Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 165

CMK Madde 165

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 165. maddesi şu şekildedir:

Diğer kolluk birimlerinin adli kolluk görevi

Madde 165 – (1) Gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimleri de adli kolluk görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu durumda, kolluk görevlileri hakkında, adli görevleri dolayısıyla bu Kanun hükümleri uygulanır.


Başlık

CMK’nın 165. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: İKİNCİ KİTAP: Soruşturma – BİRİNCİ KISIM: Suçlara İlişkin İhbarlar ve Soruşturma – İKİNCİ BÖLÜM: Soruşturma İşlemleri

Madde başlığı şu şekildedir: Diğer kolluk birimlerinin adli kolluk görevi


Gerekçe

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 165. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Tasarıya 163 üncü maddeden sonra gelmek üzere adli kollukla ilgili yeni 164, 165, 166 ve 167 nci maddeler eklenmiştir.


TBMM Kabul Metni

Kanun maddesi mecliste tartışılırken şu konuşmalar geçmiştir:

165 inci maddeyi okutuyorum:

Diğer kolluk birimlerinin adlî kolluk görevi

MADDE 165. – (1) Gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimleri de, adlî kolluk görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu durumda, kolluk görevlileri hakkında, adlî görevleri dolayısıyla bu Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Atilla Kart; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşlerimi anlatmaya devam ediyorum. Bir bütünlük sağlamak amacıyla bunları birkaç maddede daha anlatmayı sürdüreceğim.

VELİ KAYA (Kilis) – İşimiz zor desene!

ATİLLA KART (Devamla) – Öğrenmeniz gereken, dikkate almanız gereken çok şeyler anlatıyorum. O anlayışla bakarsanız, işinizin zor olmadığını, aslında, size, gerçekten yardımcı olduğumuzu görür ve takdir edersiniz.

Değerli arkadaşlarım, yanlış bir değerlendirme yapılmaması ve istismara gidilmemesi amacıyla önemle ifade ediyorum; Emniyet ve Jandarmanın yapmakta olduğu görevi önemsiz gösterme gayreti, psikolojisi veya saplantısı içinde değilim; Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, kişisel olarak da hiçbir zaman böyle bir anlayışın içinde olmadık. Fonksiyonları içinde önleyici güç olarak görev yapan kolluk gücünün, hukuk devletinin ve toplumsal barışın, kamu düzeninin teminatı olduğuna yürekten inanıyoruz. Her meslek, kendi görevini, kendi yetki ve sorumlulukları kapsamında yapsın istiyoruz. Hukuk devletinin özü de budur, esası da budur. Hukuk devleti, yetki, görev ve sorumluluklarını özenle ve dengeyle yerine getiren bir devlettir. Bu dengeyi uygulamada sağlayacak temel yasaların başında ise, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası geliyor.

Kamu yönetiminde etkili olan güçlerin -sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, onları bir tarafa bırakıyorum; ama, doğrudan yasal güçlerden söz ediyorum- bu güçlerini devretmek istememelerini çok da yadırgamamak gerekiyor. Bu, toplum psikolojisinin, kamu yönetiminin, iktidar gücünün doğasında vardır. Önemli olan, yürütme, yasama, yargı yapılanmasını, bu dengeyi gerçekleştirme konusunda ağırlıklı etkiye sahip olan ve hele mevcut sistemimizde mutlak denecek ölçüde etkili olan bir siyasî iktidar, bu engellemeleri giderme noktasında, bu güç direnişlerini kırma noktasında ne yapıyor; sorgulamamız gereken husus bu değerli arkadaşlarım.

Bir siyasî iktidar, hukuk devleti yapılanmasında samimî ve kararlı ise, bu direnişlerin veya engellemelerin hiçbir önemi olamaz. Önemli ve belirleyici olan, siyasî iktidar, gerçekten hukuk devleti yapılanmasını istiyor mu, yoksa istiyor mu görünüyor. Tekrar ifade ediyorum, sorgulamamız gereken temel konu bu.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Kılıç, bu konudaki gelişmeleri, komisyon üyesi olarak, daha da somut ve net bir şekilde ortaya koydu; ama, bizler de -komisyon dışındakiler ve kamuoyu- şunu çok net olarak gördük, bunu değerlendirmemiz gerekiyor. Neydi o; adlî kolluk yapılanmasıyla ilgili çalışmalar esnasında, iktidar, maalesef, tam bir acz ve tutarsızlık içinde olmuştur, tam bir zafiyet göstermiştir. Kolluk gücünün, elindeki güç ve imkânları bünyesinde muhafaza etmek istemesini, tekrar ifade ediyorum, kolluk gücü açısından izah etmek mümkün olabilir; ancak, bu konudaki karar ve değerlendirmeyi yapacak siyasî otoritenin, açık, tutarlı ve kararlı olmaması sebebiyledir ki, komisyon çalışmaları esnasında, trajik, üzücü ve düşündürücü gel-gitler yaşanmıştır. Hükümeti, bu konuda da ciddî bir sorgulama ve özeleştiri yapmaya, bu vesileyle bir defa daha davet ediyorum.

Sayın milletvekilleri, belki çok tekrara giriyorum; ama, bunları ifade etmeye devam edeceğim. Bu yapılanma, sistemin demokratik niteliğini kaybetmesine yol açıyor; idarî, adlî aşamada, denetim mekanizmaları etkisiz hale geliyor. Bunları ifade etmeye çalışıyorum.

Mevcut kolluk gücü yapılanmasını mutlaka değiştirmemiz gerekiyor. Mevcut yapı ve işleyiş, idarî aşamada, yani, kolluk gücü soruşturmasında, delil toplama sürecine müdahale -tekrarlıyorum; bakın, delil toplama sürecine müdahale- unsurlarını da bünyesinde barındırıyor; yani, delil toplama görevini verdiğimiz o kolluk gücü, yapısal bozukluk sebebiyle, delil toplama sürecine müdahaleyi de bünyesinde barındırıyor. Bunu kırmamız gerekiyor, bunu aşmamız gerekiyor.

Soruşturmayı yapan kolluk gücünün, adlî görevle ilgili olarak, hiyerarşik bağlantısını ve denetimini savcılık makamına vermediğiniz takdirde, delil toplama sürecine müdahaleyi engelleyemezsiniz. Bu bugün de böyle olur yarın da böyle olur. O, siyasî iktidarın ilişkilerine bağlı olarak siyasî iktidara hizmet etmekten başka bir amaca hizmet edemez.

Bu yetkiyi ve sorumluluğu, savcılık makamına aktarmada neden engelleme yaratıyoruz veya daha hafif deyimiyle ifade edeyim; iktidar olarak neden tereddüt ediyoruz?

Bu yanlış ve hukuka aykırı olan uygulama sebebiyledir ki -bir diğer olumsuz süreci ifade ediyorum- savcılık makamları da, maalesef, niteliğini ve etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Soruşturmanın ve kovuşturmanın önemli öğelerinden olan savcı, bu niteliğini kaybederek, bürokratik bir kimliğe bürünmüştür. Bu süreç de, yine, yargı adına talihsiz bir süreçtir.

Aslında, bu bürokratik değişimin sadece savcıyla sınırlı olduğunu ifade etmek de doğru değil; bu değişimden, maalesef, yargıçlarımız da payını almıştır. 1982 Anayasasının yarattığı en büyük tahribatlardan birisi de budur değerli arkadaşlarım.

Gelinen süreçte, bu tahribatın sürmesine göz mü yumacağız; bu tahribatın devam etmesini görmezden mi geleceğiz? Bu tahribatı gidermek adına ne yapıyoruz; kalıcı hiçbir şey yapmıyoruz maalesef. Bu bürokratik yapıyı daha da yoğunlaştırmak, daha da bağımlı hale getirmek, maalesef, siyasî iktidar olarak işimize geliyor. Bu bürokratik değişimi sağlamak isteyen bir siyasî iktidarın, olaya nereden başlayacağı çok açık değerli arkadaşlarım. Bunun başlangıcı, savcılık makamını güçlendirmek ve gerçek anlamda -elbette, adlî kolluk yapılanmasını oluşturmakla, savcılık makamını güçlendirmekle olay bitmiyor; ama, bunlar olayın başlangıcı, bunlar olayın esası- yargıç teminatını sağlamak.

Bunun yolunun ise Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanmasından, personel genel müdürlüğü yapılanmasından, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun idarî ve malî özerkliğini sağlamaktan, teftiş kurulu yapılanmasından, yani, teftiş kurulunun -kanundaki ifadesiyle söylüyorum- Adalet Bakanlığının emrinde olmaktan çıkarılmasından geçtiğini hepimiz biliyoruz; ama, siyasî iktidar olarak, bu düzenlemeleri hiçbir zaman yapma amacının bulunmadığını da uygulamalarla -58 ve 59 uncu hükümetleri kastediyorum- yine yaşıyoruz. Bu noktada da ümitvar olmadığımızı, yeri gelmişken bir defa daha ifade etmek istiyorum. Yani, hukuk devleti yapılanmasının bir bütün olduğunu, bir sistem olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu tartıştığımız tasarıda da bunun bir diğer unsurunu, bir diğer temel ayağını tartışıyoruz, değerlendiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Adalet Bakanının, maalesef, üzülerek ifade ediyorum, hukuk devleti yapılanmasında topluma vermek istediği mesajların çok yanlış ve hukuk devleti yapılanmasıyla bağdaşmayan yönleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Kritik olaylarda, önemli olaylarda, Sayın Bakanın, bir hukuk devleti kavramına hizmet etmek yerine, hep konjonktürü kullanma eğilimiyle, pragmatik yaklaşımlarla, popülist yaklaşımlarla birtakım değerlendirmeler yaptığını üzülerek görüyoruz. Bunları, somut örnekleriyle, bir sonraki maddede anlatmaya devam edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir