CMK Madde 139
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 139. maddesi şu şekildedir:
Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi
Madde 139 – (1) (Değişik fıkra: 21.02.2014 – 6526 S.K/Madde 13) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde, kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir. Bu madde uyarınca yapılacak görevlendirmeye hakim tarafından karar verilir. (Mülga cümle: 24.11.2016 – 6763 S.K/Madde 27)
(2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukuki işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.
(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet Başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur. (Ek 2 adet cümle: 15.08.2017 – 694 S.KHK/Madde 142) (694 S. KHK Kabul: 01.02.2018 – 7078 S.K/Madde 137) Soruşturmacı, kovuşturma evresinde tanık olarak dinlenmesinin zorunlu olması halinde, duruşmada hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan veya ses ya da görüntüsü değiştirilerek özel ortamda dinlenir. Bu durumda 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununun 9 uncu maddesi hükmü kıyasen uygulanır.
(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.
(5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.
(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz. (Ek cümle: 21.02.2014 – 6526 S.K/Madde 13) Suçla bağlantılı olmayan kişisel bilgiler derhal yok edilir.
(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediğine bakılmaksızın uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
Başlık
CMK’nın 139. maddesinin ait olduğu bölüm başlık ismi şu şekildedir: BİRİNCİ KİTAP: Genel Hükümler – DÖRDÜNCÜ KISIM: Koruma Tedbirleri – ALTINCI BÖLÜM : Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme
Madde başlığı şu şekildedir: Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi
Gerekçe
Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 139. maddesinin gerekçesi şu şekildedir:
ADALET KOMİSYONU RAPORU
Tasarıya Birinci Kitap, Dördüncü Kısımdaki “Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi” başlıklı Beşinci Bölümden sonra gelmek üzere “Gizli Soruşturmacı” başlıklı yeni Altıncı Bölüm başlığı altında “Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi” başlıklı yeni 139 uncu madde aşağıdaki gerekçelerle eklenmiştir.
Kışkırtıcı ajan kullanılmasının hukuk devleti ilkesi bakımından büyük sorunlar yaratması karşısında, Batı ülkelerinde giderek artan ve buna paralel olarak da toplum hayatında tamiri kabil olmayan yaralar açan organize suçlulukla mücadelede gizli soruşturma yapan bir görevliden yararlanma düşüncesi ortaya çıkmıştır. Gizli soruşturmacı, kışkırtıcı ajan değildir. Bunun kışkırtıcı ajandan en önemli farkı, gizli soruşturmacının hiç bir zaman azmettiren durumunda bulunamamasıdır.
Gizli soruşturmacı, görevi sırasında suç işlemeyecektir.
Gizli soruşturmacının, içine girdiği örgüt içerisinde uzun süre kalabilmesi, onun “uydurma kimlik” sahibi olması ve bu kimlik altında bazı işlemlerde bulunabilmesine de bağlıdır.
Karşılaştırmalı hukukta, bu tedbirler vasıtasıyla bireyin temel hak ve özgürlüklerine ağır biçimde müdahale edilmesi nedeniyle, tedbire karar verme yetkisi konusunda özel yetki kuralları öngörülmüştür.
TBMM Kabul Metni
Kanun maddesi mecliste tartışılırken şu konuşmalar geçmiştir:
139 uncu maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme
Gizli soruşturmacı görevlendirilmesi
MADDE 139. – (1) Soruşturma konusu suçun işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunması ve başka surette delil elde edilememesi halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı kararı ile kamu görevlileri gizli soruşturmacı olarak görevlendirilebilir.
(2) Soruşturmacının kimliği değiştirilebilir. Bu kimlikle hukuki işlemler yapılabilir. Kimliğin oluşturulması ve devam ettirilmesi için zorunlu olması durumunda gerekli belgeler hazırlanabilir, değiştirilebilir ve kullanılabilir.
(3) Soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin karar ve diğer belgeler ilgili Cumhuriyet başsavcılığında muhafaza edilir. Soruşturmacının kimliği, görevinin sona ermesinden sonra da gizli tutulur.
(4) Soruşturmacı, faaliyetlerini izlemekle görevlendirildiği örgüte ilişkin her türlü araştırmada bulunmak ve bu örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili delilleri toplamakla yükümlüdür.
(5) Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez ve görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz.
(6) Soruşturmacı görevlendirilmesi suretiyle elde edilen kişisel bilgiler, görevlendirildiği ceza soruşturması ve kovuşturması dışında kullanılamaz.
(7) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
2. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
3. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315).
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
BAŞKAN – Madde üzerinde söz istemi var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun; buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan Ceza Muhakemesi Kanunu Tasarısının 139 uncu maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Eğer izin verirseniz, tasarıyla ilgili konuşmalara başlamadan önce, bir üzüntümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Dün, üç dönem bu Meclis çatısı altında milletvekilliği görevini onuruyla, başarıyla sürdürmüş bir ağabeyimizi, Cumhuriyet Halk Partisi Tekirdağ eski Milletvekili Yılmaz Alpaslan’ı kaybettik. Ben, az evvel Adalet ve Kalkınma Partisinin Tekirdağ milletvekili olan arkadaşlarımla da görüştüm ve 5 Tekirdağ milletvekili arkadaşım adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve takdirlerinize sığınarak, sizler adına, Yılmaz Alpaslan’ın ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır dilemek istiyorum; ailesinin, yakınlarının, sevenlerinin acılarını paylaştığımızı, buradan, bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Ceza Muhakemesi Yasası Tasarısıyla ilgili olarak öncelikle şunu ifade etmeliyim: Bu tasarı, inanın, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hızla ve bir yöntemle huzurlarınıza gelmiştir. 335 maddelik yasa tasarısı, Adalet Altkomisyonunda toplam 12 gün görüşülmüş ve 12 günde bütün altyapısı tamamlanmış olduğu iddiasıyla Adalet Komisyona gelmiştir; Adalet Komisyonundaki görüşme süresi ise 5 gündür. Türkiye’nin bu en temel yasalarından biri olan Ceza Muhakemesi Yasası Tasarısı, 5 gün içinde, Anayasanın direktiflerini gündeme getiren bir yasa olarak, tamamlandığı iddiasıyla da Meclis Genel Kuruluna indirilmiştir. Tasarının, sadece bu yasa tasarısının değil bütün tasarıların, ihtiyaca cevap verebilmesi için, akademik dünyada, ilgili meslek kuruluşlarında ve sivil toplum örgütlerinde tartışmaya açılması ve yapılacak değerlendirmelerin hepsinin bir potada eritilmesi suretiyle de yasal düzenlemenin yapılması en doğrusudur. Ben, böyle bir çalışmanın yapıldığı inancında değilim. Şimdi, yetkili arkadaşlarımız ve hükümet “evet, yapılmıştır” da diyebilirler. Bir an için, böyle bir çalışmanın yapıldığını, meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine, akademik dünyaya danışıldığını kabul edelim; ama, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu tasarı, bu çalışmadan sonra geldiği komisyonlarda, yaklaşık madde sayısı kadar değişiklik önergesi yaşadı; yani, eğer, bir uzlaşma var idiyse bile, o uzlaşma toptan yok oldu, yepyeni bir anlayışla, yepyeni bir yasa tekniğiyle Meclisin huzuruna geldi. Bu nedenle, hiçbir şekilde, akademik dünyada, meslek odalarında ve sivil toplum örgütlerinde arzulanan sonucu, beklenen gayeyi vermedi. Bu nedenle de, bir mutabakat metni değil; fakat, bütün bu olumsuzluklara rağmen, Anamuhalefet Partisi olarak, tasarıya olabildiğince katkı sunduk, olumlu hale getirmeye çalıştık. Bütün katkılarımıza rağmen, bu tasarının, içinde hâlâ birçok olumsuzluğu taşımadığını iddia etmemiz mümkün değil. Yasanın bünyesinde, hâlâ, birçok olumsuzluk var; ama, bu Avrupa Birliğine yetiştirme süreci içinde, bu kadar sıklaştırılan bir tabloda, içindeki bu hatalarıyla birlikte, tasarıda, kendi sunduğumuz katkılarla, elimizden geldiğince düzeltmeler yapmaya çalıştık. Sonuç itibariyle, geneli açısından tasarıya bir karşı çıkmamız söz konusu değil.
Bu arada, Bakanlığın, tüm aşamalarda, isteklerini baskıcı bir yöntemle elde etmeye çalıştığını da belirtmeden geçemeyeceğim. 100’den fazla değişiklik önergesinin dışında, bir de, Adalet Komisyonunda çok ilginç bir olay yaşadık. Bir maddeyle ilgili olarak değişiklik önergesi verdik. Bu değişiklik önergesinde, Recep Bey, o sırada, büyük bir talihsizlikle, Komisyon Başkanlığı görevini üstleniyordu, bu değişiklik önergemiz oylandı, oylama sonucu Adalet ve Kalkınma Partisinden bazı milletvekili arkadaşlarımızın da bizim önergemize destek vermesi sonucu, rakamsal açıdan 12’ye 7 bizim önergemiz kabul edildi; fakat o anda hiç alışmadığımız bir şeyi gördük, Sayın Bakanım oturduğu yerden fırladı “bu nasıl bir uygulamadır, biz bunu kabul etmiyoruz, Hükümetin anlayışı bu merkezde değil” diye bastırınca, Sayın Komisyon Başkanım da “oylama sonuçları eşit çıkmıştır 10 dakika ara veriyorum; bir daha oylayacağım” dedi ve biz yasama organı olarak yürütmeye 10 dakika sonra teslim olduk, 8’e 6 önergedeki iddialarımızı kaybettik ve hükümetin istediği gerçekleşmiş oldu. Burada ben Bakanıma saygısızlık etmek istemem ama, özellikle bir Adalet Bakanının böylesine bir davranışla Adalet Komisyonu üyelerini baskı altına almasını da çok vahim bir olay olarak değerlendiriyorum, takdiri de sizlere bırakıyorum.
Efendim, belirtmeye çalıştığım anlayışla sürdürülen görüşmeler sonucu, olmaması gereken bazı düzenlemeler ne yazık ki bu tasarının içinde var ve işin tuhaf tarafı, olması gereken bazı düzenlemeler de bu tasarıda yok. Özellikle adlî kolluk müessesesi yasada sadece ismen var, oysaki, bu konuda bir bağımsız yasal düzenleme yapılması, adlî kolluk müessesesinin özellikleri de gözönüne alındığında mutlak bir şart; yasaya ismen birkaç madde koymak suretiyle böylesine bir yasal düzenlemenin önüne geçilmeye çalışıldıysa, bunu hukuk mantığı açısından doğru bulmamız mümkün değil; ama sanıyorum ki, adlî kolluk müessesesinin düzenlenmesinde hükümet görüşünü ve komisyon görüşünü de aşan birtakım dirençlerin söz konusu olduğu bir vakıa. Eğer, özellikle kolluk görevini yapan birimler bu konularda çok fazla diretmiş olmasalardı ve diretmenin etkisi yasamanın üzerinde yer almasaydı, sanıyorum adlî kolluk müessesesi bu şekilde düzenlenmezdi.
Efendim, kısa bir dönem önce devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdık. Sonra, bu Ceza Muhakemesi Yasası Tasarısıyla yaptığımız düzenlemeler sonucu, adını devlet güvenlik mahkemesi koymasak bile, adı hariç her şeyi geri getirdik. Bölge ağır ceza mahkemeleri dedik, özel yetkiler tanıdık, özel haklar tanıdık, özel statü tanıdık ve DGM’leri tekrar fiilen yaşama geçirdik. Böylece de, savunma hakkı, suçun niteliğine göre farklılık arz eder bir hale geldi. Savunma hakkı bir bütündür; hangi mahkemede olursa olsun, savunmanın üslubu, anlayışı, hakları ne şekilde sınırlanacaksa, her mahkemede bu şekilde sınırlanır; ama, biz, özel bir düzenlemeyle bu farklılığı getirdik.
İlginç bir şey daha; dün bütün ısrarlarımıza rağmen, İktidar Partisi milletvekili arkadaşlarımıza bunu anlatamadık: Kadın haklarımızı koruyalım derken, kadınlarımız ve konunun muhatabı hekimlerimiz rencide edilmişlerdir. Gerçi, son değişiklikle hekimlerin rencide edilme durumu ortadan kaldırıldı. Kadınların lehine olarak uygulanması gereken pozitif ayırımcılık yanlış değerlendirildi ve pozitif değil negatif bir anlayışla, kadınlarımıza hak vermeye çalışırken, sanırım, onları daha fazla tahakküm altına aldık diye düşünüyoruz.
Bir de, 77 nci maddede çok ilginç bir husus vardı; genel ahlak iddiası. Dün önergede de bunu söylemiştim, bir kez daha tekrar etmeden geçemeyeceğim. Bu genel ahlak iddiası çok geniş bir kapsam. Şimdi, kadın hekim talep edenler ile etmeyenleri genel ahlak dünyası içinde ayrıştırırsanız, yarın öbür gün, kadınların dünyasında, telafisi imkânsız yaralar açarsınız; ama, ne yazık ki, bu iddialarımız dün hiçbir şekilde gündeme getirilmedi ya da bizim getirdiklerimiz, sizin tarafınızdan oy olarak kabul edilmedi ve düşündüğümüzün dışında, yarın sancılarını Türkiye olarak hep birlikte yaşayacağımız bir düzenlemeyle geçtik.
Efendim, tüm bunlar yetmiyormuş gibi, demokratik hukuk devletinde olmaması gereken, vatandaşı suçlu kabul eden ve bu yüzden de baskıcı tedbir ve yöntemler yaratılmış ya da olanların dozu artırılmıştır. Yargılamada -burası çok ilginç- devlet yararı ile bireylerin hak ve özgürlükleri arasındaki denge, ne yazık ki, devlet yararına olmak suretiyle bozulmuştur. Devlet karşıtı olduğumuz iddia edilemez; ama, bir ülkede devlet yararı ile bireylerin hak ve özgürlüklerinin, her halükârda bir denge içinde tutulması gerekirken, bu dengenin devlet yararına bozulmuş olması, yarın öbür gün baskıcı anlayışların ülkede egemen olmasına fırsat verecektir; endişelerimiz, kuşkularımız, korkularımız bu yöndedir.
Efendim, bu baskıcı anlayışa en bariz örnekler, görüşmekte olduğumuz 139 uncu maddede ve 140 ıncı maddede söz konusu. Daha önce, Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasında bulunmayan; ama, bu Ceza Muhakemesi Yasası Tasarısına dahil edilen bir gizli görevli var. Altkomisyonda “gizli görevli” adı tek madde iken, komisyonda ikiye bölünerek, “gizli soruşturmacı” ve gizli inceleme haline getirildi. Şimdi, metinlerde “gizli inceleme” yok, onun adına “teknik araçlarla izleme” dedik; ama, adını ne kadar değiştirirseniz değiştirin, madde, kelimesi değişmeden aynı kaldı. Yani, burada da bir gizli inceleme söz konusu.
Şimdi, ilginçtir, bu 140 ıncı maddeyle ilgili bir kez verilmiş olan önerge reddedildi. Daha sonra, müzakerelerin tekrarı aşamasında, bir kez daha geldi ve orada, az evvel de söylediğim gibi, biraz da, biraz da değil, ciddî oranda, yürütmenin baskıları sonucu, komisyon bu önergeyi kabul etti.
Değerli milletvekilleri, bir yasa düşünün lütfen, gizli tanık, gizli kanıt, gizli soruşturmacı, gizli izleme anlayışlarına sahip olsun. Böylesine gizlilik içerisinde yapılan bir yargılamanın, sizce sonuçları ne olabilir? İzin verirseniz, kendi görüşlerimi kısaca sayayım: Savunma hakkının ortadan kaldırılması, güven duyulmayan bir kararın ortaya çıkması, vatandaşlarından kuşku duyan bir yönetim anlayışı, huzursuzluk, korku ve endişe dolu bir yaşam, anayasal hakların hiçe sayılması, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması ve biraz da abartılı bir tabirle, ülkenin, çok geniş bir şekilde tutulmuş haliyle, tutukevine ya da cezaevine benzetilmesi.
İşte, bu nedenlerle, bu madde, bu gizlilik hatalıdır, abartılıdır ve uygulamada büyük sıkıntılara sebep olacaktır. Bu gizlilik anlayışı, hukuk devletinde insanların özgür yaşam sürdürmelerinin önünde de her zaman büyük bir engel olarak yer alacaktır. Hürriyetleri esas alan Anayasamızdaki bu anlayış, hürriyetlerin istisna olarak kabulü şekline dönüşecektir.
Şimdi, bu bahsettiğimiz maddedeki değişiklikler, zaten, 4422 sayılı Yasada; yani, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununda vardı, bu yüzden değişen bir şey yok şeklinde basit sözlerle örtbas edemeyiz; çünkü, az evvel söylediğim 4422 sayılı Yasa özel bir düzenlemeyi içermektedir. Oysaki, Ceza Muhakemesi Yasası, Türkiye’deki tüm ceza muhakemelerindeki usulî işlemleri düzenleyen bir yasadır. Özel bir yasa değildir, genel bir yasadır.
Arkadaşlar, genel bir yasanın ruhuna bu kadar kısıtlayıcı hükümler getirilmesinin hukuk mantığıyla özdeşleşmesi mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şu ana kadar anlattıklarım yasal düzenlemedeki sakıncalarla ilgili. Şimdi, bir de uygulamayla ilgili bir iki örnek vermek istiyorum. Çok kısa bir zaman önce, Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekili arkadaşım, bir sohbetimizde, telefonunun dinlenildiğinden bahsetmişti. Bunu, çoğunuza söylemiştir Hüsrev arkadaşımız. O kadar denk gelmiş ki, bir gün birisiyle görüşüyor, konuşma bitiyor, karşı taraf telefonu kapatıyor; ama, ne yazık ki, yetkisi olmamasına rağmen dinleme görevini yapan vatandaş o arada boş bulunuyor, dinlemekte olduğu müziği Hüsrev Beye de dinletiyor.
BAŞKAN – Sayın Saygun, Grup ve şahsınız adına toplam 15 dakikalık konuşma hakkını aştınız; lütfen toparlayın.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – 20 dakika oldu.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Tamam efendim, bitiriyorum.
Bunu niye söyledim: Türkiye’de, yetkisi olmayan kurumlar, hem de bir suç ilişkisi olmamasına rağmen, Meclisteki milletvekillerinin telefonlarını dinlemeyi alışkanlık haline getirmişlerse, böylesine yetkilerle onları teçhiz ederseniz, bu ülkede kimler, nasıl dinlenir; onun takdirini sizlere bırakıyorum.
Efendim, izin verirseniz, son olarak şunu söylemek istiyorum: Bizler, bu ülkenin farklı yörelerinden, devletin varlık sebebi olan bireylerin oylarıyla geldik. Görevimiz, tabiî ki, ülke yararına hizmet etmek; ama, bu hizmet anlayışını sürdürürken, bizlere görev veren bireyleri ve toplumu sıkıntıya sokma hakkına sahip değiliz. Ülkemizi, özgür bir ortama taşımak, hukuk devleti anlayışını ve uygulamasını sağlamak, demokratikleşme yönünde çaba göstermek, olağanüstü halleri ve olağanüstü uygulamaları kaldırmak ya da olabildiğince en aza indirmek, insanlarımızı sosyal ve ekonomik anlamda mutlu etmek, gençlerimize yaşanabilir bir gelecek yaratmak hepimizin görevidir. Böylesine gizlilik içeren bir anlayışın sonunda Susurluk’un doğduğunu da, lütfen, unutmayalım.
Tüm bu anlattıklarımıza rağmen, çıkaracağımız yasaya, ülkemize yeni bir ufuk açacağı anlayışıyla destek veriyoruz; ancak, destek verirken, eleştirilerimizi her fırsatta gündeme getiriyoruz ve onay vermediğimiz bazı maddeleri de ifade etme ihtiyacını duyuyoruz.
139 uncu madde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun onay vermediği maddelerden bir tanesidir. Özgür ortamları kısıtlayan, demokratik anlayışı yok etmeye yönelik anlayışların dikte edildiği madde metnini Cumhuriyet Halk Partisinin onaylaması, kabul etmesi mümkün değildir.
BAŞKAN – Lütfen toparlayın.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) – Efendim, umarım, verdiğimiz destek ve uyarılarımız, hem bu yasada hem de gelecekteki yasal düzenlemelerde yararlı olur.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Yılmaz Alpaslan’ın kaybı acı bir kayıp. Yılmaz Alpaslan, Trakya’nın, Türkiye’nin yetiştirdiği değerli, nitelikli, renkli, delikanlı bir politikacı, parlamenter. Ailesine, yakınlarına başsağlığı, kendisine de Tanrıdan rahmet diliyoruz.
Şimdi, söz sırası, şahsı adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Sayın Ersönmez Yarbay’da.
Buyurun Sayın Yarbay.
ERSÖNMEZ YARBAY (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan, gizli soruşturmacı görevlendirilmesiyle ilgili 139 uncu madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
333 maddelik bu kanun tasarısı, gerçekten, çok ilerici hükümler taşıyor. Türkiye’de insan haklarının gelişmesi konusunda, savunmanın güçlendirilmesi konusunda çok önemli hükümler var; ancak, 333 maddenin tamamına benim katılmam mümkün değil; hepimizin katılması mümkün değil; dolayısıyla, fert fert, hepimizin, ayrı ayrı itirazları olabilir.
Benim bu kanunda zayıf gördüğüm, eksik gördüğüm bir konu var; o da şu: Gizli tanık, gizli görevlendirme. Bak, yine çok açık -bu benim felsefemdir; Almanya’da, İngiltere’de, Amerika’da olması çok önemli değil bir şeyin; orada var diye bir şey iyi olmaz- devlet gizli iş yapmaz. Vatandaşlarına karşı gizli iş yapmaz devlet, vatandaşlarına karşı gayet şeffaftır; çünkü, devlet güçlüdür ve hâkimdir. Mesela, sanığı koruyamayan bir devlet, devlet değildir. Eğer, sanık korunamıyorsa, o devlet, zaten, devlet değildir.
Şimdi, 58 inci maddeyle, ben, bu 139 uncu maddeyi aynı görüyorum; gizli görevlendirme ve gizli tanık… Gizli görevlendirme ile gizli tanık işbirliği yaptığı zaman adamı idam ettirir ve bunların kimlikleri de açıklanmıyor. Yargılamanın en önemli özelliği, şeffaf olmasıdır; herkese açık olmasıdır, yargının en önemli özelliği; ama, siz, yargılamayı bina ettiğiniz olayda gizli tanığı açıklamıyorsunuz ve gizli görevlendirmeyi açıklamıyorsunuz.
Gizli görevlendirmecileri korumak çok zordur ve kamu görevlilerine büyük bir zarar veriliyor. Ben şimdi size bir örnek vermek istiyorum. Bir arkadaşımızı görevlendirdik, uyuşturucu takibi konusunda. Burada, bakın, çok önemli bir madde var; diyor ki: “Hukukî kimlik kullanabilir.” Yani, benim adım Ersönmez Yarbay. Ben hukukî kimlik kullanıyorum. Mesela, Ali Veli; yeni hukukî kimliğim bu. Ali Veli olarak görev başındayken ölürsem, cenaze töreni yapabilir misiniz?! Ben kamu görevlisiyim; cenaze töreni yapılabilir mi?! Ben -kamu görevlisi olarak bir suçluyu takip ederken- gizli kimlikle suçlu takip ediyorum ve benim cenaze törenim yapılabilir mi?! Ben, bir tazminat filan, bir hak iddia edebilir miyim?!
Burada, daha önce Türkiye’de çok tartışılan bir konu var; ajan provokatör konusu. Bakın, ajan provokatörlük olayını burası resmîleştiriyor, hukukîleştiriyor. Daha önce, biz, yürüyüşler, mitingler, toplantılar olduğu zaman “içimize ajan provokatör sızdı” diyorduk. Şimdi, burada diyor ki: “Soruşturmacı, görevini yerine getirirken suç işleyemez.” Pekâlâ, suç işleyemeyen bir soruşturmacı görevini nasıl yerine getirecek?! Mesela, diyelim ki, izinsiz yürüyüşe katıldı soruşturmacı. İzinsiz yürüyüş suç değil midir?! Nasıl, suç işlemeden görevini yerine getirecek veyahut da uyuşturucu madde nakledilirken arabaya binip gitmesi, yani, o uyuşturucu heyetinin içinde olması suç değil midir?!
Evet, devam edelim: “Görevlendirildiği örgütün işlemekte olduğu suçlardan sorumlu tutulamaz” deniliyor bu sefer de. Şimdi, bu insanı korumak son derece zordur. İleride bu kamu görevlilerinin başına bela açmış oluyoruz.
Bakın, Türkiye’de, bir, Millî İstihbarat Teşkilatı var -biz, hep gizli işlerden çekiyoruz ne çekersek- iki, Generkurmayın istihbarat teşkilatı var; üç, Emniyet Teşkilatının istihbarat teşkilatı var; dört, şimdi de, cumhuriyet savcılarının istihbarat teşkilatı oluşuyor. Bu örgütler, yani, birbirine bilgi aktarmayan bu örgütler, ileride birbirlerini öldürürler. Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı olayı burada resmîleştirilmeye çalışılıyor; ama, biz bu işi resmîleştiremeyiz. Yani, devlet, sanıkları yargılarken yargı konusunda şeffaf olmalıdır. Haa, devletin Millî İstihbarat Teşkilatı gerekli eylem ve işlemleri yapar. Kime karşı; kendi vatandaşlarına karşı değil, dışarıdakilere karşı, vatan düşmanlarına karşı. Kanunî yetkisi, yapar; ama, biz, gizli iş yapan insanların sayısını çoğalttığımız zaman, vatandaşın güvencesi kalmaz.
Şimdi, burada -uyuşturucu madde- suçları sınırlandırmışız. Bu bir ileri gelişmedir; bunun için teşekkür ediyorum. Yani, daha önce bu konu daha genişmiş, şimdi biraz daraltılmış; bu iyidir; fakat, buradaki konular, hep önemli konular; uyuşturucu ticareti… Trilyonlarla uğraşıyorsunuz ve insanı suça ortak ediyorsunuz. Kamu görevlisi; maaşı 500 000 000 lira, maaşı 1 milyar lira… Sen, burada, adamı trilyonlarla bir işe ortak ediyorsun, en sonunda gizli adam…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayın lütfen.
ERSÖNMEZ YARBAY (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Kim hesap sorabilecek?
Benim buradaki esas korkum şu: Yani, burada “efendim, bu maddeyi şey yaparken devleti zayıflatmayalım…” Bu madde, devleti zayıflatan bir maddedir, devleti güçlendiren bir madde değildir. Bu iki madde, gizli tanık ve gizli sanık, devleti zayıflatan, devleti tartışma ortamı içerisine çeken, devleti her zaman töhmet altında bırakan iki maddedir. Dolayısıyla, bu kanun tasarısının bütün maddeleri, 333’ü de, hepsi iyi, ileri hükümler getiriyor, bunun için teşekkür ediyorum; ancak, gizli tanık ve gizli görevlendirmenin sonunda gelinecek nokta, gizli sanıktır; yani, artık, yargılamanın da örtülmesidir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Oylamadan önce, Sayın Bakan söz istiyor.
Sayın Bakan, kürsüden mi, yerinizden mi konuşacaksınız?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden, bir iki cümleyi Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Değerli arkadaşlarım, tabiî, Ceza Muhakemesi Yasası, kendi içinde dengeleri olan, arkadaşlarımızın burada dile getirdiği hususları bir bütünlük içerisinde tolere eden, hak ve özgürlükleri de olabildiğince teminat altına alan bir düzenlemedir.
Geneli üzerinde konuşurken de söyledim; hiç şüphesiz, biz, iki şeyi gözetiyoruz ve gözetmek mecburiyetindeyiz. Bunlardan bir tanesi, hak ve özgürlüklerdir. Şu anki uygulamalara ve genel mevzuatımıza baktığımızda, bu düzenlemenin birçok noktada yeni teminatlar getirdiği, mahkemelerin daha aleni bir yargılama yapmasını, daha adil bir yargılama yapmasını ve kısa sürede gerçeğin ortaya çıkarılmasını hedeflediği aşikârdır; ama, öbür taraftan da, sosyal düzenin korunması esastır. Hep ifade etmeye çalışıyoruz; bundan sonra da ifade edeceğiz; sosyal düzen bozulduğu andan itibaren, hiçbir özgürlüğü kullanma imkânınız yoktur; bu bir.
İki; biz bu düzenlemeyi yaparken, hem devlet ve toplum olarak bizim geçirdiğimiz tecrübeler hem de hukuk devleti olarak birbirimize örnek gösterdiğimiz ya da hukuk devleti olarak bugün yeryüzünde mevcut olan devletlerin uygulamalarının dışında hiçbir hüküm de getirmedik; ama, şunun kabul edilmesi hazım: Sayın Yarbay’ın söylediği tarzda ne tarihte bir devlet var ne de bugün bir devlet var. Eğer bir sanal devlet için, bir sanal toplum için usul hukuku yapıyorsak, ona bir diyeceğim yok; ama, yaşanan gerçeklerden ki, usul kuralları, belli tecrübelerin, belli sıkıntıların sonucu konulmuş olan, trafik kuralları kadar hayatî birkısım kurallardır.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi, lise önlerine varıncaya kadar uyuşturucu tacirleri dağılmaya başladı. Gençlik tehdit altında; kapkaç vesaire. Şimdi, buradaki suçları, devletin örgütü, nasıl takip edecek, nasıl izleyecek, bunları nasıl ortaya çıkaracak da gelecek kuşakları uyuşturucu belasından, kapkaçtan, örgütlerin… Şu an arkadaşlar bilmiyor, emniyetten gelenler bilir, cezaevlerimizdeki örgüt sayısını, isimlerini bile çoğunuz bilmiyorsunuz; 47 örgütün mensubunu biz cezaevlerimizde barındırıyoruz. Türkiye örgütlü suçlar açısından ya hedef ülke ya geçiş ülkesidir. Bunları hesaba katmadan bir hukuk düzenlemesi yapılamaz. Ben de özgürlüğün ne anlama geldiğini biliyorum, komisyonumuz da ne anlama geldiğini biliyor, sizler de biliyorsunuz. Onun için, özgürlükler kadar, Türkiye’yi suç örgütlerinin cirit attığı, her istediğini yaptığı, geleceğimizi tehdit edecek bir özgürlük ortamını onlara vermememiz lazım. Devletin, güvenlik güçlerimizin, bu anlamda, bu düzenlemeleri yapmasına ihtiyaç var, bunların güçlendirilmesine…
Kaldı ki -bir şey var- yine biz, Ceza Kanunu düzenlemesini yaparken, özel ceza hükmü taşıyan kanunların hepsini Ceza Kanununun bütünlüğü içerisinde değerlendirmeye çalıştık. Şimdi, burada, 139 uncu madde, arkasından gelen 140 ıncı madde, zaten, 4422 sayılı Kanunda var olan düzenlemelerdir. Biz, artık, yasanın yürürlük tarihiyle birlikte bu kanunlar ortadan kalkacağı için, onlarla ilgili, suçla mücadelede ihtiyaç duyulan yetkileri bu kanunun içerisine almaya çalıştık.
Bir üçüncüsü, tabiatıyla, bir hukukî düzenleme yaparken, mukayeseli hukuktan istifade edersiniz. Dün de sıkça atıf yaptım; 1 Eylül 2004 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Alman Ceza Usul Yasasının 110 uncu maddesinde aynen böyle “aşağıda yazılı suçlar söz konusu olduğunda, gizli soruşturmacı görevlendirilebilir” diyor; yani, bu, ilk defa bizim hukukumuza bu kanunla gelen olmadığı gibi, Batı hukukunda da uygulama imkânı bulan ve her devlette olan bir uygulamayı burada getirmeye çalıştık.
Bunu şunun için söylüyorum: Yani, böyle bir yasa, özgürlükçü bir yasayla ilgili olarak, sadece içinde iki yerde gizli maddesi geçiyor diye ya da gizli ifadesi geçiyor diye, özgürlükleri kısıtlayan, polis devleti imajını ortaya koyan bir düzenleme yapmadık. Bu yasa güzel bir yasadır ve kendi içinde de tutarlılığı olan bir yasadır.
Bunu bilgilerinize arz etmek istedim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, daha bakmadınız bile.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Görünüyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama sırasında hem Kâtip Üyelerimiz hem ben bakıyoruz. Mutabık kaldık; kabul edenler, kabul etmeyenlerden daha çoktu. O yüzden, madde kabul edildi diye oylama sonucunu ilan ettik.