malikinin arsasının uğrayacağı değer kaybı uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle TMK’nın 4., TBK’nın 50. maddesi uyarınca ve aynı zamanda sebepsiz zenginleşmeyi önleyecek biçimde dava tarihine ve objektif esaslara göre tespit ve takdir edilmelidir. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise taşkın inşaat yapanın, taşınmaz malikine bu bedeli ödemesidir.
Taşkın inşaatın yıkılması gerekmiyorsa, mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda belirlenecek bedel arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmelidir.
d)Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, mahkemece iptal ve tescile karar verilebilmesi için taşkın yapının zeminindeki arazi parçasının ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.” denilmiştir.
Yargıtay içtihatlarından da anlaşılacağı üzere olayda TMK 725 şartları oluşmuştur. Tüm bunlara rağmen bu yola gidilmeyerek yapının kal’i ve eski hale getirilmesi ile hem çok daha zahmetli hem de müvekkilin mağduriyetini son derece artıran bir sonuca ulaşılacaktır. Bunun yerine TMK 725/2 hükmünün uygulanması ve taşkın kısmın mülkiyetinin müvekkile devredilmesi gerekmektedir.
6 – Gerek dilekçeler aşamasında, gerek davacının müvekkile itirazını yönelttiğini belirttiği tarihte müvekkil sulh yoluna gidilmesini önermiş, davacı bunu ortada bir sebep olmamasına rağmen her defasında reddetmiştir. Sulh talebinin sürekli olarak reddedilmesi davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve iyiniyetli olmadığının ispatı niteliğinde bir olay olarak kabul edilmelidir.
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle yapının kal’ine ve eski hale getirilmesi yerine, dava konusu yapının taşkın olan kısmının davalı müvekkilimize TMK 725/2 gereği bedeli karşılığında devredilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının bozulup 725/2 hükmünün uygulanması gerekmektedir.
HUKUKİ NEDENLER: HMK, TMK ve her türlü yasal ve ilgili mevzuat.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda arz olunan nedenler ve dahi re’sen mahkemece tespit edilecek sair nedenlerle, Erzurum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarih ve E. … K. … sayılı kararının istinafen incelenmesini ve bozulması yönünde karar verilmesini bilvekale saygıyla arz ve talep ederiz.
İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN DAVALI VEKİLİ