Vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme yükümlülüğünden doğar. Aynı zamanda vekil görevini yaparken sadakat ve özen gösterme zorundadır. Vekilin sadakat ve özen borcu da vekil edene karşı, önde gelen borçlarındandır. Temsil yetkisinin vekâlet verenin yararına kullanılması genel ve temel hukuk kurallarından birisidir.
Bu borcun mevcudiyetini, nitelik ve kapsamını, Borçlar Kanununun temsile ilişkin 40 ve devamı maddeleri ile vekâlet sözleşmesine dair 502 ve devamı maddelerinden çıkarmak mümkünse de esas kaynağını aynı Kanunun 506. maddesinin 2. fıkrası “vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekalet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür” şeklindeki açık hükmünde bulur.
Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Nasıl Gerçekleşir?
Bu borcun bir gereği olarak vekil, vekil edenin daima yararına ve çıkarına hareket etme, vekil edeni zararlandırıcı, onun iradesine aykırı eylem ve işlemlerden kaçınma, yükümlüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği yönünde bir açıklık bulunmasa dahi vekilin görevini yaparken vekil edenin yararını ve çıkarını daima gözetmesi, kendi veya üçüncü bir kişinin yararından ve çıkarından üstün tutması gerekir”. Hatta vekâlet sözleşmesinde vekil çok geniş yetkilerle donatılsa dahi, örneğin vekil edene ait bir malı dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği hususunda yetki verilse, satacağı kimse vekil eden tarafından belirtilse dahi vekilin vekil edenin zararına satış yapma, onu zararlandırma hakkını vermez. Bu husus dürüstlük kuralının ve vekilin sadakat borcunun bir gereğidir.
Vekil, vekâlet görevini dürüstlük kurallarına, vekil edenin irade ve amacına uygun olarak, sadakat ve özenle yapma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin kötüye kullanıldığının Yargıtay tarafından kabul edildiği emsal olayları incelemek için tıklayınız.
Vekil Edenin Zarar Gördüğü Her Olay Vekalet Görevinin Kötüye Kullanıldığı Anlamı Taşımaz
Vekilin sadakat ve özellikle, özen borcunu yerine getirmemesi mutlaka vekâlet görevinin kötüye kullanılması sonucunu doğurmaz. Vekilin vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması (BK. 504), vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi (BK. 505), vekâlet görevini iyi bir biçimde yerine getirmemesi (BK. 506), elbette sorumluluğunu doğuracaktır. Bu sorumluluk vekil edenin vekile karşı olan güveninin, vekilin, vekil edenin yararına, irade ve talimatına uygun hareket etme zorunluluğunun, sadakat ve özen borcunun, dürüstlük kuralının doğal bir sonucudur. Ne var ki vekilin, vekil edenin iradesine uygun hareket etmediği, özen borcunu tam olarak yerine getirmediği, vekil edenin zarar gördüğü her olay vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı anlamına gelmez.
Sadakat borcunun gereği gibi yerine getirilmediği bazı olaylar dahi, vekâlet görevinin kötüye kullanılması şeklinde nitelendirilemez. Bu itibarla vekil temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalmak suretiyle vekâlet görevini kötüye kullanabileceği gibi, her temsil ve talimat dışına çıkma hali de vekâlet görevinin kötüye kullanılması olarak kabul edilemez. Vekâlet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilebilmesi için, zararlandırma kastının bulunması, vekil edenin zararlandırma kastıyla hareket eden vekilin eylem veya işlemlerinden zarar görmesi gerekir.
Demek ki vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasında bulunmak için şu iki unsurun mevcut olması gerektiğini anlıyoruz:
1-) Zararlandırma Kastı
2-) Vekil Edenin Zarar Görmesi
1) Zararlandırma Kastı
Vekâlet görevinin kötüye kullanılmasındaki en önemli unsur kasıttır. Vekilin kasten vekil edenin yararına ve çıkarına aykırı hareket etmesi gerekir. Vekil bilmeden, gerekli özeni göstermeden vekil edenin zararına sebebiyet veren bir işlem yapmışsa, burada vekâlet görevinin kötüye kullanılması değil, vekâlet görevinin gereği gibi yerine getirilmemesi söz konusu olur.
Vekâlet görevinin kötüye kullanılmasında, vekil eden zararlandırılırken, vekil çok zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar da sağlar. Yani vekil genellikle vekil edenin zararı pahasına kendisine veya bir başkasına yarar sağlamak amacıyla hareket eder. Ancak vekâlet görevinin kötüye kullanılmasında asıl unsur kasıt iken vekilin mutlaka kendisine veya başka birine çıkar sağlama si gerekmez. Vekil, kendi veya üçüncü kişinin çıkarı için kasten vekil edenin zararına hareket edebileceği gibi, vekâlet görevini kötüye kullanırken, kendisini veya üçüncü kişiyi faydalandırmayı düşünmeyerek sırf vekil edeni zararlandırmak amacıyla da bir eylem veya işlem yapabilir. Örneğin bir doktorun kasten hastasına yanlış tedavi uygulaması veya bir avukatın sırf vekil edeni zararlandırma amacıyla sırrını açıklaması gibi hallerde vekil bir yararı olmadığı halde yine de vekâlet görevini kötüye kulanmış olur.
Vekâlet görevi, hukuki işlemlere ait vekâlette de, maddi eylemlere ilişkin vekâlette de kötüye kullanılabilir. Zarar verme kastı malvarlığı haklarına “maddi haklara” yönelik olabileceği gibi kişisel haklara zarar verme gibi manevi haklara ilişkin de olabilmektedir. Sırrın zarar vermek kastıyla, intikam duygusuyla, açıklanması buna örnek gösterilebilir. Vekil edenin doğrudan kendi çıkarını düşünmeksizin zarar verme kastıyla hareket etmesi ile kendisine çıkar sağlamak için vekil edene zarar vermesi arasında hukuki sonuç itibariyle bir fark bulunmamaktadır.
2) Vekil Edenin Zarar Görmesi
Vekilin yaptığı işlem veya eylem sonucu vekil edenin zarar görmesi gerekir. Vekil edenin zararı yukarıda açıklandığı gibi maddi ya da manevi olabilir. Vekil edenin hiçbir zararı doğmamışsa vekâlet görevinin kötüye kullanılmasından söz edilemez. Vekâlet bir başkası yararına işlem yapmak üzere verilmiş, vekil kasten o kişiyi zarara uğratmış ise yine vekâlet görevi kötüye kullanılmış olur.
Her zararın, vekil edeni sözleşmeden dönme ve zarar ziyanını isteme hakkı verip vermeyeceği üzerinde durmak gerekir. Yapılan sözleşmenin tüm şartları vekil edenin yararına iken bazı koşullarının kasten vekil eden zararına hazırlanması halinde, vekil eden, sadece bu koşulla kendini bağlı saymadığını bildirecek veya zararını isteyecek yerde, tüm sözleşmenin iptali için dava açabilecek, bazı tali konular sebebiyle sözleşmenin tamamının geçersizliğini ileri sürebilecek midir?
Bu sorunun cevabını şu şekilde verebilir; vekilin vekâlet görevini kötüye kullanması ve bunu karşı tarafın bilmesi veya vekille işbirliği içerisinde bulunması, vekil edene o sözleşme ile kendini bağlı saymama yönünde mutlak bir hak ve yetki sağlamayacağının kabulü gerekir. Yapılan sözleşme büyük oranda vekil edenin iradesine ve çıkarına uygun olup da bazı önemsiz bölümleri yönünden vekil edenin zararına ise sözleşmeden dönülememesi gerekir. Aksinin kabulü Medeni Kanunun 2. maddesinde hükme bağlanan hakkın kötüye kullanılmasını teşkil eder. Buna mukabil sözleşmeye bağlı kalması vekil edeni zor durumda bırakmakta, ona tahammül sınırını aşan miktarda zarar vermekte ise objektif ölçüler içerisinde ondan sözleşmeye devam etmesi istenemeyecek bir durum varsa, artık vekil edene sözleşmeyi fesih etmek hakkı tanınmalıdır.
Bir yandan haksızlığa ve kötü niyete prim vermezken, öte yandan hakkın kötüye kullanılmasını önleyecek bir denge gözetilmelidir. Örneğin taşınmazının satış yetkisini verdiği vekili tarafından çok düşük bedelle satılması halinde vekil eden o sözleşme ile bağlı tutulamaz. Bu durumda vekil veya vekil ile sözleşme yapan kişi aradaki fiyat farkını ödemeyi kabul etse dahi vekâlet görevinin kötüye kullanılmasına ilişkin tüm koşullar gerçekleştiğinden, vekil eden, bu öneriyi kabul etmeye zorlanamaz.
Buna karşın satılan taşınmazın gerçek bedeli ile satış bedeli arasında az bir fark varsa vekâlet görevinin kötüye kullanılması değil, özen borcunun gereği gibi yerine getirilmemesi söz konusu olabileceğinden vekil edenin zararının sözleşmeyi bozmak şeklinde karşılanması yerine, vekilden tazmin yoluna gitmek suretiyle giderilmesi düşünülmelidir.
Biraz beyin fırtınası yapalım: Vekile çok geniş yetkiler verilmiş, örneğin bağış yetkisi tanımış ve vekil bu yetki çerçevesinde hareket ederek satış yapmışsa yine vekâlet görevini kötüye kullanılmış olabilir mi? Bu soruya olumlu cevap verilmesi açıklanan kurallara uygun düşecektir. Zira vekilin vekâlet ve temsil yetkisinin genel sınırları içerisinde kalmak suretiyle dahi vekâlet görevini kötüye kullanması mümkündür. Vekilin bağış yetkisinin, vekâletin kullanma sınırlarını genişleteceğini vekâlet görevini kötüye kullanma sınırlarını daraltacağı kuşkusuzdur. Ancak bağış yetkisi alan vekil yine de vekâlet görevini kötüye kullanabilir. Örneğin bağışlanması gereken malı satan ve parasını kendi yararına kullanan vekil, vekil edenin amacına aykırı hareket etmiş ve onu manen yaralamış olabilir. Yine vekil, vekil edenin istediği şekilde ve istediği kimseye bağış yapmamak suretiyle örneğin vekil edenin düşmanına bağış yaparak vekâleti kötüye kullanabilir. Hemen belirtmek gerekir ki bağış yetkisi olan vekilin, vekâlet görevini kötüye kullandığı iddiasının, yani vekil edenin maddi, manevi kasten zarara uğratıldığının açık bir şekilde ispatı gerekir.
O halde vekâlet yetkisini kötüye kullanılmış sayılabilmesi ve vekil edenin sözleşme ile bağlı olmaması için;
1-) Bir vekâlet ve temsil yetkisinin bulunması
2-) Vekilin, vekil edeni zararlandırma kastını taşıması
3-) Vekil edenin vekilin eylem ve işlemi nedeniyle objektif ölçüler içerisinde önemli sayılacak zararın bulunması gerekir.