YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞINA
Sunulmak üzere
ADANA 1. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
Dosya No :
TEMYİZ EDEN SANIKLAR:
MÜDAFİİ :
KATILAN :
SUÇ : Yağma
KONU : Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin usul ve yasaya aykırı 16 K. no’lu ilamının bozulması istemli gerekçeli temyiz dilekçemizdir.
TEMYİZ NEDENLERİ
Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14 tarihli 15 K. no’lu kararında özetle katılanın beyanı, teşhis tutanağı, tanıklar Ahmet ve Mehmet’in emniyette verdikleri ve mahkemece samimiyetinde kuşku duyulmayan beyanları ve tüm dosya muhteviyatı karşısında müvekkiller Hasan ve Kemal’in üzerlerine atılı yağma suçunu işledikleri konusunda mahkumiyetlerine yeterli ve inandırıcı deliller elde edildiği gerekçesiyle yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiş söz konusu karar tarafımızca 13 tarihinde temyiz edilmiştir.
Söz konusu karar aşağıda açıklanan nedenlerle usul ve yasa aykırı olup, kararın bozulması gerekmektedir.
Mahkeme tarafından mahkumiyete gerekçe olarak gösterilen kanıtlar mahkumiyet için yeterli ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde inandırıcı deliller olmamakla birlikte kanıtların değerlendirilmesinde de hataya düşülmüş ve ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan şüpheden sanık yararlanır ilkesine aykırı hareket edilmiştir.
Yerel mahkeme kararında mahkumiyet hükmüne delil olarak sanık savunmaları, şikayetçi beyanları, kendi içinde çelişen tanık anlatımları, katılma tarafından %5 de olsa yanılma payı olduğu kabul edilen canlı teşhis tutanağı, mevcut yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğuna ilişkin rapor ve dosyadaki diğer bilgi ve belgeler gösterilmiştir.
Dosya içeriğindeki bu deliller mahkumiyet hükmünü gerektirecek yeterli inanç ve kanaat oluşturmaya elverişli değildir. Zira Ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğin araştırılması ve gerçeğin ortaya çıkarılarak adaletin gerçekleştirilmesi için sanık lehine ve aleyhine tüm delillerin toplanması ve bu hususların birlikte değerlendirilerek sanık aleyhine olan hükümlerin yanı sıra sanık lehine olan hükümlerinde uygulanması gerekirken mahkemece katılan beyanları ve tanık anlatımları hüküm kurmak için yeterli görülmüştür.
Oysa tanıkların 15 tarihli emniyette alınan ifadeleri ile mahkemede 16 tarihli duruşmada alınan ifadeleri birbiriyle zıt ve çelişkilidir. Tanıklar emniyete alınan ifadelerinde katılanın işyerindeki 3-4 garson tarafından ağzı kapatılarak ve bacaklarından tutularak karga tulumba müdüriyet gibi bir odaya götürüldüğünü gördüklerini, sonra içeriden imdat şeklinde bağırma ve küfür sesi duyduklarını beyan etseler de mahkeme huzurunda alınan ifadelerinde katılan ile pavyon çalışanlarının dışarıda ağız dalaşı yaptığını, darp olmadığını, çalışanların müştekiyi buyurun diyerek dışarı çıkarttıklarını, bu çalışanların da kim olduklarını tespit edemediklerini, emniyetteki ifadelerinin okunması üzerine ise de emniyette alınan ifadelerin abartılarak yazıldığını beyan etmişler ve ifadelerini düzeltmişlerdir.
Ancak mahkemece emniyette alınan ifadelerin samimi olduğu kanaatine varılmış ve tanıklarca mahkemede yapılan düzeltme ve beyanlar arasındaki çelişki giderilmeden emniyet ifadeleri hükme esas alınmıştır. Mahkeme huzurunda hakim güvencesi altında olmadan alınan ifadelerin bizzat hakim tarafından alınan ifadelere göre üstünlük tanınması maddi gerçeğin ortaya çıkarılması bakımından talihsizliktir. Karakolda alınan ifadelere şüpheyle yaklaşılması gerektiği tanık Ahmet’in mahkemede vermiş olduğu “ifademdeki karga tulumba götürmeyi fazla yazmışlar. Ben onu karakolda da söyledim. Bana buraya imza atın dediler bende attım.” beyanıyla ortaya çıkmıştır. Karakolda alınan her iki tanık ifadesinin birebir aynı olması da karakolda alınan ifadelerin usulüne uygun olarak alınmadığına işaret eden ve hakim güvencesi altında alınan ifadelere öncelik tanınması gerektiğini gösteren bir başka nedendir.
Ancak mahkeme tarafından bu hususlar gözetilmeden ve somut gerekçelerle desteklenmeden kişisel kanaate dayanarak emniyetteki ifadelere üstünlük tanınması ceza yargılamasının amacına aykırılık teşkil etmektedir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 5.5.1993, 772/990 “….görgü tanığı olan Şeref’in duruşmada okunan ve polisçe alınan 10.9.1991 tarihli ifadesi ile sonraki ifadeleri arasında mevcut olan esaslı çelişki nedeni sorulup açıklattırılmadan evvelki ifade tutanaklarının doğruluğuna dair soyut beyanıyla yetinilmesi”
Diğer taraftan bir an için tanıkların mahkemedeki beyanlarının aksine emniyette alınan ifadelerinin doğru olduğu kabul edilse bile bu beyanlarda müvekkillerim tarafından yağma suçunun işlendiğinin şüphe götürmeyecek şekilde sübut bulması için yeterli değildir. Zira tanıklar ifadelerinde sadece katılan Hasan’ın iş yerindeki 3-4 garson tarafından karga tulumba müdüriyet gibi bir odaya götürüldüğünü ve içeriden imdat şeklinde sesler duyduklarını daha sonrasında mekan dışında ise katılanın paramı aldılar polis çağırın diyerek yardım istediğini gördüklerini beyan etmişlerdir. Bu beyan dikkatle incelendiğinde tanıkların katılanın hangi sanıklar tarafından götürüldüğünü ve bahsedilen müdüriyet odasında kimler olduğunu tam olarak bilmedikleri açıktır. Dolayısıyla Müvekkil Hasan’ın o sırada söz konusu odada olup olmadığı ve hangi sanıklar tarafından yağma eyleminin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği konusunda tanık delili olarak kabul edilebilecek bir bilgiye sahip değillerdir. Bu nedenle mahkeme tarafından ulaşılan katılanın iddiası ile tanıkların 14 tarihli emniyet ifadelerinin örtüştüğü kanaati yerinde değildir.
Ayrıca yerel mahkeme tarafından Sanığın 13 tarihli tutanağa göre katılanın sanıkları teşhis ettiği, ancak %5 de olsa bir yanılma payı olduğunu da söylediği ve sanıklar ve savunma tanıkların beyanları karşısında olay günü olay mahallende bulunmadıklarına ilişkin şüphe bulunduğu gerekçesiyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraat ettirilmesine karşılık aynı teşhis tutanağının yukarıda anlatıldığı üzere delil olarak kullanılması mümkün olmayan tanıkların emniyetteki ifadeleriyle birlikte müvekkiller aleyhine delil olarak kullanılması hakkaniyete ve hukuka aykırıdır.
Tüm bu açıklamalardan görüldüğü üzere mahkemece suçun işlendiğine dair kuşkuya yer vermeyecek dereceden yeterli ve kesin delillerden hareket edilmeyerek ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğe ulaşma amacından sapılmış ve kanıtların değerlendirilmesinde hukuka aykırı davranılarak şüpheden sanık yararlanır ilkesine aykırı hareket edilmiştir.
SONUÇ: Tarafımızca arz ve izah edilen ve resen dikkate alınacak nedenler bir arada değerlendirilerek, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin usul ve yasaya aykırı 15 K. no’lu kararının temyizen bozulmasını vekil edenim adına saygılarımla arz ve talep ederim.
SANIKLAR MÜDAFİİ