Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 140

CMK Madde 140

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 140. maddesi şu şekildedir:

Teknik araçlarla izleme

Madde 140 – (1) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi halinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 91),

2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

3. (Ek alt bend: 21.02.2014 – 6526 S.K/Madde 14) Nitelikli hırsızlık (madde 142) ve yağma (madde 148, 149) ile nitelikli dolandırıcılık (madde 158),

4. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

5. Parada sahtecilik (madde 197),

6. (Mülga alt bend: 21.02.2014 – 6526 S.K/Madde 14) TARİHÇE (Yeniden düzenlenen alt bend: 24.11.2016 – 6763 S.K/Madde 28) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç),

7. (Ek alt bend: 25.05.2005 – 5353 S.K/Madde 19) Fuhuş (madde 227 (…))

8. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),

9. (Ek alt bend: 24.11.2016 – 6763 S.K/Madde 28) Tefecilik (madde 241),

10. Rüşvet (madde 252),

11. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

12. (Değişik alt bend: 02.12.2014 – 6572 S.K/Madde 43) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),

13. (Ek alt bend: 02.12.2014 – 6572 S.K/Madde 43) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),

suçları.

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

(2) (Değişik fıkra: 24.11.2016 – 6763 S.K/Madde 28) TARİHÇE Teknik araçlarla izlemeye hakim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hakim onayına sunulur. Hakim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde kayıtlar derhal imha edilir.

(3) (Değişik fıkra: 21.02.2014 – 6526 S.K/Madde 14) Teknik araçlarla izleme kararı en çok üç haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir hafta daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hakim yukarıdaki sürelere ek olarak her defasında bir haftadan fazla olmamak ve toplam dört haftayı geçmemek üzere uzatılmasına karar verebilir.(Ek cümle: 15.08.2017 – 694 S.KHK/Madde 143) (694 S. KHK Kabul: 01.02.2018 – 7078 S.K/Madde 138) Teknik araçlarla izleme tedbiri ile birlikte gizli soruşturmacı görevlendirilmesi halinde bu fıkrada belirtilen süreler bir kat artırılarak uygulanır.

(4) Elde edilen deliller, yukarıda sayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı taktirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhal yok edilir.

(5) Bu madde hükümleri, kişinin konutunda uygulanamaz.


Başlık

CMK’nın 140. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KİTAP: Genel Hükümler – DÖRDÜNCÜ KISIM: Koruma Tedbirleri – ALTINCI BÖLÜM : Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme

Madde başlığı şu şekildedir: Teknik araçlarla izleme


Gerekçe

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 140. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:

ADALET KOMİSYONU RAPORU

Tasarıya eklenen yeni 140 ncı madde ile, maddede sayılan suçları işlediğine dair hakkında kuvvetli şüphe bulunan ve başka surette delil elde edilemeyen kişinin, teknik araçlarla izlenmesine imkan verecek esas ve usuller düzenlenmiştir.


TBMM Kabul Metni

Kanun maddesi mecliste tartışılırken şu konuşmalar geçmiştir:

140 ıncı maddeyi okutuyorum:

Teknik araçlarla izleme

MADDE 140. – (1) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi halinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir:

a) Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),

2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),

3. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

4. Parada sahtecilik (madde 197),

5. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

6. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),

7. Rüşvet (madde 252),

8. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

9. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),

10. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337),

Suçları.

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.

c) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.

d) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

(2) Teknik araçlarla izlemeye hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilir. Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmidört saat içinde hâkim onayına sunulur.

(3) Teknik araçlarla izleme kararı en çok dört haftalık süre için verilebilir. Bu süre gerektiğinde bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.

(4) Elde edilen deliller, yukarıda sayılan suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamaz; ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde Cumhuriyet savcısının gözetiminde derhal yok edilir.

(5) Bu madde hükümleri, kişinin konutunda uygulanamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık; buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 698 sıra sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının 140 ıncı maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; bu nedenle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Gerek görüşmekte olduğumuz 140 ıncı madde gerekse bundan önce görüştüğümüz 139 uncu madde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun genelleştirilmiş, fakat, bundan önceki dönemlerde istisna olarak uygulanmakta olan ve bizim neslin pek de iyi olmayan anılarını, kötü anılarını çok iyi paylaştığı, hem ajan provokatör hem işkence hem de her an takip altında kalan örgüt ve örgüte bağlı suçlarla ilgili düzenlemeleri içeriyor.

Şimdiye kadar, Türkiye’de, ajan provokatör kelimesinden çok çektik, bu ülke çok çekti. Herkes, suçlu ve sanık olarak görülmeye çalışıldı. Gizli izleme, Türkiye’de var olan bir işlem, yıllardan beri de vardı; ancak, şimdiye kadar istisnaî hallerde, olağanüstü dönemlerde uygulanan bir işlemi, bu tasarıyla beraber, ceza muhakemesinin temel eksenlerinden biri haline getiriyoruz. Elbette, burada bir farklılık var; şimdiye kadar suçludan delile gitme yöntemi kullanılıyordu. Suçludan delile gitmeye kalktığınızda, elbette ki, insan haklarının en büyük ihlali olan işkence gündeme geliyordu. Türkiye Cumhuriyetinin ve demokrasi tarihinin en büyük kara lekelerinden birisi işkencedir. Evet, belki bu teknik izlemeler ve düzenlemelerle birlikte düzenli bir hale gelebilecek; fakat, ajan provokatör, gizli izleme ve gizli ajanı gözönüne aldığımızda ise, ne yazık ki, bu kara lekenin, sadece, artık işkencenin Türkiye’deki uygulamasının ortadan kalkmasından itibaren geçerli olmayacağını görüyoruz. Yine, ne yazık ki, benzer hükümlerin -istisnaî olması gereken hükümlerin- hukuk sistemimizde bir genel kural olarak konulması ve devam etmesi tehlikesini de bir arada yaşıyoruz.

Anayasamızın 2 nci maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” denilerek, devletimizin bir hukuk devleti olduğu açıkça vurgulanmıştır. Bu anlamda hukuk devleti, her eylem ve işlemi koygun, insan haklarına saygı gösteren, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, hukukun üstünlüğünü kayıtsız şartsız kabul eden bir devlet demektir.

Hukuk devletinde, yasama ve yürütmeyi, hukuka ve hukukun üstünlüğüne bağlı kılan güç, bağımsız yargıdır. Yargı, bu görevini, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, delil toplama, iddia ve savunma haklarına ilişkin ilke ve hükümleri içeren usul yasalarıyla gerçekleştirir. İşte, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Tasarısının “Teknik araçlarla izleme” başlığı taşıyan 140 ıncı maddesi “bazı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilmemesi halinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir” diyerek, daha önce 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda kısıtlı ve istisnaî durumlarda konulan bir maddenin, tüm yargılama hukukumuza genel bir kural olarak konulmasına neden olmuştur.

Yargılama sisteminde ve demokratik hukuk yaşamımızda önemli olan, hak ve özgürlüklerin genel, kısıtlamaların ise istisnaî olmasıdır. Ne yazık ki, bu maddeyle, her ne kadar belli suçlar sayılmasına, hâkim teminatı konulmasına, kişinin konutunda uygulanmasının engellenmesine karşın, yalnızca kuvvetli şüphenin bulunması halinde kişilerin her türlü özel yaşamının ve özel alanlarının izlenebileceği ve (4) üncü fıkrada “bu izleme sonucu elde edilen bilgilerin ilgili soruşturma ve kovuşturma dışında kullanılamayacağı, ceza kovuşturması bakımından gerekli olmadığı takdirde cumhuriyet savcısının gözetiminde derhal yok edilir” hükmü bulunmasına karşın, günümüzde, uygulamada, elde edilen bu tür bilgilerin elden ele geçmesinin ve medyada kullanımının çok yaygın olduğunu gözönüne aldığımızda, getirilen tüm güvencelere karşın, bu maddenin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer alması, evrensel hukuk ilkeleri, insan hakları ve haklar ve özgürlükler açısından da sakıncalı bulunmaktadır.

Bizim temennimiz, bu maddenin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer almamasıdır, çıkarılmasıdır. Nitekim, hükümet de aynı görüşte olmalı ki, getirilen hükümet tasarısında bu madde yoktu, altkomisyonda bu madde yine yoktu; ama, Adalet Komisyonu toplantısında hükümet tarafından bir önergeyle, bu madde yeni 140 ıncı madde olarak getirildi. Adalet Bakanlığının hazırladığı taslakta o kadar endişeler vardı ki, konutta izleme de vardı; yani, bir insanın özel yaşamında konut olarak kullandığı tüm alanlarında, tüm aile mahremiyetinin, tüm sırlarının, hem dinlenebileceği hem görüntüyle kaydedilebileceği endişesi vardı; sabahki oturumda bu madde kabul edildi. Tekrar görüşülme esnasında, AKP’li arkadaşlarımızın verdiği önergelerle, konutta izleme konusu ortadan kaldırıldı.

Şimdi, düşündüğümüzde, ikisini bir arada tuttuğumuzda gördüğümüz şu: Ne yazık ki, güvenlik güçleri ve kolluk kuvvetleri, bugüne kadarki… Evet, Türkiye’nin olağanüstü dönemlerden geçtiğini biliyoruz; ama, artık, Türkiye’de olağanüstü uygulamaların kural haline getirilmesini ve bu kuralların da artık yasalaşmasını savunan kolluk görevlileri tamamen komisyon üzerinde bir baskı oluşturarak, tüm gizlilik alanlarımızın dinlenebilmesinin, gözlenebilmesinin ve kamuya açılabilmesinin tehlikesini doğuracak önergelerle karşımıza geldiler. Ben bu konuda komisyonun gösterdiği tavrı gerçekten takdir ediyorum. Komisyon bu konuda direndi; fakat, burada ilginç olan başka bir nokta daha var. İkinci olarak gelen bir önergeye bakıyoruz; örneğin “işyeri” ibaresi çıkarılmamıştı burada. Bu tasarıda en fazla eleştirilen konu, çok aceleye getirildiğimiz ve bu tasarının Meclis gündemine çok acele getirildiğini ve önergelerle değiştirildiğini birçok arkadaşım söyledi; bu bir gerçek. Bir maddeyi sabahleyin kabul ettik, öğleden sonra başka bir önergeyle değiştirerek kabul ettik; önergede “işyeri” ibaresi yoktu, kalemle ilave ederek “işyeri” ibaresinin eklenmesini sağladık.

Bakınız, şimdi, böyle yöntemlerle… Şu anda Mecliste görmüş olduğumuz gibi, yağmur gibi hâlâ önerge yağıyor burada. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu beş yıldan beri Türkiye’nin gündeminde; hükümet bunun üzerinde bir yıldan beri çalışıyor; Adalet Komisyonunda, alt komisyonda bunlar tartışıldı; bu önergeler şimdiye kadar gelmedi mi, uygulamadaki bu aksaklıklar bilinmiyor muydu?! Kolluk kuvvetlerinin, demokratikleşme ve özgürleşme konusunda ve hukuk devletinin teminatı olan hukukun üstünlüğünü kabul etme konusunda hâlâ ve hâlâ direnmesini anlayabilmiş değilim. Meclisin bu konudaki iradesi gerçekten çok güzel. Meclis bu iradeyi reddediyor, komisyon da reddetti; ama, hükümetin de bu konuda biraz direnmesini istiyoruz. Hâlâ bizim önümüze yağmur gibi önergeler gelmesin. Bu tasarının görüşülmesi esnasında, hakları ve özgürlükleri kısıtlayıcı önergeleri lütfen getirmeyin Sayın Bakan, sizden bunu istiyoruz. “Özgürlükleri genişletiyoruz” diye kelime oyunları yaparak, özgürlükleri kısıtlayıcı hükümler lütfen tekrar gelmesin bir daha.

Burada katalog halinde birtakım suçlar sayıldı. Diyorlar ki “evet, bu teknik izleme sakıncalı. Biz, belirli maddeler halinde bu suçları kısıtlıyoruz; bu suçlar haricinde gizli izleme yapılamayacak.” Bizim de Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak verdiğimiz bir önerge vardı.

Bakın, bu katalog halinde sayılan suçlarda, ne yazık ki, devlet aleyhine, yani Ceza Kanununun 302 ve müteakip maddelerince düzenlenen ve anayasal düzene karşı işlenen suçlara karşı gizli izleme yapılması mümkün değil bu tasarıyla. Biz de, bu kadar geniş bir kapsam içerisinde bu suçlar sayılıyorsa, devlete karşı işlenen suçları -302, 303, 304, 305, 306, 307, 308 inci maddeler- ve anayasal düzene karşı işlenen suçları -309, 310 uncu maddeler- ekleyelim dedik; bunlar da o zaman bu yasaya girsin; madem bu izlemeyi prensip olarak kabul ediyorsunuz, devlete karşı işlenen suçlar da girsin dediğimizde, komisyon görüşmeleri esnasında, Sayın Bakan “302’yi kabul ederim, 303’ü kabul ederim, 304’ü kabul ederim; ama, 305’i kabul etmem; yani, 306’yı kabul ederim, 307’yi kabul ederim, geri kalan tüm maddeleri kabul ederim; ama, 305’i etmem” dedi. Yani, devlet aleyhine, anayasal düzene karşı işlenen suçlarda, yabancı vakıflardan para alınmasını düzenleyen ve sanki çok eski bir dönemi andıran, bu rabıtayı andıran suçlarda gizli izlemenin yapılamamasını temin eden bir anlayışı kabul etmek mümkün mü burada?! Bizim en temel hassasiyetlerimizden bir tanesi, Türkiye Cumhuriyetinin birliği, bütünlüğü ve anayasal nizamın devamıdır; hepimizin kabul etmesi gereken temel ilke budur; ama, ne yazık ki, bu katalog halinde sunulan suçlarda bunlar yok.

İkincisi, gizli izlemenin şimdiye kadar uygulamada var olduğunu biliyoruz. Gizli izlemede elde edilen bilgilerin de kamuyla ne kadar paylaşıldığı ve o paylaşılma esnasında kamu görevlilerinin, kamuda çalışan insanların ve ekiplerin mücadelesinin basına sızdırıldığı da hepimizin malumu.

Bakınız, biz, Türkbank soruşturması esnasında ilginç bir şey bulduk: Şimdiye kadar, gizli izlemeyle elde edilen bilgilerin, kamu görevlileri tarafından, 1998 yılından 2003 yılına kadar, ne yazık ki, devletin ilgili kurumlarına, hukuk kurumlarına bildirilmediğini gördük; yani, ille, gizli izlemeyle elde edilen ses, bilgi ve görüntünün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)- Gizli izlemeyle elde edilen görüntüler, bilgiler, kamuoyuna ve adalet kurumuna, hukuk kurumlarına, direkt mahkemelere yansıtılmıyor; emniyet güçleri, bunların bir kısmını elinde bulunduruyor.

Biliyorsunuz, birtakım televizyon kanallarında, elde edilen kasetleri gördük; eski istihbarat şeflerinde, yakalanan kasetler, dinleme kayıtlarını gördük; basından bunları takip ettik, kataloglarını alabildik, kimler olduğunu. Önemli olan, adlî kolluk düzenlenmediği müddetçe, hâkim teminatı tam olarak sağlanmadığı müddetçe, bunların, adalete yardımcı olmaktan çok, insanların özel yaşamında ve gelecekteki yaşamlarında bir şantaj aracı olarak kullanılmasını engellememiz mümkün değil.

Yine, bu yasada, bizim hep hassasiyetle üzerinde durduğumuz “gecikmesinde sakınca bulunan haller” kavramı var. Birçok hukukçu arkadaşımız var burada. Hükümet tasarısında getirilen, 2 nci maddede getirilen “gecikmesinde sakınca bulunan haller” kavramı, allahaşkına, tutuklamayı düzenleyen 100 üncü maddedeki uygulama değil mi?! Tutuklamayla belirtilen hallerin hepsi, delilleri karartma şüphesi varsa, kaçma şüphesi varsa, delilleri şantaj ve tehditle kapatma şüphesi varsa, zaten, hâkim tarafından tutuklama kararı veriliyor. 2 nci maddede, hükümet tasarısının 2 nci maddesinde “gecikmesinde sakınca bulunan haller” deyimi, aynen, şu anda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda getirdiğimiz “tutuklanmayı gerektiren sebepler” ve Türk hukuk sisteminde seksen yıldan beri uygulanan bir hüküm, hükümet tasarısında “gecikmesinde sakınca bulunan haller” kavramıyla derhal işlemde bulunulmadığı takdirde, suçun delil, iz, eser ve emarelerinin ortadan kaybolması olasılığının ortaya çıkması halini düzenliyor. Tutuklama sebebi olarak da, biz “kaçması durumunda, delillerin karartılması durumunda, tanıklara baskı yapılması durumunda” diyerek, aynı zamanda tutuklama hükümlerini getirdik. Aynı kavramlar bunlar. Her maddede, müphem, ne olduğu belirli olmayan “gecikmesinde sakınca bulunan haller” kavramını getirmek yerine, zaten usul kanununda var olan ve uygulanmakta olan “tutuklamayı gerektiren sebepler” içerisinde yer aldığını gördüğümüz ve hepimizin de kabul ettiği, hukuk sisteminde hiç kimsenin itiraz etmediği bu genel hükmü kavram olarak Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa getirmenin gereğine inanıyorum.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir