Tehdit Ne Demektir? Tehdit Suçu ve Cezası | Türk Ceza Kanunu

Tehdit Ne Demektir? Tehdit Suçu ve Cezası

Tehdit suçunun oluşması için fiilin, mağdurun güvenlik duygusunu, iç huzurunu etkileyici, onu endişeye, korkuya sevk etmeye elverişli olması gerekir . Mağdurun iç huzurunun bozulması, onun serbestçe karar vermesini veya verdiği kararlara göre hareket edebilmesini tehlikeye sokar. Kısaca tehdit “mağdurun karar veya hareket hürriyetini tehlikeye koyan bir fiildir” .

TCK’nun “Tehdit Suçu” başlıklı 106 ncı maddesi;

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, işlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir”

TCK.’nun 106 ncı maddesinde suçun mağduru bakımından da yeni bir düzenleme yer almaktadır. 765 sayılı TCK.’da “bir başkasının ağır ve haksız bir zarara uğratılmasından” bahsedilmesine karşılık yargı kararlarında mağdurun kendisine veya yakınına karşı bu suçun işlenebileceği kabul ediliyordu. Örneğin A’nın, B’nin babasına karşı bir saldın gerçekleştireceğinden bahisle B’ye karşı tehdit suçunu işleyebileceği içtihatlarla kabul edilmekteydi. Yeni düzenleme ile bu husus yasal bir zemine kavuşturulmuş ve “kendisine veya yakınına ” yönelik bir saldın olması halinde de suçun oluşacağı hükme bağlanmıştır.

tehdit suçu ve cezası

Buna göre; tehdit suçunda, fail gerçekleştirdiği fiille, mağdurun iç huzurunu, hukuka olan güvenini, irade serbestîsini etkilediği halde, şartlı tehditte mağdurun hem iç huzuru hem de bu yolla serbest hareket edebilme özgürlüğü engellenmektedir. Tehditte, failin mağdurun iç huzurunu bozacak nitelikte ağır ve haksız bir zarara uğratacağı beyanında bulunması kâfidir.

TCK.’nun 106. maddesi gerekçesinde de tehdidin tanımı yapılırken; “kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Esasen tehdit çoğunlukla bir kayda bağlı olarak gerçekleştirilmektedir.

Tehdit Suçunun Koruma Alanı

Tehdit suçunun ihdasıyla ferdin, korkusuz, endişe duymadan, huzur içinde ve emniyet duygusuyla yaşaması sağlanmak istenmiştir . Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 18.1.1993 tarih ve 5/1 sayılı kararındaki karşı oy yazısında, tehdit suçuyla korunan menfaatin kişinin ruh dünyası ve iç huzuru olduğu belirtildikten sonra “tehdit cürmü… mağdurda yarattığı, yol açabileceği ruhsal tedirginlik nedeniyle suç sayılmıştır ’’ denmiştir .

İç huzuru bozduğu için suç sayılan tehdit fiiline, mağdurun karar veya hareket hürriyetini tehlikeye koyması nedeniyle hürriyete karşı suçlar arasında yer verilmiştir . Tehdit suçu ile korunan hukuki değerin ne olduğu hususu 106. maddenin gerekçesinde de; “ … tehdidin koruduğu hukuki değer, kişilerin huzur ve sükunudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle söz konusu madde ile, insanın kendine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir ” şeklinde açıklanmıştır.

Tehdit Suçunun Unsurları

Maddi Unsurlar

-Fiil
Tehdit suçunda cezalandırılan fiil, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, ona karşı suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin veya her hangi bir kötülüğün (örneğin, şerefine, itibarına veya iktisadi durumuna ilişkin) gerçekleştirileceğinin beyan edilmesidir .

Fail mağduru ağır ve haksız bir zarara uğratacağını bildirerek tehdit etmelidir. Tehdit konusu zararın ağır sayılabilmesi, onun mutlaka suç teşkil eden bir fiil olmasını gerektirmez . Hukuken korunan hak veya menfaate yönelik zarar, maddi veya manevi olabilir. Mağduru küçük düşürecek bir belgenin yayınlanacağı beyanı manevi zararı, onun iflasına yol açılacağı tehdidi ise, maddi zararı oluşturur. Zararın ağır olup olmadığını hâkim somut olayı göz önüne alarak tespit eder.

Yargıtay verdiği kararlarda,

  • “işyerini başına yıkarım” ,
  • “seni dağlarda dansöz gibi oynatırım” ,
  • “evlat acısı yaşatacağım” ,
  • “yakacağım sizi” ,
  • “o işe gitmeyeceksin, gidersen bacaklarını kırarım” ,
  • “seni döverim, bundan sonra kendine dikkat et” ,
  • ”seni erkeklere satacağım, bu gece eve gelme seni keseceğim, öldüreceğim” sözlerini tehdit kapsamında değerlendirmiştir.

TCK.’nun 106 ncı maddesinin 1 inci fıkrasında yaptırım altına alınan fiil; failin, hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden (cümle 1) ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden (cümle 2) bahisle mağduru tehdit etmesidir. Tehditte fail tarafından istenilen hususun yerine getirilmemesi kaydına bağlı olarak mağdura bir kötülük yapılacağı, haksızlığın gerçekleştirileceği bildirilmektedir.

Kanun koyucu, 106 ncı maddenin 1 inci fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen konulara (hayat, vücut veya cinsel dokunulmazlık) yönelen tehdidi ikinci cümleye oranla (malvarlığı veya sair bir kötülük) daha ağır bir yaptırıma bağlamıştır. Tehdit sözlü, yazılı veya her hangi bir işaretle gerçekleştirilebilir. Önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır, bunun hangi araçla olduğu önemli değildir.

Tehditte, tehdidin konusunu oluşturan istek yerine getirilmediği takdirde kötülüğün failin iradesi dâhilinde gerçekleşeceğinin bildirilmesi mevzu bahistir. Diğer bir ifadeyle istenilen husus mağdur tarafından yerine getirilmediği takdirde, gerçekleştirilecek olan kötülük ya fail tarafından ya da onun inisiyatifi ile bir üçüncü kişi vasıtasıyla işlenecek olmalıdır. Bu kapsamda failin söz ve hareketi uyarı niteliğinde ise, ne kadar ağır olursa olsun tehdit olmaz.

Uyarının tehditten farkı, tehditte mağdur üzerinde gerçekleştirilecek zarar tehdit eden kişi tarafından oluşturulacağı halde, uyarıda bu zararın oluşması failin irade ve etkisinden bağımsızdır . Ancak, birçok olayda uyarı örtüsü altında tehdit gerçekleştirilebilmektedir. İkisi arasındaki ayırım çok kez duraksama yaratabilir.

Önemli olan failin kullandığı kelimeler değil, bu kelimelerin söyleniş biçiminin taşıdığı anlam ve açıklanış şeklidir . Mağdura yapılan tehdidin, onun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya elverişli olması gerekir. Ancak suçun oluşması için tehdidin mutlaka mağdurun iç huzurunu bozarak onda korku veya endişe meydana getirmesi aranmaz. Aşağıda da değineceğimiz üzere tehdit, soyut tehlike suçudur .

Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Fail tehdit fiilini işledikten sonra tehdit konusu olan kötülüğü gerçekleştirirse, bu kötülük suç teşkil ettiği takdirde her bir fiilden ayrı ayrı ceza tayin edilir . Ancak Yargıtay 765 sayılı TCK.’nın yürürlükte olduğu dönemde bu ihtimalde, artık tehditten hüküm kurulamayacağını belirtmişti .

Bir başka konu TCK.’nun yağma suçuna ilişkin daha az cezayı gerektiren hali düzenleyen 150 nci maddesinin 1 inci fıkrasındaki hükümdür. Buna göre; “Bir kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır”.  TCK.’nın 150 inci maddesi uyarınca bu durumda tehdit söz
konusu ise, 106 ncı madde uygulanacaktır.

Tehdit suçu, sırf hareket suçudur. Yasada tipe uygun hareketin icrası ayrı bir neticenin varlığı aranmaksızın suçun oluşması için yeterli sayılmıştır.

-Fail
Suçun faili herkes olabilir. Tehdit suçunu işlerken kendisine görevi dolayısıyla verilmiş vasıtaları kullanan kamu görevlisinin cezası artırılır (m.266).

-Mağdur
Bu suçun mağduru herkes olabilir. Ancak mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri suç teşkil etmez. Ancak belirli olmayan kimselerden müteşekkil kitlelere yönelik tehdit eylemleri, diğer koşulları da gerçekleştiği takdirde 213 üncü madde (765 sayılı TCK.m.312a) kapsamında değerlendirilmelidir . Nitekim 213 üncü maddede; “halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunan kişi”nin cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır.

Tehdidin mutlaka mağdurun şahsına yöneltilmesi gerekmez. Mağdurun yakınlarına (örneğin, ana, baba, çocuklar, arkadaşlar) karşı gerçekleştirilen tehdit de, mağduru korku ve endişeye sevk etmeye elverişli olması şartıyla ona karşı yapılmış sayılır. Bu husus madde metninde “kendisinin veya yakınının ” şeklinde ifade edilmiştir. Buradaki yakın teriminin anlamı sözlükte “aralarında sıkı ilişki olan, arkadaş, dost veya akraba” şeklinde açıklanmıştır.

Şu halde bu kavram, mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık yahut diğer bir suretle edinilmiş yakınlık ilişkisini ifade etmektedir. 765 sayılı TCK.’nun 191 inci maddesinde konuyla ilgili
ibare yer almamasına rağmen Ceza Genel Kurulu bu dönemde verdiği bir kararında “tehdidin, dolaylı da olsa, mutlaka hedef alınan kişinin şahsına yönelmesi zorunlu değildir. Yakınlarına yönelen bu eylemin mağdura duyurulması ve onu endişeye düşürecek nitelikte olması yeterlidir” demiştir.

Ruhi veya fiziki durumları itibariyle algılama kabiliyeti olmayanlara karşı tehdit suçu işlenemez . Fiil bu kimselerin yakınlarını (örneğin, akıl hastasının babasının) korku ve telaşa düşürmeye, iç huzurlarını bozmaya elverişli ise, onlara karşı tehdit suçu söz konusu olabilir .

-Konu
Tehdit suçunun konusu, tehdide muhatap olan mağdurun iç huzurudur, hürriyetidir. Bu anlamda mağdura yapılan tehdidin, onun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya elverişli olması gerekir. Ancak suçun oluşması için tehdidin mutlaka mağdurun iç huzurunu bozarak onda korku veya endişe meydana getirmesi aranmaz. Diğer bir anlatımla, tehdit fiilinin suç sayılabilmesi, mağdurun fiilen iç huzurunun bozulmasına bağlı değildir . Tehdidin mağdurun korku ve endişeye düşmesine elverişli olması suçun oluşması için yeterlidir . Failin hareketlerinin mağdurda korku yaratmaya elverişli olmaması durumunda tehdit suçu gerçekleşmez .

Bilindiği üzere suçun işlenmesi konuya ya bir zarar verir ya da onu tehlikeye uğratır. Bu itibarla suç tipinde belirtilen hareketin yönelik olduğu konunun, hareketten etkileniş derecesine ve şekline göre suçlar; tehlike suçlan ve zarar suçlan olarak ikiye ayrılır. Tehdit, bu ayınm bakımından tehlike suçudur. Mukayeseli hukukta tehdidi somut tehlike suçu olarak kabul eden ve dolayısıyla kişinin korkmasını veya telâşa düşmesini arayan İsviçre CK.’mn (m. 180) aksine, 1889 İtalyan (m. 156), 1930 İtalyan (m. 612) ve 1926 Türk (m.191) Ceza Kanunları söz konusu suçu, soyut tehlike suçu olarak kabul ederek, zarar tehlikesini cürmün oluşması bakımından yeterli saymışlardır.

TCK.’nun 106. maddesi bakımından da tehdit, soyut tehlike suçu niteliğindedir.

Nitelikli Unsurlar

-Daha Ağır Cezayı Gerektiren Nitelikli Unsurlar
TCK.’nun 106. maddesinin 2. fıkrasında tehdidin;

a) silahla,
b) kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, işlenmesi hâlinde cezanın artırılacağı belirtilmiştir .

Aşağıda suçun temel şekline nazaran cezanın artırılmasını gerektiren bu nitelikli unsurlar üzerinde duracağız.

  • Tehdidin Silahla İşlenmesi

Tehdit suçunun silahla işlenmesi cezayı artırıcı nitelikli bir unsurdur. Suçun işlenmesinde kullanılan silah, eylemin icrasını kolaylaştırdığı gibi, faile cesaret vermekte, buna karşılık mağdur üzerinde oldukça etkili bir korku yaratmaktadır .

765 sayılı TCK uygulamasında silahı tarif eden 189’uncu maddenin yürürlüğü konusundaki tereddütler nedeniyle, mahkeme kullanılan aracın silah olup olmadığını somut olaya göre takdir etmekteydi. TCK’nda silah kavramının tanımı “tanımlar” başlıklı 6 ncı maddenin (f) bendinde yapılmıştır. Buna göre; ‘‘Silâh deyiminden;

l. Ateşli silâhlar,
2. Patlayıcı maddeler,
3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler” anlaşılmaktadır.

Kanunda suçun silahla işlenmesi arandığından, failin bizatihi silahlı olması yeterli değildir . Silahın suçun icrasında kullanılmış olması aranır . Kanaatimizce, silahın mağdura tevcih edilmesi şart olmayıp, onun iç huzurunu bozmaya elverişli bir şekilde teşhir edilmesi yeterlidir. Ayrıca mağdur üzerinde korku yaratma kabiliyetine sahip olan silahın, somut olayda boş (tabancada mermi olmaması) veya gerçeğe benzemekle birlikte sahte (örneğin, oyuncak) ya da kuru sıkı tabanca olması önemli değildir .

Nitelikli unsurun tatbiki için silahın somut olayın şartlarında (fiziksel, entellektüel, sosyal vb.), orta derece zekaya sahip bir kimseyi korkutmaya uygun ve elverişli bulunması yeterlidir . Nitekim Yargıtay 4. CD.’nin 30.05.2006 tarih ve 847/11567 sayılı kararında; “alkollü olan sanığın geceleyin yolda durdurduğu mağdurlara objektif ölçeklere göre korkutucu olan oyuncak tabancıyı gösterme biçimindeki eyleminin, silahın öldürücü özelliği nedeniyle herhangi bir söz söylenmese bile ağır ve haksız zarara uğratmayı bildirme niteliğinde olması karşısında silahlı tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eylem yanlış nitelendirilerek hafif tehdit kabul edilip yakınmadan vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi yasaya aykırıdır” denilmek suretiyle bu hususlara vurgu yapılmıştır .

  • Failin Kendini Tanınmayacak Bir Hale Koyarak Tehdit Suçunu İşlemesi

Mağdurun müdafaa kabiliyetini azalttığından ve ayrıca failin belirlenmesini zorlaştırdığından, kişinin kendini tanınmayacak hale getirerek tehdit fiilini işlemesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli bir unsur olarak tespit edilmiştir . Bu ihtimalde fail, örneğin, maske takmak, tanınmayacak şekilde makyaj yapmak, takma saç-sakal kullanmak, polis üniforması giymek gibi tanınmasını engelleyici bazı değişikliklere başvurur . Nitelikli unsurun tatbiki için failin kendini tanınmayacak bir hale sokmuş bulunması yeterli değildir. Yapılan değişikliğe rağmen fiilin icrası sırasında mağdurun faili tanımış olması halinde hüküm uygulanmamalıdır.

Ayrıca niteliği itibariyle, bu nitelikli hal, yüze karşı yapılan tehditler yönünden geçerlidir. Çünkü hükmün konuluş gayesi, kişilerin tanımadıkları kimselerden gelen eylemlere karşı daha savunmasız olmalarıdır. Yüze karşı olmayan yahut yüze karşı olmakla birlikte failin tanınabildiği hallerde, söz konusu şart gerçekleşmemiştir .

  • Tehdidin İmzasız Mektupla İşlenmesi

İmzasız mektupla işlenen tehdit fiilinin mağdurun iç aleminde daha fazla olumsuz etki yapacağını dikkate alan kanun koyucu, bu hali cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli bir unsur olarak düzenlemiştir . Gerçekten imzasız mektup yazmak, bir taraftan failin ahlaki kötülüğünü ortaya koyarken, diğer taraftan mağdurun müdafaa imkânını da azaltmış olur ve mağdur kime karşı kendini koruyacağını, nasıl tedbir alacağını bilemez .

Her ne kadar 106 ncı maddede (ve 765 sayılı TCK.’nun 188’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında) imzasız mektuptan bahsedilmişse de, mağdura hitap eden ve mektup şeklinde olmayan, her hangi bir vasıta ile yazılmış yazılar da bu kapsamdadır. Ayrıca uydurma imzalı mektup da, imzasız mektup sayılır . Nitelikli unsurun tatbikinde dikkate alınması gereken husus; mağdurun, eline ulaşan tehdidi havi mektup içeriğinden failin kim olduğunu anlayamaması yahut onu kesin olarak teşhis etmesinin mümkün olmamasıdır. İmzasız mektubun kim tarafından gönderildiği mağdurla fail arasındaki ilişkiden veya kullanılan ifadelerden anlaşılıyorsa, mektup imzasız (yahut sahte imzalı) da olsa bu nitelikli hal uygulanamaz .

Yargıtay cep telefonuna mesaj göndererek mağduru tehdit eden failin eylemini nitelikli unsur kapsamında değerlendiren yerel mahkeme kararını bozmuştur .  Son olarak belirtelim ki, sosyal paylaşım sitelerinde yapılan yazışmalar, belirli bir kişiyi hedef almış olsa dahi, bizatihi muhatabına gönderilen bir yazışma bulunmadığında, nitelikli hal kapsamında değerlendirilmez. Zira tehdit suçunun imzasız mektupla işlenebilmesi açısından, mağdura doğrudan ve özel olarak gönderilmiş bir mektup veya iletinin mevcudiyeti aranmalıdır.

  • Tehdidin Özel İşaretlerle Yapılması

Tehdit suçunun özel işaretler kullanılarak işlenmesi durumunda, mağdur üzerinde daha etkili bir korku yaratılacağı düşünülmüş ve bu hareket fiilin işleniş tarzıyla ilgili bir nitelikli unsur olarak düzenlenmiştir. Gerçekten özel işaretler çoğu kez zihni kurcalayıcı ve batıl itikatlara dayanan korkutucu bir niteliğe sahip bulunmakta ve bu tür araçlarla gerçekleştirilen tehdit fiilinde, mağdur yöneltilen hususun değerlendirmesini yapamamakta, dolayısıyla da kendisini savunma imkânından yoksun kalmaktadır .

Tehdit suçunun icrasında kullanılabilecek özel işaretlere, mağdurun kapısına tabut, hançer, gamalı haç, vahşi hayvan resmi, kurukafa, kanlı bez parçası, kan damlayan bıçak resmi, molotof kokteyli yahut benzin dolu bir şişe ile kibrit kutusu bırakmak, örnek olarak gösterilebilir .

  • Tehdidin Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi

Tehdit suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde bir yandan tecavüzün yoğunluğu artmakta, diğer yandan mağdurun kendini koruma imkânı ciddi şekilde azalmaktadır. Bu durumu dikkate alan kanun koyucu, fiilin birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesini cezayı artıran bir nitelikli unsur olarak düzenlemiştir. Yargıtay kararlarında “birkaç kişi” tabirinin “ikiden fazla kimseyi” ifade ettiği kabul edilmekteydi .

Nitelikli unsurun uygulanması için faillerin en az iki kişi olması gerekir. Hükmün gerekçesinde suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinden, suçun icra hareketlerinin müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde gerçekleştirilmiş olmasının anlaşılacağı ifade edilmiştir. Bu nedenle tehdidin bir başkasını azmettirerek veya yardım eden sıfatıyla iştirak ederek işlenmesi halinde, söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla cezada artırım yapılmayacaktır. Nitelikli unsurda yer alan “birlikte” teriminin ifade ettiği anlam ise, birden fazla kişinin tehdit suçunu işlerken beraberce hareket etmeleri, birlikte bulunmalarıdır. Birden çok kişinin suçun işlenmesinden önce aralarında anlaşmış olmaları şart değildir.

  • Tehdidin Var Olan veya Var Sayılan Suç Örgütlerinin Oluşturdukları Korkutucu Güçten Yararlanarak Gerçekleştirilmesi

Kanun koyucu tehdit fiilinin icrasında suç örgütlerinden kaynaklanan korkutucu gücün kullanılmasını cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli bir unsur saymıştır. Bu tarz bir tehdide muhatap olan mağdur, kendisini basit bir tehdide oranla daha korumasız hissedecek ve üzerindeki psikolojik baskının yoğunluğu artacaktır. Nitelikli unsurun tatbiki bakımından, var olan veya var sayılan örgütün “gizli” olması aranmamakta, sadece suç örgütü niteliğini taşıması ve bundan kaynaklanan korkutucu bir gücünün bulunması yeterli sayılmaktadır.

-Daha Az Cezayı Gerektiren Nitelikli Unsur

TCK.’nın 106. maddesinin 1 inci fıkrasının ikinci cümlesinde, mağdurun malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağı veya sair bir kötülük edileceğinden bahisle tehdit edilmesi, cezanın daha az tayinini gerektiren nitelikli bir unsur olarak düzenlenmiştir. Ayrıca suçun bu şeklinin soruşturma ve kovuşturması mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

Hükmün tatbiki açısından “sair bir kötülük” terimine ne anlam verileceği hususu tereddüt doğurabilir. Kanımızca “sair kötülük” kapsamına, kişinin hürriyeti, şerefi, onuru gibi mefhumlara yönelik haksız bir saldırı gerçekleştirileceği beyanı girebilir. Kanun koyucu, 106 ncı maddenin 1 inci fıkrasının 1 inci cümlesinde yer alan haklara yönelik saldırılar dışında kalan diğer tüm hukukça korunan hak ve menfaatleri bu kapsamda değerlendirmiştir. Ancak her halükarda söylenen sözlerin tehdit suçunu oluşturmaya elverişli ve yeterli olması aranacaktır.

Yargıtay verdiği kararlarda; “hayatta her hatanın bir bedeli vardır, sende yaptığın hataların bedelini ödeyeceksin” , “eşinin peşini bırak, bırakmazsan senin için iyi olmaz. Samsun’a gel görüşelim” , “…50.000 TL vereceksin. Vermezsen sonunu sen düşün” , “sen bu adamı ne hakla eve alıyorsun, başına gelecekleri bilmiyorsun, sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstereceğim” ,”sana ne yapacağımı biliyorum, en kısa zamanda bir şeyler yapacağım” şeklindeki sözlerin “sair kötülük” kapsamında olduğunu ifade etmiştir.

Tehdit Suçunun Manevi Unsurları

Tehdit suçunun manevi unsuru kasttır. Kişi, başkasını haksız bir zarar ile tehdit ettiğini bilmeli ve bunu istemelidir. Tehdit suçunun manevi unsurları yönünden “tasarlama” gibi bir koşula (taammüt) yer verilmemiştir. Yargıtay’ımızın kararları da bu doğrultudadır .

Hukuka Aykırılık Unsuru

Tehdit konusu zararın haksız olması gerekir. TCK.’nın 106. maddesinde tehdit konusu bildirimin haksızlığından bahsedilmemiştir. Ancak 106. maddede geçen “saldırı gerçekleştireceği”, “zarara uğratacağı” ve “kötülük edeceği” ibareleri mağdura yapılan bildirimin haksızlığını ortaya koymaktadır.

Hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı halinde zarar (örneğin, saldırıda bulunanın yaklaşmasını engellemek için havaya ateş etme) haksız sayılamayacağı gibi, hukuken sahip olunan yetkinin kullanılacağının bildirilmesi de (örneğin, işlenmekte olan bir suçun yetkili makamlara şikayet yahut ihbar olunacağının, m.278) veya borçluya karşı cebri icra yoluna gidileceğinin söylenmesi) tehdit suçunu oluşturmaz. Yargıtay’ımızın kararları da bu doğrultudadır .

Kişinin haksız bir eyleme karşı tehdit fiilini işlemesi halinde somut olayın özelliğine göre meşru savunma (m.25/1) yahut haksız tahrik (m.29) hükümlerinin uygulanması mümkün olabilir. Nitekim örneğin, elindeki silahla kendisini yaralamak üzere hamle yapan saldırgana, “üzerime gelme, vururum” şeklinde sözler sarf eden kimsenin eylemi meşru savunma (m.25/1) niteliğindedir. Keza maruz kalınan haksız bir fiile tepki olarak tehditte bulunulması halinde, meşru savunma yoksa da, şartları varsa haksız tahrik indirimi (kusurluluğu etkileyen hal) uygulanabilir. Yargıtay’ımız verdiği kararlarda borçlunun borcunu ödememesini, alacaklı yönünden haksız tahrik sebebi olarak kabul etmektedir .

Tehdit Suçuna Teşebbüs

Tehlike suçu olan tehdit, kural olarak icra hareketlerinin tamamlandığı anda oluşur. Ancak haksız bir zarara uğratılacağı beyanı çeşitli vasıtalarla gerçekleştiriliyorsa ve tehdidi havi sözlerin mağdurun bilgisine ulaşması mümkün olmamışsa, icra hareketleri tamamlanamadığından teşebbüs (TCK.m.35) söz konusu olabilecektir. Gönderilen mektubun, mağdurun eline geçmeden kaybolması buna bir örnektir .

Tehdit Suçuna İştirak

Bu suçta iştirakin her şekli mümkündür.

Tehdit Suçunda İçtima

Failin aynı suç işleme kararı ile aynı kişiyi müteaddit defalar tehdit etmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanır (m.43/1). Şayet fail aynı suç işleme kararıyla değişik zamanlarda farklı kimseleri tehdit etmişse (örneğin, arazi uyuşmazlığı dolayısıyla aralarında ihtilaf bulunan çeşitli mağdurların tehdit edilmesi) 43/1 maddesi uyarınca mağdur sayısınca tehdit suçu gerçekleşmiştir. Şayet fail aynı anda çeşitli mağdurları tehdit etmişse (örneğin, bir topluluğun aynı anda tek fiille tehdit edilmesi) 43/2. madde uyarınca aynı neviden fikri içtimadan bahsedilebilir.

TCK.’nun 106. maddesinin 3 üncü fıkrasında tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima hükmü sevk edilmiştir. Buna göre; “tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” denilmektedir. Kişi tehdidinin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda sadece gerçekleşen bu araç suçlardan dolayı değil, ayrıca hedef suç olan tehditten dolayı da fail cezalandırılacaktır. Nitekim Yargıtay 4. CD., 16.01.2008 tarih ve 11616/722 sayılı kararında; elindeki taşla müştekiye vurmaya çalışan ve diğer taraftan “gel seni de döveyim” şeklinde ifadeler kullanan sanığın eylemini, yaralamaya teşebbüs ve tehdit kapsamında değerlendirmiştir .

Tehdit Suçunun Cezası Nedir?

Tehdit, savcılıkça re’sen soruşturulur. Daha az cezayı gerektiren nitelikli unsurun varlığı halinde suçun takibi şikâyete bağlıdır.

  • Türk Ceza Kanunu’nda basit tehdit suçunun cezası “altı aydan iki yıla kadar hapis”, nitelikli tehdit suçunun cezası ise “iki yıldan beş yıla” kadar hapistir.

“Sair tehdidat” (kötülük) için yaptırım TCK.’da bu ceza “altı aya kadar hapis veya adlî para cezası” olarak öngörülmüştür. Böylece kanun koyucu sair tehdidat bakımından seçimlik ceza öngörmüştür. Seçimlik cezada, hapis cezası tercih edildiğinde, bu yaptırımın kısa süreli olması dolayısıyla daha sonra adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir (m.50/2).

Seçimlik ceza öngörülen bu gibi hallerde adli para cezası tercih edildiğinde ne şekilde hareket edileceğini 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı kanunla değişik 61 inci maddenin 9 uncu fıkrası düzenlemektedir. Fıkraya göre adli para cezasının hapis cezasıyla seçimlik olarak öngörüldüğü suçlarda, bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az, üst sınırı da hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.

TCK.’nun 111 inci maddesine göre; tehdit suçunun işlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında da bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır (bkz.m.20, 60).

Tehdit suçu TCK’daki bazı diğer suçlarla benzerlik göstermektedir. Tehdit suçunu bu suçlar ile karşılaştırarak daha iyi kavrayabiliriz;

Tehdit ile Şantaj Suçu Arasındaki Farklar

Şantaj ile tehdit suçunun farkı; tehditte; haksız olarak doğrudan kişisel değerlere saldırıda bulunulacağı veya herhangi bir kötülük yapılacağından bahisle bir zorlama söz konusu olmasıdır . Esasen şantaj suçu, tehdit suçunun özel bir şekli olarak nitelendirilebilir . Tehdit fiili, 107 nci maddede belirtilen şekilde gerçekleştiğinde eylem şantaj olarak değerlendirilecektir. Ayrıca belirtelim ki, 107 nci maddenin 2 nci fıkrasının ihdasıyla, özellikle 106 nci maddede suçun temel şeklinde korunan değerler arasında şeref ve haysiyetten bahsedilmemiş olmasından kaynaklanabilecek boşluk da kısmen giderilmiş olmaktadır.

Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere; “Kişinin, suç işlemiş olan bir kimseyi ihbar edeceğinden bahisle, kendisine bir menfaat temin etmeye zorlaması hâlinde, şantaj suçu oluşur. İşlenmiş olan bir suçu ihbar etmek, kişiler açısından hem bir haktır hem de bir yükümlülüktür.

Örnek: Bir gazetecinin, bir siyasî şahsiyeti, kendisine muayyen miktar para verdiği takdirde, hakkında ileri sürülen yolsuzluk iddialarını haber konusu yapmayacağından bahisle, menfaat teminine zorlaması hâli de bu suça örnektir”.

Şantaj suçunun oluşabilmesi için, mağdurun zorlanması yeterlidir. Bu zorlama karşısında, mağdurun istenileni yapması suçun oluşması için gerekli değildir. Buradaki zorlama maddi nitelikte bir zorlama değildir. Fail kendi hakkı olan veya yapmakla yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kişiyi kanuna aykırı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlarsa cezalandırılacaktır. Bu suretle suçun kapsamı, hangi fiillerin suç sayıldığı, şantaj suçunun diğer suçlardan farkı net bir şekilde ortaya konulmuştur. Failin amacına ulaşması gerekmemektedir.

Son olarak TCK.’nun 111 inci maddesinde; şantaj suçunun işlenmesi sonucunda yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerinin tatbik edileceği belirtilmiştir.

Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana Avukatlık ve Hukuk Ofisi

  • İlk yayınlanma tarihi: 28 Nisan 2019

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İçindekiler
Bize WhatsApp'tan ulaşın!