HMK 445. Madde
Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 445. maddesi şu şekildedir:
Elektronik işlemler
Madde 445 – (1) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hallerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.
(2) Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fiziki olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fiziki olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.
(3) Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hakim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.
(4) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.
(5) Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.
Başlık
HMK’nın 445. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: ONİKİNCİ KISIM: Son Hükümler
Madde başlığı şu şekildedir: Elektronik işlemler
Gerekçe
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 445. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Tasarının 449 uncu maddesinden önce gelmek üzere bir madde ihdas edilmesine ilişkin olarak aşağıdaki gerekçelerle önerge verilmiştir.
“Adalet Bakanlığı e – Dönüşüm ve e – Devlet sürecinde gerekli tüm teknolojik gelişmeleri kullanarak Adalet Bakanlığı teşkilatı, bağlı ve ilgili kuruluşları ile tüm yargı ve yargı destek birimlerinin donanım ve yazılım olarak iç otomasyonunu ve benzer şekilde bilgi otomasyonu sistemlerini kurmuş kamu kurum ve kuruluşları ile dış birim entegrasyonunu sağlayarak e – adaleti kurmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, kurumu kağıtsız ofis ortamına taşımak, hızlı, etkin, güvenilir, adil, verimli, şeffaf ve etik değerlere uygun bir yargılama mekanizması oluşturmak, doğru ve tutarlı bilginin mevzuatın tanıdığı yetkiler çerçevesinde istenilen zamanda hızlı ve kolayca elde edilmesini ve paylaşımını, her türlü idari faaliyetler ile denetim, teftiş ve soruşturmanın hızlı ve etkin bir şekilde yürütülebilmesini sağlamak amacıyla, üretkenliği ve verimliliği artırmak için geliştirilen; ölçeklenebilir, çoklu – kullanıcılı ve iş odaklı yönetim bilişim sistemlerinden biri olan Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemini (UYAP) uygulamaya koymuştur. UYAP kapsamındaki tüm birimlerde her türlü yargısal, idari ve denetim faaliyetleri bu sistemle elektronik ortamda yürütülmektedir.
Merkezi bir bilgi sitemi olan ve elektronik imza alt yapısına uygun olarak geliştirilmiş UYAP ile yargı birimleri ve idari birimlerin tüm bilgi ve belgeleri doğru ve tutarlı, değişmez ve güvenli bir şekilde veritabanında saklanmakta, yetkisiz erişimlere izin verilmemektedir. UYAP’ın tam entegrasyonu ve merkezi elektronik ortamda tutulan arşivi sayesinde mükerrer veri girişi engellenmiş olup, doğru ve tutarlı bilgi mevzuatın tanıdığı yetkiler çerçevesinde başta hakim ve savcılar ile yargı personeli olmak üzere, tüm kullanıcıların paylaşımına açılmıştır. Kullanıcılar bu bilgilere ihtiyaç duyduklarında hızlı ve kolayca ulaşabilmekte, keza, yargı birimleri de aralarında her türlü bilgi ve belge alışverişini elektronik ortamda ve anlık denebilecek kısa sürelerde gerçekleştirmektedir.
Öte yandan UYAP ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi sistemleriyle sağlanan (Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü – Adli Sicil Bilgi Sisteminden sabıka kayıtları, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü – MERNİS’ten nüfus kayıtları, Emniyet Genel Müdürlüğü POLNET’ten ehliyet kayıtları, PTT’den tebligatların akıbetleri, Merkez Bankasından döviz kurları, KİHBİ ve POLNET’den aranan kişilerin kayıtları gibi) entegrasyonlar sayesinde mahkemelerin ihtiyaç duyduğu bilgi ve belgelere elektronik ortamda ulaşılabilmektedir. UYAP ile Yargıtay Bilgi Sistemi arasında gerçekleştirilen entegrasyon ile temyiz edilen dosyaların sistem üzerinden Yargıtaya gönderilmesi ve geri dönüşü sağlanmıştır.
UYAP kapsamında bulunan Avukat Bilgi Sistemi (Avukat Portalı) ve Vatandaş Bilgi Sistemi (Vatandaş Portalı) aracılığıyla avukatlara ve vatandaşlara da internet üzerinden elektronik ortamda yargı hizmeti sunulmaktadır. Avukatlar ve vatandaşlar yetkileri dahilinde sistemdeki vekaleti bulunan dava dosyalarını (vekaleti bulunmayan dava dosyalarını da ilgili hakiminden onay alarak) inceleyebilmekte, bu dosyalardan suret alabilmekte; elektronik imza ile sistemdeki dava dosyalarına evrak katabilmekte, yeni dava dosyası açabilmekte, harç ve avans ödeyebilmektedirler.
Bu maddeyle Ülkemizde elektronik dava açılması, harç ve avansın elektronik ortamda yatırılması, dosyaların elektronik ortamda avukat ve vatandaşlarca incelenmesi ve diğer dava işlemlerinin UYAP sayesinde yapılmasının yasal alt yapısı oluşturulmuştur.
Maddenin birinci fıkrasında, UYAP Bilişim Sistemi tanımlanmıştır. Bu fıkrada ayrıca, Kanun kapsamında fiziki ortamda yapılan tüm işlemlerin elektronik ortamda UYAP kullanılarak yapılacağı, elektronik verilerin UYAP’a kaydedilip burada saklanacağı düzenlenmiştir. Bu sayede örneğin, Kanunun “Dosyaya belge konulması ve dosyanın başka yere gönderilmesi” başlıklı 165 inci maddesinde, “Mahkemece belge aslının istenmesi ve geri verilmesi” başlıklı 222 nci maddesinde, “Hükmün korunması” başlıklı 306 ncı maddesinde ve “Hüküm nüshası” başlıklı 307 nci maddesinde düzenlenen her türlü dilekçe, belgenin ve hükmün dosyasına konulmasına, elektronik ortamda yapılan işlemler için çıktı alınmasına, fiziki arşivlerde saklanmasına gerek kalmayacaktır. Elektronik ortamdaki belge, tutanak, dilekçe, ses ve görüntü gibi verilerin hukuki değer taşıması için güvenli elektronik imza ile imzalanarak kaydedilmesi ve saklanması gereği açıktır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, avukat ve vatandaşların adliyeye gitmeden internete erişebildikleri herhangi bir yerden, UYAP aracılığıyla; elektronik dava açabilmeleri, Kanunun örneğin, “Harç ve avans ödenmesi” başlıklı 126 ncı maddesinde, “Yargılama giderlerinin kapsamı” başlıklı 329 uncu maddesinde, “Harç ve giderlerin yatırılması” başlıklı 350 nci maddesinde ve “Yargılama giderleri” başlıklı 447 nci maddesinde düzenlenen dava harç ve avansını ödeyebilmeleri mümkün olabilecektir. Ayrıca dava ve diğer yargılama işlemlerini yine internete erişebildikleri herhangi bir yerden takip edebilmeleri ve “Dosyanın taraflar ve ilgililerce incelenmesi” başlıklı 167 nci maddesindeki usulden farklı olarak, çıkarılacak yönetmelikte ayrıntıları belirlenecek usule göre, elektronik ortamda dosyalarını inceleyebileceklerdir. Elektronik dava açılması sırasında dilekçeler ve daha sonra gönderilecek olan belgelerin örneğin, “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 125 inci maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 135 inci maddenin birinci fıkrasının (ğ) bendinde, “Hükmün kapsamı” başlıklı 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde, “Hükmün yazılması” başlıklı 304 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında ve “Temyiz dilekçesi” başlıklı 370 inci maddenin ikinci fıkrasının (ğ) bendindeki imza şartının, güvenli elektronik imza ile imzalanacağı açıktır. Bu Kanunda örneğin, “Davanın açılma zamanı” başlıklı 124 üncü maddesinde, “Cevap dilekçesinin verilmesi” başlıklı 132 nci maddesinde, “Tavzih talebi ve usulü” başlıklı 312 nci maddesinde ve “Temyiz dilekçesi” başlıklı 370 inci maddesinde belirtilen taraf sayısınca dilekçe örneği istenmesi, elden belge teslim edilmesi gibi fiziki ortama ilişkin işlemlerin doğası gereği elektronik ortamda istenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, elektronik ortamın gerektirdiği işlemlerin bu ortama özgü şekilde yapılması düzenlenmiştir. Güvenli elektronik imza kullanılarak yapılan işlemler veya bu şekilde sunulan belgelerin ayrıca fiziki olarak gönderilmesi istenilmeyecektir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, elektronik ortamdaki bir belgeden, tutanaktan veya benzeri veriden fiziki örnek çıkartılarak ilgiliye verilmesi veya bir birime gönderilmesi gereken hallerde, tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek imzalanması ve mühürlenmesi öngörülmüştür.
Maddenin dördüncü fıkrasında, Kanunun “Sürelerin bitimi” başlıklı 98 inci maddesinde ve “Tatil günlerinin etkisi” başlıklı 99 uncu maddesinde düzenlenen tatil saati veya çalışma saati yerine, yedi gün yirmi dört saat esasına göre çalışan UYAP sisteminin kullanılması halinde “gün sonu” kavramı kabul edilmiştir. Böylece avukatların ve vatandaşların saat yirmidörde kadar elektronik ortamda rahat bir şekilde sıraya girmeden işlem yapmaları imkanı sağlanmıştır.
Maddenin beşinci fıkrasında, elektronik ortamda dava açılması, harç ve avansın ödenmesi, dava dosyalarının UYAP Bilgi Sistemleri aracılığıyla incelenmesi, elektronik ortamda dava dosyalarının tevzi edilmesi, saklanması, kaydedilmesi gibi mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esasların yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür.”
Önerge kabul edilmiş ve Tasarıya yeni 451 inci madde ilave edilmiştir.
TBMM GENEL KURULU
TBMM Genel Kurulunda 5., 6., 7., 8., 9. ve 10. maddeler tasarı metninden çıkartılmış ve diğer maddeler buna göre teselsül ettirilmiştir.
TBMM Kabul Metni
On altıncı bölüm 451’inci madde ile 458’inci maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde, AK PARTİ Grubu adına Bolu Milletvekili Fatih Metin konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Metin.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı hakkında on altıncı bölüm üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1086 sayılı Kanun günümüze kadar 26 kez değişikliğe uğramış ve 26 kez uğradığı değişiklikle de seksen madde değiştirilmiştir ancak amaçlanan yargılamanın hızlanması hususunda yeterli hedef tutturulamamış ve bu nedenle, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve en etkin biçimde görülmesi ve bir kısım uyuşmazlıkların nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak, karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk yargılamasına yansıtmak amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmış ve huzurunuza gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıda hukuk usulü hususunda çok önemli kaideler, yeni yenilikler getirilmektedir. Bunların en önemlisi, yargılamada, kısa sürede bitirilmesini sağlayacak usul kuralları öngörülmüştür çünkü malumunuz, gecikmiş adalet, adalet değildir. Bu noktada yargılamanın hızlı bir şekilde yürütülmesi ve neticelendirilmesi hususunda da bu kanun tasarısında önemli hükümlere yer verilmiştir.
Bunların başında yargılama giderlerinin avans olarak alınması müessesesi düzenlenmiştir. Bunu şu şekilde kısaca izah edebiliriz: Yargılama giderlerinin zamanında yatırılmaması tek başına davaların gecikme sebebi olmamakla birlikte önemli etkenlerden biridir. Bu düzenlemeler karşısında, davacının dilekçesini, davalının da cevap dilekçesiyle birlikte gösterdiği delilleri mahkemeye sunarken yargılama giderlerinin yaklaşık olarak hesaplanması ve ilgiliden peşin olarak tahsili sağlanmalıdır.
Bunun dışında, tasarıda, 1086 sayılı Kanun’da yer almayan ve yargılama hukukunda yargılamanın kısa sürede neticelenmesini sağlayacak olan ön inceleme bölümü düzenlenmiştir. Bunu da kısaca anlatacak olursak: Bu müessese, medeni usul hukuku alanındaki kanunlaştırmada hukukumuz için önemli bir yeniliktir çünkü uygulamada en çok şikâyet edilen ve yargılamanın gecikmesi sebebi olarak gösterilen önemli bir husus da tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanmasıdır.
Tasarının ön inceleme bölümünde getirilen düzenleme ile tahkikat duruşmaları, delillerin toplandığı değil, değerlendirildiği bir aşama hâline getirilmiştir. Böylece, çoğu kez, tapu veya nüfus idaresine yazı yazılması veya çok basit ara kararların yerine getirilmesi hususunda defalarca duruşmalar ertelenmiş ve bu şekilde de duruşmaların, yargılamanın uzamasına neden olmuştur. Bu nedenlerle, bu küçük, ufak sebeplerden dolayı ara kararların uzamaması noktasında da bu ön inceleme sistemi büyük oranda rahatlık getirecektir.
Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından bir yeni düzenleme de basit yargılama usulünün kolaylaştırılmasıdır, sözlü ve seri yargılama usulünün kaldırılmasıdır. Hukuk yargılamasında yazılı, basit, sözlü ve seri olmak üzere dört ayrı usul şu anda mevcuttur. Bu usuller düzenleme amacına uygun şekilde uygulanmadığından ve bu sebeple de karışıklığa sebep olduğundan kanun tasarısında sözlü ve seri yargılama usullerine ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.
Yazılı ve basit olmak üzere iki yargılama usulünün muhafaza edilmesi öngörülmektedir. Basit yargılama usulünde yapılan düzenleme ile kural olarak davaların ön inceleme oturumu dâhil, toplam üç duruşmada tamamlanması öngörülmüştür. Yine, basit yargılama usulünün hızlı ve etkin şekilde işlemesi bakımından davaların en fazla bir kez takipsiz bırakılması esası kabul edilmiştir.
Bir diğer önemli husus: Tarafların mahkeme kararını alıp işleme koyabilmeleri için bakiye karar ve ilam harcının ödenmiş olma şartı kaldırılmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeye uygun şekilde 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenleme yapılmıştır.
Bir diğer önemli müessese de ilk itirazlarla ilgilidir. İlk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiştir çünkü ilk itirazların, 1086 sayılı Kanun’da düzenlenen şekliyle kötü niyetli kişilere davaları sürüncemede bırakma fırsatını vermektedir. Bu nedenle, ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiş; böylece, sayılan hususların, davanın her aşamasında, taraflar ileri sürmese dahi, hâkim tarafından resen nazara alınması mümkün kılınmıştır.
Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından çekişmesiz yargıyla ilgili de ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.
Bir diğer önemli değişiklik: 1086 sayılı Kanun’da yer alan bir kısım haklardan yararlanmaya ilişkin süreler devamlı surette karışıklık oluşturmakta, uygulama kolaylığı sağlamak bakımından disipline edilmiştir. Bu sürelerin daha kolay algılanabilmesi amacıyla tasarıda temel bazı süreler kabul edilmiştir; bu çerçevede bir hafta veya iki hafta, bir ay veya bir yıl gibi süreler kabul edilerek karışıklığa son verilmiştir.
Yargılama hukuku bakımından teknik yöntemlerden yararlanmayı sağlayacak imkânlara yer verilmiştir, bu bakımdan da bu imkânlar getirilmiştir.
Uygulamada yaşanan sorunlar da göz önünde bulundurularak geçici hukuki koruma müessesesi yeniden düzenlenmiştir. Bu da yine uygulamada çok sıkça karşılaşılan bir problemdir. Geçici hukuki koruma tedbirlerinden özellikle ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delil tespiti talepleriyle ilgili kararlara karşı istinaf yoluna başvurabilme imkânı getirilmiştir. Uygulamada tedbir ve tespitlerin çok kolaylıkla ve ciddi bir denetime tabi olmaksızın alınabildiği herkesçe bilinmektedir. Bu durum ise yargıya güveni sarsmakta ve mahkeme kararlarına olan inancı zedelemektedir. Bu kararlara karşı kanun yolu açılarak bir ölçüde denetlenmesi amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonumuzda da bu kanunumuzla alakalı çok önemli değişikliklere katkıda bulunulmuştur. Bunların en önemlilerinden bir tanesi: İnsanın ölümü veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince bakılması öngörülmüştür. Bunun önemi şudur: Daha önce yani bu düzenlemeden önce, şu andaki mevcut düzenlemelerde mevcut hukuk sistemimize göre maddi ve manevi tazminat taleplerinde yargı yolu -adli, idari ve askerî olmak üzere üç şekildedir- bu zararı kimin verdiğine bakılarak belirlenmektedir. Komisyonda yapılan tartışmalarda insan zararlarına ilişkin olarak açılan tazminat davalarının farklı yargı kollarında görülmesinin, benzer olaylarda birbirinden farklı kararların çıkmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu alanın disipline edilebilmesi bakımından, insanın vücut bütünlüğüne ilişkin bir zarar doğması durumunda zararı kimin verdiğine bakılmaksızın, zarar süjesi esas alınarak bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi benimsenmiştir.
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam olarak belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlar vardır. Bu da yine uygulamada özellikle avukat arkadaşlarımızın karşılaştığı büyük sorundur. Bu sorun da bu şekilde… Asgari miktar üzerinden belirsiz alacak davası açılabilecektir. Bu da önemli bir düzenlemedir.
Yine, uygulamada duruşma salonunda uygunsuz davranışlarda bulunanların dışarı çıkarılmasına ilişkin hükmün avukatlar için uygulanmaması da yine savunma makamı ve savunma hakları açısından çok önemli bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer hem kanun tasarısında hem de Komisyondaki arkadaşlarımızın katkılarıyla düzenlenen bu yeni değişikliklerle beraber uzun süreden beri beklenen Türk hukuk sistemi açısından çok önemli kanunlar bir bir çıkmaktadır. Tabii, bu önemli kanunların çıkmasında iktidarıyla-muhalefetiyle bütün milletvekili arkadaşlarımızın başlangıçtan beri büyük katkıları mevcuttur. O nedenle, huzurlarınızda, bütün bu noktada, gerek Bakanlık bürokratlarımız gerekse Komisyondaki üye arkadaşlarımız ve yine burada bulunan yüce heyetinizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın katkısından dolayı teşekkür ediyorum. Yine, Sayın Bakanımıza bu konudaki gayretinden dolayı ve bu kanunların bu dönem içerisine yetişmesini sağladığı için teşekkür ediyorum ve bu kanunun ve yine bir gün önce kabul ettiğimiz Türk Borçlar Kanunu’nun ve bundan sonra yine huzurunuza gelecek olan diğer kanunların ülkemize, vatanımıza, milletimize ve Türk hukuk sistemine, Türk hukuk camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Metin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; son on yıla yakın bir dönemdir ülkemizdeki temel yasalarda köklü değişiklikler yapıyoruz. Öncelikle Türk Medeni Kanunu, daha sonra Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, dün Türk Borçlar Kanunu, bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve önümüzdeki günlerde de Türk Ticaret Yasası’yla ilgili ön hazırlıkları bitireceğiz. Bunlar köklü değişiklikler.
Temel kanunları yaparken elbette eksiklikler de olacaktır. Bu eksiklikler ise zamanla ihtiyaçları karşılayacak hâle getirilebilir diye düşünüyorum.
Bugün görüştüğümüz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 1927 yılında İsviçre’den tercüme olarak alınmış ve üzerinde şimdiye kadar 26 kez değişiklik yapılmış. Dolayısıyla, zaman zaman ihtiyaçları karşılayamaması sonucu bu değişiklikleri yapma zorunluluğu doğmuştur.
Şimdi, bu değişiklikleri yaparken en önemli faktör şu olmuştur: Geciken yargının hızlanması, basit ve ucuz yargının sağlanması hedef alınmıştır. Bunu sağlamaya yönelik hareketleri yaptığımız müddetçe de hep yargıya basitleştirememişiz, yargıyı hızlandıramamışız ve yargının tıkanmasına da neden olmuşuz. Hep hastayı iyileştirmeye çalışmışız ama hastalık günden güne artmış. İşte bugün, son tahliyelerle ilgili olaylar, Yargıtaydaki dosya sayısının tahmin edilemeyecek sayılara ulaşmasının sonucu bu son dönemlerde yapılan hukuksal düzenlemelerde başarılı olamadığımızın bir kanıtıdır.
Peki, niçin başarılı olamadık? Bunları düzeltmek için mi çaba harcadık? Hayır, yargıyı ele geçirmek için çaba harcadık.
Bir söz vardır: “İnanmayan insan inandıramaz.” 2002’li, 2003’lü yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri “Biz yargıya inanmıyoruz.” dediler. Şimdi, inanmayan bir insan ne dereceye kadar bu yargıda bir düzenleme yapabilir, çözüm getirebilir. Çözüm getirebilmeniz için inanmanız gerekir, bilmeniz gerekir. Bu sıkıntıyı aşmak zorundayız.
Bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili, ülkemizdeki en önemli sorunlardan birisi yargılamaların uzun sürmesi. Değerli arkadaşlar, şimdi uzun süren bir yargılama, geciken bir adalettir, adil yargılanma hakkını elinizden alır. Bakın, bununla ilgili bir bilgi notu, gelen bir not: “Uzayan adalet hayatımı tarumar edip yurdumu, yuvamı yıktı.” Bir yurttaş gönderiyor. “Günde otuz beş-kırk davaya bakan hâkimler ne dereceye kadar doğru karar verebilir? Adam gibi uygulayıcısı yetiştirilmeyen ve bulunmayan kanun ne işe yarar? Uzayan ve insanı canından bezdirip vatanından nefret ettiren hantal ve uyuz adaletin düzeleceğinden hiçbir umudum yok. Tek umudum var, o da dava uzatmaktan Türkiye Cumhuriyeti devletine sürekli tazminat cezası veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.” Bir yurttaşın hem Adalet Komisyonu Sayın Başkanımızla paylaştığı hem de bana gönderdiği bir mesaj. Yurttaş, Türk hukukundan ziyade Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine doğru yöneliyor. Ne zaman yöneliyor? Bu son on yılda bu yöneliş daha çok artmış.
Başka bir meslektaşımızdan gelen bir not, bilgi notu, bir daireden örnek vereceğim: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. Bu daire 2009 yılında 23.393 onama kararı, 8.368 bozma, 1.841 karar düzeltme ve 862 ret, geri çevirme kararı vermiş yani bir senede 36.464 dosyaya bakmış. 2009 yılındaki işgünü sayısını 220 gün olarak kabul edersek, değerli arkadaşlar, 9. Hukuk Dairesi günde 165 dosyaya bakıyor. Eğer sekiz saat bir mahkemenin çalıştığını düşünürsek saatte 20 dosyaya karar veriyor. Sonuç: Acaba burada doğru bir karar peşinde mi koşuyoruz? Saate 20 dosyayı inceleyen bir Yargıtay doğru karar verebilir mi?
Bugün, Türkiye’de, insanların, artık, doğru veya yanlış karar verilip verilmediği hiç umurunda değil. Eksik inceleme nedeniyle milyonlarca insanın hakkı gasp oluyor. Peki, bunun hesabını kim verecek? Bunun hesabının yurttaşa karşı siyasal sorumluluğu kime ait? Hükûmete aittir, siyasal sorumluluk bu işte Hükûmete aittir. Şimdi, sekiz saatte 165 dosyayı inceleyen bir Yargıtaydan bir içtihat beklenebilir mi? Bekleyemezsiniz. Peki, bu ucuz, hızlı adaletin yapılması için altyapı hazırlıkları yapılmış mı? Yapılmış. Örneğin hukuk muhakemelerinde ve ceza muhakemelerinde usul hukukunda değişiklikler yapılarak bölge mahkemelerinin kurulmasına karar verilmiş. Bölge adliye mahkemelerinin kurulması yönünde bu yüce Meclis 2005 yılında karar vermiş. Der ki bu kararda: “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” der. Sene 2005. 2007’ye kadar yürütmemiş, demiş ki: “2007’ye kadar uzatayım, ben bunu yapamam.” demiş. 2007’ye kadar yüce Meclis onu uzatmış. 2007’den 2011’e kadar bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütmemiş. Peki, Bakanlar Kurulu bir kanunu uygulamıyorsa bunun sorumlusu kim? Kanunlar yürütülmek için, uygulanmak için çıkar. Türkiye’deki en önemli sıkıntı ne kadar düzgün yasa çıkartırsanız çıkartın onun uygulanabilmesidir.
Niçin bölge mahkemeleri kurulmadı? Eğer yetişmiyorsa zaman 2007’de yaptığınız gibi tekrar bir satırlık, bir cümlelik bir kanun değişikliği getirir onu uygulatabileceğiniz zamana taşırsınız. Bu altyapısı oluşturulmadan, Yargıtay tıkanacak, normal mahkemeler tıkanacak… İnsanlar artık bugün yargıya başvuramaz bir duruma geldi. Elbet bu insanların yargıya başvuramayacak bir duruma geldiğini Hükûmet de biliyor. Çıkış yolu nedir? Bu dönem bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu içine konuyordu, arabuluculuk sistemi. Peki, arabuluculuk sistemi bugün nerede uygulanıyor? Anglosakson ülkelerinde uygulanıyor. İngiltere’de bu türlü çalışmalarda başarıya ulaşılmış. Ama o ülkelerin hukuk sistemiyle Türkiye’nin hukuk sistemi bir mi? Değil. O bölgedeki çalışmalara ben de katıldım, on gün kadar kaldık. Orada Pakistanlı kadınların oradaki arabuluculuk sisteminin uygulanmasıyla çektikleri sıkıntıları dinledim, gördüm, dinledim ve gördüm. Türkiye gibi altyapısı oluşmamış, belirli bir bölgenin ağa sistemine dayandığı, belirli bir bölgenin şeyh ve tarikat liderlerine dayandığı bir ülkede bu arabuluculuk sistemini uygularsanız, o ülkede medeni hukuku uygulayamazsınız. O ülkedeki hukuk sisteminiz, aydınlanma devrimiyle Türkiye’nin çizdiği cumhuriyet çizgisinden uzaklaşmadır. Bu konuda Adalet Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak ciddi tartışmalar yaptık ve altyapısı oluşmayan o arabuluculukla ilgili terimlerin çıkartılmasını istedik. Üzüldüğüm konu, cumhuriyet rejiminin yetiştirdiği aydınların da bu konuda yeterli araştırma yapmadan, bunları hukuk muhakemeleri tasarısının içine dercetmeleriydi. Bununla ilgili altyapı oluşmamış. Üniter yapının getirdiği sıkıntılar bugün bilinmektedir. Böyle bir ortamda bu tür bir düzenlemeye acaba bu yüce Meclis karar verebilir miydi?
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu üzerinde ciddi endişelerimiz var. Bunların üzerindeki endişelerimizi Komisyonda paylaştık, düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz ama şu da bir gerçek ki: Hızlı, adil bir yargılanma için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bir değişiklik gerekiyor. Artık, başka ülkelerdeki tercüme yasalardan uzaklaşmak zorundayız. Artık, bizim bilim adamlarımız hukuk fakültelerindeki geniş, engin deneyimleriyle, Türk yapısına uygun hukuk muhakemeleri kanunu yapabilecek düzeydedir. Başka yerden kopyacı, “Onlar öyle yapmış, biz de öyle yapacağız…” Bu tür şeyler bize güç kazandırmaz. Elbet şunu bilmek zorundayız: Türkiye’nin bir global sorunlardan etkileşim içinde olabileceğini de kabul etmek zorundayız. Elbette, oradaki gelişimleri de izlemek, görmek, bilmek zorundayız ama bunun çıkış yolu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlayayım Sayın Başkanım.
Bunun çıkış yolu bence, yapılması gereken, kendi yapımıza uygun bir düzenleme yapmak.
Bu görüştüğümüz kanun tasarısında, Anayasa’mızın 129’uncu maddesine göre hâkimlerin sorumluluğu düzenleniyor. Hâkimler devlet memuru değildir, devlet memuru hâline getiriyorsunuz. Anayasa’da açık bir hüküm vardır. Bu tür bir düzenlemenin yapılması açıkçası Anayasa’nın 129’uncu maddesi yönünden ciddi endişeler doğurmaktadır. Haberal’la ilgili davada da görüldüğü gibi yargıçlar artık bir devlet memuru hâline getirilmeye çalışılıyor. Bunlardan uzaklaşmak zorundayız, uzaklaşmak zorundasınız.
Bu duygu ve düşüncelerle bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bilim adamlarımıza, Bakanlık personeline, bu çalışmalarda hazır bulunan değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu yasanın ülkemiz için hayırlı olması dileğiyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünlütepe.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yalçın.
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, sonuna geldiğimiz Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile ilgili bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle kanunla ilgili konuşmalara geçmeden evvel Sayın Bakanın dikkatine bir iki hususu sunmak istiyorum. Öncelikle hukukumuzda ne yazık ki hâlen bir yedieminlik müessesesi tam oturmuş durumda değil, her ilde de yok. Sayın Bakanım, şöyle şikâyetler alıyoruz vatandaşlarımızdan: Şimdi, bir malı yedieminde olan vatandaşlarımız, özellikle de hakkını, hukukunu çok bilemeyen yaşlı kadınlar yediemin bürosuna gittiğinde, borcu ödeyip malını iade almak istediğinde kendilerine “Şuraya bir imza atın.” deniyor ve ondan sonra bir başka depoya yönlendiriliyorlar. Yani önce imza attırılıyor, daha sonra eşyanın başka bir depoda olduğu söyleniyor. O depoya gittiğinde ise ya eşyasını bulamıyor ya sağlam bulamıyor fakat daha önce teslim aldığına ilişkin bir belge imzalamış olduğu için çok ciddi bir mağduriyet ortaya çıkıyor. Bu hususu Bakanlığın dikkatine sunuyorum. En azından adliyelerdeki başsavcılıklar ya da icra müdürlükleri ikaz edilmek suretiyle eşya fiilen teslim edilmeden bir imza atılmasının önlenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bir önemli hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Özellikle iki yıldır, üç yıldır süren yoğun ekonomik krizin toplum hayatımızda ortaya çıkardığı yıkıcı sonuçları da düşünerek bir kanun teklifimiz olmuştu ev eşyalarına haciz yapılamamasına ilişkin. Maalesef bugüne kadar muhalefetten gelen yedi yüze yakın kanun teklifi gibi bu kanun teklifimiz de bir değerlendirmeye tabi tutulamadı, görüşmeye layık bulunmadı. Acaba diyorum, oluşan bu uzlaşma ikliminden istifade ederek seçim öncesi…
Bakın, çeklerle ilgili bir yasa düzenlemesi yaptık burada, iki yıl ertelendi. Şimdi, muhtemelen sizlerin de telefonlarına geliyordur -sürenin bitimine yaklaşıldı- sürekli benzer mesajlar gelmeye başladı. Yani krizin etkileri bir şekilde devam ediyor. O hâlde, şu çağda, şu devirde, bir babanın yaptığı ölçüsüz harcamanın cezasını ne kadar daha eşe ve çocuklara çektireceğiz? Evinden buzdolabı götürülen bir kadının, izlediği televizyonu elinden alınan bir çocuğun yaşadığı travmayı ne şekilde düzelteceğiz, nasıl tamir edeceğiz? Bu insanlar bulundukları mahalde, evde, apartmanda oturamaz bir psikoloji içerisine düşüyorlar. Arzu ediyorum ki -artık bu çağa bu tablo yakışmıyor- çok kısa, iki üç maddelik bir kanun teklifiydi; destek verir, gündeme alıp kanunlaşmasını sağlarsanız, ben de şahsen milletvekili olmanın, kendi adıma en büyük misyonu yerine getirmiş olacağım. Daha önce de bu kürsüde ifade etmiştim, eğer bunu bir yasama kıskançlığı içerisinde düşünüyorsanız, ben kanun teklifimi geri çekmeye hazırım, yeter ki sizden bir arkadaşımız aynı konuda bir kanun teklifi versin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Estağfurullah, beraber yapalım, problem değil.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önemine binaen birkaç hususu tekrar burada gündeme getirmek istiyorum.
Bir tanesi, Sayın Bakanın da bu kürsüde ifade ettiği ara buluculuk meselesidir. Ara buluculuk meselesiyle ilgili Adalet Komisyonu üyelerinin bir İngiltere ziyareti olmuştu, ben de o heyet içerisindeydim. Gerçekten de İngiltere’de hayranlık uyandırıcı bir sistem kurulmuş ve bugün ihtilafların yüzde 30’unun adliye öncesi oluşturulan bir ara buluculuk sistemi içerisinde çözüldüğüne tanık oluyoruz.
Tabii, bu kanunun amaçları içerisinde ifade edilen, gerekçede ifade edilen bir husus da, yargılama öncesi ya da yargılama içerisinde bu tür yöntemlerle ihtilafların çözümünün teşvik edilmesi olarak takdim ediliyor. Ben de bunu çok önemsiyorum aslına bakarsanız. Sadece Yargıtayda 2 milyona yakın dosya olduğunu düşündüğümüzde, bu personelle, bu hâkim, savcı sayısıyla Türkiye’deki hukuk ihtilaflarını adil olarak çözmenin mümkün olmadığı görülüyor. O hâlde, gerçekten de yargılama öncesi başka bir uzlaşma yöntemleri geliştirmek gerektiğine ben inanıyorum fakat Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; İngiltere’de bu konuyu konuşurken hep şunu düşünmüştüm: Biz bunu ülkemizde nasıl uygulayabiliriz? Bir ara bulucu olacak. Bu, muhtemelen belki bir hukukçu olacak ya da hukukla ilişkili meslek dallarından böyle bir kurum, böyle bir meslek oluşacak.
Şimdi, bizim memleketimizde, biraz önceki konuşmamda da ifade ettim, toplumdaki en saygın meslek grubu olan, bir kariyer mesleği kabul edilen hâkimlik kurumuna inanç bu kadar kaybolmuşken, mahkeme kararları bile toplum nezdinde insanların yargılanan ya da mahkeme kararından etkilenen insanların siyasi kimliğine göre bir sahiplenme ya da reddedişle değerlendiriliyor bir noktaya gelmiş iken, yani daha açık söylemek gerekirse, bir hâkime güven kaybolmuşken ara buluculuk kurumuna güven nasıl sağlanacak, bu konuda çok ciddi düşünmek gerekir. Eğer bu mesele bir yargı yetkisinin devredilmesi gibi ele alınacaksa, buna ilişkin de ciddi endişeler olduğunu ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, bu kanun içerisinde davacıdan avans alınması gibi ya da ön inceleme müessesesi gibi faydalı, yargıyı hızlandıracak düzenlemeler olduğu gibi; aslında, bugün, Türk hukukunun, Türk özel hukukunun en büyük sıkıntılarından biri olan hakka ulaşamamak, daha doğrusu adaletin geç tecelli etmesinin de bir adaletsizlik olduğu anlayışı içerisinde, bu mahzurları giderecek düzenlemeler de var. Bunları biz de çok önemsiyoruz. Fakat bilirkişilik meselesi hususundaki düzenlemeleri ben yeterli bulmadım. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Mimarlar, Mühendisler Odaları Birliğinin “Etik ve Bilirkişilik” adıyla bir sempozyumu vardı, oraya da Milliyetçi Hareket Partisi adına ben katılmıştım. Orada da çok ciddi tartışmalar yaşadık. Bir defa, bilirkişilik meselesi, bugünkü düzenlemede en azından adli yargı adalet komisyonlarınca sene başında bir isim havuzunun oluşturulacağı ve oradan isimlerin seçileceği gibi geçmişe göre daha düzenli bir düzenleme getiriliyor fakat bana göre, bu, bilirkişilik meselesini çözmüyor. Bu konu kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Bugün, adliyelerde, maalesef, bilirkişiler paralarını alamadıklarından şikâyet ediyor. Maalesef, bilirkişilik meselesi, kalem personeli ile bilirkişiler arasında bir ahbap çavuş ilişkisine döndürülmüş durumda. Diğer insanlar bu durumdan şikâyetçiler ve hatta bilirkişilik müessesesinin etik zaaflar taşıdığı hususunda da çok ciddi şikâyetler var.
Bütün bu şikâyetlerden benim çıkardığım sonuç şu ki: Bilirkişilik meselesi, bu kanunun içerisindeki maddelerle sınırlı kalmayıp çok daha ciddi ve kapsamlı bir mevzuata ihtiyaç duymaktadır. Bilirkişilik konusu sanıldığından daha önemlidir. Birçok mahkeme kararı aslında bilirkişi raporlarının neredeyse motamot kâğıda yansımasından oluştuğundan bu konunun çok daha önemli, çok daha ciddiyetle ele alınması gerektiğine olan inancımı bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yine bir üzüntümü ifade etmek isterim. Bu tasarının ilk hâlinde, 50 bin lira ve üzeri kıymetteki davalarda avukat bulundurma mecburiyeti vardı. Maalesef, daha sonra bu, tasarıdan çıkartıldı. Geçen o Etik ve Bilirkişilik Sempozyumu’nda, ben bunun ihtiyaç olduğunu ifade ettiğimde orada bir kadın bana cevap olarak “Siz bizi avukatlara mecbur mu etmeyi arzu ediyorsunuz?” demişti.
Şimdi, toplumda böyle bir yanlış algı var. Sanki avukat tutma mecburiyeti getirildiğinde insanlarımızın aleyhine olarak, onlar ekonomik bir külfetle karşılaşıp avukat tutmak zorunda kalacaklarmış gibi bir durumla, bir eleştiriyle karşılaşılıyor. Oysa, ciddi bir adli yardım müessesesi oluşması hâlinde, yani avukat tutma imkânı, ekonomik gücü olmayan insanlara bu imkânlar sağlandıktan sonra avukat bulundurma mecburiyetinin, vekil tutma mecburiyetinin getirilmesinin, ben hem hukuk hayatımız bakımından çok önemli olacağını, adliyelerin iş yükünün önemli ölçüde azalacağını ve sanılanın aksine, bir hukukçu nezaretinde yürüyen adliye sistemi içerisinde vatandaşlarımızın da adil yargılanma hakkından çok daha fazla istifade edeceğini düşünüyorum. Onun için, bunu yalnızca avukatlar lehine bir mesleki gelir kapısı olarak görmek yerine, Türk hukuk birikiminin daha yükseğe çıkabilmesi, insanlarımızın hakka daha çabuk ulaşabilmeleri için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…bir yöntem olduğu hususunda anlaşmak, görüşmek ve taraflarla, ilgili kesimlerle bu konuyu olgunlaştırıp, bana göre, daha fazla gecikmeden, bu husustaki bir düzenlemeyi de hayata geçirmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ben bu düşüncelerle, hazırlanan tasarının Türk hukuk hayatına, uygulayıcılara yasadan etkilenecek insanlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bilim heyeti ve Bakanlık bürokrasisine teşekkür ediyor, ayrıca Adalet Komisyonunda bizlere daha ziyade, siyasi atmosfer yerine hukuk atmosferinde tanışma fırsatı sunan Sayın Başkan ve üyelere de teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalçın.
Komisyon Başkanı Sayın İyimaya…
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; yapacağım kısa konuşmanın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında tarihî bir gün içerisindeyiz. Bazen yaptığımızın yansımalarını, inşa ettiğimiz kuralları parmaklarımızla kabul ederken farkında olmayabiliriz. Gerçekten, 1927 yılında kabul edilen bu Kanun, cumhuriyet hükûmetleri ve bilim adamları kurulları tarafından tam 7 defa kökten değiştirilmek istendi. Bunlardan birisinde Barolar Birliği adına komisyonda bulundum. Yedi girişim başarısız kaldı. Şu anda gerçekten adil yargılanma hakkı ve yargılama hakkı bağlamında, hak arama özgürlüğü bağlamında var olması gereken güncellemeyi yapıyoruz. Kaynak ülke 1992 yılında bu dönüşümü yaptı, 2011 yılında federal kapsamda dönüşüm yaptı, biz yeni yapıyoruz.
Ben bu konuda görüşlerimi arz ederken yaptığımız reformun iki üç kesitini sizlerle paylaşmak, iki büyük noksanımızı da yüce millete ait olan kayıtlara intikal ettirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şu anda Borçlar Kanunu’yla bu kanunda uyumlu şekilde insan zararları hukukunu güçlü bir zemine oturtuyor ve insanların kollarının, gözlerinin, yaşamlarının yitirilmesi sebebiyle farklı yargı kollarına, Danıştaya, Askerî İdare Mahkemesine, diğer mahkemelere gitmeleri gibi farklı yollar ortadan kalkıyor ve insan zararları hukuku hukuk bütünlüğüne, koruma bütünlüğüne ve dava kolaylığına kavuşuyor.
Yine bu yasayla, vatandaş davayı açıyor, kazanıyor, “bakiye harç” adı altında -diyelim ki 1 trilyonluk bir dava veya büyük bir gayrimenkul davası- siz 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon harcı yatırmazsanız ilamı tebliğe çıkaramazsınız, temyiz yoluna gidemezsiniz, takibe koyamazsınız. Adalet Komisyonu, haklı müdahaleyle, ilamda tecessüm eden hak ile Maliyenin harç alacağı arasındaki var olmayan, yapay, sanal bağı koparttı ve artık vatandaş, mahkemeden ilamı aldığı gün tebliğe çıkarabilecek, takibe koyabilecek, yargı yollarına gidebilecek.
Ayrıntıya girmek istemiyorum, aslında müzakerenin başında söz almak istedim, Adalet Komisyonu Raporu bu konuda gerekli ayrıntıyı bünyesinde taşıyor ama iki hususu, iki noksanı da millî zabıtlara intikal bakımından sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunlardan bir tanesi, bir defa reform hareketleri veya çağdaş ülkeler, hükûmetler, parlamentolar, sistemler dünyadaki gelişimi erken fark etmek ve hatta gelişime öncü olmak durumundadırlar. Anglosakson hukuku olsun, kara Avrupa’sı hukuku olsun, Batı, artık, sorunları, özellikle hukuk sorunlarını dava yoluyla halli sisteminden yasalarla düzenlenmiş, sınırlanmış alternatif çözüm yolları sistemine geçti. Onun için, Adalet Komisyonu gündeminde bekleyen ara buluculuk kanunu tasarısının muhalefetin de katılımıyla, katkılarıyla kabul edilmesi aslında bu reformu tamamlar. Bu reformla davaları ne kadar sadeleştirirseniz sadeleştirin yükü azaltmanız mümkün değil, uzlaşmanın erdemini burada yakalamanız mümkün değil ama elbette ki rezervler olabilir, o rezervler de müzakerelerde değerlendirilebilir.
Şunu paylaşmak istiyorum yüksek heyetle: Usul kanunları, ideolojik torbaları boş veya ideoloji torbaları olmayan kanunlardır. Hatta Adalet Komisyonu usul kanunlarını tarif ederken… Usul hükümleri sessiz ve fakat muktedir hâkimlerdir, sadece olaylara değil, aynı zamanda hâkimlere de hükmederler. Türk hukukunun en büyük sorunu hâkim bağlamında, usul hukuku çerçevesinde, usul bağlayıcılığında hareket etmek ve referansı hukuk olan kararlar vermektir. Bu bakıma da bu ciddi bir reform.
İkinci yüksünmem, ikinci sorun da şudur değerli arkadaşlar: Şu anda Türkiye’de bilhassa kamunun taraf olduğu davalar bakımından bir kesin hüküm sorunu yaşanıyor. Hazine dava açıyor, “Burası benim, senin mülkün değil.” diyor. Hazine davayı kaybediyor, kesin hüküm meydana geliyor. Yirmi sene sonra Orman Genel Müdürlüğü bağımsız tüzel kişilik sıfatıyla “Bu hazinenin değil, senin de değil, benim.” diyor. Bakın, siyasal olarak “tek bayrak” diyoruz, “tek millet” diyoruz, “tek devlet” diyoruz, “devletin tekilliği” diyoruz. Şimdi, bir devlet biriminin vatandaşla taraf olduğu bir davada istihsal ettiği, mahkeme yoluyla aldığı bir hükmü öbür devlet birimi “Ben taraf değildim.” diye ortadan kaldırabilir mi?
İşte, bu sorunu Komisyon Başkanı olarak ilk defa Türk hukukunda gündeme getirdim, önergeleştirdim. Meraklı olan arkadaşlar için Komisyon Raporu’muzun 157’nci sahifesi ile 158’inci sahifeleri arasında bu çözüm var. Tabii, Komisyonumuz erken bir teklif olarak gördü belki, biraz daha derinleştirilmesi gereken bir teklif olarak gördü. Bizim bilim adamlarından bu konuda sorunu derinleştirmeleri ve alternatif çözüm getirmelerini bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Sevgiler saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.
On altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 451: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.