Türk Kadınının Toplumda Karşılaştığı Zorluklar

Türk kadının sosyal yaşamdaki, daha doğrusu, Türk toplumundaki önemini daha ayrıntılı olarak göz önüne koyabilmek için, şehir ve köylerde üretici olarak, işçi olarak, memur ve kamu görevlisi olarak, politikacı olarak, öğretmen olarak, adalet dağıtıcısı ve adalet koruyucusu olarak, hekim, noter ve avukat gibi bütün serbest mesleklerde erkeklerin yanında yer almış insan olarak, tüccar, otel ve lokanta işleticisi gibi işlerde faal rol ve müstakil kazanç sahibi olarak ve nihayet müzik, tiyatro, resim gibi güzel sanatlar alanında ünlü ve başarılı sanatkâr olarak Türk kadınının türlü yönlerini düşünmek yeter.

Kadın konusunda bugünkü Türkiye, bir tutarsızlık ve çelişkiler ülkesidir. Bütün dünyada bu konuda, bizim ülkemizdeki kadar birbirine karşıt, birbirine zıt ve birbiriyle çelişen bir duruma rastlanmaz. Bunları genel görünümleriyle değil, gerçek hayattan alman tek tek ve ayrı ayrı örnekleriyle göz önüne koymak gerekir. O zaman, Türkiye’deki kadın sorununun gerçek çehresi gözler önünde daha canlı olarak belirmiş ve çözümlenmesi gereken asıl sorun meydana çıkmış olur.

Toplum yaşamında kadın gerçekten müthiş bir kuvvettir. Çünkü doğa ona ana olmak imtiyaz ve yürekliliğini nasip etmiştir. Bu gerçeği görmezlikten gelerek Türke ve Türklüğe yabancı görenek ve geleneklerle Türk kadınını köle durumunda muhafaza etmek, çağdaş dünyada «az gelişmişlik, geri kalmışlık» denilen acı sonuçları doğurur.

Türkiye’de Cumhuriyetten sonra da hâlâ süregelen kadınlık sorunu bir hukuk sorunu değil, bir gerçekler sorunudur. Çünkü, hukuk kuralları ancak halkın ruhuna yerleştiği sürece bir anlam taşır. Bu olmadığı sürece de yüzeyde kalır. Şunu cesaretle itiraf etmek gerekir ki, Türkiye’deki kadınlık devrimi maalesef birkaç büyük kentten, öteye, yani derinlere işleyememiş, işlemek şöyle dursun, Atatürk’ün, ölümünden sonra çok daha geriye gitmiştir. Çünkü Türkiye’de kadın sorunu, gerçekte kadın sorunu değil, bir erkek zihniyet sorunudur. Kadını, mal, mülk gibi erkeğin buyruğunda bir varlık, bir köle sayan gelenek, görenek ve zihniyetin yıkılması sorunudur.

KADIN SORUNUNUN EKONOMİK YÖNÜ

Köylerde: Ekonomik yönde önemli olan nokta, tüketicilik değil, üreticiliktir. Türkiye’de kadın, yüzyıllardan beri tarlada, bağda, bahçede, üretici bir öge olarak, erkekten daha çok çalışır. Anadolu’da çift süren, tarla eken; Adana, özellikle Ege yöresinde kamyon kamyon pamuk toplamaya giden kadınlar görülür. Bunlar üretici işçi kadınlardır. Türk kadını tarlalarda, bahçelerde, mevsimine göre, her Allah’ın günü sabahtan akşama dek, üretici olarak çalışır. Şu halde ekonomik yönden kadının değeri ve önemi, gerçekten çok büyüktür.

Şimdi birçok fabrikada, atölyede, tezgahta işçi kadınlar üretici olarak çalışmaktadırlar. Bunun da önemi büyüktür. Ancak hazin olanı, kadının bütün bu çalışmalarına rağmen, kendi değerinin, kendi öneminin farkında olmaması, kendi emeğinin bu memlekete neler kazandırdığını bilmemesidir. Burada da bir çelişki karşımıza,çıkar. Kadın üretici çalışmalarıyla bir değer, İktisadî bir varlık
bir servet meydana koyduğu halde, meydana koyduğu bu varlığın sahibi değildir. İktisat alanında üretici olan kadın, aynı alanda bağımsız ve özgür olmayıp, kocasının veya babasının, ya da erkek kardeşinin buyruğu altında, bağımlı durumdadır. Örneğin: Erkeği kahvede veya cami avlusunda köy yarenliği, ya da parti tartışması yaparken tarlada çalışan kadın, meydana getirdiği bütün ürünlerin, erkeğin malı olmasını doğal görür.

Üretici olmayan kadınlarda da durum başka türlü değildir. Şehirlerde hizmetçilik yapan köylü kadın, bütün kazancını kocasının eline teslim etmeyi, sanki bir alınyazısı olarak kabullenir. Köylerde ve kasabalarda zengin kişiler, tarlalarında çalıştırmak için birden çok kadınla evlenirler. Bu gelenek bir ara kaybolmaya yüztutmuşken, son yirmi yıl içinde, ne yazık* ki, yeniden etkili bir şekilde hükmünü icraya başladı.

Bunun sonuçları birçok facialara sebep oluyor. Parası olmadığı için köyde evlenecek kız bulamayan delikanlılar gizli aşk yoluna, zorla kız kaçırma, cebren ırza tecavüz gibi zorbalık yollarına sapıyorlar. Hatta bu yüzden cinayetler işleniyor. Hapishaneler doluyor. Böylece çağdaş ekonomik yaşama aykırı düşen gelenekler toplumda büyük huzursuzluklar ve hatta ahlâksızlıklar doğurabiliyor.

Kadının Şehirde Karşılaştığı Zorluklar

Şehirde: Bilindiği gibi, bankalarda, turizm bürolarında, ticaret merkezlerinde çalışan kadınların Türk İktisadî hayatında oynadığı rol asla azımsanamaz. Şehir yöresindeki fabrikalar, özellikle ilaç imalâthaneleri kadın işçilerle doludur. Bütün bu alanlarda bugün kadınla erkek arasında hiç bir ayrım yoktur.

Ne yazık ki, otel resepsiyonlarında, lokanta, kahve, pastahane hizmetlerinde kadınlarımız, Avrupa’daki gibi geniş ölçüde çalışma hayatına cesaret edememektedirler. Bu durum kadınların kendilerine güvenlerinin azlığından değil, maalesef, bu gibi yerlere devam eden erkeklerin henüz hanımlara karşı nasıl davranılması gerektiğini bilmemelerinden ileri gelen huzursuzluk ve çekingenliklerden açıkçası, korkudan doğmaktadır.

Avrupa’ya gidenler bilir ki, orada bütün büyük mağazalarda, otel, lokanta ve pastahanelerde çalışan kadınlar, erkeğe oranla büyük bir çoğunluk teşkil ederler ve bu çalışma hayatından hiç de rahatsız olmazlar. Çünkü oralarda erkek, kadınla bir arada bulunmaya alışmıştır; kadına sarkıntılık yapmayı erkeğin bir hakkı olarak görmez;böyle bir davranış, halk arasında asla mazur görülmez
ve çirkin davranışlarda bulunanı polisten önce halk yakalar. Demek ki, bizde erkeğin yetişme sistemi ve geleneksel üstünlük ve saldırganlık duygusu, kimi alanlarda iktisadî hayata şehirlerde bile olumsuz yönden etkili olmaktadır.

Okumuş Türk kadını, kamu görevlerinin hemen hemen her dalında erkekle baş başa ve omuz omuza, başarı ile, çalışmaktadır. Resmî dairelerin bütün şubelerinde memurluk, müdürlük, hatta müfettişlikte yargı görevinde ilk mahkemeden yüksek yargı mercilerine kadar her kademedeki yargıçlıkla, avukatlıkta, bir hesap mahkemesi olan Sayıştayın, İdarî kaza organı Danıştayın üyeliklerinde, hastahanede hekimlik ve hemşireliklerde bugün artık Türk kadınını görmek halk tarafından asla yadırganmamakta ve, en önemlisi, kadının kendisi bu görevleri yadırgamadan rahatça ve başarı ile yerine getirmektedir.

Avukat Saim İNCEKAŞ – Adana Avukatlık ve Hukuk Ofisi

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir