Kadının “Cinsel ilişkiden hiç zevk almadım ’’şeklinde beyanda bulunması cinsel ilişkiden kaçınan tarafın kadın olduğunun kabulü gerektirmez
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına
Karşı oy: Davalı, “eşinin cinsel yönden rahatsız olduğunu, tedaviye de yanaşmadığını, bu sebeple, evlenmelerinden yaklaşık iki ay sonra evden ayrıldığını” ileri sürerek 13.10.2008 tarihinde nafaka davası açmış, 18.12.2008 tarihinde bu davadan feragat etmiştir. Boşanma davası ise, koca tarafından 16.02.2009 tarihinde açılmıştır. Tarafların 2008 yılı Ağustos ayından beri ayrı yaşadıkları tartışmasızdır. Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalının, başkalarına kocası hakkında “erkekliği yok” şeklinde sözler söylediği ve evi terk ettiği, geri dönmesi için giden davacının yakınlarına da, “…ben geri dönmeyeceğim, davacıyla bir araya gelmek istemiyorum…’’diyerek haklı bir sebep olmaksızın eşiyle birlikte yaşamaktan kaçındığı anlaşılmaktadır. Davalının cevap dilekçesinde “eşiyle bir kez cinsel ilişkide bulunduklarına” ilişkin beyanı ve jinekolojik muayenesine ilişkin doktor raporunda da “hymende eskiye ait deflore izlendiğinin” belirtilmesi, “bakire olduğuna” ilişkin iddiayı çürütmektedir. Gerçekleşen bu duruma göre, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı ağır kusurludur. Hal böyleyken, boşanmada davacının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bunun sonucu davalı yararına maddi ve manevi tazminata ve yoksulluk nafakasına hükmolunması usul ve yasaya aykırıdır. Hükmün açıklanan sebeple bozulması gerektiği düşüncesiyle değerli çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Diğer karşı oy: Dava koca tarafından açılmış evlilik birliğinin şiddetli geçimsizlik temelinden sarsılması nedenli (TMK. md. 166/1-2) boşanma davası niteliğindedir. Taraflar, 17.06.2008 tarihinde evlenmişler; bir ay birlikte yaşadıktan sonra eylemli olarak ayrılmışlardır. Oluşan geçimsizlikteki taraflar arasındaki uyuşmazlık, cinsel ilişkinin gerçekleşmiş olup olmadığı ve kimin cinsel ilişkiden kaçındığı noktasında toplanmaktadır. Koca, kadının cinsel ilişkiden kaçındığını, kadın ise kocanın cinsel ilişki konusunda yetersiz olduğunu ileri sürmektedir. Kadın Aile Mahkemesi sıfatıyla Demirci Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/169 esaslı dosyasıyla 13.10.2008 tarihinde Türk Medeni Kanununun 197.maddesine dayalı tedbir nafakası davası açmıştır. Kadın bu davada halen bakire olduğunu, kocasıyla hiç cinsel ilişkiye girmediklerini dava dilekçesinde açıklamış; bu dava takip edilmediğinden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409.maddesine göre açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Kadın, boşanma davasına verdiği cevap dilekçesinde ise; sadece bir kez ilişkiye girdiklerini, kocanın bir daha ilişkiye girmekten kaçındığını ve tedavi olmaya yanaşmadığını savunmuştur. Kadın, cinsel ilişkinin gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda her iki davada çelişkili beyanda bulunmuştur.
Dosyada kadın için Manisa CBÜ Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı’ndan alınan 04.06.2009 tarihli raporda; kızlık zan (hymen) nda eskiye ait deflore izleri bulunduğu, cinsel birleşmeye engel anatomik bozukluğu bulunmadığı bildirilmiştir. Bu raporda, bakirelik konusunda bir açıklama yapılmamışsa da; raporda kızlık zannda deflore izleri bulunduğu belirtilmekle; kadının bakire olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, kadının cinsel ilişki ve bakirelik konusundaki çelişkili beyanlannın “çelişki davranış yasağı” ilkesi gereğince Türk Medeni Kanununun 2.madde gereğince kendisini iyi niyetli olmaktan çıkaracağı, ayrıca rapordan da anlaşılacağı gibi bakire olmadığı ve yine kadının “cinsel ilişkiden hiç zevk almadım” şeklinde beyanda bulunduğunu kabul etmesi karşısında; cinsel ilişkiden kaçman tarafın davalı kadın olduğunun kabulü gerekir.
Açıklanan nedenlerle oluşan geçimsizlikte davalı kadının daha fazla kusurlu olduğunun kabulü ile; kadının maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası istemlerinin reddine karar verilmesi gerekirken; kadının bu istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmesinin isabetli olmadığı; temyiz edilen hükmün; davalı kadına verilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası yönlerinden bozulması gerektiğini düşünüyorum. (Y2HD, 23.05.2011, E. 2011/8756, K. 2011/8824.)
Kaynak: https://www.yargitay.gov.tr/