Boşanma Davasında Hukuka Aykırı Delil Kabul Edilir Mi?
Hukuka aykırı delil sorunu, gerek medeni yargılama gerekse ceza yargılaması hukukunda kişilerin ileri sürmüş oldukları iddia veya savunmaları ispat etme ihtiyacının ve kanuni bir hak olan ispat hakkının sınırsız bir şekilde kullanılmak istenmesinin sonucunda gündeme gelmektedir.
Fakat ispat hakkı sınırsız olmayıp, bunun en önemli sınırlarından birisi de hukuka aykırı delillerdir. Gerek boşanma gerek ise ceza davalarında iyi bir avukat kullanabileceği yani hukuka uygun delilleri bilmelidir. Anayasa m. 38/f. 6’da “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” ve HMK m. 189/f. 2’de “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz” şeklindeki düzenlemelerle bu sınır açıkça belirlenmiştir.
Teknolojinin Gelişmesiyle İspat Araçları Değişti
Dolayısıyla taraflar hukuka aykırı bir şekilde elde etmiş oldukları delilleri iddia veya savunmalarının ispatında kullanamazlar. Hukuka aykırı delil sorununu özellikle teknolojik gelişmeler ışığında değerlendirmekte fayda vardır. Şöyle ki, günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık ispat araçları da değişmektedir . Bu gelişmeler hayatı kolaylaştırdığı gibi, beraberinde bazı hak ihlallerine de sebep olabilmektedir. Günümüzde neredeyse herkesin bir akıllı telefonu bulunmakta ve herkes rahatlıkla başkasının görüntüsünü çekebilmekte, sesini kaydedebilmektedir. Yine gizli aygıtlarla kişilerin evleri veya işyerleri görüntülenmekte, günlük yaşamları kayıt altına alınabilmektedir. Aynı şekilde kişilerin internet ortamındaki gönderilerine, sosyal medya hesaplarındaki yazışmalarına ve paylaşımlarına müdahale edilebilmektedir.
Bütün bunlar günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte yaygınlaşan özel hayatın gizliliği ihlalleridir . Bunların yanı sıra, kişinin odasının veya dolaplarının karıştırılması ya da tesadüfen elde edilen bazı şeylerin rıza olmaksızın delil olarak değerlendirilmesi gibi, eskiden beri süregelen ihlaller de söz konusu olabilir . Bu yollarla elde edilen bilgi ve verilerin mahkemede delil olarak kullanılması istendiğinde, bunların hukuka aykırı olarak elde edilip edilmediğinin ve maddi vakıaların ispatında dikkate alınıp alınmayacağının gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında tartışıldığı görülmektedir.
Boşanma Davalarında Hukuka Aykırı Delil Kabul Edilir Mi?
Medeni yargılama hukukunda, hukuka aykırı delil sorununun en çok tartışıldığı davaların başında, delil serbestisinin kabul edildiği boşanma davaları gelmektedir. Boşanma davalarında eşler iddia veya savunmalarını ispatlamak için kural olarak her türlü delile dayanabilirler . Bu durum, bazen eşlerin hukuka aykırı delil elde etmelerine ve bunları mahkemede kullanmalarına sebep olabilmektedir.
İspat hakkının en önemli sınırlarından birisi olan hukuka aykırı delil elde etme yasağı (HMK m. 189/f. 2) boşanma davalarında uygulansa da , bazı Yargıtay kararlarından, bu yasağın kısmen yumuşatıldığı sonucu çıkartılabilir.
-Günlük, Hatıra ve Not Defterleri İle Mektuplar
–Ses ve Görüntü Kayıtları İle Fotoğraflar
-Telefon Görüşmesi Kayıtları
-Sosyal Medya Hesaplarından Yapılan Paylaşımlar ve Yazışmalar
Sonuç Olarak
Boşanma davalarında usule ilişkin konularda, bazı hususlar haricinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulansa da; unutulmamalıdır ki, bu davalar sıradan bir alacak davası değildir. Dolayısıyla bazı hususları çok katı uygulamak, kendine özgü, kişilerin özel hayatlarını ilgilendiren, taraf menfaatlerinin yanında kamu menfaatinin de söz konusu olduğu boşanma davalarının önemiyle çelişir.
Bu çerçevede HMK m. 189/f. 2 hükmünü de çok katı uygulamamak ve somut olaya göre delilleri değerlendirmek gerekir . Öncelikle belirtmek gerekir ki, evlilikle beraber eşlerin birbirine karşı olan özel hayatlarının ortadan kalkması söz konusu olmasa da, bunun eskiye nazaran sınırlandığını söylemek mümkündür. Çünkü eşler evlenmekle birlikte birbirlerine karşı sadakatle davranma yükümlülüğü (TMK m. 185/f. 3) altına girmişlerdir .
Buna aykırı olan davranışları ispatlamak için, eşlerden birisinin ortak yaşam alanında günlük, fotoğraf veya mektup elde etmesi ya da buraya kamera veya ses kayıt cihazı yerleştirerek eşinin sadakat yükümlülüğüne aykırı eylemlerini kaydetmesiyle elde edilen deliller, hiçbir değerlendirme yapılmadan hukuka aykırı delil olarak kabul edilmemelidir .
Daha önce de ifade edildiği üzere , zina gibi eylemler gizli yerlerde işlendiğinden, burada emare ispatına imkan tanınmaktadır. Bu çerçevede değerlendirecek olursak, böyle bir eylem zaten ulu orta işlenemeyeceğine göre, aldatıldığını iddia eden eşin, söz konusu eylemi bahsedilen şekilde elde etmiş olduğu delillerle ispatlanmasına da müsaade edilmelidir . Çünkü bu gibi bazı hallerde, ileri sürülen vakıaların, hukuka aykırı olduğu iddia edilen delilden başka bir delille ispatı mümkün olmayabilir .
Ses veya Görüntü Kaydı Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Eder Mi?
Burada ayrıca aldatılan eş bakımından özel üstün yarar bulunmaktadır . Şöyle ki, delilin elde edilmesi ve ispat edilmek istenen husus arasında bir menfaat dengesi gözetilerek değerlendirmede bulunulmalıdır . Burada aldatılan eşin onuru ve evlilik birliğinin korunması ile sesi veya görüntüsü kaydedilen eşin bunların gizliliğine saygı duyulma hakkı yarıştırılmakta olup, doktrinde görüşüne katıldığımız Zafer de, eşin onuru ve evlilik birliğinin korunmasını diğer eşin menfaatinden üstün tutmaktadır .
Bu sebeple, eşlerin birlikte yaşadıkları yerde hukuka aykırı bir şekilde elde edildiği iddia edilen delilin, somut olaya göre değerlendirilerek, başka delillerle desteklenmesine imkan tanınmalıdır . Ayrıca Zafer’e göre, aldatılan eşin onuruna ve evlilik birliğine yönelik bir saldırı söz konusu olduğundan, bu eylemlerin kayıt altına alınmasını, söz konusu saldırıyı bertaraf etmeye yönelik meşru savunma hareketi olarak kabul etmek gerekir. Dolayısıyla burada herhangi bir hukuka aykırılık söz konusu değildir .
Ancak bu delil hukuka aykırı bir şekilde yaratılmışsa, hiçbir şekilde değerlendirilmemesi gerekir. Bu çerçevede boşanma davasından önce davalı eşe, davacı olan doktor eşin iğne vurarak onu hiçbir şey hatırlamayacağı bir hale getirmesi sonucu beyanını kayıt altına alma veya sosyal medyada sahte hesap açıp eşiyle başkasıymış gibi konuşarak elde edilen deliller, hile ile alınmış ve hukuka aykırı olarak yaratılmış deliller olup, değerlendirmeye esas alınmamalıdır.
Sonuç olarak, eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı eylemleri için başka türlü ispatlama imkanı yoksa ve söz konusu delilin hile veya tehditle oluşturulması gibi hukuka aykırı yaratılmış olması söz konusu değilse, dürüstlük kuralı göz önünde tutularak bu delilin somut olaya göre değerlendirilmesi gerekir.
Buna karşın, başka bir şekilde ispatlama imkanı olmasına rağmen, ortak yaşam alanında olsa bile, her eylemin kameraya alınarak ya da ses kaydı yapılarak delil olarak kullanılmak istenmesine müsaade edilmemelidir.
Aynı şekilde eşlerin tamamen kişisel olarak kullandığı telefonuna, mail adresine, sosyal medya hesabına veya işyeri gibi şahsi alanlarına hiçbir gerekçeyle müdahale edilmemelidir . Bu doğrultuda eşlerin telefonlarına yüklenen casus programları aracılığıyla elde edilen telefon görüşmeleri veya işyerine kurulan gizli kamera sayesinde elde edilen görüntüler hukuka aykırı delil sayılmalıdır.
Yine eşin sosyal medya hesabı veya mail adresi şifresinin diğer eş tarafından kırılması veya gizlice alınması suretiyle elde edilen görüşme kayıtları hukuka aykırı delil kapsamında değerlendirilmelidir.
Hukuka Aykırı Delil Kavramı
Mahkeme kararında gerekçe olarak dayanılan; davacı nafaka yükümlüsü tarafından (facebook ve WhatsApp’tan alındığı iddia olunan) görüntü kayıtlarından ibaret olan delilinin hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
10.2011’de yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat hakkı” başlığını taşıyan 189/2. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz.” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir.
Böylece Hukuk Yargılamasında da ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması, eş söyleyişle yasak delil niteliğinde olmaması esası getirilmiştir.
Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen gözönüne alınması ve bu delillerin hukuken meşru yol ve yöntemlerle elde edildiği, delilin her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tespiti halinde, diğer tarafça bu konuda itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece bu sunulan delillerin caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.
Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin yargılamada değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 sayılı CMUK’nda gerekse de 5271 sayılı CMK’nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 sayılı CMUK’nun 254/2. maddesinde “Koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiş, 5271 sayılı CMK’nun 206/2-a maddesinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlendiği gibi Anayasa’nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlandığından ve bu Anayasal kural, her ne kadar, ceza yargısına ilişkin gibi görünse de, tüm yargı çeşitleri, bu arada adlî yargı bütünü içinde yer alan hukuk yargısı bakımından da geçerlilik taşıyan bir düzenleme konumunda olduğu, yargısal uygulamalarda kabul edilmiştir.
Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizliliği diye ifade edilen ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin, kişinin özel hayatı cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun sözonusu delil ceza mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira, hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder.(Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank.1995, s.116 vd.)
6100 sayılı HMK öncesindeki yargısal uygulamalarda somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde yargılamada kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Ancak, Anayasanın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesi ile Anayasanın 38/6. maddesindeki hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin hiçbir şekilde yargılamada kullanılamayacağı yolundaki düzenleme ve yukarıda açıklanan 6100 Sayılı HMK’ nun 189/2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı (yaratılmış veya elde edilmiş) delillerin hiçbir şekilde ispat aracı olarak kullanımı artık mümkün değildir.
Bir delilin mahkemece kabul edilmesi için, o delilin usulsüz ve hukuka aykırı olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesi şarttır. Yasak delilin kapsamına hukuka aykırı bir şekilde yaratılan deliller ile hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen deliller girdiğinden artık bu kapsamda kabul edilen deliller hiç bir şekilde hukuka uygun ve meşru bir delil olarak kabulü olanaklı değildir.
Anılan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 tarihli ve 2011/2-703 E-70 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Somut olayda, toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinden; nafaka alacaklısı olan davalının, tanık olarak dinlenen şarkıcı …’a ait şarkının klip çekimi nedeniyle Erhan Karadaş isimli oyuncu ile birlikte yer aldığı çekim görüntülerinin, (klibin yayınlanmasından vazgeçilmesi üzerine) davacı nafaka yükümlüsü tarafından hukuka aykırı olarak elde edildiği sabittir.
Diğer taraftan, hukuka aykırı olarak elde edilen klip görüntülerinin, paylaşımlarının yapıldığı sosyal medya hesaplarının kendisine ait olduğu hususu da davalı tarafından kabul edilmediği gibi, davacı taraf sosyal medya hesaplarının (Facebook/WhatsApp) ve bu hesaplardaki paylaşımlarında davalı tarafından yapıldığı hususunu da ispatlayamamıştır.
Ayrıca, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında (facebook/WhatsApp) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakatı ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 Sayılı HMK’nun 189/2. maddesi kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesi gerekir.(Esas : 2016/14742, Karar : 2017/2577, Tarih : 07.03.2017)