Evlilik Sözleşmesi(Mal Rejimi Sözleşmesi) Nedir?
01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı yasanın 202. maddesi gereğince eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asildir. 4722 sayılı yasanın 10. maddesi gereğince Türk Medeni Kanunu*nun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşlerin arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler yasanın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimini seçmiş sayılırlar.
Yasanın açıklamasına göre 01.01.2002 tarihinden önce evlenmiş olan eşler, yasanın yürürlüğe girişinden itibaren bir yıllık süre içinde başka bir mal rejimini seçmedikleri takdirde, eşeler yasal mal rejimi olan mal ayrılığım seçmiş olacaklardır. Bu tarihten sonra evlenmiş eşler ise, 4721 sayılı TMK’nun 202. maddesi çerçevesinde “edinilmiş mallara katılma” rejimine tabi olacaklardır. Böyle bir düzenlemenin yasa koyucu tarafından yapılmasının amacı, 743 sayılı TMK ‘nun 170. maddesi ile düzenlenen mal ayrılığı rejiminin eşler arasında oluşturduğu eşitsizliği ortadan kaldırmaktır. Ancak bu şekilde bir düzenleme getirilirken amacın, eşler arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması olmasına rağmen, bu kez 01.01.2002 tarihinden önce ve sonra gerçekleşen evlilikler arasında da bir eşitsizlik meydana getirilmiştir.
Evlilik Sözleşmesi Anayasa Mahkemesi Kararı
Başvuru kararında, aile hukuku ile ilgili olaylar ve hukuki sonuçlarının kamu düzeni ile ilgili olduğu; tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’da düzenlenen mal rejimlerinin içeriklerinde diledikleri gibi değişikliği yapabilme serbestilerinın bulunmadığı ve mal rejimlerinin beklenen hak niteliğinde olmaları nedeniyle ancak eşlerin boşanmaları halinde uygulanabilecekleri ve bu nedenle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan yasal mal rejimi ile ilgili düzenlemelerin 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun’un 2. 3. ve 4. maddeleri uyarınca geçmişe etkili olması gerektiği belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasalın 10. 41. ve 90. maddelerini aykırılığı ileri sürülmektedir.
Mal rejimi, eşlerin evlilik birliğinden önce ve/veya evlilik birliği devam ederken sahip oldukları mal varlıkları üzerindeki hak ve yükümlülüklerini, sorumluluklarını ve sona erme halinde mal varlığı değerlerinin akıbetini düzenleyen kurallar bütünüdür. 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasının birinci ve ikinci tümceleriyle 4521 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan boşanma veya iptal davaları sonuçlanıncaya kadar eşler arasında 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi gereğince tabi oldukları mal ayrılığı, mal birliği veya mal ortaklığı rejiminin devam edeceği, davanın boşanma veya iptal kararıyla sonuçlanması halinde bu mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, başvuru kararında itiraz konusu kuralın Anayası’nın 10. 41. ve 90. maddelerine aykırılığını ileri sürmekte ise de, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’nun 29. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi ileri sürülen gerekçelerle bağlı olmadığından, itiraz konusu kural ilgili görülen Anayasalım 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Anayasa Tun 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren. her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren. Ana yasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan. Anayasa ve hukukun üstün kuralarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
“Hukuk güvenliği ilkesi*’, hukuk devletinde uyulması zorunlu olan temel ilkelerden birini oluşturmaktadır. Anayasada öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının ve insan haklarının yaşama egemen kılınmasının önkoşulu olan hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyulabilmcsini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Hukuk devletinin gereği olan hukuk güvenliğini sağlama yükümlülüğü; kural olarak yasaların geriye yürümemelerini gerekli kılar, “yasaların geriye yürümezliği ilkesi’* uyarıca yasalar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış haklann konınması, mali haklann iyileştirilmesi gibi aynksı dunımlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal dunımlara etkili olmaması hukukun genel ilkelerindendir.
Yasa koyucu, yasalann geriye yürümezliği ilkesinin gereği olarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan boşanma veya iptal davaları sonuçlanıncaya kadar eşler arasında tabi olduktan mal rejiminin devam edeceğini, davanın boşanma veya iptal kararıyla sonuçlanması halinde bu mal rejiminin sona ermesine ilişkin hükümlerin uygulanacağını kabul etmiştir.
Özel hukuktaki yasal düzenlemelerin kamu düzeninden sayılmaları, bu düzenlemelerin toplumun her yönden genel çıkarlarını koruyan hükümlerden oluşması koşuluna bağlıdır. Bu nedenle kamu düzeninden olan yasal düzenlemeler, tarafların aksini kararlaştıramayacağı emredici hukuk kurallarından oluşur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun’da mal rejimi ile ilgili konularda tarafların sözleşme özgürlüğüne bir takım sınırlamalar getirmiş olmakla birlikte. kanunun. 215, 221, 223, 227. 237. 238. 239, 240. 253. 254. 258. 259, 260, 276, ve 277. maddeleri, eşlerin mal rejimlerinin içeriğinde yapabilecekleri değişikliklerle ilgili hükümler içermektedir. Bu nedenle 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun eşlerin kanunda belirtilen mal rejimlerinden dilediğini seçe- bilmelerine ve mal rejimlerinin içeriğinde değişiklik yapabilmelerine olanak tanıyan düzenlemeleri ile toplumun: dünya görüşü, evlilik ve parasal konulardaki düşünceleri, evlilikten beklentileri, ihtiyaç ve arzulan birbirinden tamamen farklı olan bireylerden ve bireylerin oluşturduğu değişik aile tiplerinden meydana gelmesi nedeniyle, yasal mal rejimi olarak öngörülecek tek bir mal rejiminin bütün aile tiplerinin ihtiyaçlarını karşılayamayacağı, tanınmış olan sözleşme hürriyeti ve kazanılmış haklar gerçeği karşısında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yasal mal rejimiyle ilgili hükümlerinin geriye yürütülmesinin kamu düzeni ile ilgili olduğu söylenemez.
Beklenen hak, eski yasa zamanında henüz tüm sonuçlarıyla doğmamış bulunan fakat doğması olasılık içinde olan haktır. Bir hakkı doğuran olayın eski yasa zamanında ortaya çıkması, hatta hakkı oluşturan öğelerden bir kısmının da eski yasa zamanında oluşması mümkündür. Fakat hak tüm sonuçlarıyla doğmamışsa, bunu doğuran olay eski yasa zamanında ortaya çıksa dahi bu olaya yeni yasa hükümleri uygulanır. Yönetim, yararlanma, sorumluluk, mülkiyet ve paylaşım kurallarından oluşan ve evliliğin genel hükümleri arasında yer alan mal rejimi, eşler arasında evlenme anındadan itibaren hüküm ifade etmeye başlar. . Bu nedenle eşler evlendikleri andan itibaren mal rejimi kuralların tabi olurlar. Bu kurallar arasında boşanma ile birlikte sona eren mal rejiminde malların nasıl tasfiye edileceği de yer almaktadır. Boşanma davası sonunda verilen boşanma kararının kesinleşmesiyle hükmüm ifade etmeye başlayan olay, mal rejimi değil, evlenme ile hüküm ifade etmeye başlayan mal rejiminin hükümlerinden biri olan tasfiye sürecidir. Bu nedenle mal rejimine ilişkin hakların beklenen hak niteliğinde oldukları da söylenemez.
Anayasanın 7. maddesinde yasama yetkisinin Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu ve bu yetkinini devredilemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda yasa koyucusunun takdir hakkını 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan yasal mal rejimine ilişkin hükümlerin geçmişe yürümeyi gerektirecek ayrık durumlar dışında geçmişe etkili olarak uygulanmaması yönünde kullanmasının hukuk devletine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zoruneladırlar” dinelerek eşitlik ilkesine yer vermiştir, ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin birinci fıkrasında ailenin Türk toplumunun temeli olduğu ve eşler arısında eşitliğe dayandığı ilkesinin amacı, aynı durumda bululıııan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve
ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeler, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Yasaların ve yasalarla getirilen kuralların genel olması, hukuk devleti ve yasa önünde eşitlik ilkesinin bir sonucudur. Yasalann genelliğinden anlaşılan, belli kişileri hedef almayan, özel bir durumu gözetmeyen, önceden saptanıp soyut biçimde herkese uygulanabilecek kurallar içermesidir. Buna göre yasa kurallarının her şeyden önce genel nitelikte olması, herkes için objektif hukuki durumlar yaratması ve aynı hukuki durumda bulunan kişilere ayırım gözetmeksizin uygulanabilir olması gerekir. Bu anlamda itiraza konu kurallar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nıın yürürlüğe girmesinden önce boşanma davası açan eşler arasında ayırım yapan bir düzenleme getirmediği, her iki eşe de eşit haklar tanınarak objektif hukuki durumlar yarattığı görülmektedir.
Bu nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2, 10 ve 41. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kaynak:
- Anayasa Mahkemesi, Tarih ve 2006/76 – 2008/142 Sayılı