Alman Hukukunda Avukatlığın Tarihi Gelişimi

Alman Hukukunda Avukatlığın Tarihi Gelişimi

Cermen hukukunda avukatlığın gelişimi eski Yunan ve Roma’dakine benzemektedir. Önceleri burada da bir kişinin kendini yargıç önünde temsil ettirmesi kabul edilmiyordu. Bu ilke, zamanla terk edildi. Yargılamanın sözlü usulde yapılması ve katı şekli kurallar içermesi, usulün bilinmesini ve güzel konuşma yeteneğini gerektiriyordu.

Önemli olan, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması değil, hangi tarafın daha inanılır açıklamalarda bulunduğuydu.

Bu yüzden davalarda yanların yerine konuşan kimseler ortaya çıktı. Bu kişilerin (Vorsprecher veya Fürsprecher) söyledikleri, yararına konuştukları kişilerin onayı ile geçerlik kazanıyordu. Bu kişiler sadece yanların sözcüsü konumunda oldukları için davanın tümünde değil, tek bir celsede görev yapıyorlardı. Görev parasız yapılıyor, bir yurttaşlık görevi sayılıyor ve keyfi olarak reddedilemiyordu. Geçerli bir neden olmadan görevi reddedeni yargıç cezalandırabiliyordu. Ancak, o davada müdafilik yapmayacağına dair daha önceden yemin ettiğini kanıtlayanlar, daha önce benzer bir davada müdafilik yapmadığı için yeterli bilgisi olmayanlar, müdafi olmasım önerenin karşı yanıyla akrabalığı, komşuluğu ve yakınlığı olanlar müdafiliği kabul etmeyebiliyordu.

Evlilik dışı olanlar ve yalan yere yemin edenler dahil olmak üzere, yasal haklarını yitirmiş kişiler, din adamları, kadınlar, küçükler, dinsizler, hıristiyan olmayanlar, sağır-dilsizler ve akıl hastalan müdafilik yapamıyordu. Aynca bir davada müdafilik yapan kimsenin, aynı davada tanıklık veya jüri üyeliği yapması da mümkün değildi.

Savunduğu kişiye gereği gibi savunma yapmayarak zarar veren müdafiye, verdiği zarar aynen veya ceza olarak iki katı tutarında ödetiliyordu.

8. yüzyılda ortaya çıkan bu “hatiplik” durumu, Ortaçağ sonlanna doğru “tavsiyeciliğe” dönüşüp, para karşılığı yapılan bir meslek haline geldi.

On beşinci yüzyıldan sonra Cermen hukukunda, kilise hukukunun etkisiyle engizisyon yargılama sistemi yaygınlaştı, iddia ve savunmanın önemi azaldı. İtiraf, yargılamanın asıl amacı olmaya başladı. İşkence yaygınlaştı.

Dolayısıyla müdafi gereksiz görülmeye ve istek halinde müdafınin yardımına başvurulmaya başlandı.

1775 tarihli Avukatlık Kanunu’nda advokat adıyla anılan avukatlar hakkındaki düşünceler iç açıcı değildi. Kanunda yer aldığı gibi “Kimse ülkede dava almak için dolaşmaya, çiftçileri zorlamaya, onlarla birlikte içki alemine katılmaya kalkmasın. Her memur… böyle biriyle karşılaşırsa,… avukatı tutuklamalıdır. Eğer bir avukat veya dava vekili, halkı mahkemeye mürura uğramış uyuşmazlıkları getirerek fuzuli yere vaktini almaya tahrik ederse, kral bunları affetmeyecek, asacak ve daha da iğrenç hale getirmek için bir köpeği de öldürterek yanma astıracaktır.”

Toplumsal saygınlığın yüksek olmadığını, avukatlara cübbe giyme zorunluluğu getiren 1726 tarihli Friedrich Wilhem’in Hükümet Kararnamesi de göstermektedir. “Biz düzenlemekteyiz ve herkese emretmekteyiz ki, avukatlar dizlerini kapayacak uzunlukta siyah manto giymelidirler, böylece bu dolandırıcılar uzaktan tanınır ve onlardan korunmak mümkün olur.” Bu açıklamalar, avukatların o dönemde karanlık bir zümre olarak algılandıklarını aksettirmektedir. Sağlam bir mesleki imajı olmayan, hukuk eğitimi almamış hukukçular, her yeri dolaşan ve okuma yazması olmayan insanlara ücret ödemeleri karşılığında mahkemedeki uyuşmazlıklarında veya idare önünde hizmet sunmakta idiler.

Ancak bu durum, zamanla değişikliğe uğramış, oluşan hukuk devleti ilkesi, temel hakların gelişimi ve özellikle çalışma özgürlüğüne uyumlu olarak serbest avukatlık anlayışı ortaya çıkmış ve 1878 tarihli Avukatlık Kanunuyla imparatorluk düzeyinde uygulama alanı bulmuştur. Kanuna göre avukat, Devlete ve yargısal denetime bağımlı olarak görev yapıyordu.

Her avukat, doğal olarak bir baronun üyesi oluyordu. Barolar, kamu hukukuna tabi bağımsız tüzel kişi olarak kabul ediliyordu. Kural olarak Bölge Mahkemeleri nezdinde kuruluyordu. Avukatlar üzerinde denetim ve disiplin güçleri vardı. Avukatlar, baronun kararlarına özel olarak kurulmuş Avukat Mahkemesinde itiraz edebiliyordu.

Barolar, Devletin hukukilik denetimi altında faaliyet gösteriyordu. 1959 yılında yürürlüğe giren Federal Avukatlık Kanunu, avukatlığı açık bir şekilde yargının bağımsız bir organı olarak tanımlamıştır.  Yasaya göre avukat, mesleki faaliyetini serbest olarak yerine getirmekte, ancak ticari faaliyet olarak kabul edilmemektedir.

Güncel kurallara göre Almanya’da avukatların görevleri dört ana başlıkta toplanmaktadır. Birincisi, bireylere danışmanlık görevidir. İkincisi, adli yükü hafifletme görevidir. Üçüncüsü, derdest davalarda dilekçe verme ve beyanda bulunma görevidir. Bu görevin kapsamında avukat, hukuku bilen kişi olarak belli yöntemleri kullanarak davayı yürütmektedir. Yine bu görevin kapsamında adli yargılamada süzme görevi yapmaktadır. Gereksizleri ayıklamakta, yargılama aşamasında nesnel olmayanların tartışılmasını önleyerek katkıda bulunmaktadır. Son görev, derdest davalarda yargılamanın kontrolü görevidir. Avukat, yargılamanın temel hukuk kurallarına uygun gerçekleşmesini denetleyerek adil yargılanmaya katkıda bulunmaktadır.


Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir