Sözleşmelerde Aşırı Derecede Güçsüz Olan Tarafın Hukukça Korunması İlkesi
Sanayileşme ve toplumsal alanda yaşanan gelişmeler, özel hukuk sözleşmelerine uygulanan kuralların, bazı sözleşme alanlarında sözleşmenin güçsüz sayılabilecek tarafını yeterince koruyamadığı görülmekle, zaman içinde, pozitif ayrımcılık olarak kabul edilecek, koruyucu kuralların konulmasına neden olmuştur. Örneğin, konut sayısının azlığı, konuta talebin fazla olması, güçsüz olduğu kabul edilen kiracıların, 1955 yılında çıkartılan, özel Kanun niteliğindeki 6570 sayılı Taşınmaz Kiralan Hakkındaki Kanun ile korunmasında olduğu gibi.
Daha sonraki yıllarda çalışanlann korunması amacıyla İş Hukuku mevzuatımızda işçilerin korunması amacıyla yapılan değişiklilikler de aynı doğrultudadır. “İşçi lehine yorum” yapılması kuralı bunun canlı örneğidir.
Bu düşüncelerin temelinde, özel hukuk kurallan ile kurulan bazı sözleşmelerin taraflan arasında toplumsal adaletin korunması amacıyla güçlünün kendi koşullannı güçsüz konumda olan diğer tarafa kabul ettirmesini önlemek, daha adil ve eşitliğe yakın uygulama ortamında hukuki güvence yaratmak düşüncesi ile ticari işlem kavramını tanımlamaya, sınırlarım çizmeye ve yorumlamaya dönük kuralların yaşama geçirilmesi düşüncesi yatmaktadır.
Özel hukuk sözleşmelerinde tarafların eşit koşullarda ve özgür iradeleri ile sözleşmeleri kurdukları ana temadır. Ancak yukarıda değindiğimiz gibi görünüşte var olan eşitlik ve denge, uygulamada ortadan kalkmakta, güçlü olan kendi kurallarım sözleşmelere koyarak ilişkiyi kendi yönüne çekebilmektedir. Kiralayan – kiracı ilişkisinde, işveren – işçi ilişkisinde olduğu gibi.
Bu düşünce, 1995 yılında tüketici kavramı hukukumuza kazandırmış, özel koruyucu kurallarla güçlü sayılan diğer tarafa karşı güçsüz sayılan tüketiciler koruma altına alınmaya çalışılmıştır.
0 Yorum