Karine Nedir?
Karinenin sözlük anlamı; karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucudur.
Hukuki anlamı ise: Belli bir olaydan, belli olmayan diğer bir olay için çıkarılan sonuç olarak açıklanabilir. Karineler, kanuni ve fiili karineler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanuni karineler, belirli bir maddi vakıadan, belirli olmayan bir maddi vakıa için, kanun tarafından çıkarılan sonuçlardır. Fiili karineler ise, yine belirli bir maddi vakıadan, belirli olmayan bir maddi vakıa için, hakim tarafından çıkarılan sonuçlardır.
İspat yükünün düzenlendiği HMK md 190/f. 2’ye göre, “Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”. Dolayısıyla kanuni karinelerin ispat yükünün istisnası olduğu söylenebilir. Çünkü kanuni karine lehine olan taraf dava konusu vakıayı ispat etmekle yükümlü olmayıp, sadece karinenin temelini oluşturan vakıayı ispat etmesi yeterlidir.
Karine Türleri
Karine, kanunu karine ve fiili karine olarak ikiye ayrılır. Fiili karine; ispat edilmiş bir olgudan başka bir olgunun varlığının veya yokluğunun çıkarılmasıdır. Fiili karineler, herhangi bir hukuk kuralına dayanmaksızın, tarafların ileri sürmüş oldukları maddi vakıalarla ilgili iddia ve savunmaların doğru olup olmadığı konusunda hakimde kanaat oluşmasını sağlayan hayat tecrübesi kurallarına dayanan değer yargılarıdır. Fiili karineler, aksi ispat edilebilen çıkarımlardır. Fiili karine lehine olan taraf, dava konusu maddi vakıayı ispat etmiş sayılır. Fakat fiili karineye dayanan tarafın, karineye temel olan vakıayı ispat etmesi gerekir. Örneğin senedin alacaklı tarafından borçluya geri verilmesi borcun ödendiğine karinedir.
Kanuni karine ise kanıtlanmış bir olaydan henüz kanıtlanmamış başka bir olayın çıkarılmasının bizzat kanun tarafından belirlendiği karine türüdür. Kanuni karine de kendi içerisinde kesin kanuni karine ve kesin olmayan kanuni karine şeklinde ikiye ayrılır. Kesin kanuni karinenin aksi ispat edilemez. Örneğin tapu sicilindeki hususların bilinmediği ileri sürülemez. Kesin olmayan kanuni karinenin aksi ispat edilebilir. Örneğin, babalık karinesinin aksi iddia edilebilir. Yine bir başka örnek olarak; boşanmadan sonra 3 yıl ortak hayatın kurulamaması evlilik birliğinin temelden sarsıldığını karinedir, ancak bunun aksi iddia edilebilir. Aynı şekilde taşınır mala zilyet olan kişi malik sayılır, ancak bunun aksi iddia edilebilir. Ancak bunların aksi ispat edilinceye kadar delil teşkil ederler.
Varsayım ve Karine Arasındaki Fark
Varsayım için fiksiyon, faraziye gibi kelimelerin kullanıldığını da görürüz. Varsayım, belirli bir vakıaya bağlanan hukuki sonucu, başka bir vakıaya da bağlayan ve hukuki sonuç bakımından iki olayı birbirine eşit kabul eden hukuk kurallarıdır. Örneğin, İİK md 278’e göre, bağışlamalar tasarrufun iptali davasına konudurlar. Ancak bazı tasarruflar da aslında bağışlama olmamasına rağmen, bağışlama gibi kabul edilip, iptale tabi tutulmuştur.
Varsayımda belirli iki ayrı maddi vakıa bulunmakta ve bir vakıaya bağlanan hukuki sonuç diğer vakıa için de uygulanmaktadır . Fakat kanuni karinede, belirli bir vakıadan belirsiz olan başka bir vakıa için kanun tarafından sonuç çıkarılmaktadır . Kanuni karineler birer ispat yükü normu iken; varsayımlar ispat yükü sorunu için düzenlenmemiş olup, kanun koyucunun kanun yapma tekniğinin bir şekli olduğu söylenebilir.
Varsayımda iki vakıa da belli olduğundan dolayı, karinenin aksine ispat sorunu bulunmamaktadır. Sadece bazı düşüncelerle bir vakıaya bağlanan sonuç, onunla eş değerde kabul edilen diğer bir vakıa için de uygulanmaktadır . Ayrıca kesin kanuni karinede genellikle gerçek hayata uygunluk söz konusu iken; varsayımda gerçek hayata uygunluk her zaman söz konusu olmasa da, kanun koyucu yine de istediği sonucun uygulanmasını istemektedir.
Bunların yanında varsayım, adi kanuni karineden farklı olarak, kesin kanuni karineler gibi aksi ispat edilemeyen kurallardır.
Boşanma Davasında Karine Delili
Karinelerin boşanma davalarındaki etkisi için TMK m. 184’ün yaptığı atıf gereği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümlerinin incelenmesi gerekir. HMK m. 190/f. 2’ye göre, kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelindeki vakıayı ispat etmekle yükümlüdür. Dolayısıyla boşanma davasında bir kanuni karine varsa, karine lehine olan tarafın sadece bu karinenin temelindeki maddi vakıaları ispatlaması yeterli olup, karinenin sonucunu ispatlamasına gerek bulunmamaktadır.
Anlaşmalı boşanmayı düzenleyen TMK m. 166/f. 3, c. T e göre, “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır”. Hükümden anlaşıldığı üzere, eşlerin boşanma konusunda anlaşmaları halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır.
Alman Hukuku’nda BGB §1566’da bu durum evlilik birliğini temelinden sarsmış olduğuna karine teşkil etmektedir. Hükmün birinci fıkrasına göre, eşlerin bir yıldan beri ayrı yaşamaları ve ikisinin de boşanmayı talep etmesi veya davalı eşin davacının boşanma talebini kabul etmesi halinde, bu durum evlilik birliğini temelinden sarsmış olduğu hakkında karine teşkil eder . Ancak Türk Medeni Kanunu’nda karine ifadesi geçmemekle beraber, doktrinde baskın olan görüşe göre, eşlerin boşanma konusunda anlaşmaları, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına ilişkin bir kesin kanuni karine teşkil etmektedir.
Keza Yargıtay da bu durum için “kanuni karine” ifadesini kullanmaktadır. Doktrinde azınlıkta kalan bir görüş ise, bu durumu faraziye (varsayım/fiksiyon) olarak nitelendirmiştir . Kanaatimizce kesin kanuni karine yönündeki
baskın görüşün temeli şudur; belirli olan bir maddi vakıadan (eşlerin boşanma konusunda anlaşmaları ve evliliğin bir yıl sürmüş olması) belirli olmayan bir maddi vakıa (evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığı) için kanun tarafından bir sonuca varılmıştır . Dolayısıyla bu görüşe göre, eşler karinenin temeli olan vakıaları, yani evliliğin bir yıl sürdüğünü ve eşlerin boşanma konusunda anlaştıklarını ispat etmekle yetinecek, karinenin sonucu olan, evlilik birliğinin temelden sarsıldığını ispatlamayacaklardır.
Burada tarafların aksini iddia edemeyecekleri bir kesin kanuni karine söz konusudur . Çünkü kanun koyucu anlaşmalı boşanmanın şartlarının (karinenin temeli) oluşması halinde, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını (karinenin sonucu) kabul etmiş (TMK m. 166/f. 3) ve bu konuda hakime takdir yetkisi bırakmamıştır.
Yine ortak hayatın yeniden kurulamaması (fiili ayrılık) sebebiyle açılan boşanma davalarını düzenleyen TMK m. 166/f. 4’e göre, “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir”.
Burada herhangi bir boşanma sebebiyle açılıp reddedilen davaya ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl boyunca ortak hayatın kurulamaması halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılmaktadır. Alman Hukuku’nda (BGB § 1566) üç yıllık fiili ayrılık, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kesin karine olarak kabul edilmektedir . Burada açıkça ifade edilmesine karşın, Türk Medeni Kanunu’nda karine ifadesi geçmemektedir . Ancak doktrinde bu durum kesin kanuni karine olarak nitelendirilmiştir . Keza Yargıtay da bu durum için “yasal karine” ifadesini kullanmaktadır.
Burada da belirli olan bir vakıadan (üç yıllık fiili ayrılık) belirli olmayan bir vakıa (evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığı) için kanun tarafından bir sonuca varılması söz konusudur . Dolayısıyla davacı eş karinenin temeli olan vakıayı, yani daha önce herhangi bir sebeple boşanma davasının açıldığını ve bu davanın reddedilmesinden itibaren üç yıllık fiili ayrılığın devam ettiğini ispatlamakla yetinip, karinenin sonucu olan evlilik birliğinin temelden sarsıldığını ispatlamayacaktır.
Burada davalı eş üç yıllık fiili ayrılık olmasına rağmen evlilik birliğinin temelinden sarsılmadığını iddia edemez. Hakim, şartlar gerçekleştiğinde (TMK m. 166/f. 4) boşanmaya karar vermek zorundadır . Fakat belirtmek gerekir ki, davalı eş, karinenin sonucu olan evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması hususunun aksini ispat edemezse de, karinenin temeli olan üç yıllık fiili ayrılığın söz konusu olmadığı yönünde karşı ispat faaliyetinde bulunabilir .
Gerek eşlerin boşanma konusunda anlaşmaları (TMK m. 166/f. 3) gerekse ortak hayatın yeniden kurulamaması (TMK m. 166/f. 4) hallerinde evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılması varsayım olmayıp, kesin kanuni karinedir . Çünkü varsayımda belirli iki vakıa bulunmakta ve bir vakıa hakkındaki hukuki sonuç diğer olaya da uygulanmaktadır . Fakat kanuni karinede belirli bir vakıadan, belirsiz olan bir vakıa hakkında kanun tarafından sonuç çıkarılmaktadır.
Bunların yanında, terk sebebiyle boşanma davalarını düzenleyen TMK m. 164/f. 1, c. 2’ye göre, “Diğer eşin ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır”. Kanun hükmünde görüldüğü üzere, eşlerden birisinin diğerini ortak konutu terk etmeye zorlaması veya haklı bir sebep olmaksızın onun ortak konuta dönmesini engellemesi halinde, bunları yapan eş diğerini terk etmiş sayılmaktadır.
Kanun’daki bu durumu adi kanuni karine olarak kabul edersek buna dayanılarak, terk etmeye zorlanan veya ortak konuta dönmesi engellenen eş, terk sebebiyle boşanma davası açarsa, davalı eşin davacıyı ortak konutu terk etmeye zorlamadığı, davacının kendi isteğiyle terk eylemini gerçekleştirdiği veya davacı eşin ortak konuta dönmesini engellemede haklı sebepleri bulunduğunu ispatlaması gerektiği ifade edilebilir.
Örneğin, evde sürekli huzursuzluk çıkaran, kadına ve çocuklarına şiddet uygulayan bir kocanın, karısı tarafından evden ayrılmaya zorlanması veya eve dönmesinin engellenmesi nedeniyle karısına karşı bu hükme (TMK m. 164/f. 1, c. 2) dayanarak dava açması halinde, davalının bu konuda haklılığını ispatlayarak karine sayılan bu hususun temelini çürütebileceği söylenebilir . Fakat görüldüğü üzere, burada bahsedilen ispat faaliyeti karine sayılan hususun temeline ilişkin, yani karşı ispat olup; karinenin sonucu olan terk etmiş sayılmaya ilişkin, yani aksini ispat değildir.
Kesin kanuni karinelerde dahi karineye dayanan taraf, karinenin temelini oluşturan vakıaları ispatlamaya çalışırken; karşı taraf ise karinenin temelinin oluşmadığına yönelik karşı ispat faaliyetinde bulunabilir.
Fiili karineler ise, yine belirli bir maddi vakıadan, belirli olmayan bir maddi vakıa için, hakim tarafından çıkarılan sonuçlardır . Boşanma davalarında da fiili karineler söz konusu olabilir . Fiili karine lehine olan eş, boşanma davasına konu yaptığı vakıayı ispat etmiş sayılır. Fakat fiili karineye dayanan eşin, karineye temel olan maddi vakıayı ispat etmesi gerekir. Örneğin, aile mahkemesi hakimi, evli olan bir kadının bekar erkeklerle gece sıkça dışarı çıkmasını, karı koca arasında evlilik birliğinin temelden sarsıldığına bir karine kabul edebilir.
Burada karine lehine olan eş, evlilik birliğinin temelden sarsıldığını (karinenin sonucunu) ispat etmeyip, eşinin sürekli bekar erkeklerle geceleri dışarıya çıkmasını (karinenin temeli olan vakıayı) ispat etmesi yeterlidir. Bu durumda diğer eş de, fiili karinenin aksini ispat edebilir . Aynı şekilde kadının evden kaçarak geceyi başka bir erkekle geçirmesi, eşlerden birinin başkasından cinsel bir hastalık kapması, kocası kısır olan kadının gebe kalması, karşı cinsle otelde aynı odada kalma gibi vakıalar zinaya karine teşkil edebilir.