Boşanma Davasında Hangi Tür Deliller Kullanılabilir?

Boşanma Davasında Hangi Tür Deliller Kullanılır?

Boşanma davalarında genel olarak deliller;

  • Tanık,
  • Taraflarca dayanılmış ise telefon kayıtları,
  • Kolluğa yazılacak ekonomik ve sosyal durum araştırmaları,
  • Çalışanlar için maaş bordrosu, emekliler için ise aylıklarını gösteren belgeler,
  • Sağlık raporları,
  • Terk’e dayalı davalarda evin oturmaya uygun olmadığı iddiası var ise keşif,
  • Aile mahkemelerinde görev yapan uzmanlardan alınacak bilirkişi raporları,
  • Nüfus kayıtları,

Delil: Uyuşmazlığa neden olan fiilî veya hukukî olgunun, olduğuna veya olmadığına yargıcı inandırmak için yargılama hukukunun gösterilmesine izin verdiği ispat araçları; davada tarafların iddialarını ispat için dayandıkları ispat araçları; örneğin, Senet, ikrar, yemin, kesin hüküm, tanık (şahit) bilirkişi, keşif, özel hüküm sebepleri şeklinde tanımlanabilir.

Medeni Yargılamaya ilişkin kuralları sistemleştirip usul hukuku açısından ise tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğinin ispatlanması için başvurulan vasıtalara

İspatın konusunu tarafların iddia veya savunmalarına dayanak yaptıkları ve üzerinde anlaşamadıkları vakıalar oluşturur. Taraflar da bu vakıaların ispatı için delil gösterirler (HMK md 187/f. 1).  Medeni yargılama hukukunda deliller, kesin ve takdiri deliller olarak ikiye ayrılmaktadır. Yemin, senet ve kesin hüküm kesin delillerdir . Tanık, keşif, bilirkişi, senet dışındaki belgeler ve kanunda düzenlenmemiş deliller ise takdiri delillerdir .

Şunu da unutmamak gerekir ki: kanunun belirli (kesin) delillerle ispatlanmasını öngördüğü hususlar başka delillerle ispatlanamaz (HMK md 189). Ancak kanunda bu şekilde bir düzenleme yoksa, taraflar iddia veya savunmalarına dayanak yaptıkları vakıaları ispatlamak için, kanunda düzenlenmemiş deliller kapsamında, akla ve mantığa uygun, hukuka aykırı olmayan yollardan elde edilmiş her türlü delile başvurabilirler.

Taraflarca gösterilen bu delillerin caiz olup olmadığına ise mahkeme karar verir (HMK m. 189/f. 4). Boşanma davalarının sadece eşler için değil, özellikle çocuklar ve toplum için de önemli etkileri bulunmaktadır. Yani bu davalarda hem birey hem de kamu menfaati üstün tutulmaktadır . Bu sebeple, kanun koyucu, boşanma davalarında kural olarak kanuni delil sistemini değil, hakimin Kesin hüküm, şekli ve maddi anlamda kesin hüküm olarak ikiye ayrılmaktadır. Şekli anlamda kesin hüküm, mahkemece verilen bir nihai karara karşı başvurulabilecek kanun yolunun bulunmaması veya karara karşı kanun yoluna başvurma hakkının kullanılmaması ya da kanun yoluna başvurma şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle bu haktan yararlanılamaması veya mevcut kanun yollarının tüketilmesi durumlarında meydana gelir .

Maddi anlamda kesin hüküm ise HMK m. 303/f. l’de tarif edilmiştir. Buna göre, “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Hükümden de anlaşıldığı üzere, maddi anlamda kesin hükmün ön şartı, mahkemece verilen nihai kararın şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır . Üzerinde durulması gereken diğer bir şart ise her iki davanın taraflarının aynı olmasıdır.

Burada genel kabule göre, tarafların her iki davada da aynı tarafta yer alması gerekmez. Yani bir davada davacı olan kişi, diğer davada davalı olsa bile bu şart sağlanmış olur . Bunların haricinde her iki davanın konusu ve sebepleri (vakıalar) de aynı ise mahkeme, kesin hükümle bağlı olup, ayın davayı bir daha inceleyemez .

Dolayısıyla evlilik sırasında eşlerden birisi meydana gelen bir vakıaya dayanarak boşanma davası açar ve açılan bu davada iddia edilen vakıanın gerçekleşmediğine yönelik karar kesinleşirse, daha
sonra aynı vakıaya dayanılarak ikinci kez boşanma davası açılamaz . Buna, kesin hüküm engel teşkil eder. Fakat her iki davanın konusu farklı ise bu durumda kesin hükümden bahsedilemez. Nitekim Yargıtay kararına konu olan bir olayda davacı kadın, eşinin iktidarsız olduğunu ileri sürerek nitelikte yanılma sebebine (TMK m. 149/b. 2) dayanarak evlenmenin iptalini istemiş, bu davanın reddedilmesinden sonra aynı hususa dayanarak evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası açmıştır. Davalı eş kesin hüküm itirazında bulunsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu her iki davanın sebeplerinin farklı olması sebebiyle kesin hüküm itirazını kabul etmemiştir .

Doktrinde Kuru, karardaki sonucun doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, kararın gerekçesinin, dava sebeplerinin değil, dava konularının farklı olması şeklinde yazılması gerektiğini belirtmektedir. Zira bu görüşe göre, dava sebebi olan vakıa (iktidarsızlık) aynı olsa da, dava konuları (evlenmenin iptali- boşanma) birbirinden farklıdır .

Ancak bir vakıanın iki ayrı boşanma sebebi oluşturması mümkündür. Örneğin, eşlerden biri zina yaparsa, bu fiil hem zina (TMK m. 161) hem de evlilik birliğinin temelinden sarsılması (TMK m. 166/f. 1) boşanma sebebini oluşturur. Bu durumda eş, zina boşanma sebebine dayanarak dava açar ve bu dava reddedilirse, daha sonra aynı fiile dayanarak evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebiyle boşanma davası açabilir. Bu durumda davalı eş kesin hüküm itirazında bulunamaz. Zira her iki davanın konusu birbirinden farklıdır .

Yargıtay’ın bir kararında , “Önceki boşanma davasının koca tarafından açıldığı, davanın “geçimsizliğin ispatlanamadığı” gerekçesiyle reddedildiği, ret kararının kesinleşmesinden başlayarak üç yıl geçtiği, bu süre içinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı anlaşılmaktadır. Fiili ayrılık süresi içinde davalının bir kusuru ortaya konulamamıştır. Önceki boşanma davasının reddine ilişkin karar, o davaya kadar davalının boşanmayı gerektirecek bir kusurunun bulunmadığı konusunda kesin hüküm teşkil eder” denilmiştir.

Tanık

Hukukumuzda en çok kullanılan takdiri delillerden birisi olan tanıklık, davanın tarafları dışındaki üçüncü kişilerin davayla ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında bizzat edinmiş oldukları bilgileri mahkemeye aktarmalarıdır . Tanık ise, duyu organlarıyla elde ettiği bilgileri mahkemeye aktaran, dolayısıyla tanıklık yapan kişidir .

Tanıklık, HMK m. 240-265 arasında düzenlenmiştir. Hukukumuzda ispat gücü zayıf bir delil olan tanık delili , ancak boşanma davalarında en çok kullanılan delillerden birisidir . Boşanma davalarında tanık deliline ilişkin hususlarda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanacaktır . Böylece boşanma davalarında taraflar iddia veya savunmalarına dayanak yaptıkları vakıaları ispatlamak için tanık dinletmek isterlerse, bunları usulüne uygun bir şekilde (HMK m. 240) mahkemeye bildirmeleri gerekmektedir.

Bu kişiler de kanunda belirtilen çekinme sebepleri bulunmadıkça tanıklık yapmak zorundadırlar (HMK m. 245, 248, 249, 250) . Tanıklar, taraflarca tanık listesi şeklinde mahkemeye sunulur. Bu liste dışında ikinci tanık listesi verilemez. Hakim de tarafların belirtmediği kişileri kendiliğinden tanık olarak dinleyemez (HMK m. 240). Ancak doktrinde bir görüşe göre, boşanma davalarında ikinci tanık listesi verilebilir. Bunun gerekçesi ise, TMK m. 184 hükmü gereği ya da boşanma davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması şeklinde ifade edilmektedir . Buna karşın uygulamada, boşanma davalarında tanık listesinde ismi yer almayan kişilerin tanık olarak dinlenilmediği ve ikinci bir tanık listesinin sunulmasına izin verilmediği görülmektedir .

Boşanma davalarında taraflar birçok kişiyi tanık olarak gösterebilirler. Ancak mahkeme uyuşmazlık hakkında bir kısmının tanıklığı ile yeterli bilgi edindiği takdirde geri kalan tanıkların dinlenilmemesine karar verebilir (HMK m. 241). Hakim uyuşmazlık hakkında tam bir kanaate ulaşmamışsa ve tanıkların dinlenilmesinden açıkça vazgeçilmemişse bütün tanıkları dinlemesi gerekir . Aksi takdirde bu durum eski kanun yolu döneminde bir temyiz (bozma) sebebi teşkil ettiği gibi , yeni kanun yolu sistemimiz bakımından da istinaf sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır .

Bilirkişi İncelemesi

Bir davada çözümü hukuk dışında özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, taraflardan birinin talebi üzerine veya mahkemece kendiliğinden görüşlerine başvurulan kişiye veya kişilere bilirkişi denir .

Hukukumuzda takdiri delillerden olan bilirkişilik ile ilgili düzenlemeler, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nda (Bil. K.) ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266’ıncı ile 287’inci maddeleri arasında yer almaktadır. Buna göre, hakimler sadece özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye başvurabilirler; mesleklerinin gerektirdiği genel ve hukuki konularda bilirkişiye başvuramazlar (HMK m. 266).

Bilirkişi, görüşüne başvurulan konu hakkında özel ve teknik bilgisine dayanarak incelemeler yapar ve varmış olduğu sonuçları mahkemeye bildirir . Bilirkişi sadece mahkemece tespit edilen vakıalar hakkında görüş bildirir; hukuki konular hakkında görüş bildiremez (Bil. K. m. 3/f. 2) ve delilleri takdir edemez. Bilirkişi delili dahil olmak üzere, delilleri takdir etme ve hukuki sorunlarla birlikte değerlendirme yetkisi hakime aittir .

Boşanma davalarında bilirkişilik konusunda TMK m. 184 gereği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanmaktadır. Boşanma davaları dahil olmak üzere bütün hukuk davalarında bilirkişiye başvurmaya gerek olup olmadığı konusunda takdir, kural olarak mahkemeye aittir. Ancak kanunlar bazı durumlarda bilirkişiye başvurmayı zorunlu kılmıştır . Bunlardan birisi de akıl hastalığı sebebiyle açılan boşanma davalarında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, eşlerden birisi diğer eşin akıl hastası olduğu ve bu yüzden ortak hayatın kendisi için çekilmez hale geldiği iddiasına dayanarak boşanma davası açarsa, mahkemece boşanmaya hükmedilebilmesi için, akıl hastalığının mevcut olduğu ve geçmesine imkan bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi şarttır (TMK m. 165) .

Burada kanun koyucu resmi sağlık kurulu raporu dışında başka bir sağlık raporuna veya bilirkişi görüşüne müsaade etmeyerek, bu konuda mahkemenin takdir yetkisini kısıtlamıştır . Yine boşanma davasının taraflarından birisi, eşinin psikolojik , fiziksel veya cinsel bir hastalığının bulunduğunu iddia etmesi durumunda, bunun tespiti için sağlık kuruluşları aracılığıyla bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Bunların yanında taraflardan birisi, eşinden fiziksel olarak şiddet gördüğünü ileri sürüyorsa, böyle bir durumda da hakim bilirkişi incelemesi yaptırabilir .

Görüldüğü üzere akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası dışındaki boşanma sebeplerinde (TMK m. 161, 162, 163, 164, 166) bilirkişiye veya sağlık kuruluna başvurma konusunda kanunda herhangi bir zorunluluk öngörülmese de, mahkeme hukuk dışında, özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye veya sağlık kuruluna başvurabilir.

Örneğin, eşlerden birisi tarafından delil olarak sunulan CD kayıtlarının orijinal olup olmadığının ve bu CD üzerinde ekleme, kesinti veya kopyalama yapılıp yapılmadığının tespiti için bilirkişiye başvurulabilir .

-DNA Testi

Boşanma davaları bakımından önem arz eden ve bilirkişi marifetiyle yaptırılan incelemelerden birisi de DNA testidir . DNA testi, çocukla anası veya babası arasında soybağının bulunup bulunmadığını tespit etmek amacıyla yapılır. Bu test sonucunda çocuk ile teste tabi tutulan kişi arasında herhangi bir soybağının bulunup bulunmadığı konusunda % 0 ya da % 99,99 oranında bir sonuç elde edilmektedir .

Dolayısıyla boşanma davasında çocuğun anası veya babası olduğu iddia edilen kişiyle arasındaki soybağının tespiti için, hakimin bilirkişi marifetiyle DNA testi yaptırması gerekir. Aksi takdirde bu durum temyiz sebebi olabilir. Nitekim konu ile ilgili bir Yargıtay kararında, dava sırasında meydana gelen çocuğun babasının davacı olduğu iddiası üzerine, davalının yapılmasını istediği DNA testinin yaptırılmaması usule aykırı bulunmuştur .

-Aile Mahkemelerindeki Uzmanların Hukuki Statüsü ve Bilirkişi İle Karşılaştırılması

Aile mahkemelerinin bünyesinde, davanın esasına girilmeden önce veya davanın görülmesi sırasında, mahkeme tarafından istenen konular hakkında, taraflar arasındaki uyuşmazlık nedenlerine ilişkin araştırma ve inceleme yaparak sonucunu bildirmek; yine mahkemenin gerekli gördüğü hallerde duruşmada hazır bulunmak, istenilen konularla ilgili çalışmalar yapmak ve görüş bildirmek; son olarak mahkemece verilecek diğer görevleri yapmak üzere Adalet Bakanlığı tarafından, tercihen; evli ve çocuk sahibi, otuz yaşını doldurmuş ve aile sorunları alanında lisansüstü eğitim yapmış olanlar arasından atanan birer psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı bulunur (AMK m. 5/f. 1).

Burada sayılan nitelikler, uzmanların atanması için olması gereken zorunlu nitelikler olmayıp, sadece mevcut uzmanlar arasından öncelikli tercih sebebi olarak kabul edilmektedir. Aile mahkemesinde bu görevlilerin bulunmaması, iş durumlarının uygun olmaması veya görevin bunlar tarafından yapılmasında hukuki veya fiili herhangi bir engelin bulunması ya da başka bir uzmanlık dalına ihtiyaç duyulması hallerinde, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar veya serbest meslek icra edenlerden yararlanılır (AMK m. 5/f. 2).

Aile mahkemelerindeki uzmanlar sadece bu işleri yapmak üzere atanmış devlet memurlarıdır ve bundan dolayı devletten maaş alırlar. Resmi bilirkişiler dışında, mahkemelerde görev üstlenen bilirkişiler ise, genellikle asıl işleri başka olup onun haricinde bilirkişilik yapan serbest meslek mensuplarıdır ve bilirkişilik yaptıkları zaman mahkemeden ayrıca yargılama gideri kapsamında bir ücret alırlar.

Yine aile mahkemelerindeki uzmanlara genelde davanın esasına girilmeden önce; bilirkişilere ise davanın ilerleyen safhalarında, yani tahkikat evresinde başvurulur .

Mahkeme bir dosyada bilirkişi görevlendirdiğinde, şayet bu bilirkişi, bilirkişi listesinden atananlardan ise yemin ettiğini hatırlatmak, liste dışından atanmışsa yemin ettirmek zorundadır (HMK m. 271). Fakat uzmanlarda herhangi bir yemin ettirme durumu söz konusu değildir. Ayrıca bilirkişi raporları Hukuk Muhakemeleri Kanunu anlamında bir takdiri delil iken; uzman raporları ise, vakıalara ilişkin değil de uyuşmazlığın nedenlerine ilişkin olduğundan ötürü, takdiri delil olarak kabul edilmeyip, hakime vakıalara ilişkin tespitlerinde yardımcı olan raporlardır. Davanın tarafları bilirkişi raporlarına itiraz edebilirlerken; uzmanların raporlarına karşı itiraz etme imkanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla aile mahkemelerindeki uzmanlar bilirkişiden farklı olarak yargılama sürecine katkı sağlayan, teknik ve uzman kimlikleri ön planda olan devlet memurudurlar .

Keşif

Keşif, hakimin uyuşmazlık konusu hakkında bizzat duyu organlarıyla inceleme yaparak bilgi edinmesidir . Hukukumuzda takdiri delillerden olan keşif, HMK m. 288 ile 292 arasında düzenlenmiştir . Buna göre keşif kararı, mahkeme tarafından sözlü yargılamaya kadar (HMK m. 186) taraflardan birinin talebi üzerine veya re’sen alınır (HMK m. 288/f. 2). Boşanma davalarında da taraflardan birisinin talebi üzerine veya mahkemece re’sen keşif yapılabilir . Buna ilişkin hususlarda TMK m. 184 atfı gereği Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanacaktır.

Böylece boşanma davalarında mahkemece keşif kararı alınmışsa, keşif işlemi taraflar hazır ise huzurlarında, aksi takdirde yokluklarında yapılır (HMK m. 290/f. 1). Yine Kanuna göre, hakim keşif yaparken bilirkişi ve tanık dinleyebilir (HMK m. 290/f. 2).

Boşanma davalarında keşif deliline başvurabildiği yönünde örnek bir Yargıtay kararında , “Davalıya gönderilen ihtar kararında, koca askerden dönünceye kadar davalının geçimi ve iaşesinin nasıl ve ne suretle sağlanacağı davalıya bildirilmemiştir. Mahkemece yapılan keşifte de, evin mefruş halde olmasına rağmen mutfağında herhangi bir yiyecek, içeceğin bulunmadığı belirlenmiştir. Bu durumda davalı eve dönmemekte haklıdır. O halde terke dayalı boşanma davasının reddi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir” ifadelerine yer verilmiştir.

Boşanma davalarında, özellikle ortak konutun bağımsız veya yaşanabilir olup olmadığı konusunda keşif yapılmasına imkan tanıyan birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır .

Uzman Görüşü

Uzman görüşü, tarafların giderlerini kendileri karşılayıp dava konusu olayla ilgili olarak, konu hakkında uzman kişilerden görüş alarak mahkemeye sunmasıdır (HMK m. 293/f. I) . Uzman görüşü, bilirkişiden farklı olup tarafların iddia veya savunmalarını güçlendirmek için başvurdukları bir yoldur . Ancak taraflar sırf uzman görüşü alabilmek için mahkemeden süre isteyemezler (HMK m. 293/f. 1).

HMK m. 292/f. 2 ve 3’te yer alan, “Hakim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir. Uzman kişinin çağrıldığı duruşmada hakim ve taraflar gerekli soruları sorabilir. Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz” şeklindeki düzenlemeden hareketle, uzman raporlarının takdiri delil olarak değerlendirilebileceğini savunmaktadır .

Boşanma davalarında da taraflar bazı hususlarda HMK m. 293’e göre uzman kişilerden bilimsel mütalaa alıp, bunu mahkemeye sunabilirler. Örneğin, boşanma davalarında velayetin kime bırakılacağı hususunda, çocuğun yararı bakımından velayetin kendisine bırakılmasını isteyen eş, bu konudaki iddialarını güçlendirmek için HMK m. 293 çerçevesinde konu ile ilgili uzman kişilerden bilimsel görüş alıp mahkemeye sunabilir .

Yine bir delilin hukuka aykırı olup olmadığı, maddi vakıaların ispatında kullanılıp kullanılmayacağı gibi güncel ve tartışmalı konularda, alanında uzman kişilerden bilimsel mütalaa alınabilir.

Dava Dosyaları ve Diğer Dosyalar

-Ceza Dosyası ve Hazırlık Evrakları

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 74’e göre, hukukumuzda kural olarak ceza mahkemesinin kararı hukuk mahkemesini bağlamaz . Dolayısıyla ceza mahkemesince verilen karar hukuk mahkemesi için kesin hüküm teşkil etmez. Çünkü her iki mahkemede görülen davaların konuları birbirinden farklıdır . Ancak bazı durumlarda ceza mahkemesinin kararı hukuk mahkemesinde kesin delil teşkil eder . Bu durumlardan birisi de, ayrıca boşanma sebebi olabilecek bir suçtan dolayı kişi hakkında ceza mahkemesince mahkumiyet kararı verilmiş olmasıdır.

Bu sebeple hayata kast, küçük düşürücü bir suç işleme, hakaret gibi fillerden dolayı ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararı hukuk mahkemesi için kesin delil teşkil eder . Dolayısıyla eşlerden birisinin böyle bir fiili işlediği ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararıyla sabit olursa, bu karar boşanma davasına bakan mahkemeyi bağlar ve söz konusu ceza mahkemesinin kararı hükme esas alınır . Buna karşılık, kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı boşanma davası için kesin delil teşkil etmez . Fakat verilen kararda söz konusu fiilin sanık eş tarafından işlenmediği kesin bir şekilde tespit edilmişse, beraat kararı boşanma davası için kesin delil teşkil eder ve davaya bakan mahkemeyi bağlar .

Eşlerden birisi kesinleşmiş bir ceza dosyasına delil olarak dayandığı takdirde, boşanma davasına bakan mahkemece söz konusu dosya veya buna ilişkin kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı getirtilip boşanma davasında incelenmelidir . Şayet ceza davası derdest ise bu davanın sonuçlanması bekletici sorun (HMK m. 165) yapılabilir . Ceza dosyalarının aksine, gerek hazırlık evrakı gerekse soruşturma neticesinde cumhuriyet savcısı tarafından verilen takipsizlik kararı, hukuk yargılaması açısından kesin delil niteliği taşımaz .

Fakat boşanma davasında, böyle bir dosyada bulunan evraklar takdiri delil olarak değerlendirilebilir. Örneğin, eşlerden biri, hakaret etmiş olduğu iddiasıyla, kendisine karşı açılan boşanma davasında “affeden tarafın dava hakkının olmadığı” şeklindeki iddiasını, şikayetin geri alınması üzerine takipsizlikle sonuçlanan soruşturma dosyasıyla ispat edebilir. Eşlerden birisi hazırlık evrakına delil olarak dayanırsa, boşanma davasına bakan mahkemenin buna ilişkin dosyayı getirterek incelemesi gerekir .

-Hukuk Davaları ve Vesayet İşlerine İlişkin Dosyalar

Bazı hukuk davalarının gerek boşanma davasıyla arasında bağlantı bulunması, gerekse bu davalara ilişkin dosyadaki tespitler ve evrakların boşanma davasını etkileyebilmesi sebebiyle, tarafların bu tür dosyaları delil olarak ileri sürmesi mümkündür. Taraflardan birisi kesinleşmiş bir hukuk davası dosyasına delil olarak dayanırsa, boşanma davasına bakan mahkeme, bu dosyayı veya buna ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararını getirtip incelemelidir .

Nitekim konu ile ilgili Yargıtay’ın bir kararında, boşanma davasında delil olarak dayanılan bir mahkeme dosyasının getirtilmemesi bozma sebebi olarak kabul edilmiştir . Yine eşlerden birisine yöneltilen ehliyetsizlik iddiasından dolayı açılmış bir vesayet altına alma işi (HMK m. 382/f. 2, b, 19) varsa, boşanma davasında vesayete ilişkin dosyaya delil olarak dayanılabilir. Söz konusu işin görülmesi devam ediyorsa, boşanma davasına bakan mahkemece bunun sonucu bekletici sorun yapılabilir . Örneğin, eşlerden birisinin akıl zayıflığının (TMK m. 405/f. 1) olduğundan bahisle açılan vesayet altına alma işine dair dosya, boşanma davasında delil olarak sunulabilir.

-Yabancı Mahkeme Kararları

Yabancı mahkemeler tarafından verilen kararlar, boşanma davalarında kesin delil veya kesin hüküm olarak değerlendirilebilir. Bunun için söz konusu kararın Türk mahkemelerince tanınması veya tenfizi gerekir . 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) m. 58/f. l’e göre, “Yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır”. Tenfiz şartlarını taşıyan yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizi ile birlikte, bu kararın kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder (MÖHUK m. 59) .

Yabancı mahkemeler tarafından verilen kararların tanınması veya tenfizi için açılan davalarda dilekçeye, yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği, söz konusu ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile bunların onanmış tercümelerinin eklenmesi gerekir (MÖHUK m. 53) .

Ayrıca belirtmek gerekir ki, 690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) m. 4 ile 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda (NHK) yapılan değişiklik sonucunda, artık yabancı mahkemelerce verilen boşanmaya ilişkin kararların belirli şartlarla Türk mahkemelerince tanınmadan kesin hüküm niteliğini alması mümkündür .

Şöyle ki, NHK 271A maddesine göre, “Yabancı ülke adli veya İdari makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararlar; bizzat veya vekilleri aracılığıyla tarafların birlikte başvurması, verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adli veya İdari makam tarafından verilmiş ve usulen kesinleşmiş olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartlarıyla nüfus kütüğüne tescil edilir”. Tescil talebi reddedilen kararların tanınması, Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun uyarmca yapılır (NHK m. 27/A, f. 3).

Dolayısıyla boşanma davalarında, nüfus kütüğüne tescil edilen ya da Türk mahkemelerince tanınan veya tenfiz edilen yabancı mahkemelerin boşanma ilamları delil olarak kullanılabilir. Yine taraflar, yabancı mahkemelerin ceza hukukuyla ilgili kararlarını delil olarak ileri sürebilirler. Boşanma davasının taraflarından birisi hakkında yabancı mahkemece verilmiş bir yıl veya daha fazla süreli hürriyeti bağlayıcı ceza mahkumiyeti olduğu iddia edilir ve bu konuda somut deliller ibraz edilirse, boşanma davasına bakan mahkemece, söz konusu yabancı mahkeme kararı ve infaz durumu ile ilgili gerekli araştırmanın da yapılarak, davada ehliyet ve kanuni temsil şartlarının yerine getirtilmesine çalışılmalıdır .

-İhtar Dosyası ve Noter Tarafından Yapılan Tespitlere İlişkin Evraklar

İhtar dosyasının veya noter tarafından yapılan tespitlerin delil olarak sunulması özellikle terk sebebiyle açılan boşanma davalarında söz konusu olmaktadır. Terk sebebiyle boşanma davasının açılabilmesi için, dava açılmadan önce terk eden eşe ortak konuta dönmesi için ihtar yapılması ve buna rağmen eşin ortak konuta dönmemiş olması gerekmektedir . Bu ihtar mahkeme veya noter tarafından yapılır (TMK m. 164/f. 1).

Belirtmek gerekir ki, mahkemece yapılan ortak konuta dönme ihtarı aile hukukundan kaynaklanan bir çekişmesiz yargı işidir (HMK m. 382/f. 1, b) ve bu konuda aile mahkemesi görevlidir (AMK m. 4) . Terk sebebiyle boşanma davası açıldığında söz konusu ihtar dosyası getirtilerek usulüne uygun olup olmadığının mahkemece incelenmesi gerekir .

Terk sebebiyle açılan boşanma davalarında taraflar ihtar dosyasına delil olarak dayanabilirler. Davacı, ihtarın usulüne uygun olarak yapıldığı ve boşanma davasının şartlarının oluştuğu şeklindeki iddialarını; davalı ise ihtarın usulüne uygun olarak yapılmadığı ve dolayısıyla boşanma davasının şartlarının oluşmadığı şeklindeki savunmalarım ispatlamak için, ihtar dosyasındaki ilgili belgeleri delil olarak gösterebilir .

Ayrıca evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle (TMK m. 166/f. 1) açılan boşanma davasında, varsa eşlerden birisi tarafından diğerine gönderilen bir ihtar, bu boşanma davası için de önem arz etmektedir. Şöyle ki, söz konusu boşanma davası açılmadan önce davalı eşe ortak konuta dönmesi için bir ihtar gönderilmişse, bu ihtar önceden yaşanmış olayların, ihtarı yaptıran eş tarafından affedildiğini gösteren bir delil olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davası, ihtardan önceki olaylara dayanılarak açılmışsa, davalı eş ihtar dosyasını delil olarak sunarak davanın reddini sağlayabilir .

Yine noterlerce yapılan bazı tespit işlemleri ve bu çerçevede tutulan tutanaklar, boşanma davalarında hakimde kanaat oluşturmaya yarayan takdiri delil niteliğindedirler . Örneğin, terk sebebiyle açılan boşanma davalarında eve dönmenin ya da çıkarılan engeller nedeniyle dönememenin tespiti gibi hususlar söz konusu olabilir . Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bir kararında, davalı eşin ihtara uyarak yasal süre içerisinde davet edilen eve gelmiş olduğu, kapının çalınmasına rağmen açılmadığı noter aracılığı ile düzenlenen tutanakla ispatlanmıştır. Noter aracılığı ile yapılan tespit işlemi, bu durumu belirleyen bir belge niteliğinde kabul edilmiş ve eşin bu konudaki yükümlülüğünün yerine getirilmiş olduğu kabul edilerek, terk sebebiyle açılan boşanma davasında noter tespit işlemi delil olarak kabul edilmiştir .

-İcra Dosyasında Yer Alan Belgeler

Boşanma davalarında bazen icra dosyasındaki belgeler de delil olarak kullanılabilir. Örneğin, ortak hayatın kurulamaması sebebiyle boşanma davasının açılabilmesi için, daha önce eşlerden birisi tarafından herhangi bir boşanma sebebine dayanılarak dava açılması ve bu davanın reddinden itibaren üç yıl boyunca ortak hayatın kurulamamış olması gerekmektedir (TMK m. 166/f. 4). Üç yıl geçmesine rağmen ortak hayatın kurulamadığı iddiası, tedbir nafakası (TMK m. 169, 197/f. 2) alacaklısı eşin, yükümlü eş aleyhinde söz konusu nafakanın tahsili için başlattığı icra takibinin aralıksız sürdürmesi olgusuyla ispat edilebilir.

Bu doğrultuda iddia sahibi eş anılan icra dosyası evraklarını delil olarak sunabilir . Belirtmek gerekir ki, medeni hukukta eşler evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri birlikte yerine getirmek durumundadırlar . Buna aykırı bir şekilde hareket edilmesi, boşanma davasına konu olabilir. Bu doğrultuda eşlerden birisinin sürekli borçlanarak eve haciz gelmesine sebep olması, diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirebilir ve dolayısıyla bu eş, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak boşanma davası açabilir . Açılan bu boşanma davasında da davacı eş iddialarını ispatlamak için, yine icra dosyasını delil olarak gösterebilir.

Buna karşın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun eski tarihli bir kararına göre, terk sebebiyle açılan bir boşanma davasında ortak konutun birlikte yaşamaya elverişli olmadığını ispatlamak için, evde haczi kabil mal bulunmadığına ilişkin haciz tutanağı yeterli delil olarak kabul edilmemiştir . Zira haczi kabil mal bulunmamış olması zorunlu ihtiyaçları karşılayacak eşya bulunmadığını göstermez . Başka bir deyişle, İİK m. 82/f. 1, b. 3 gereğince “borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri için lüzumlu eşya” haczedilemeyeceğinden, haczi kabil mal bulunamadığına ilişkin haciz tutanağına dayanılarak ortak konutun birlikte yaşanılmaya elverişli olmadığı sonucuna varılamaz.

Belgeler

Belge HMK m. 199’da düzenlenmiştir. Bu hükme göre; “Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli, yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir”. Burada düzenlenen ‘senet’ dışındaki belgeler takdiri delil olarak kabul edilmektedir . Dolayısıyla “belge” tabiri, “senet” kavramından farklı olup, onu da içeren bir üst kavram olarak kabul edilmiştir .

Bu hükümden de anlaşıldığı üzere, belge bir “bilgi taşıyıcısıdır. Ancak, her bilgi taşıyıcısı değil, uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli olanlar, yargılama hukuku anlamında belge sayılmıştır. Hükümde belge olarak kabul edilen bilgi taşıyıcılarının bir kısmı örnek olarak sayılmış olmakla beraber, tüm belgeler bunlardan ibaret değildir. Fakat sayılan bu bilgi taşıyıcıları farklı niteliklere sahip olanlardan en tipikleridir. Örneğin, sadece yazılı ve basılı metinler değil, çizim, kroki gibi yazı dışındaki resim, plan vesaire belge olarak sayılmış, görüntüyü anlık ya da hareketli taşıma özelliğine sahip olan fotoğraf veya film de ayrıca belirtilmiştir.

Görüntü ya da ses kayıtları bilgi taşımaya elverişli olduğu gibi, elektronik ortamdaki veriler de bilgi taşıyabilmekte ve dolayısıyla belge olarak kabul edilmektedir.

-Nüfus Kayıt Örnekleri

Boşanma davalarında tarafların davacı ve davalı sıfatlarının tespiti, çocuklarının bulunup bulunmadığının tespiti, velayet ve nafaka ile ilgili hususların karara bağlanması bakımından nüfus kayıt örneği önem taşımaktadır. Bu durumda mahkemece nüfus kayıt örneğinin ilgili nüfus müdürlüğünden getirtilmesi gerekir . Dolayısıyla boşanma davalarında taraflar iddia veya savunmalarını ispatlamak amacıyla nüfus kayıt örneğini mahkemeye delil olarak sunabilirler.

Bu konuda bir Yargıtay kararında , “Mahkemece, “davalı tam kusurlu” kabul edilerek karşı boşanma davası reddedilmiştir. Oysa davacı-karşı davalı (koca)’nın, kendi davasının kabulü ile verilen boşanma kararı henüz kesinleşmeden bir başka kadınla birlikte yaşamaya başladığı ve bu kadından bir çocuğunun bulunduğu ileri sürülmüş ve bu iddia temyiz aşamasında sunulan nüfus kaydı ve diğer delillerle doğrulanmıştır” denilerek boşanma davalarında nüfus kayıt örneklerinin delil olarak kullanılabileceği belirtilmiştir.

-Eşlerin Birbirine Göndermiş Olduğu Mektuplar

Boşanma davalarında eşler iddia veya savunmalarını ispatlamak için, birbirlerine yazmış oldukları mektupları delil olarak kullanabilirler . Bu mektuplarda eşlerin birbirlerine yönelik sevgi ve affetme gibi olumlu ifadelerinin yanı sıra, hakaret ve tehdit gibi küçük düşürücü, olumsuz ifadeleri de yer alabilir . Dolayısıyla eşlerin birbirlerine yazmış oldukları bu mektuplar, boşanma davalarında uyuşmazlıkların çözülmesi bakımından etkili olabilir.

Yargıtay da boşanma davalarında mektupların delil olarak kullanılabileceğini kabul etmektedir . Bu konuda yakın tarihli bir kararında eşlerden birisi tarafından diğerine hitaben yazılan mektubu delil olarak kabul etmiş ve mektupta geçen aşk ve özlem içerikli ifadelerden yola çıkarak davacının davalıyı affettiğini, dolayısıyla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini kabul etmiştir .

-Eşlerin Başkaları İçin Yazdığı Not ve Mektuplar ile Tutmuş Oldukları Günlük ve Hatıra Defterleri

Boşanma davalarında taraflardan biri, eşinin başkası için yazmış olduğu bir mektubu veya notu ya da tutmuş olduğu günlük veya hatıra defterini delil olarak sunmak isteyebilir. Bunların, elde edilmelerinde herhangi bir hukuka aykırılık yoksa , delil serbestisinin olduğu boşanma davalarında, mahkemeye delil olarak sunulmalarında herhangi bir sakınca yoktur.

Fakat bunlar kişilerin özel hayatlarının en mahrem alanını ilgilendirdiğinden, genellikle gizli yerlerde, aleyhinde delil olarak kullanılacak kişinin rızası olmadan ele geçirilmektedir. Burada en çok tartışılan husus, bunların hukuka aykırı delil sayılıp sayılmadığı yönündedir. Bu konuda Yargıtay’a göre, boşanma davasında eşlerden birisi tarafından ortak yaşam alanında ele geçirilen günlük, mektup, not veya hatıra defteri karşı tarafın rızası olmasa da, delil olarak kullanılabilir .

-Cep Telefonundaki ve Elektronik Posta Adresindeki İletiler

Boşanma davalarında eşlerin cep telefonuyla birbirlerine veya başkalarına göndermiş oldukları ya da başkaları tarafından kendilerine gönderilen mesajlar delil olarak kabul edilebilir . Bu doğrultuda birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır . Söz konusu kararlardan birisinde eşin güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu ispatlamak için, delil olarak sunulan cep telefonu ve sim kartın içeriğinin bilirkişi vasıtasıyla alınmaması ve gerekli araştırmaların yapılmaması, ispat hakkını kısıtlayan önemli bir usul hatası olarak görülmüştür .

Aynı şekilde eşlerin elektronik postalarındaki iletiler de boşanma davalarında delil olarak değerlendirilebilir . Örneğin, Yargıtay’ın kararına konu olan bir olayda, davacı eşin davadan yaklaşık üç ay önce evlilik yıldönümlerinde elektronik posta yoluyla gönderdiği iletide eşini sevdiğini, yanında olmak istediğini ifade ettiği; eşlerin birlikte yaşamaları ve elektronik posta iletisinin içeriği dikkate alınarak, davacının eşini affettiği, en azından aralarındaki olayları hoşgörü ile karşıladığı belirtilmiş ve Yargıtay tarafından söz konusu olayların boşanma sebebi yapılamayacağına karar verilmiştir .

 -Sosyal Medya Hesaplarından Yapılan Paylaşımlar ve Yazışmalar

Teknolojik ilerlemeler, hayatımızı kolaylaştırdığı kadar hukuksal problemleri de karmaşık hale getirmektedir . Günümüzde çoğu insanın bir sosyal medya hesabı bulunmaktadır. Burada kişiler görüntülü, yazılı veya sesli görüşmeler gerçekleştirebilmekte ya da hesabından resim, video, müzik veya yazılar paylaşabilmekte, hatta canlı yayın dahi yapabilmektedir. Burada yapılan görüşmeler veya paylaşımlar daha sonra boşanma sebebi olabilir . Dolayısıyla boşanma davalarında eşlerden biri diğerinin sosyal medya hesabından yapmış olduğu paylaşımlara veya başkalarıyla gerçekleştirmiş olduğu görüşmelere delil olarak daya-nabilir .

Yine günümüzde en çok kullanılan haberleşme uygulaması olan Whatsapp aracılığıyla yapılan görüşmeler de, boşanma davalarında bilirkişi incelemesiyle gerçekliği tespit edilip delil olarak kullanılabilir .

Boşanma davalarında sosyal medya üzerinden yapılan görüşmelerin delil olarak kabul edildiği yönünde birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır . Bu kararlardan birinde Yargıtay, kadının facebook aracılığıyla başka bir erkekle kocasının güvenini sarsacak şekilde görüşmesini evlilik birliğinin temelinden sarsılması bakımından delil olarak dikkate almıştır .

-Telefon Faturaları ve Kredi Kartı Hesap Ekstreleri

Kural olarak delil serbestisinin geçerli olduğu boşanma davalarında taraflardan her biri kendilerinin veya ortak kullandıkları telefon faturalarına ve kredi kartı harcamalarına delil olarak dayanabilirler . Bir başka deyişle boşanma davasında buna ilişkin faturanın veya kredi kartı hesap ekstresinin bir örneği mahkemeye delil olarak sunulabilir .

Mesela, eşlerden biri, eşi tarafından aldatıldığını, bu doğrultuda eşinin başkasına özel hediyeler aldığını ispatlamak için onun kredi kartı hesap ekstresini; aynı şekilde eşinin başkasıyla sürekli telefon görüşmeleri yaptığını ispatlamak için telefon faturasını mahkemeye delil olarak sunabilir veya mahkemece getirtilmesini talep edebilir.

Boşanma davalarında telefon faturaları da delil olarak kabul edilebilir. Hatta konu ile ilgili bir Yargıtay kararında, davacının delil olarak sunmuş olduğu telefon faturalarının araştırılıp değerlendirilmemesi kanuna ve usule aykırı bulunmuştur . Burada Yargıtay kararı yerinde olup, böyle durumlarda telefon faturası ile ilgili araştırma ve incelemelerin yapılması, gerekirse söz konusu faturanın iddia edilen kişiye ait olup olmadığı ve faturanın gerçekliği konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması mümkündür.

-Ses ve Görüntü Kaydı

HMK m. 199’da yer alan “görüntü veya ses kaydı gibi veriler” ifadesi belge niteliğinde kabul edilmiştir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte ses ve görüntü kaydı yapmak ve dolayısıyla bu şekilde ispat vasıtaları edinmek oldukça kolaylaşmıştır. Başka bir deyişle, kişiler bu şekilde kayıt altına aldıkları hususları mahkemeye delil olarak sunmak isteyebilirler.

Bahsedilen durum boşanma davalarında da söz konusu olabilir. Yani eşler de boşanma davalarında iddia veya savunmalarını ispatlamak için ses ve görüntü kayıtlarına dayanabilirler . Nitekim konu ile ilgili bir Yargıtay kararında , “Elektronik ortamdaki fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılar, diğer delillerle desteklendikleri takdirde “delil” olarak hükme esas alınabilir” denilerek, boşanma davasında ses ve görüntü kaydı delil olarak kabul edilmiştir.

Boşanma davası dosyasına delil olarak davalı eşin görüntülerini sunarken de dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer sunduğunuz görüntüler sadakatsizlik veya şiddet unsuru olayları ispata yaramıyorsa bu durumda eşinizin özel hayatının gizliliğini ihlal etmeniz gerekçesiyle hakkınızda savcılık soruşturması başlatılır ve ceza davası açılır.

-Telefon Görüşmesi Kayıtlan

Kişilerin arasında yapılan telefon görüşmeleriyle ilgili olarak ne zaman, kiminle, ne kadar süreyle görüşüldüğü hususunda operatörlerden bilgi alınabilir. Fakat operatörlerde telefon görüşmelerinin içeriği bulunmamaktadır . Bu görüşmeler ancak mahkeme kararıyla Telekominikasyon İletişim Başkanlığı tarafından kayıt altına alınabilir . Aksi takdirde söz konusu kayıtlar bakımından hukuka aykırı delil tartışması gündeme gelecektir .

Boşanma davalarında eşler birbirlerinin telefon görüşmesi kayıtlarına delil olarak dayanabilirler . Çoğu durumda eşlerin elinde bu görüşmelerin içerikleri olmasa da, yapılan görüşmelerin kiminle, ne zaman ve ne kadar sıklıkla yapıldığına ilişkin kayıtlar mevcut olabilir . Bunun yanında söz konusu kayıtlar olmasa bile Yargıtay’ın genel tutumuna göre, delil olarak dayanılan bu kayıtların ilgili operatörden istenmemesi, eski kanun yolu sisteminde bozma sebebi olarak kabul edilmekteydi .

-Fotoğraf

Fotoğraf da HMK m. 199’da belge olarak düzenlenen bir takdiri delildir . Zira madde metninde “fotoğraftan” söz edilmiş, bunun belge niteliği açıkça belirtilmiştir. Fakat günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte fotoğrafların montajla oluşturulabilme ihtimali, bu delilin güvenilirliğini zedelemiştir. Bu sebeple fotoğrafların diğer delillerle desteklenmesi ve mahkemece gerekli incelemelerin yapılması gerekir .

Fotoğraf da boşanma davalarında sıklıkla kullanılan delillerden birisidir . Yani eşler iddia ve savunmalarını ispatlamak amacıyla dava konusu ile alakalı bir fotoğrafı mahkemeye delil olarak sunabilirler . Konu ile ilgili Yargıtay kararları incelendiğinde özellikle son yıllarda fotoğrafların sıklıkla delil olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kararlardan birinde, taraflardan biri eşinin sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunduğunu ileri sürmüş, bu iddiasını ispatlamak için de dosyaya eşinin başka kişilerle olan ilişkisini gösteren fotoğrafları delil olarak sunmuştur. Karşı taraf da fotoğraflardaki şahsın kendisi olduğunu kabul etmiştir. Dolayısıyla söz konusu fotoğraflar, kocanın sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini gösteren deliller olarak kabul edilmiştir .

Boşanma Davasında Kullanılamayacak Deliller

Yemin

Yemin, davanın taraflarından birisinin bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında kutsal sayılan değerleri üzerine beyanda bulunmasıdır . Yemin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda 225’inci ilâ 239’uncu maddeler arasında düzenlenmiştir. Yeminin konusu, tarafların üzerinde anlaşamadığı ve kişinin kendisinden kaynaklanan maddi vakıalardır (HMK m 225) . Yemin, hukukumuzda kesin delillerden birisidir. Buna göre, bir vakıanın doğru olup olmadığı konusunda yemin edilirse, o vakıa hakkında başka delil göstermeye gerek olmayıp, kesin olarak ispat edilmiş sayılır .

Ancak Türk Medeni Kanunu m. 184’e göre, boşanma davalarında taraflar birbirlerine yemin teklifinde bulunamazlar . Yukarıda bahsedildiği üzere, yemin delili kesin bir delil olup, ispat faaliyetini ortadan kaldırır. Dolayısıyla boşanma davalarında yemin delili mümkün olsaydı, yeminle birlikte başka bir husus araştırılmadan dava sona erebilirdi. Bu da hakimin takdir yetkisini kısıtlayan, vicdani kanaatinin oluşmasını engelleyen ve boşanma davalarının önemiyle çelişen bir durumdur.

Son olarak bir hususa değinmekte fayda vardır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) bulunan re’sen yemin, yani
mahkemece yapılan yemin teklifi kaldırılmıştır . Mevcut düzenlemede yemin teklifi sadece taraflarca yapılabilir .

İkrar

Boşanmada yargılama usulü başlıklı TMK m. 184’e göre, tarafların ikrarları hakimi bağlamaz . Örneğin, zina (TMK m. 161) veya hayata kast sebebiyle (TMK m. 162) açılan bir boşanma davasında, davalı eşin, söz konusu fiili işlemiş olduğunu ikrar etmesi hakimi bağlamaz . Buna göre, boşanma davasında ikrar olsa bile hakim bu beyanla bağlı olmayıp vicdani kanaatinin oluşması için gerekli araştırmaları yapar. İyi bir boşanma avukatı ikrar detaylarını gözden kaçırmamalıdır.

Yani boşanma davalarında diğer davalardan farklı olarak vakıaların ikrar edilmesi tek başına uyuşmazlığı çekişmesiz kılmaya ve bu doğrultuda karar vermeye yetmese de, diğer delillerle desteklendiği takdirde hakimin vicdani kanaatinin oluşmasını sağlayabilir .

Boşanma davalarında kural olarak ikrarın hakimi bağlamamasındaki amaç, tarafların gerçeğe uymayan ikrarlarının ve önceden anlaşmak suretiyle boşanmalarının önüne geçilmesidir . Konu ile ilgili bir Yargıtay kararında, boşanmak istemeyen davalının, eşine şiddet uyguladığını ve sadakate aykırı davrandığını kabul etmesinin, sırf boşanmayı sağlamak için yapılan beyanlar olmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple ilk derece mahkemesince iddia edilen maddi vakıaların gerçekleştiği hususunda söz konusu beyanların değerlendirilmeyip başka delillerin araştırılması bozma sebebi olarak kabul edilmiştir .

Görüldüğü üzere Yargıtay, boşanma davalarında önceden anlaşmak suretiyle ya da gerçeğe aykırı beyanlarla boşanmayı sağlamak amacıyla yapılmadığı anlaşılan ikrarların değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir.


Eşlerden birinin istemi üzerine, yargıcın bu istemi yerinde görerek, eşler arasındaki evlilik ilişkisine son vermesi.

“>Boşanma davalarında genel kural, ikrarın hakimi bağlamadığı olmakla birlikte anlaşmalı boşanmada bu kural uygulanmamaktadır . Anlaşmalı boşanmayı düzenleyen TMK m. 166/f. 3’e göre, anlaşmalı boşanmada hakim tarafların ikrarlarıyla bağlıdır. Dolayısıyla anlaşmalı boşanmada ikrar edilen hususlarla ilgili herhangi bir çekişme ve ispat faaliyeti söz konusu olmayıp, hakimin de genel olarak anlaşmayı uygun bulması üzerine (TMK m. 166/f. 3), bu hususlar doğrudan boşanma kararına esas alınır.

Yazar Hakkında: Avukat Saim İncekaş

Saim İncekaş, Adana Barosu'na kayıtlı bir avukattır. 2016 yılından bu yana Merkezi Adana'da bulunan ve kurucusu olduğu İncekaş Hukuk Bürosu'nda çalışmaktadır. Yüksek lisans derecesi ile hukuk eğitimini tamamladıktan sonra bu alanda birçok farklı çalışma yürütmüştür. Özellikle aile hukuku, boşanma, velayet davaları, çocuk hakları, ceza davaları, ticari uyuşmazlıklar, gayrimenkul, miras ve iş hukuku gibi alanlarda uzmandır. Saim İncekaş, sadece Adana Barosu'nda değil, aynı zamanda Avrupa Hukukçular Derneği, Türkiye Barolar Birliği ve Adil Yargılanma Hakkına Erişim gibi dernek ve kuruluşlarda da aktif olarak görev almaktadır. Bu sayede, hukukun evrenselliği konusundaki farkındalık ve hukuk sistemine olan güveni arttırmaya yönelik birçok çalışmada yer almaktadır. Randevu ve Ön Görüşme İçin WhatsApp Üzerinden Hemen İletişime Geçin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir