⚡ Başvurucu şahıslar tapu kaydında düzeltim davası açmak için idareye başvurunun tüzükte yer alan bir madde nedeniyle zorunlu tutulmasına itiraz etmiştir. Anayasa Mahkemesi ise bu itirazı haklı bulmuş, tüzükle bu şekilde bir zorunluluk koyulamayacağını, idareye başvuru zorunluluğunun kaynağını kanundan almadığını, bu nedenle tapu kaydında düzeltim davası açmak için idareye başvurunun zorunlu olmadığına karar vermiştir.
✅ Anayasa Mahkemesi 2021 yılının Mart ayında resmi gazetede yayımlanan bu kararıyla uygulamada büyük değişiklikler yapılmasına yol açmıştır. Pek çok kişi hala tapu kaydında düzeltim davası açmak için öncelikle tapuya başvurunun zorunlu olduğunu düşünmektedir, belirttiğimiz ve aşağıda paylaştığımız karar gereği bu uygulama sona ermiştir. Başvuru zorunluğunun kalmadığına dair tapu müdürlüklerine de genelge gönderilmiştir, bu genelge çerçevesinde tapu müdürlüklerince vatandaşların bu konuda bilgilendirilmesi istenmiştir.
📜 T.C. Anayasa Mahkemesi Kararı
Esas | 2018/23929 |
Karar | : 2018/23929 |
Tarih | : 10.02.2021 |
R.G.No | : 31419 |
R.G.Tarih | : 10.03.2021 |
AHMET ÖNDER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
ÖZET: Başvuru, tapu kaydında düzeltim davasının tapu müdürlüğünden sonra üst idari merciye başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle usulden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu kaydında düzeltim davasının tapu müdürlüğünden sonra üst idari merciye başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle usulden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının değerlendirilmesi amacıyla başvurunun ayrılmasına ve anılan başvurunun 2018/30894 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Batman’ın Beşiri ilçesi Kumçay ve Düsadık köyleri sınırları içinde yer alan ve murisleri H.B.ye ait olduğunun tespit edildiğinin belirtildiği taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarında murisleri H.B.nin isminin ve soy isminin yanlış yazıldığını belirterek tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi istemiyle Beşiri Tapu Sicil Müdürlüğüne (Müdürlük) başvuruda bulunmuştur.
10. Müdürlüğün 13/11/2015 tarihli işlemi ile istemin reddine karar verilmesi üzerine başvurucular 30/11/2015 tarihinde Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu kaydında düzeltim davası açmıştır.
11. Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 1/12/2015 tarihli kararıyla, uyuşmazlığın sulh hukuk mahkemesinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle davayı görev yönünden reddetmiş; söz konusu karar üzerine başvurucular Batman Sulh Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu kaydında düzeltim davası açmıştır.
12. Mahkeme 29/3/2017 tarihli kararıyla, 17/8/2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tapu Sicili Tüzüğü’nde (Tüzük) belirtilen yasal başvuru ve itiraz prosedürü izlenmeden ve tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi istemli başvurunun reddine yönelik Müdürlük kararına karşı on beş gün içinde Diyarbakır Bölge Müdürlüğünde itiraz hakkı kullanılmadan doğrudan dava açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine hükmetmiştir.
13. Karara karşı başvurucular, Tüzük gereği kayıt düzeltmeleri için dava açmadan önce tapu sicil müdürlüğüne başvuru yapılmasının gerekli olduğunu ancak bölge müdürlüğüne itiraz zorunluluğunun bulunmadığını ve dava açmak için gerekli şartların yerine getirildiğini ileri sürerek istinaf kanun yoluna başvurmuş; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin (Bölge Adliye Mahkemesi) 22/6/2018 tarihli hükmüyle istinaf başvurusunun esastan reddine oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Kararda; Tüzük maddelerinin yorumunda düzenleyici işlemin konuluş amacının göz önünde bulundurulması gerektiği, Tüzük’te kayıt düzeltmeleri için öncelikle müdürlüklere başvuru yapılması zorunluluğu getiren düzenleme ile bu tür uyuşmazlıkların mahkeme önüne getirilmeden kısa yoldan, daha hızlı ve daha az giderle çözümlenmesinin amaçlandığı, bunun da ancak etkin bir itiraz yolunun işletilmesi ile mümkün olacağı belirtilmiştir. Söz konusu yolun işletilmemesinin, başka bir ifade ile sadece tapu müdürlüklerine başvurunun yeterli görülmesinin anılan müdürlüklerin başvuruları özenli bir inceleme yapmadan reddetmeleri sonucunu doğuracağı ve bu hususun Tüzük’ün konuluş amacına açıkça aykırı olacağı ifade edilmiştir. Açıklanan tüm hususların birlikte değerlendirilmesi suretiyle Bölge Adliye Mahkemesince, adli yargıda dava açılabilmesi için tapu müdürlüğüne başvurunun reddi hâlinde bu ret kararına karşı bölge müdürlüğü ve genel müdürlük nezdinde itiraz edilmesinin zorunlu olduğu yönündeki görüşün daha doğru olduğu kanaatine varıldığı ve bu yöndeki uygulamanın sürdürülmesine karar verildiği belirtilmiştir.
14. Bölge Adliye Mahkemesi kararında azınlıkta kalan bir üyenin karşı oy gerekçesinde ise emsal olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E.2015/1-3648, K.2016/1073 sayılı kararı ile idareye müracaatın yeterli olduğu ve itiraz prosedürünün tüketilmesinin zorunlu olmadığına ilişkin yerel mahkeme kararının onanmasına karar verildiği belirtilmiştir. Hukuk Genel Kurulu kararından sonra Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin de aynı görüşü benimsediği, bu nedenle dava ön şartının yerine getirildiğinin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi görüşünde olduğu ifade edilmiştir.
15. Nihai karar 10/7/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 25/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
17. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Düzeltme” kenar başlıklı 1027. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir.”
18. Tüzük’ün “İstemin reddedilmesi” kenar başlıklı 26. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ret kararına, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde müdürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğünün kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Genel Müdürlüğe itiraz edilebilir.”
19. Tüzük’ün “Kaydın değiştirilmesi” kenar başlıklı 72. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinde değişiklik, hak sahibinin istemine ya da yetkili makam veya mahkeme kararına istinaden yapılır.”
20. Tüzük’ün “Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi” kenar başlıklı 75. maddesi şöyledir:
“(1) Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine;
a) Senetsizden tespitlerde; nüfus kayıt örneği ve taşınmazın bulunduğu belediye veya muhtarlıktan alınacak fotoğraflı ilmühaber,
b) Kayda dayalı tespitlerde; dayanağı kayıt ve belgeler,
incelenmek ve gerektiğinde tanık ve varsa tespit bilirkişileri dinlemek ve zeminde inceleme yapmak suretiyle istemin gerçek hak sahibinden geldiği belirlenirse, istem yevmiye defterine kaydedilerek düzeltilir.
(2) Zeminde inceleme, kadastro müdürlüğü teknik personeli ile birlikte yapılır ve inceleme neticesinde teknik rapor düzenlenir. Zeminde incelemede, komşu parsel malikleri, muhtar ve diğer ilgililer dinlenir; vergi kaydı ve diğer her türlü bilgi ve belgeden yararlanılır.
(3) Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi ve eksikliklerin giderilmesinde de yukarıdaki fıkralar uygulanır.
(4) Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur.”
2. Yargıtay İçtihadı
21. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/11/2016 tarihli ve E.2015/1-3648, K.2016/1073 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava tapu kaydında hatalı yazılan malik ismin düzeltilmesi istemine ilişkindir.
Somut olaya dönüldüğünde Tapu Sicili Tüzüğünün 26. maddesi uyarınca tapu kaydında yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesine ilişkin açılacak davalarda önce ilgili tapu müdürlüğüne prosedüre uygun şekilde başvuru yapılması gerekmekte ise de somut olayda dosya içerisindeki bilgi ve belgelerden davacının 465 parselde kayıtlı taşınmazdaki isim hatasının düzeltilmesi istemiyle idareye başvuruda bulunduğu, yapılan başvuru sonucu Sincan Kaymakamlığı Tapu Müdürlüğünün 20.12.2013 gün ve 36077 yevmiye numaralı yazısı ile iktisabın harici satış olduğu ve tapulama tutanağı içerisinde bu satışı gösterir belgeye rastlanılamadığı, bu itibarla 1955 yılından beri gayrimenkulde işlemde bulunulmadığından kimlik tespitinin yapılamadığı ifade edilerek red kararı verildiği, bu yönüyle davacının, Tapu Sicil Tüzüğünde yer alan Tapu Sicil Müdürlüğüne başvuru şartını gerçekleştirdiği anlaşılmıştır.
Yapılan görüşmeler sırasında, davacı tarafından Tapu Sicil Tüzüğünün 26. maddesine göre müracaatta bulunulmuş olmasına karşın, Tapu Sicil Müdürlüğü’nün ret kararının tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde müdürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğünün kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Genel Müdürlüğe itiraz edilebileceği yönündeki prosedürün tamamlanmadığı, dolayısıyla itiraz prosedürünün tamamlanması gerektiğini bildirir cümlenin Özel Daire bozma ilamına eklenmesi suretiyle, yerel mahkeme direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca mahkemece, Tapu Sicil Tüzüğünün 75. maddesi gereğince işlemin reddedildiğine dair dosyada mevcut red kararı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verdiği direnme kararı yerindedir.
O halde, yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme direnme kararı onanmalıdır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, kararın onanmasına…”
22. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 9/11/2016 tarihli ve E.2016/8720, K.2016/10190 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkin olup, 17.8.2013 tarih ve 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Tapu Sicili Tüzüğü’nün yürürlüğü zamanında 14.12.2015 tarihinde açılmış; mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir…
Bunun yanında, ilgililerin tapu müdürlüklerine yaptıkları yazılı ya da sözlü düzeltim başvuruları üzerine, tapu müdürlüklerinin Tapu Sicili Tüzüğün 75. maddesinde belirtilen araştırma ve soruşturmayı yapmadan verdikleri soyut içerikli ret kararları da davayı mahkeme önünde dinlenebilir hale getirmez.
Diğer taraftan, Tapu Sicili Tüzüğünün 75. maddesine aykırı olarak verilen bu tür ret kararlarına karşı ilgililerin aynı tüzüğün 26. maddesine göre itiraz imkanı bulunmaktadır.
Somut olaya gelince; davacı tarafından tapu müdürlüğünün red kararına karşı itiraz yoluna başvurulmadan dava açılmıştır.
Hâl böyle olunca, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalı Tapu Müdürlüğünün temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün bozulmasına…”
23. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 20/1/2015 tarihli ve E.2015/159, K.2015/764 sayılı; 23/11/2015 tarihli ve E.2015/15059, K.2015/13512 sayılı; 16/11/2016 tarihli ve E.2016/12826, K.2016/10383 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 22) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup aynı gerekçeye sahiptir.
24. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 18/4/2017 tarihli ve E.2017/1754, K.2017/2022 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, tapu sicil tüzüğü uyarınca yapılan başvuru üzerine ilgili tapu müdürlüğünün red kararına karşı süresi içerisinde itiraz edilmediği ve bu şekilde itiraz yolları tüketilmeden dava açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi amacıyla dava açmadan önce Altınova tapu müdürlüğüne başvurduğu, anılan tapu müdürlüğünün 20/05/2015 tarihli kararı ile başvurucunun düzeltme isteğinin reddine karar verdiği, davacının itiraz yoluna başvurmaması üzerine ret kararının kesinleştiği ve eldeki davanın açıldığı kayden sabittir.
Yukarıda anılan Tüzüğün 75/4. maddesinde düzenlendiği üzere tapu kaydında düzeltim istemli bir dava açmadan evvel müdürlüklere başvuru yapılması zorunlu tutulmuş ise de, bu zorunluluğun müdürlüğün verdiği kararlara karşı itiraz yollarının tüketilmesi aşamasını kapsamadığı ortadadır.
Somut olayda, davacının tapu müdürlüğüne başvuru zorunluluğunu yerine getirdiği anlaşılmakla işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın usulden reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, [hükmün] bozulmasına…”
25. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19/4/2017 tarihli ve E.2016/12685, K.2017/2042 sayılı; 25/4/2017 tarihli ve E.2017/1970, K.2017/2131 sayılı; 26/4/2017 tarihli ve E.2017/1733, K.2017/2173 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 24) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup aynı gerekçeye sahiptir.
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar … konusunda karar verecek olan,… bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak dikkate alındığında bu fıkranın mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmektedir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu; Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen, genişletici bir yorum olmayıp Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesindeki lafzın Sözleşme’nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
28. AİHM; mahkeme hakkının bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM’e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Süleyman Katkıcı ve Osman Önder Yönünden
30. Başvurunun incelemesi devam ederken başvurucu Süleyman Katkıcı’nın 30/12/2018 tarihinde, başvurucu Osman Önder’in ise 6/10/2020 tarihinde vefat ettiği Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla incelenen nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır.
31. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük’ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.
32. Başvuru tarihinden sonra vefat eden başvurucunun mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvuru tarihinden sonra başvurucu Süleyman Katkıcı’nın 30/12/2018 tarihinde, başvurucu Osman Önder’in ise 6/10/2020 tarihinde vefat ettiği ancak mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmedikleri görülmüştür. Başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük’ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurucular Süleyman Katkıcı ve Osman Önder tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer Başvurucular Yönünden
1. Başvurucuların İddiaları
34. Başvurucular; mevzuatta itiraz prosedürü tüketilmeden dava açılamayacağına dair herhangi bir hükmün mevcut olmadığını, dava açılmadan önce idareye müracaatın yeterli olduğunu, aynı konuda verilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının iddialarını desteklediğini, davalarının açıldıktan iki yıl sonra usulden reddedildiğini ve bu süreçte itiraz sürelerinin de geçtiğini belirterek adil yargılanma, hak arama ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
35. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, davanın itiraz prosedürü tüketilmeden açıldığından bahisle usulden reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesidir. Başvurucuların mülkiyet hakkı yönünden somut herhangi bir iddiada da bulunmadıkları görüldüğünden ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
39. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olamaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
40. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
41. Öte yandan Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda adil yargılanma hakkı, koşulları bulunduğu takdirde kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığın esasının incelenmesini isteme güvencesini de sağlar.
42. Somut olayda tapu kaydında düzeltim davasının tapu müdürlüğünden sonra üst idari merciye başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle usulden reddedilmesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
44. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
45. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
46. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
47. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
48. Başvuruya konu olayda başvurucular tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi istemiyle öncelikli olarak Tapu Sicil Müdürlüğüne başvuruda bulunmuş, istemin reddedilmesi üzerine de doğrudan tapu kaydında düzeltim davası açmıştır.
49. Somut olaya konu olan ve derece mahkemesince verilen karardan kaynaklanan müdahalede, Tüzük’ün 26. maddesinin (4) numaralı fıkrası ile 75. maddesinin (4) numaralı fıkrasında yer alan hükümlerin dayanak alındığı belirlenmiştir. Mahkemece, tapu kaydındaki yanlışlığın düzeltilmesi istemli başvurunun reddine yönelik Müdürlük cevabına karşı itiraz hakkı kullanılmadan ve bu suretle Tüzük’te belirtilen yasal başvuru ve itiraz prosedürü tamamlanmadan doğrudan dava açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine hükmedilmiş; bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da esastan reddedilmiştir.
50. Mahkemenin dayanmış olduğu Tüzük hükümlerinde; tapu kütüğündeki yazım hatalarının düzeltilmesi için müdürlüklere başvuru yapılmasının zorunlu olduğu hususuna yer verilmiş, ayrıca ret kararı üzerine tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde müdürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğünün kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde genel müdürlüğe itiraz edilebileceği ifade edilmiştir.
51. Yukarıda yer alan ilkelerde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmesine karşın somut olayda kanuna dayanmayan ve Tüzük hükümleriyle getirilen dava şartı uyarınca başvurucuların dava açma haklarına müdahalede bulunulduğu ve bu suretle söz konusu hakkın sınırlandırıldığı görülmektedir.
52. Buna göre somut olayda ilk derece mahkemesinin Tüzük’te belirtilen yasal başvuru ve itiraz prosedürü tamamlanmadan dava açıldığı gerekçesiyle davayı usulden reddetmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
53. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
54. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucular ihlalin tespit edilmesi, yeniden yargılama yapılması ile 1.000.000 TL manevi ve 1.000.000 TL maddi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
56. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
57. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
58. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
59. İncelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
60. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir tespit içermemektedir.
61. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin Süleyman Katkıcı ve Osman Önder hariç diğer başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucular Süleyman Katkıcı ve Osman Önder yönünden başvurunun DÜŞMESİNE,
B. Diğer başvurucular yönünden adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman Sulh Hukuk Mahkemesine (29/3/2017 tarihli ve E.2016/234, K.2017/424 sayılı kararına ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 1. Süleyman Katkıcı ve Osman Önder tarafından yapılan yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
2. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin diğer başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN
Üye: Muammer TOPAL
Üye: Recai AKYEL
Üye: Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Üye: Selahaddin MENTEŞ
📜 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas | : 2017/1224 |
Karar | : 2021/209 |
Tarih | : 04.03.2021 |
- TAPU KAYDINDA DÜZELTİM
- MÜLKİYET HAKKININ TESCİLİ
- TAPU KAYDINDA MALİK KİMLİK BİLGİLERİNİN DÜZELTİLMESİ İSTEMİ
- DAVA ŞARTI
ÖZET: Uyuşmazlık; tapu kaydında malik kimlik bilgilerinin düzeltilmesi istemi ile 08.04.2014 tarihinde açılan eldeki davada, dava açılmadan önce kaydın düzeltilmesi için Tapu Sicili Tüzüğünün 75. maddesinin 4. fıkrasına göre tapu müdürlüğüne başvuru yapılıp yapılmadığı, varılacak sonuca göre davanın usulden reddine karar verilmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Eldeki dava tapu kaydında malik adının düzeltilmesi istemi ile 08.04.2014 tarihinde açılmış olup, davacının kayıttaki yanlışlığın düzeltilmesi için davadan önce Tüzüğün 75/4. maddesine göre ilgili tapu müdürlüğüne yaptığı müracaat 05.02.2014 tarihli kararla reddedilmiş ve bu husus dava konusu taşınmazın beyanlar sütununa yazılmıştır. Ret kararı verilmesi hâlinde istemde bulunan kişinin izlemesi gereken idari yol Tüzüğün 26. maddesinde gösterilmiş olmasına karşın davacı itiraz yollarını tüketmemiştir. Böyle olunca tapu kütüğündeki yazım hatalarının düzeltilmesi istemi ile TMK’nın 1027. maddesi uyarınca açılan davalar bakımından, Tapu Sicili Tüzüğünde düzenlenen tapu müdürlüğüne başvuru zorunluluğu ve itiraz yollarına ilişkin prosedürün tamamlanmasının dava şartı niteliğinde olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.
MAHKEMESİ: Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu kaydında düzeltim” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili 08.04.2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin mirasbırakanı “Hafız Mehmet Oruç’un” Akşehir İlçesi, 281 ada, 123 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğunu, ancak tapu kaydında adının sadece ”Mehmet” olarak yazıldığını, tapu kaydındaki ismin idari yoldan düzeltilmesi imkânının olmadığını ileri sürerek, malik adının nüfus kaydına uygun şekilde “Hafız Mehmet” olarak düzeltilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı Cevabı:
Davalı vekili, mahkemece gerekli araştırmanın yapılarak, malik ile davacının murisinin aynı kişi olmadığının tespiti hâlinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 17.06.2014 tarihli ve 2014/267 E., 2014/436 K. sayılı kararı ile; 123 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında malik adının “Mehmet Oruç, Kazım oğlu” olarak yazıldığı, ancak nüfus müdürlüğünce bu isimde bir kişinin bulunmadığı, sadece “Kazım oğlu Hafız Mehmet Oruç” ismine rastlandığının bildirildiği, yapılan kolluk araştırmasına göre aynı kişi olduğu, tapudaki dayanak belgeler incelendiğinde de Kazım oğlu Mehmet Oruç olarak geçen şahsın Kazım oğlu Hafız Mehmet Oruç olduğu kanaatine varıldığı, ayrıca Tapu Sicil Tüzüğünün ilgili maddelerine göre kaydın düzeltilmesi için öncelikle tapu müdürlüğüne başvurulduğu ancak başvurunun reddedildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.03.2015 tarihli ve 2015/4042 E., 2015/4457 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, tapu kaydına yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkin olup 08.04.2014 tarihinde açılmış, mahkemece esastan karar verilmiştir.
Taşınmazların, kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme taleplerinin kaynağını oluşturur. Bu tür taleplerde kimlik bilgileri düzeltilirken, taşınmaz malikinin değişmemesi, diğer bir anlatımla mülkiyet aktarımına neden olunmaması gerekir.
Bu talepler, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK’nın) 1027. maddesi gereğince mahkemeye yapılırsa, 6100 sayılı HMK’nın 382/(2)-ç)-1 maddesi gereğince çekişmesiz yargı usulüne göre sulh hukuk mahkemesinde ve taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan, aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
Bunun yanı sıra, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren TMK’nin 702. maddesinin son fıkrası gereğince ortaklardan her birinin topluluğa giren hakların korunmasını sağlayabileceği ve bu korumadan bütün ortakların yararlanabileceği öngörüldüğünden elbirliği mülkiyetinde, ortaklardan her hangi biri de tek başına tapuda murisin kimlik bilgileri ile ilgili olarak düzeltme isteyebilir.
Bununla birlikte, Bakanlar Kurulunun 22.7.2013 tarihli ve 2013/5150 sayılı kararı ile kabul edilen, 17.8.2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Tapu Sicili Tüzüğünün 28. maddesinde, kütük sayfası malik sütununda malikin adı ve soyadı, baba adı ile edinme nedeni, tarih ve yevmiye numarasının yazılacağı, tüzel kişilerin unvanlarının tam olarak yazılacağı ve paylı mülkiyette pay miktarı; paydaşların adı, soyadı ve baba adından sonraki kısımda, kesirli olarak gösterileceği ifade edilmiştir.
Aynı Tüzüğün 72. maddesinde, “Tapu sicilinde değişikliğin, hak sahibinin istemine ya da yetkili makam veya mahkeme kararına istinaden yapılabileceği” 74. maddesinde ise “Kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi hâlinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, re’sen düzeltme yapılacağı, istem belgesinde yapılan yanlışlık veya eksiklik düzeltilerek, belgenin uygun bir yerine yazılmak suretiyle taraflar ve tapu görevlilerince imzalanacağı ve sicilde buna uygun düzeltme yapılacağı, ana veya yardımcı siciller üzerinde yapılmış hata veya eksikliklerin, ilgililerce sunulan veya başka idarelerce düzenlenen belgelerden kaynaklanması hâlinde, ilgililerin gerçek durumu kanıtlayıcı belgelere dayalı başvuruları üzerine, istem, yevmiye defterine kaydedilerek gerekli düzeltme yapılacağı, kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı tescil veya esaslı yazım hatasının düzeltilebilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması gerektiği, ilgililerden birisinin yazılı oluru olmazsa, bu durum beyanlar sütununda belirtilerek, 26.9.2011 tarihli ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre işlem yapılacağı, yapılacak düzeltmeler hatalı yazımdan sonra hak sahibi olmuş kişilerin hakkını etkileyici nitelikte ise, bu hak sahiplerinin de yazılı olurlarının aranacağı, müdürlüğün ilgililerin bilgisi dışında yaptığı işlemleri tebliğ etmekle yükümlü” olduğu açıklanmıştır.
Tapu Sicil Tüzüğünün 75. maddesi “ (1) Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine;
a) Senetsizden tespitlerde; nüfus kayıt örneği ve taşınmazın bulunduğu belediye veya muhtarlıktan alınacak fotoğraflı ilmühaber,
b) Kayda dayalı tespitlerde; dayanağı kayıt ve belgeler, incelenmek ve gerektiğinde tanık ve varsa tespit bilirkişileri dinlemek ve zeminde inceleme yapmak suretiyle istemin gerçek hak sahibinden geldiği belirlenirse, istem yevmiye defterine kaydedilerek düzeltilir.
(2) Zeminde incelemenin, kadastro müdürlüğü teknik personeli ile birlikte yapılacağı ve inceleme neticesinde teknik rapor düzenleneceği, zeminde incelemede, komşu parsel malikleri, muhtar ve diğer ilgililer dinleneceği; vergi kaydı ve diğer her türlü bilgi ve belgeden yararlanılır.
(3) Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi ve eksikliklerin giderilmesinde de yukarıdaki fıkraların uygulanır.
(4) Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur” şeklinde düzenlenmiştir.
Yine aynı Tüzüğün 26. maddesine göre ise mevzuat ve bu Tüzükte yer alan hükümlere uygun olmayan ve 4721 sayılı Kanunun 1011 inci maddesine göre geçici tescil şerhine de imkân bulunmayan istemlerin geciktirilmeden, gerekçesi, itiraz yeri ve süresi de belirtilmek suretiyle reddedileceği, ret kararının, istem sahibine elden veya 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği ve ret kararına, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde müdürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğünün kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Genel Müdürlüğe itiraz edilebileceği belirtilmektedir.
Yukarıda açıklanan yeni Tapu Sicil Tüzüğü hükümleri ve özelikle 75. maddesi nazara alındığında, tapu müdürlüklerine oldukça geniş yetkiler verilerek tapudaki hataların daha kısa bir sürede, idari yoldan düzeltilmesine imkân verildiği görülmektedir. Yine bu maddenin son fıkrasında ise “Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur.” hükmü bulunmaktadır.
Bu hüküm hak arama özgürlüğünü kısıtlamamakta, aksine hak arayanlara haklarını çok daha kısa bir sürede, kolay, ucuz ve basit bir şekilde elde etme imkânı vermektedir. Hal böyle olunca, bu imkânın öncelikle tüketilmesi ve bu yolla bir sonuç alınamaması durumunda ilgilinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1027. maddesi gereğince mahkemeye başvurması zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu nedenle, yeni Tapu Sicili Tüzüğünün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği 17.8.2013 tarihinden sonra, davacının, mahkemeye müracaat etmeden, öncelikle ilgili tapu müdürlüğüne yukarıda açıklanan prosedüre uygun şekilde başvurması, eğer bu talebinde istediği sonucu alamazsa daha sonra mahkemeye başvurması gerekir.
Hâl böyle olunca, Tapu Sicili Tüzüğü gereğince öncelikle tapu müdürlüğüne başvurma zorunluluğu getiren yasal prosedür izlenmeden doğrudan dava açıldığından, davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Akşehir Sulh Hukuk Mahkemesinin 09.10.2015 tarihli ve 2015/260 E., 2015/620 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından sunulan Akşehir Tapu Müdürlüğünün 05.02.2014 tarihli idari başvurunun reddine ilişkin karar ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın malik hanesinde kayıt malikinin isminin sehven yanlış yazıldığı, kayıt maliki dışında bir başka şahsın taşınmazla ilgi ve alakasının olmadığı, ayrıca davacı tarafından dava açılmadan önce tapu müdürlüğüne başvuru yapıldığı ancak düzeltme talebinin reddedildiği gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu kaydında malik kimlik bilgilerinin düzeltilmesi istemi ile 08.04.2014 tarihinde açılan eldeki davada, dava açılmadan önce kaydın düzeltilmesi için Tapu Sicili Tüzüğünün 75. maddesinin 4. fıkrasına göre tapu müdürlüğüne başvuru yapılıp yapılmadığı, varılacak sonuca göre davanın usulden reddine karar verilmesinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Bilindiği üzere tapu sicili, Devletin sorumluluğu altında, tescil ve açıklık ilkelerine göre taşınmazlar ile üzerindeki hakların durumlarını göstermek üzere tutulan sicildir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) öngördüğü tapu sicillerinin düzenli bir biçimde tutulmasını sağlamak amacıyla 2013/5150 sayılı yeni Tapu Sicili Tüzüğü, 17.08.2013 tarihli ve 28738 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Tüzükte, taşınmazlarla ilgili mülkiyet hakkı, sınırlı aynî haklar ve kişisel hakların tapu siciline tescil, değişiklik, terkin ve düzeltme işlemleri ile sicil ve belgelerin arşivlenmesinin usûl ve esasları gösterilmiş olup; 28. maddesinde mülkiyet hakkının tapu kütüğüne ne şekilde tescil edileceği düzenlenmiş ve kütük sayfası malik sütununda malikin adı ve soyadı, baba adı ile edinme nedeni, tarih ve yevmiye numarası ile tüzel kişilerin unvanlarının tam olarak yazılacağı ve paylı mülkiyette pay miktarı; paydaşların adı, soyadı ve baba adından sonraki kısımda, kesirli olarak gösterileceği ifade edilmiştir.
Taşınmazların kadastro tespiti ya da tapuya tescili sırasında mülkiyet hakkı sahibinin adı, soyadı, baba adı, cinsiyeti, doğum tarihleri gibi kimlik bilgilerinin kayda eksik ya da hatalı işlenmesi, kayıt düzeltme davalarının kaynağını oluşturmaktadır. Tapu kaydında kimlik bilgilerinin düzeltilmesine veya tespitine ilişkin olarak açılan bu davalardaki amaç da kayıt malikinin tapu kaydındaki kimlik bilgilerinin nüfus kaydı ile uyumlu hâle getirilmesidir.
TMK’nın 1027. maddesine göre ilgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, Tapu Sicili Tüzüğü kuralları uyarınca resen düzeltilmesi mümkün olan basit yazı yanlışlıkları (adi yazım hataları) dışında, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararı ile düzeltebilir. Bu bağlamda Tüzüğün 74. maddesinde ana veya yardımcı siciller üzerindeki düzeltmelerin ne şekilde yapılacağı açıklanmış ve maddenin 1. fıkrasında; kütük, yevmiye defteri ve yardımcı sicillerde, belgelere aykırı basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi hâlinde, müdür tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, basit yazım hatalarının resen düzeltileceği öngörülmüştür. Buna göre tapu müdürü, hakkın içeriğini etkilemeyen ve kütükte belgesine aykırılık teşkil eden adi yazım hatalarını kendiliğinden hiçbir işleme gerek kalmadan düzeltebilir.
İlgili kişinin başvurusu üzerine yapılacak düzetmeler ise Tapu Sicili Tüzüğünün 75. maddesinde; “(1) Kadastro çalışmalarından kaynaklanan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin tapu kütüğündeki yazım hataları ilgilisinin başvurusu üzerine;
a) Senetsizden tespitlerde; nüfus kayıt örneği ve taşınmazın bulunduğu belediye veya muhtarlıktan alınacak fotoğraflı ilmühaber,
b) Kayda dayalı tespitlerde; dayanağı kayıt ve belgeler, incelenmek ve gerektiğinde tanık ve varsa tespit bilirkişileri dinlemek ve zeminde inceleme yapmak suretiyle istemin gerçek hak sahibinden geldiği belirlenirse, istem yevmiye defterine kaydedilerek düzeltilir.
(2) Zeminde incelemenin, kadastro müdürlüğü teknik personeli ile birlikte yapılacağı ve inceleme neticesinde teknik rapor düzenleneceği, zeminde incelemede, komşu parsel malikleri, muhtar ve diğer ilgililer dinleneceği; vergi kaydı ve diğer her türlü bilgi ve belgeden yararlanılır.
(3) Tapu sicilindeki bilgilerin güncellenmesi ve eksikliklerin giderilmesinde de yukarıdaki fıkraların uygulanır.
(4) Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur” şeklinde düzenlenmiş olup; buna göre kadastro çalışmaları sırasında oluşan malikin veya hak sahibinin adı, soyadı ve baba adına ilişkin yazım hatalarının ilgilisinin başvurusu üzerine; maddede belirtilen belgelerin incelenmesi ve gerekli araştırmanın yapılması sonucunda istemin gerçek hak sahibinden geldiğinin belirlenmesi koşuluna bağlı olarak, tapu memurunca düzeltilmesi mümkündür.
Bu madde mülga Tapu Sicili Tüzüğünün 87. maddesine benzer bir düzenleme içermekle beraber yeni Tapu Sicili Tüzüğünün yukarıda metnine yer verilen 75. maddesinin 4. fıkrasında, madde hükümleri uyarınca yapılacak kayıt düzeltmeleri için tapu müdürlüklerine başvuru zorunluluğu getirilmiştir.
Diğer yandan Tüzüğün 26. maddesinde; mevzuat ve Tüzükte yer alan hükümlere uygun olmayan ve TMK’nın 1011. maddesine göre geçici tescil şerhine de imkân bulunmayan istemlerin geciktirilmeden, gerekçesi, itiraz yeri ve süresi de belirtilmek suretiyle reddedileceği, ret kararının kütüğün beyanlar sütununda belirtileceği ve kararın, istem sahibine elden veya Tebligat Kanunu hükümlerine göre tebliğ edileceği, ret kararına karşı ise tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde müdürlüğün bağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne, bölge müdürlüğü kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde Genel Müdürlüğe itiraz edilebileceği düzenlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olaya gelindiğinde, eldeki dava tapu kaydında malik adının düzeltilmesi istemi ile 08.04.2014 tarihinde açılmış olup, davacının kayıttaki yanlışlığın düzeltilmesi için davadan önce Tüzüğün 75/4. maddesine göre ilgili tapu müdürlüğüne yaptığı müracaat 05.02.2014 tarihli kararla reddedilmiş ve bu husus dava konusu taşınmazın beyanlar sütununa yazılmıştır. Ret kararı verilmesi hâlinde istemde bulunan kişinin izlemesi gereken idari yol Tüzüğün 26. maddesinde gösterilmiş olmasına karşın davacı itiraz yollarını tüketmemiştir.
Böyle olunca tapu kütüğündeki yazım hatalarının düzeltilmesi istemi ile TMK’nın 1027. maddesi uyarınca açılan davalar bakımından, Tapu Sicili Tüzüğünde düzenlenen tapu müdürlüğüne başvuru zorunluluğu ve itiraz yollarına ilişkin prosedürün tamamlanmasının dava şartı niteliğinde olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.
Dava şartları medeni usul hukukuna ait bir kurum olup, amacı; bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.
Mahkemenin, davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi ve karar verebilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan şartlardır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hâllere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hâllere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Çünkü hâkim, dava şartlarının bulunup bulunmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden inceler. Tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürmeleri mümkündür. Ancak tarafların bu konuda mutlaka talepte bulunmaları gerekli olmadığı gibi hâkim de tarafların talepleri ile bağlı değildir. Ayrıca bazı durumlarda dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün olabilir. Bu gibi durumlarda mahkeme dava şartı noksanlığının tamamlanması için kesin süre vermek zorundadır. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemiş ise ancak o zaman dava şartı yokluğu sebebiyle davayı usulden reddeder.
Genel dava şartları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde hüküm altına alınmış ise de dava şartları anılan maddede sayılanlar ile sınırlı olmayıp, başka kanunlarda öngörülen dava şartları da olabilir. Nitekim 114. maddenin 2. fıkrasında; diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir.
Diğer yandan, hiyerarşik normlar sistemi olan hukuk düzeninde, alt düzeydeki normların, yürürlüklerini üst düzeydeki normlardan aldığı kuşkusuzdur. Normlar hiyerarşisinin en üstünde evrensel hukuk ilkeleri ve Anayasa bulunmakta, daha sonra gelen kanunlar yürürlüğünü Anayasa’dan, tüzükler yürürlüğünü kanundan, yönetmelikler ise yürürlüğünü kanun ve tüzükten almaktadırlar. Bir normun kendisinden daha üst konumda bulunan ve dayanağını oluşturan bir norma aykırı veya bunu değiştirici nitelikte bir hüküm getirmesi mümkün bulunmamaktadır (Kuluçlu, E.: Türk Hukuk Sisteminde Normlar Hiyerarşisi ve Sayıştay Denetimine Etkileri, Sayıştay Dergisi, sayı: 71, s. 21; HGK’nın 23.01.2020 tarihli ve 2017/4-1323 E., 2020/59 K.).
Normlar hiyerarşisinde bir alt norm üst norma aykırılık teşkil etmemeli, üst normun kendisine verdiği hukuki sınırların dışına çıkmamalıdır. Hukuk normları arasında var olan hiyerarşinin anayasal ölçüler içerisinde temin edilmesi hususu hukuk devleti açısından da önem taşımaktadır. Zira daha üstteki normla yasaklanmayan bir husus daha alt normla yasaklandığı takdirde hukuk devleti ilkesi zedelenmektedir.
Anayasa’nın 115. maddesinde yer alan “Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere tüzük çıkarabilir” şeklindeki hüküm yürürlükten kaldırılmış olmakla birlikte, Anayasa değişikliğinden önce çıkarılmış olan Tüzükler hukuksal varlığını sürdürmektedir. Normlar hiyerarşisinde kanunlardan sonra gelen tüzüklerin kanunlara aykırı düzenleme içermemesi gereği de açıktır.
Bu kapsamda Tapu Sicili Tüzüğünün ilgili maddeleri değerlendirilecek olursa, tapu kayıtlarında idarece düzeltilebilecek ad, soyad, baba adı, cinsiyet gibi basit kimlik bilgileri ve buna benzer adi yazım hatalarının TMK’nın 1027. maddesi çerçevesinde çok sayıda davaya konu edildiği gözetilerek, Tüzüğün 75. maddesinde bu gibi taleplerin mahkemeye taşınmadan idari yoldan daha kolay ve hızlı şekilde düzeltilmesi imkânı tanınmıştır. Ne var ki, uygulamada bu düzeltim yolları tapu müdürlükleri tarafından yeterince işletilmeyerek, başvuruda bulunan kişiler çoğunlukla dava açmaya yöneltilerek gereksiz zaman kaybına yol açıldığı gibi Tüzüğün 75. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen tapu müdürlüğüne başvuru zorunluluğunun TMK’nın 1027. maddesine göre açılacak davalar bakımından bir dava şartı niteliğinde olduğunu söyleme imkânı da bulunmamaktadır. Zira bu husus mahkemeye erişim hakkı ile ilgili olup; esas olan da mahkemeye erişim hakkının teoride kalmayıp, bireylerin bu hakkını etkili bir şekilde kullanabilmeleridir.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Anılan maddeye göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Mahkemeye erişim hakkı, bireylerin iddia ve savunmalarını bir yargı mercii önünde ileri sürebilmelerine imkân sağlayan haktır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesine göre de temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen sınırlamalar da ancak kanunla düzenlenebilir. Normlar hiyerarşisinde kanunlardan sonra gelen tüzükle mahkemeye erişim hakkını kısıtlayan bir düzenleme yapılamayacağı gibi HMK’nın 114. maddesinin 2. fıkrasında da açıkça diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle Tapu Sicil Tüzüğünün 75/4. maddesindeki tapu müdürlüğüne başvuru zorunluluğu ve buna bağlı olarak idari itiraz sürecinin tamamlanmadığından bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi mümkün değildir.
Diğer yandan, 08.04.2014 olan dava tarihi direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 24.04.2015 olarak yazılmış ise de bu husus mahkemece her zaman düzeltilmesi mümkün maddi hata niteliğindedir.
Hâl böyle olunca, yukarıda yazılı değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı yerel mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle;
Direnme uygun olup davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-2. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.03.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.