Resmi belgede sahtecilik suçlamasıyla karşı karşıya kalındığında yeterli bir savunma yapmanız beklenir. Aksi taktirde hürriyetinizi kısıtlayıcı hapis cezası almanız söz konusudur. Bu yazımızda resmi belgede sahtecilik suçunda savunmanın ne şekilde yapılabileceğini ele aldık.
Bu yazımızda yer alan 1 numaralı resmi belgede sahtecilik savunma dilekçesi Antalya Barosu Staj Akademisi Eğitmeni Ali ÇELİK’in kurgusal ders olayı üzerine hazırlanmıştır.
Resmi Belgede Sahtecilik Savunma Dilekçesi 1
X ASLİYE CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
Dosya No :
SANIK :
MÜDAFİİ :
DAVACI :KH
SUÇLAMA :
1-Resmi Belgede Sahtecilik (TCK md 204)
2-Banka veya Kredi Kurumlarını Araç Olarak Kullanmak Suretiyle Nitelikli Dolandırıcılık (TCK md 158/1-f)
SUÇ TARİHİ :10.01.2018
KONU : Savunmaların Sunulması Hakkında
AÇIKLAMALAR :
- Müşteki … Sanık Mehmet’ten 50 adet çarpan markalı 70cl. Cin satın almıştır. Bunun karşılığından da sanık …’na … bedelli keşide tarihi … olan bir çek vermiştir. Yine müşteki zor durumda olduğundan, müvekkilimden … borç istemiştir. Müvekkilim de …’e, zor durumda olduğunu bildiğinden iki tanık huzurunda istediği parayı da vermiş ama vadesi geldiğinde müşteki borcu ödemeyi reddettiği gibi müvekkilime hakaretler de etmiştir. Müvekkilim de alacağını alabilmek nedeniyle çekte değişiklik yapmıştır.
- Dolandırıcılık suçlaması açısından, her ne kadar iddia makamı TCK 158/1-f anlamında cezalandırılma istese de , iddia makamı suçun işlendiği kabul edilse bile işleniş amacını, alacağın tahsili amacıyla işlendiğini göz ardı etmektedir. Bu nedenle yargılama, suçun unsurlarının varlığı kabul edilse dahi 159. Madde çerçevesine yapılması gerekmektedir. Ancak burada müşteki açısından, dolandırıcılığın maddi unsuru olan hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmak unsuru oluşmamıştır. Olayda sanık resmi belge üzerinde sonradan değişiklik yapmıştır. Çek’in ilk düzenlenmesinde, müşteki açısından herhangi aldatıcı bir eylem olmayıp, kendi rızası dahilinde borcuna karşılık sanığa vermiştir. Müştekinin düşüncesi üzerinde etki yaratan hataya düşürücü davranış bulunmamaktadır. Dolandırıcılık unsurunda hile, mağduru aldatacak, onun iradesi üzerinde etkili olarak onu hataya düşürecek nitelikte olmalıdır. Ancak olayda bu durum mevcut değildir. Bu nedenle dolandırıcılık açısından suç oluşmamıştır.
- Resmi belgede sahtecilik açısından ise; müştekinin, sanık …’na borcunu ödememesi ve ödenmesi söylendiğinde sanığa ağzına gelen her türlü hakareti etmesi, sanığı çek üzerinde değişiklik yapmaya yöneltmiştir. Ancak 204/1 açısından suç oluşabilmesi için çek üzerinde yapılan değişikliğin aldatacak şekilde olması gerekmektedir. Sanığın her ne kadar resmi belge üzerinde değişiklik yapma kastı olsa da, yapılan değişikliğin bariz belli olduğu, yapılan ödemenin ise bankada yapılan çeki inceleme yükümlülüğünün tam yerine getirmediğinden kaynaklandığı açıkça çek üzerinde yapılan değişiklikle de anlaşılmaktadır. Kanun maddesinde aldatıcılık unsuru da aranmakta ve olayda yapılan değişiklik aldatma kabiliyetine haiz olmadığı açıktır. Ayrıca kanuna göre, çekte yapılan değişiklik belirli kişiyi değil, sıradan bir kişiyi de kandırabilecek objektif kriterlere sahip olmalıdır. Olay açısından da bu yönden eksiklik mevcuttur.
NETİCE VE TALEP : Yukarıda açıklanan nedenler ve resen gözetilecek hususlar dikkate alındığında;
1-Vekil eden sanığın her iki suçtan ayrı ayrı beraatine,
2-Vekil eden sanığın eyleminin resmi belgede sahtecilik olarak nitelendirilmesi ihtimali yönünden mahkeme aksi kanaatte ise mahkemece verilecek hükme 5237 sayılı TCK 211 maddesinin uygulanmasını vekaleten arz ve talep ederim.
Saygılarımızla…
Sanık Müdafii
Resmi Belgede Sahtecilik Savunma Dilekçesi 2
Müvekkil resmi belgede sahtecilik suçlaması ile karşınızda bulunmaktadır. Müvekkilin yakalanmadan öncesindeki resme bakmak gerekmektedir. Emniyet tarafından tutulan araştırma tutanağında aynen şöyle yazmaktadır “Ortaca’da sürekli gezen ve şüpheli hareketler sergileyen bir şahsın olduğu tespit edilmiştir. Şahıs ile ilgili 3 hafta boyunca fiziki takip yapılmış ,takıldığı yerlerde kendisini CENK OLARAK TANITTIĞI tespit edilmiştir demektedir.
Emniyet müdürlüğü daha sonra müvekkilin evine baskın yaparak davamıza konu kimliği bulmuşlardır. Müvekkil baskın anında ve devamında kendisini hiçbir zaman Ne Cenk olarak ne de Nuri Akar olarak tanıtmıştır. Kısacası müvekkil sahte kimliği hiç kullanmamıştır. İkametinde kendisine gönderilmiş bir kimlik bulunması haricinde Kanunda bulunan kimlikle ilgili suç olarak kabul edilen yasal düzenlemeye baktığımızdaResmi belgede sahtecilik suçunda Birinci fıkrada, belgeyi sahte olarak düzenleme, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirme ve sahte resmî belgeyi kullanma suçu seçimlik hareketler olarak yer almıştır.
Resmî belgenin sahte olarak düzenlemesi seçimlik hareketi, aslında bir resmî belge mevcut değilken mevcutmuş gibi sahte olarak düzenlenmesidir. Burada düzenlemek fiilinden taklit etmek anlamı çıkarılmalıdır. Çünkü resmî belgenin, düzenleyicisi olarak gözüken kişi tarafından değil de, başkası tarafından yeni baştan düzenlenmesi taklittir. Resmî belgenin, gerçeği taklit edilerek (sahte olarak düzenlenerek) işlenen suçun sahtecilik olarak dile getirilebilmesi için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda, kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun unsurudur. Sahteciliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye , tabi tutulmadıkça, gerçek olmadığı anlaşılamayan belge sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte (nesnel) olmasının belirlenmesi gerekir. Dolayısıyla memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Biz yapılan tespitleri kabul etmiyoruz. Ele geçrilen evrak aldatıcılık vasfına haiz değildir.
Bir diğer seçimlik hareket ise sahte resmî belgeyi kullanmak olarak karşımıza çıkmaktadır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Ancak başkası tarafından düzenlenmiş sahte bir belgenin kullanılmasında, kullanan kişinin bunun sahteliğini bilmesi, sahteciliğin varlığı için gereken genel koşulların bulanması gerekir. Sahteliği bilme cezalandırma şartıdır. Uygulamada fail yönünden, bilme konusunda kuşku bulunması halinde, yada failin bilmediğini kanıtlayamaması durumunda, belgenin sahte olduğunu bildiği kabul edilmektedir. Burada failin belgedeki sahteliği bilmediğini ispat yükümlülüğü kendisine aittir.
Kısacası müvekkil ne resmi belgeyi kullanmıştır ne düzenlenmesi aşamasında bulunmuştur ne de resmi bir evrakı değiştirmiştir. Müvekkilin üzerine atılı suçu gerçekleştirdiğine dair dosyada bir somut bir delil bulunmamaktadır. Müvekkilin öncelikli olarak beraatini mahkeme aksi kanaatte ise lehe hükümlerin uygulanmasını talep ederim.
Resmi Evrakta Sahtecilik Savunma Dilekçesi 3
ADANA 3. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE
DOSYA NO:
SANIKLAR:
MÜDAFİ:
KONU: Yazılı savunmalarımızın sunulması ve ilgili suçtan müvekkillerimin BERAATİNE karar verilmesi talebidir.
AÇIKLAMALAR:
1-) Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki; suça konu olan pasaportların bunları kontrol etmekle görevli olan kolluk görevlilerine (yani bu konudaki uzman kişilere) ibraz edildiği dikkate alındığında, işbu pasaportların UZMAN KİŞİYİ İĞFAL KABİLİYETİ BULUNMAMAKTADIR. Şöyle ki;
24.11.2019 tarihli pasaport kontrol polis memurlarının OLAY TUTANAĞI ve Adana Kriminal Polis Laboratuvarından alınan UZMANLIK RAPORU incelendiğinde ;uçağa biniş kapısında ki kolluk görevlilerince yapılan pasaport kontrollerinde; söz konusu pasaportların HANGİ SURETLE, NASIL VE NE ŞEKİLDE sahte olabileceğine yönelik şüpheleriyle, uzmanlık raporunda tespit edilen sahtelikler BİREBİR AYNIDIR. Bu durum bize şunu göstermektedir ki;
SAHTECİLİK belgeden AÇIKÇA anlaşılıyorsa o belgenin aldatma yeteneği olmadığından suçun unsuru olan ”aldatıcılık” özelliğinin gerçekleştiği ileri sürülemez.Aldatıcılık özelliği (iğfal kabiliyeti) sahtecilik suçunun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı tespit edilemeyen belge, sahte belge olarak kabul edilir. Sahtecilik ilk bakışta yapılacak incelemeyle anlaşılabilecek bir nitelikteyse, söz konusu belgenin “iğfal kabiliyeti” yoktur.
Somut olayda da görüleceği üzere; suça konu olan pasaportlar daha İLK ELDEN görevli olan kolluk görevlilerine ibraz edildiğinde, kolluk görevlileri DAHA İLK BAKIŞTA, pasaportları ÖZEL BİR İNCELEMEYE TABİ TUTMADAN, sahtelikleri AYRINTILI VE NET BİR ŞEKİLDE anlamışlar, bunları tespit etmişler ve tutanak tutmuşlardır. Hatta, soruşturma aşamasında alınan uzman raporuyla birebir-tamamen AYNI sahtelikleri tespit etmişlerdir. Bu durum bile, bize sahteciliğin aldatamaz nitelikte olduğunu kanıtlamaktadır. Yani; sahteciliğin kabaca icra edilmesi nedeniyle açık ve seçik görülmesi halinde işbu pasaportların aldatma yeteneği yoktur.
Kaldı ki, Yargıtay 20. Ceza Dairesi 2016/2234 E. 2016/5147 K. Numaralı içtihadı uyarınca da; Sanık … hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelemesinde; Dosya kapsamında yer alan 19/01/2016 tarihli uzmanlık raporunun içeriğinden, sanık …’ın ibraz ettiği pasaportun, “bu tür belgeleri kontrol etmekle görevli kişilere karşı ibraz edilmesi halinde, sahteliğine dair dikkat çekecek bulgular taşıması nedeniyle, bu kişilere karşı iğfal kabiliyetine haiz olmadığının” anlaşılması karşısında, sanığın, “Hossein Ghortası” adına düzenlenmiş söz konusu pasaportu, kontrol etmekle görevli olan kolluk görevlilerine ibraz ettiği de dikkate alındığında, somut olayda, TCK’nın 204/1. Maddesinde düzenlenen “resmi evrakta sahtecilik” suçunun unsurları oluşmadığından, sanığın beraati yerine , yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün BOZULMASINA….” karar vererek bu yöndeki içtihadını oluşturmuştur. (EK1)
Yukarıda açıkça görüleceği üzere; resmi evrakta sahtecilik suçu açısından; Yargıtay ilamına konu olan olay ile bizim somut olayımız tamamen aynıdır. Suça konu olan pasaportlar bu tür belgeleri kontrol etmekle görevli kişilere karşı yani pasaportları kontrol eden kolluk görevlilerine ibraz edilmiştir. Kolluk görevlileri, İLK BAKIŞTA ibraz edilen pasaportların sahte olduğunu hemen anlamış ve tutanak tutmuşlardır.Sahte olduğu ilk bakışta kolayca anlaşılabilen pasaportlara bu konuda uzman kolluk görevlilerinin inanması ve bu kişilere karşı İĞFAL KABİLİYETİNE HAİZ OLMASI beklenemeyeceğinden ve dolayısıyla söz konusu suçun maddi unsurları oluşmadığından müvekkillerin BERAATİNE karar verilmesini talep ederiz.
2-) Eğer bu noktaya kadar sayın mahkemeniz aksi kanaatte ise, suça ilişkin manevi unsur açısından somut olayı inceleyecek olursak;
Sanık …….. açısından;
Müvekkilin verdiği ifadelerde de görüleceği üzere; yaşadıkları ekonomik zorluklardan ötürü bu yola başvurduğunu beyan etmiştir. Kaldı ki, daha soruşturma başlar başlamaz hemen ilk ifadesinde doğruları söyleyerek soruşturmaya yardımcı olmaya çalışmış ve işbu sahte pasaportları aldığı kişilerin fiziksel özelliklerini tarif etmiş, nerede ve nasıl buluştuklarını anlatmıştır. Görüleceği üzere, müvekkil maddi gerçeğin aydınlatılması için tüm bildiği hususları ayrıntılı ve doğru bir şekilde anlatarak soruşturma ve kovuşturma evresinde ilgili makamlara yardımcı olmuştur. Bu nedenle, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, sayın mahkemenizin ceza vermesi durumunda en alt sınırdan ceza verilmesi suretiyle müvekkilin lehine olan tüm hükümlerin uygulanmasını talep ederiz.
Sanık …………….. açısından;
Müvekkilin verdiği ifadelerde de görüleceği üzere; suça konu olan pasaportları diğer sanık ……………..’ın temin ettiğini, kendisinin hiç kimseyle sahte pasaport yaptırmak için irtibata geçmediğini, yine 09.09.2020 tarihli Kulp Asliye Ceza Mahkemesi nezlinde yapılan talimat duruşmasında; eşinin kendisine tatil amaçlı İstanbul ve İzmire gittiklerini söylediğini, eşinin sahte pasaport yaptırdığından haberini olmadığını, bu durumu İzmir de hava limanında öğrendiğini ve o andaki heyecan ve çaresizlikle karşı çıkamadığını beyan etmiştir.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2013/8321 E., 2015/24143 K. No’lu içtihadında; ”Sanığın tüm aşamalardaki ısrarlı ve benzer savunmalarında kendi kimlik bilgilerinin kullanılarak sahte pasaport ve nüfus cüzdanı oluşturulduğundan haberinin olmadığını beyan etmesi,diğer sanığın bu savunmayı doğrular nitelikteki anlatımları karşısında sanığın diğer sanık …’nın eylemine ne şekilde iştirak ettiğine dair kanıtların neler olduğu gösterilip tartışılmadan mahkumiyetine karar verilmesi, Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılıYasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA” karar vererek bu yöndeki içtihadını oluşturmuştur. (EK 2 )
Açıkça görüleceği üzere müvekkilin suç işleme kastı ve ilgili suça iştiraki bulunmamaktadır. Zira; diğer sanık ………………’ın 24.11.2019 tarihli ifadesinde; sahte evrakların temini ile ilgili bu şahıslarla sürekli kendisinin irtibata geçtiğini, eşinin bu konu ile ilgili bir ilgisinin olmadığını doğrulamıştır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2015/4011 E., 2017/225 K.
No’lu içtihadında; Sanığın aşamalarda suçlamayı kabul etmeyerek, bu kimliğin babası tarafından kendisine verildiğini, bu kimlikle askere gittiğini ….’den doğma …’ın da kendisinin üvey kardeşi olduğunu, …’ın kendi bilgilerini kullanarak kimlik çıkarttığını kendisinin asıl mağdur olduğunu savunması karşısında; gerçeğin ve suç kastının kuşkuya yer vermeyecek biçimde tespiti bakımından,…’den doğma … ve sanığın diğer üvey kardeşleri ile yakın akrabalarının beyanlarına başvurularak sanığın bu kimliğin kendisine ait olup olmadığını bilip bilmediğinin sorulması, suça konu kimlik bilgileri ile bu kimlikle askere gittiği anlaşılan sanığın özel yada resmi kurumlarda başkaca işlem yapıp yapmadığının araştırılmasından sonra sanığın sahtecilik kastıyla hareket edip etmediği tartışılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,b ozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA” karar vermiştir. (EK3 )
Yukarıda sunduğumuz tüm Yargıtay içtihadlarından da anlaşılacağı üzere; resmi evrakta sahtecilik suçu KASTEN işlenebilen bir suç olup, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Müvekkil, ………………..’ın isnat edilmek istenen suça iştirak etmediği dosya kapsamından da açıkça görülmektedir. Zaten diğer sanık …………… , eşinin sahte pasaportlarla ilgisi olmadığını kolluktaki ifadesinde beyan etmiştir. Bu beyan müvekkilin suça iştirak etmediğinin BAŞLICA DELİLİDİR. Söz konusu suçun manevi unsuru oluşmamıştır.
Kaldı ki, dosyada müvekkilin suça iştirak ettiğine dair yeterli,somut, her türlü şüpheden uzak kesin delilde bulunmamaktadır. Adil yargılanma hakkının 2 önemli unsuru olan ” Şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ve ”Masumiyet Karinesi uyarınca bir kişinin bir suç işlediği iddiası söz konusu ise bahse konu suçtan mahkûmiyet kurulabilmesi için o suçu işlediğinin şüpheye mahal vermeyecek derecede tüm delillerle kesin olması ve kanıtlanması gerekir. Yargılama makamı eğer ki kişinin o suçu işlediğine kanaat getiremiyorsa ve bu yönde de şüpheye mahal bırakmayacak deliller mevcut değilse kişinin o fiili işlemediğinin kabulü gerekmektedir. Yani, Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Yani; ”bir tek masumun mahkûm olmasının, yüzlerce suçlunun serbest kalmasından çok daha fazla kamu düzenini ve toplumsal huzuru bozacağı, kamu vicdanını zedeleyeceği” kabulüne dayanmaktadır.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda izah edilen ve sayın mahkemenizin resen gözeteceği nedenlerle;
1-)Suça konu olan pasaportların bunları kontrol eden KOLLUK GÖREVLİLERİNİ (UZMAN KİŞİYİ) İĞFAL KABİLİYETİ BULUNMADIĞINDAN ( SAHTELİK İLK ELDEN/İLK BAKIŞTA/ AYRINTILARIYLA KOLLUK GÖREVLİLERİNCE TESPİT EDİLDİĞİNDEN) ve dolayısıyla suçun MADDİ UNSURLARI OLUŞMADIĞINDAN öncelikle sanıkların BERAATİNE,
2-) Bu mümkün olmaması halinde, Sanık ……………………… ‘ın KASTEN suça iştirak etmediğinden dolayı suçun MANEVİ UNSURU OLUŞMADIĞINDAN BERAATİNE,
3-)Kabul anlamına gelmemek kaydıyla, sayın mahkemeniz aksi kanaatte ise en alt sınırdan ceza verilmesi suretiyle LEHE OLAN TÜM HÜKÜMLERİN UYGULANMASINI saygı ile sanıklar müdafi olarak dilerim. 30.10.2020
SANIKLAR MÜDAFİ
Resmi Belgede Sahtecilik Savunma 4
ADANA 2. ASLİYE CEZA HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO :
SAVUNMA SUNAN
SANIK :
MÜDAFİİ :
SUÇ : RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK
KONU : Savunma dilekçemizin sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
- Sayın mahkemenizde ikame edilen davada müvekkilim …. hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 20/05/2019 tarihli iddianamesi ile Resmi Belgede Sahtecilik suçlaması ile dava açılmıştır.
- Öncelikle belirtmek gerekir ki, Resmi Belgede Sahtecilik suçunun yasal unsurları oluşmamıştır. TCK md 204/1’de ‘’Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ denilmektedir. Müvekkilin düzenleme ve değiştirme fiillerini gerçekleştirmediği açıkça ortadadır. Seçimlik hareketlerden kullanmaya geldiğimizde ise, belirtmek gerekir ki, BU SUÇUN MANEVİ UNSURUNUN OLUŞMASI İÇİN FAİLDE ZARAR VERME BİLİNCİ BULUNMASI ARANMAKTADIR; SAHTECİLİK SUÇLARINDA, SUÇUN OLUŞMASI İÇİN SUÇLUDA ZARAR VERME BİLİNCİ OLMALI VE BUNUN İSPAT OLUNMASI GEREKLİDİR. Yargıtay’da Resmi Belgede Sahtecilik suçunun oluşması için failde özellikle zarar verme bilincini aramış ve bunu manevi unsur olarak kabul etmiştir. Nitekim Yargıtay 11. Ceza Daresi 15/01/2018 tarih, 2017/4096 E. 2018/312 K. sayılı ilamında “…sanık tarafından zarar verme bilinç ve iradesi ile hareket edilmediğinden suç kastından söz edilemeyeceği ve suçun manevi unsur yokluğu nedeniyle gerçekleşmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması …” denilerek açıkça bu suçun oluşması için zarar verme bilincini aramaktadır. Dolayısıyla zarar doğurmayan ve en azından böyle bir tehlike yaratmayan sahteciliğin cezalandırılması anlamsız ve hukuka aykırıdır. Müvekkilin de ifadesinde açıkça bahsettiği gibi, müvekkil zarar verme amacıyla hareket etmemiş, yakalanmamak, kendini saklamak ve çocuklarına bakabilmek amacıyla belgeyi yanında bulundurmuştur. MÜVEKKİL KENDİ FOTOĞRAFI YAPIŞTIRILMIŞ OLAN SÜRÜCÜ BELGESİNİ YALNIZCA YAKALANMAKTAN KURTULMAK AMACIYLA TAŞIDIĞI VE MÜVEKKİLİN İŞBU SÜRÜCÜ BELGESİNİ YAKALANMAMAK İÇİN YANINDA BULUNDURMASI DIŞINDA BİR EYLEMİ OLMADIĞI DA AÇIKTIR. Yani ortada bir zarar verme bilinci bulunmadığı gibi tehlike yaratan bir durumda bulunmamaktadır. Bu sebeplerledir ki, suçun manevi unsuru oluşmamıştır. Dolayısıyla müvekkilin üzerine atılı suçtan beraati gerekmektedir.
- Huzurda devam eden kovuşturma konusu suçla ilgili olarak Resmi Belgede Sahtecilik suçunda incelenmesi gereken en önemli hususlardan birisi de ALDATMA KABİLİYETİDİR.
Düşüncemize göre aldatma yeteneğinin tespitinde objektif kriter esas alınmalıdır. Bir başka anlatımla sahtecilik herkes tarafından anlaşılamıyorsa aldatma gücünün var olduğu kabul edilebilecektir. Sahtecilik ilk bakışta herkes tarafından anlaşılabiliyorsa iğfal kabiliyeti yoktur. (Artuk-Gökcen-Yenidünya Ceza Hukuku Özel Hükümler 15. Bası sf. 600-601)
YUKARIDA ÖĞRETİ GÖRÜŞÜNDE GÖRÜLECEĞİ ÜZERE ALDATICILIK KABİLİYETİNİN BULUNMAMASI HALİNDE SUÇ SAYILAN FİİLİN İŞLENMESİ MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. Nitekim Yargıtay 11. Ceza Dairesi 18/02/2019 tarihli 2008/4791E. 2009/1217K. sayılı ilamda da belirtildiği gibi ‘’ Sahte olarak düzenlenen bu belgelerin suç oluşturabilmesi için aldatma yeteneklerinin de bulunması şarttır’’ denilerek bu suçun oluşabilmesi için mutlaka iğfal kabiliyeti aranmıştır.
- İkame edilen davada her ne kadar Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından belgenin aldatıcılık niteliğine haiz olup olmadığı araştırılsa da, düzenlenen rapor gerekli açıklamalar yapılmadan ve eksik şekilde düzenlenmiştir. Belirtmek gerekir ki, belge için yapılan incelemeler teknik donanıma sahip laboratuvarlarda, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak yapılmalıdır. Ayrıca incelemeye konu ve karşılaştırmaya esas belgelerdeki farklılıklar tek tek raporda açıklanmalıdır. Yani farklılıklar tam ve kuşkuya yer verilmeyecek şekilde belirlenip, raporda belirtilmelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2001/12-436 E. 2001/467 K. sayılı kararında ‘’Herhangi bir belgenin yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak; grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması; bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması sonuçta, belgenin sahte olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan belgelerin hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarının fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır. Hükme esas alınan 11/06/2000 günlü bilirkişi raporunda, hangi ortamda, ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış; sadece, grafolojik ve grafometrik metotların uygulandığının belirtilmesiyle yetinilmiş; ulaşılan sonucun maddi dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmamıştır. Bu nitelikteki bir bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulamaz.’’ denilerek açıkça farklılıkların hangi nedenle olduğu gibi hususların açıklanmasını aramıştır. İkame edilen davada hazırlanan kriminal raporunda ise, bu hususlara hiç değinilmemiş olup, yalnızca kart kalitesi, baskı kalitesi ve güvenlik unsurları yönünden farklılıklar görüldüğünü ve belgenin bu sebeplerle aldatma kabiliyetine haiz olduğu belirtilmiştir. Suçun oluşması bakımından son derece önemli ve ana unsurlardan olan aldatma niteliğinin işbu raporla anlaşılması oldukça güçtür. KALDI Kİ BU TÜR BELGELERİN ALDATMA NİTELİĞİ TAŞIYIP TAŞIMAMASI AÇISINDAN BELGEDE SOĞUK MÜHÜR OLUP OLMADIĞI VE SOĞUK MÜHÜR İZİNİN BELGENİN ÖN YÜZÜ İLE FOTOĞRAFIN ÖN VE ARKA YÜZÜNDE BULUNUP BULUNMADIĞI SON DERECE KRİTİKTİR. Nitekim Yargıtay yerleşik içtihatlarında soğuk mühürden hareketle birçok kez beraate hükmetmiştir. (Yargıtay Kararı – 13. CD., E. 2017/170 K. 2017/1199 T. 14.2.2017- YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/189 Karar: 2016/337 Tarih: 18.01.2016) Dosyada yer alan kriminal raporunda soğuk mühre dair bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Bu haliyle işbu raporun hükme esas alınması olanaksızdır.
HUKUKİ NEDENLER : TCK 204, CMK ve ilgili mevzuat
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve izah edildiği üzere;
- Savunmamızın KABULÜNE, müvekkilimin BERAATİNE karar verilmesini,
- Sayın Mahkemeniz aksi kanaatte ise, müvekkilimin lehine olan tüm yasaların uygulanmasını saygı ile arz ve talep ederim. 05.02.2021
SANIK MÜDAFİİ
EKLER:
- Yargıtay 11. Ceza Dairesi 15/01/2018 tarih, 2017/4096 E. 2018/312 K. sayılı ilamı
- Yargıtay 11. Ceza Dairesi 18/02/2019 tarihli 2008/4791E. 2009/1217K. sayılı ilamı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2001/12-436 E. 2001/467 K. sayılı ilamı
- Yargıtay 13. Ceza Dairesi E. 2017/170 K. 2017/1199 T. 14.2.2017 sayılı ilamı
- Yargitay 21. Ceza Dairesi Esas: 2016/189 Karar: 2016/337 Tarih: 18.01.2016 sayılı ilamı