CMK Madde 43
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 43. maddesi şu şekildedir:
Tanıkların çağrılması
Madde 43 – (1) Tanıklar çağrı kağıdı ile çağrılır. Çağrı kağıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kağıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.
(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kağıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.
(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hakim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.
Başlık
CMK’nın 43. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KİTAP: Genel Hükümler – ÜÇÜNCÜ KISIM: Tanıklık, Bilirkişi İncelemesi ve Keşif – BİRİNCİ BÖLÜM: Tanıklık
Madde başlığı şu şekildedir: Tanıkların çağrılması
Gerekçe
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 43. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
Madde, en önemli delillerden birisini oluşturan tanıklık konusunda yenilikler getirmektedir. Tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı toplumsal bir görev olup kişiler bu görevi yerine getirmekle yükümlüdürler.
Tanıkların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri için öncelikle davetiye ile çağrılmaları gerekir. Esas bu olmakla beraber yargılamada sür’ati sağlamak amacı ile telefon, telgraf, faks ve benzeri haberleşme araçlarından da yararlanılması uygun görülmüş ve davetin bu araçlarla da yapılabilmesi kabul edilmiştir. Karşılaştırmalı ceza yargılama hukukunda da bu usullere yer verilmiştir.
Davet üzerine gelmemenin yasal sonuçları, davetiye, telgraf, faks gibi yazı ile yapılan çağrılarda yazılı ve telefonla gerçekleştirilen çağrıda sözlü olarak tanığa bildirilecektir. Tebligatın yapıldığı ve yasal sonuçlarının bildirildiği çağrının türüne göre ilgilinin imzasının alınması veya görevli tarafından tutanak düzenlenmesi suretiyle belgelendirilecektir.
Mahkeme tutuklu veya ivedi işler ile davanın özellik ve niteliği bakımından zorunlu gördüğü hallerde, açıklanan kuraldan ayrılarak tanıklar için ihzar müzekkeresi verebilecek, müzekkerede zorla getirmenin nedenleri gösterilecek ve davetiye ile gelen tanıklarla ilgili hükümler uygulanacaktır.
Mahkeme, duruşma sürerken gelmemiş olan veya o aşamada davayla ilgisi bulunduğunu belirlediği bir kişinin dinlenmesi halinde davanın hüküm aşamasına ulaşabileceğini saptayabilir. Davaların kısa sürede sonuçlanmasına olanak sağlamak için maddenin üçüncü fıkrası bu ve benzeri durumlarda, mahkemenin, görevlilere tanığı duruşmaya getirmeleri konusunda yazılı olarak emir verebileceğini kabul etmiştir.
Maddenin dördüncü fıkrasında Cumhurbaşkanının tanıklığı ile ilgili çağırma ve ifade alma yönünden özel hükümlere yer verilmiştir: Cumhurbaşkanının tanık olarak çağrılamaması esas kuraldır; tanık sıfatıyla beyanı konutuna gidilerek alınacaktır. Cumhurbaşkanı isterse beyanını yazılı olarak da gönderebilir; ancak esas, beyanın hakim tarafından tutanağa geçirilmesidir.
Maddenin son fıkrasına göre Başbakan, bakanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri esas itibarıyla yetkili mahkeme veya merci tarafından dinleneceklerdir; ancak Ankara mahkemelerinde de dinlenebilirler.
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Tasarının 45 inci maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine paralel olarak ayrıntılı bir biçimde yeniden düzenlenmiş ve 43 üncü madde olarak kabul edilmiştir.
TBMM Kabul Metni
Kanun maddesi mecliste tartışılırken şu konuşmalar geçmiştir:
43 üncü maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ KISIM
Tanıklık, Bilirkişi İncelemesi ve Keşif
BİRİNCİ BÖLÜM
Tanıklık
Tanıkların çağrılması
MADDE 43. – (1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Karar yazısında bu yoldan getirilmenin nedenleri gösterilir ve bunlara çağrı kâğıdı ile gelen tanıklar hakkındaki işlem uygulanır.
(2) Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar, bu durumda uygulanmaz.
(3) Mahkeme, duruşmanın devamı sırasında hemen dinlenilmesi gerekli görülen tanıkların belirteceği gün ve saatte hazır bulundurulmasını görevlilere yazılı olarak emredebilir.
(4) Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir.
(5) Bu madde hükümleri, kişinin ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme önünde tanık olarak dinlenmesi halinde uygulanabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KARA (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin sayesinde, Türkiye’nin en büyük dönüşüm projesi olan ceza hukuku projesini gerçekleştiriyoruz. Bu yaptığımız iş, sadece Türkiye’de, Türk hukukçuları arasında değil, bizi izleyen yabancı hukukçular arasında da çok geniş bir yankı buluyor. 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının Üçüncü Kısmı olan tanıklık, bilirkişi incelemesi ve keşif bölümünü düzenleyen 43 üncü ve devamı maddeler üzerinde söz almış bulunmaktayım; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun Üçüncü Kısmının Birinci Bölümünde, tanıklık müessesesi düzenlenmiştir. Bilindiği gibi, tanıklık, kamu yararının ağırlık taşıdığı bir konudur. Toplumsal bir görev olup, kişiler bu görevi yerine getirmek zorundadır. Bu müessesede bazı yenilikler getirilmiştir. Tanıklar, çağrı kâğıdıyla çağrılabileceği gibi, telefon, telgraf, faks ve elektronik posta yoluyla çağrılma yoluna da gidilebilecektir. Bu olay, mahkeme sürecini hızlandıracağı gibi, mahkemelerimizin modern tekniklerden yararlanması sonucunu da doğuracaktır.
Yine, burada, özellikle Cumhurbaşkanlığı makamına ait bir düzenleme getirilmiştir. 4 üncü fıkrada “Cumhurbaşkanı kendi takdiri ile tanıklıktan çekinebilir. Tanıklık yapmayı istemesi halinde beyanı konutunda alınabilir ya da yazılı olarak gönderebilir” hükmü getirilmiştir. Bu fıkrayla, Cumhurbaşkanlığı makamının temsil makamı olması, saygınlığı ve sorumsuz bir makam olması sebebiyle, tanıklık hususu, Cumhurbaşkanının kendi takdirine bırakılmıştır.
Yine, bazı mesleklerle ilgili bazı düzenlemeler getirilmiştir. Bunlar, hekimler, diş hekimleri, eczacılar, ebeler, bunların yardımcıları ve diğer bütün tıp meslek veya sanatları mensupları ile malî işlerde görevli müşavirler ve noterlerin verdikleri hizmetler dolayısıyla öğrendikleri meslek bilgileri gereği tanıklıktan çekinme hakları vardır; fakat, bunlar, ilgilinin rızası olduğu zaman, tanıklıktan çekinemezler. Sadece, avukatlar veya stajyerleri ve yardımcıları, ilgilinin rızası olsa bile tanıklıktan çekinme hakkına sahiptirler.
Yine, bu bölüm içerisinde belki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunda yaptığımız komple değişiklikler içerisinde en ciddî, en önemli, reform sayılabilecek nitelikte bir değişiklik de, devlet sırrı niteliğindeki ilgili tanıklık olayında düzenlenmiştir. Geçmişte yaşadığımız bazı olaylar hepimizin hafızasındadır. Özellikle Susurluk ve benzeri oluşumlarda, bunların aydınlatılmasında karşımıza hep devlet sırrı çıkmıştır. Birileri “devlet sırrı” demiş, birileri “ticarî sır” demiş, bunların üzeri hep kapatılmıştır. Geçmişte suç işleyenler ve bu suçla ilgili soruların muhatapları, devlet sırrı kavramı giydirilerek bu suçların ortaya çıkarılmasını engelliyorlardı. Devletin suça ait bir sırrı olamaz. Geriye dönük olarak yaşadığımız birtakım olaylara baktığımızda, pek çok şeyin sır kavramı adı altında örtbas edildiğini biliyoruz. İster ticarî sır isterse başkaca bir ad altında sır olsun, pek çok olumsuz gelişmelere, özellikle ekonomik alandaki gelişmelere, sır kavramı adı altında, Meclis soruşturmalarında bile cevap verilmediğine çok rastlanılmıştır. Neticede, pek çok kişi kendisine tanınan yetkiyi kötüye kullanarak sır kavramının arkasına sığınmıştır. Bu düzenlemeyle, toplumdaki bu kargaşalığa son verilmek istenmiştir.
Bu düzenlemenin diğer bir başka yanı ise, gerçekten devlet sırrı olan bazı şeylerin ortalığa dökülmemesi ve uluslararası ilişkileri sekteye uğratmaması için ince ayar yapılarak hazırlanmış bir metin olmasıdır.
Bu maddede, devlet sırrı olgusunun ne olduğunu biz belirlemiyoruz. Burada yapılmak istenen, bir bilginin devlet sırrı olduğundan bahisle mahkemeye bir maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması amacıyla sunulmamasının önüne geçilmesidir. Bu hususun, bu bilginin, bu belgenin devlet sırrı olduğundan bahisle mahkemenin önüne sunulmasını, sınırlı birtakım şartlarla uygulanabilir hale getiriyoruz; ancak, bu bilgiler herkesin önünde açılıp savrulmuyor, bu kapalı bir oturumda da yapılmıyor. Kapalı oturumda yapılsa, mahkeme sürecine katılan diğer kişilerin bundan bilgisinin olması mümkün olur. Bu da çeşitli sıkıntılara sebebiyet vereceğinden, kapalı oturumda dahi bu yapılmıyor.
Burada öngörülen husus, devlet sırrı niteliğinde olan şeyin sadece mahkeme tarafından dinlenilmesidir. Burada sadece mahkeme heyeti bunu dinleyecek, eğer bu bilgilerin içeriği suç olgusunu açıklığa kavuşturabilecek nitelikte bazı veriler taşıyorsa, o zaman, bunu hükmüne yansıtacaktır. Diğer mahkeme süjeleri, bu hususta, ancak hükme yansıyan kısım itibariyle haberdar olacaklardır. Bu sistemin getirdiği yapı budur; yani, sadece devlet sırrı olduğu hususu mahkemeye karşı gizli tutulmayacaktır. Burada önemli olan husus, hâkime değil mahkemeyedir; yani, bir soruşturma evresinde değil, bir kovuşturma evresinde, gizlilik adı altında bu iş saklanamayacaktır. Bizim, burada, hâkime ve heyete güven beslememiz lazım geldiğini düşünüyorum. Devlet kendi hâkimine güvenmeyecek de kime güvenecek?! Aksi halde, yerli yersiz pek çok bilgi devlet sırrı adıyla, maddî gerçeğin açıklığa kavuşturulması açısından gerekli olmasına rağmen mahkemelere sunulmayacaktır.
Burada, ayrıca bir daraltıcı fıkra da eklenerek: “bu madde hükmü, hapis cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak uygulanır” hükmü getirilmiştir.
Yine, tanıkların dinlenmesinde görüntü ve seslerin kayda alınabileceği hükmü getirilmiş; özellikle, mağdur çocuklar açısından bu husus zorunluluk olarak ortaya konulmuştur. Bunun sebebi ise, mağdur çocukların ikinci, üçüncü tanıklıklarında aynı olayı bir daha yaşayıp da, mağduriyetlerini daha fazla devam ettirmemektir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yeni bir müessese getiriyoruz; tanığın korunması müessesesi. Bu düzenlemeyle, daha demokrat daha özgürlükçü olunması, maddî gerçeğin daha iyi ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bir yargılama yapılırken ilkönce düşünülen, gerçeğin meydana çıkması, başka bir deyişle adil bir yargılanmadır. Adil yargılanmanın ana sebebi, asıl gayesi, gerçeğin meydana çıkarılmasıdır. Gerçeğin meydana çıkarılması için dinleyeceğimiz tanık, eğer başkaları tarafından tehdit ediliyor ve hayatı ağır bir tehlike altında bulunuyorsa, bu tanığın doğru söylemesi kesinlikle mümkün değildir. Bunun için bu tanığı bir şekilde korumak zorundayız. Bundan dolayı da iki farklı düzenleme getirilmiştir; bir tanesi, tanığın kimliğinin korunması; diğeri, tanığın görüntüsünün korunmasıdır. Bazı durumlarda tanığın sadece kimliğinin korunması yoluna gidilmiş, bazı durumlarda, başka bir odaya alınmak suretiyle, gerekirse tanığın görüntüsünün veya sesinin değiştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu, özellikle, terör örgütleri ile çıkar amaçlı suç örgütleriyle ilgili davalarda sıkça görülmektedir. Bu örgütlerle ilgili tanıklıkta bulunmak isteyen insanlar, bir şekilde tehdit altında olduklarından dolayı bu tanıklığı yapamamaktadırlar. Devlet, bunları korumak suretiyle, örgütlerin çökertilmesinde çok ciddî bir mesafe alacaktır.
Yine, bilirkişi uygulamasıyla ilgili iki hususu da belirtip, sözlerime son vermek istiyorum. Bilirkişi uygulamasına, temel şart olarak, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde gidilmesi gerekirken ve “hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgiyle çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez” hükmüne rağmen, ne yazık ki, uygulamada hâkimlerimiz, her konuda, hukukî olayların çözümünde dahi bilirkişiye gidiyor. Bu, ne yazık ki, hâkimin dosyaya hâkimiyetinden çok, bilirkişinin dosyaya hâkimiyeti sonucunu doğuruyor ve bilirkişilerin verdikleri raporlar doğrultusunda, hâkimler motamo karar vermek zorunda kalıyorlar. Bu da yargıda ciddî sıkıntılar meydana getiriyor.
Yine, bilirkişilik müessesesinin çok iyi düzenlenmesi gerekmektedir. Sayın Adalet Bakanımız, komisyonda, bu hususta çalışma yapıldığını belirtmişti. Ben de, Grubum ve şahsım adına, bir an önce çalışma yapılarak, bu bilirkişilik müessesesi konusunun Meclis gündemine getirilmesini arzu ediyorum, bekliyorum.
Diğer hususlarla ilgili de çok fazla vaktinizi almak istemiyorum. O maddelere gelindiği zaman, onlarla ilgili, Grubumuz adına düşüncelerimizi açıklayacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – 43 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.